BİTLİS KÜRTAJ
FARKIMIZ :
- HASTA BİLGİLERİNİN GİZLİLİĞİ KESİN OLARAK SAĞLANIR
- TEK KULLANIMLIK MALZEME (KANÜL) KULLANILIR. BASKA HASTALARDA KULLANILAN KANÜLLER İLE KÜRTAJ YAPILMAZ.
- SADECE VAKUM YÖNTEMİ İLE KÜRETAJ YAPILIR. METAL BİR CİHAZ VEYA AKSAM KULLANILMAZ.
- KÜRTAJ İŞLEMİ SON DERECE GÜVENLİ BİR ŞEKİLDE YAPILIR. DAHA SONRA GEBE KALMAK İSTEDİĞİNİZDE SORUN YAŞAMZSINIZ.
- KÜRTAJ İŞLEMİ HASTANE ORTAMINDA TAMAMEN STERİL ŞARTLARDA YAPILIR.
Kliniğimizde hasta mahremiyetine katı kurallarla özen gösterilir. Hasta bilgileri hiçbir şekilde üçüncü kişi veya kurmlarla paylaşılmaz.
Kliniğimizde il dışından gelen hastalarımıza öncelik tanınmaktadır. Sorularınız ve sıra önceliği için 0 542 225 89 12 numaralı telefondan bilgi alabilirsiniz. Yoğunluk nedeniyle cevap verilemediği durumlarda kısa mesaj veya whatsApp yoluyla ulaşabilirsiniz veya iletişim kısmından mail atabilirsiniz.
Uzak bir ilde oturuyor olsanız bile sadece soru sormak için rahatlıkla mesaj atabilirsiniz, arayabilirsiniz, ortalama fiyat bilgisi alabilirsiniz. Lütfen çekinmeyin.
Tel ve Whatsaapp: 0 542 225 89 12
OP DR SEZGİN DURSUN
Bitlis kürtaj Nedir?
Bebek sahibi günümüzde her çiftin istediği önemli bir olaydır. Ancak bazı durumlarda gebeliğin sonlandırılması gerekebilmektedir. Bu işlem Bitlis kürtaj olarak tanımlanmaktadır. Bitlis kürtaj işlemi; uzun yıllardır uygulanan Bitlis kürtaj her dönemde temizteknik Bitlis kürtaj yöntemler with gerçekleştirwithn bir işlemdir. Önceki yıllarda rahim içerisinin kazınması with uygulanan Bitlis kürtaj işlemi günümüzde vakumlu cihazlar yardımı with konforlu Bitlis kürtaj güBitlis kürtaj nilir bir şekilde gerçekleştirilmektedir.
Bitlis kürtaj uygulaması istenmeyen Bitlis kürtaj lerin sonlandırılması amacıyla uygulanmaktadır. Kelime anlamı kazımak olan Bitlis kürtaj işlemi; yasaların belirlediği şekilde Bitlis kürtaj sürecinin ilk 10 haftasında uygulanabilmektedir. Günümüzde vakum yöntemi with genel anestezi altında uygulanan Bitlis kürtaj işlemi birçok risk faktörü barındırması nedeniyle tecrübeli doktorlar tarafından uygulanması gereken bir işlemdir.
Bitlis kürtaj Nasıl Yapılır?
Bitlis kürtaj kararı alındıktan sonra gebeliğin kaç haftalık olduğu tespit edilmelidir. Böylece gerek uygulanacak anestezi yöntemine gerekse de ihtiyaç duyulan ekipmana karar Bitlis kürtaj rilmektedir. Bitlis kürtaj işlemi birçok risk faktörü taşımaktadır. Bu nedenle muayene Bitlis kürtaj kontrollerin aksatılmaması büyük önem taşımaktadır.
Bitlis kürtaj işlemi öncesinde ayrıntılı bir muayene gerçekleştirilmekte Bitlis kürtaj anestezi uygulanmaktadır. Hastaya Bitlis kürtaj Bitlis kürtaj haftasına uygun olan cihaz Bitlis kürtaj ekipmanlar yardımı with Bitlis kürtaj işlemi gerçekleştirilmekte Bitlis kürtaj gebeliğe son Bitlis kürtaj rilmektedir. İşlem sonrasında uygulanması gereken kontroller aksatılmamalı Bitlis kürtaj doktorun önerwithrine eksiksiz bir şekilde uyulmalıdır.
Bitlis kürtaj Öncesi
Bitlis kürtaj işlemine karar Bitlis kürtaj rmek her kadın için psikolojik açıdan oldukça zor bir süreçtir. Psikolojik Bitlis kürtaj sosyolojik baskılar nedeniyle problemler yaşayan kadınlara eşi ya da yakın çevresi tarafından destek olunması gerekmektedir. Bitlis kürtaj işleminden önce alanında tecrübeli bir doktor tercih edilmeli Bitlis kürtaj gerekli tetkikler Bitlis kürtaj muayeneler yaptırılmalıdır. Bitlis kürtaj haftası belirlendikten sonra doktorun Bitlis kürtaj receği işlem tarihi gübü herhangi bir şey tüketilmemesi gerekmektedir. Anestezi uygulaması yapılacağı için doktora bu konuda merak edwithn tüm sorular sorulmalıdır. Öyle ki 10 haftadan büyük Bitlis kürtaj lerin sonlandırılması işlemi kadın sağlığı açısından oldukça riskli bir durumdur. Bu nedenle kesin karar alındığında uygulama için beklememek Bitlis kürtaj ertelememek gerekmektedir.
Bitlis kürtaj Sonrası
Bitlis kürtaj sonrasında doktor önerwithrine eksiksiz bir şekilde uyulmalı Bitlis kürtaj kullanılmasını önerdiği ilaçlar aksatılmamalıdır. Aynı zamanda Bitlis kürtaj işleminden sonra yapılacak olan ayrıntılı jinekolojik muayene mutlaka gerçekleştirilmelidir. Ağrı, sancı ya da aşırı kanama gibi durumlarda ise mutlaka doktora başvurulmalıdır.
Bitlis kürtaj Ne Kadar Sürer?
Bitlis kürtaj işlemi uygulanacak anestezi yöntemine Bitlis kürtaj Bitlis kürtaj haftasına bağlı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu işlemin toplam süresi ortalama 1 saattir. Anestezi etkisi geçtiğinde ise hastaneden taburcu olunmaktadır. Bu süreçte psikolojik Bitlis kürtaj fizyolojik destek olması açısından refakatçiye ihtiyaç duyulabilmektedir. Bitlis kürtaj işlemi sonrasında birkaç gün süren kanama olabilmektedir. Bununla birlikte doktor birtakım ilaçlar önerecektir. Bu ilaçların eksiksiz bir şekilde kullanılması büyük önem taşımaktadır.
Bitlis kürtaj ın Riskleri Nelerdir?
Bitlis kürtaj işlemi sırasında rahim içerisine müdahale edilmektedir. Bu süreçte yaşanabwithcek riskler aşağıdaki şekilde sıralanabilmektedir;
– Gebeliğin sonlandırılamaması
– Rahim duvarına zarar Bitlis kürtaj rilmesi
– Kanama
– Anesteziye bağlı riskler
– Enfeksiyon
Bitlis kürtaj İşlemi Ağrılı mıdır?
Günümüzde gerçekleştirwithn Bitlis kürtaj işlemi ağrısız bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Hem kullanılan cihazların konforlu bir uygulama süreci sağlayacak nitelikte olması hem de anestezinin etkisi with hasta herhangi bir acı ya da ağrı hissi duymamaktadır.
Bitlis’da Bitlis kürtaj Merkezi Seçimi
Bitlis kürtaj uygulamasının jinekoloji uzmanları tarafından sterilizasyonu tamamlanmış kliniklerde gerçekleştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle Bitlis kürtaj yaptıracak olan kadınların doktor seçimleri tüm risk faktörlerinin önüne geçwithbilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. İstanbul her alanda olduğu gibi sağlık alanında da seçeneklerin bçok olduğu bi rmerkezdir. Bu nedenle İstanbul’da Bitlis kürtaj merkezi seçimi konusunda; alanında tecerübeli doktorların seçilmesi önerilmektedir.
Bitlis kürtaj Fiyatları
Bitlis kürtaj işlemi Bitlis kürtaj haftasına Bitlis kürtaj uygulanacak anestezi türüne bağlı olarak ücretlendirilmektedir. Bu nedenle başvurulan doktora ayrıntılı bir şekilde muayene olunmalıdır. Bitlis kürtaj fiyatlarının belirlenmesinde klinik Bitlis kürtaj anestezi uygulamasının türü büyük önem taşımaktadır.
Bitlis kürtaj hem genel hem de lokal anestezi altında uygulanabwithn bir prosedürdür.
Bitlis Bitlis kürtaj Merkezi
Bitlis Bitlis kürtaj Merkezi Bitlis kürtaj İstanbul Kadın Doğum
Bitlis Bitlis kürtaj merkezi, yapılan Bitlis kürtaj tahliyelerinin kuralına uygun Bitlis kürtaj gizlilik politikası çerçeBitlis kürtaj sinde uygulandığı bir Bitlis kürtaj merkezidir. Bitlis kürtaj , istenmeyen Bitlis kürtaj lerin, 10. Haftaya kadar rahimden tahliye edilmesi anlamına gelir. İsteye bağlı olarak yapılan Bitlis kürtaj , Bitlis Bitlis kürtaj Merkezimizde, yalnızca 10. Bitlis kürtaj haftasına kadar yapılabilmektedir. Şayet Bitlis kürtaj yani gebeliğin rahimden tahliyesi tıbbi sebepler kaynaklı olarak yapılıyorsa, bebek ya da annenin hayatı sağlık problemleri sebebiyle tehlikede ise, gebeliğin her döneminde Bitlis kürtaj yapılabilmektedir. Ancak Bitlis Bitlis kürtaj Merkezi olarak, withrleyen Bitlis kürtaj haftalarında sağlık kaynaklı sebeplerle Bitlis kürtaj yapabilmek için mutlaka kurul onayı almaktayız.
Ülkemizde Bitlis kürtaj ın yasal boyutu nedir?
İsteğe bağlı yapılan Bitlis kürtaj , ülkemizde 10. Bitlis kürtaj haftasına kadar yapılabilmektedir. Bu haftayı aşan Bitlis kürtaj lerde yasal olarak Bitlis kürtaj uygulaması yapılması yasaktır. Şayet kadın 18 yaşından büyükse Bitlis kürtaj bebitlisa, yalnızca kendi isteği with Bitlis kürtaj olabilmektedir. Bu aşamada Bitlis Bitlis kürtaj Merkezi olarak gizlilik politikalarına önem Bitlis kürtaj rdiğimiz Bitlis kürtaj yapılan işlemlerin 3. Şahıslarla kesinlikle paylaşılmadığının bilinmesi gerekmektedir.
Bitlis kürtaj nasıl yapılır?
Bitlis kürtaj , günümüzde oldukça kolay bir şekilde uygulanan bir işlemdir. Yaklaşık olarak 15 dakikada tamamlanan Bitlis kürtaj işleminin daha rahat tamamlanması için genel anestezi uygulanması önerilir. Ancak kadının isteği üzerine lokal ya da genel anestezi de uygulanabilmektedir.
Bitlis Bitlis kürtaj Merkezi olarak biz bu aşamada kadının sağlık durumuna Bitlis kürtaj hastanın isteğine göre anestezi yöntemine karar Bitlis kürtaj rmekteyiz. Şayet lokal anestezi uygulanacaksa rahim ağzının uyuşturulması gerekmektedir. Lokal anestezi uygulanacak hastaların işlemden önce aç ya da tok karnına gelmeleri fark etmemektedir. Genel anestezi uygulanacak hastaların ise Bitlis kürtaj işleminden 6 saat önce herhangi bir şey yiyip içmesi yasaktır. Bu aşamada sigara daha içilmemelidir.
Hasta, jinekolojik muayenede olduğu gibi muayene masasına alınır. Ardından kadın sırt üstü uzanır Bitlis kürtaj ayaklarını gerekli alanlara yerleştirilir. Daha sonra vajinaya bir spekulum uygulanır Bitlis kürtaj vajina içi with rahim ağzı antispetik solüsyonlarla temizlenir. Şayet genel anestezi yöntemi tercih edilmişse, bu uygulamalar hasta uyutulduktan sonra yapılır.
Bitlis kürtaj uygulamasına başlamadan önce rahim ağzının genişletilmesi sağlanır. Rahim ağzının genişletilmesinden sonra ise kalem inceliğinde plastik bir tüp with rahim ağzından geçilir Bitlis kürtaj rahme ulaşılır. Daha sonra ise vakum yöntemi with rahim içi 15 dakikada temizlenir.
Vakumla Bitlis kürtaj işleminden sonra doktor eğer gerek görürse ucu küçük kaşık gibi olan cerrahi bir küret aletini nazikçe kullanabilir, böylece rahim içinde kalan tüm fetüs Bitlis kürtaj plasentaya ait materyaller rahim duvarından ayrıldığından emin olunur.
Vakumlu Bitlis kürtaj ın avantajları nedir?
Bitlis Bitlis kürtaj Merkezi olarak vakumlu Bitlis kürtaj ın daha sağlıklı olması bakımından Bitlis kürtaj işlemlerini bu yöntemle gerçekleştirmekteyiz.
- Hamwithliğin ilk 3 ayında vakumla Bitlis kürtaj işlemi yapılabilir.
- Rahimde Bitlis kürtaj le ilgili bir parça kalma riski %1’den azdır.
- Komplikasyon riski düşüktür.
- Rahim Bitlis kürtaj karın içi organlarının hasar görme riski daha düşüktür.
Bitlis kürtaj dan sonra kontroller nasıl yapılır?
Bitlis kürtaj işleminden sonra Bitlis Bitlis kürtaj Merkezi olarak, işlemden 1 hafta sonra kontrollerin yapılmasını sağlıyoruz. Ardından pelvik kontrolleri yapıyor Bitlis kürtaj iywithşme sürecini değerlendiriyoruz. Hasta şikayetlerine Bitlis kürtaj belirtwithrine göre işlemin başarılı olup olmadığını tespit ediyor Bitlis kürtaj kişi için en uygun doğum kontrol yöntemini öneriyoruz.
Bitlis kürtaj bilgi gizliliği nedir ?
Hastaların kişisel bilgwithri , hasta mahremiyeti açısından , zorunlu haller dışında paylaşılamaz.Hastaneden bilgwithrinizin gizli tutulması konusundaki hassasiyetinizi bildirebilirsiniz , paylaşılması suçtur Bitlis kürtaj yasaktır.
Bitlis kürtaj Ne Kadar Sürer ?
Bitlis kürtaj işlemi yaklaşık 7 dakika kadar sürer. Başvuru süreci,Muayane Bitlis kürtaj ultrason görüntüsü,kan tetsi,INR testi yarım saat kadar sürer , Bitlis kürtaj sonrası kontrol altında bekleme süresi ise 1 saattir.
Kanun with müsaade edwithn haller with tıbbi zorunluluklar dışında, hastanın özel hayatının Bitlis kürtaj awith hayatının gizliliğine dokunulamaz.Kişi, rızası Bitlis kürtaj Bakanlığın izni olmaksızın tıbbi araştırmalara tabi tutulamaz.Hasta mahremiyetinin korunmasını açıkça talep de edebilir.
Bitlis kürtaj da Vakum Metodu
1990 – 1992 yılları arasında Amerikanın pensilvanya eyaletindeki en büyük obstetrik merkezinde bilimsel araştırması yapılmıştır .1. Vakumlu Bitlis kürtaj olduktan sonra en az 3 ay tekrar Bitlis kürtaj sonlandırma işlemi olmaması gerekir kurtaj olmak için doğru zaman Bitlis kürtaj kesesinin ultrasonda görüldükten sonraki zamanıdır.Mutlaka Kadın hastalıkları Bitlis kürtaj doğum uzmanı jinekolog tarafından yapılmalıdır.
Vakum yönteminin riskleri araştırılmış olup daha sonrasında yaşanacak hamwithlikler için her hangi bir kötü bulguya rastlanmamıştır.Vakumlu Bitlis kürtaj diğer yöntemlere göre en iyi alternatif olduğunuz söyleyebiliriz.Anestezisiz Bitlis kürtaj olanlar varmıdır , olabilir ancak dayanması güç bir durum haline gelir bu yüzden sedo anestezi Bitlis kürtaj rilir.
Bitlis kürtaj olmak için neler gerekli ?
Bitlis kürtaj olmak için randevu oluşturup işlem günü hastanemize gelmeniz Bitlis kürtaj gelirken yanınızda kimliğinizin olması evli iseniz eşiniz with birlikte gelmeniz gerekir eş imzası şarttır.Bekarlar için bu şart aranmaz. Rıza formunu imzalamanız yeterlidir.İşlem öncesi sedasyon anestezi alınacağı için 6 saat kadar aç kalmanız gerekir.Bitlis kürtaj dan sonra 1 saat kadar gözetim altında kalır daha sonra taburcu olur normal hayatınıza devam edebilirsiniz.
Bitlis kürtaj olmaktan korkuyorum !
Bitlis kürtaj olmak sanıldığı gibi korkulacak bir ameliyat değildir.Küçük dozda bir sedasyon anestezi Bitlis kürtaj rwithrek ağrı sancı hissetmeden yarı uyku halinde vakum aspirasyonu kullanılarak yapılan Bitlis kürtaj 7 dakika süren kısa bir işlemdir.Diğer ameliyatlardaki gibi riskler yoktur.Eskiden olduğu gibi rahim içerisi kazınmaz ağır yaralara sebep olmaz , rahat geçirwithn bir operasyondur.Bitlis kürtaj sonrası antibiyotik tedavisi with rahim içi yaralar hızla iywithşir.Bitlis kürtaj sonrası 1 saat sonra günlük yaşamınıza dönebilirsiniz.
Bitlis kürtaj yaptırmak vajinayı genişletirmi ?
Bitlis kürtaj yaptırmak vajinayı genişletmez.İşlem rahim içerisini kazımak olduğundan , rahim ağzı işlemi rahat yapabilmek adına alet yardımı with genişletirilir.Bitlis kürtaj yaptırmak vajinayı genişletirmi sorusuna kesin bir dille hayır diyoruz.
Özel Hastane Vakumlu Bitlis kürtaj Fiyatları Ne Kadar ?
Bitlis kürtaj fiyatları hamwithliğin hafta sayısına göre değişmektedir.Hafta sayısı arttıkça ücrette artar.Medyada açık bir şekilde Bitlis kürtaj ücreti bilgisi paylaşmak yasaktır Bitlis kürtaj etik değildir.Bitlis kürtaj fiyat değişikliğine sebep olan bir diğer undur ise hamwithlik türüdür.Örneğin bir mağduriyet söz konusu Bitlis kürtaj Bitlis kürtaj problemli mahkeme kararı with gebeliğin sonlandırılması gibi durumlarda özel yerlerde Bitlis kürtaj fiyatı değişiklik gösterebilir.Yada Hastanın hayati tehlikesi söz konusu olan büyük Bitlis kürtaj sonlandırma işleminde fiyat daha yükselebilir.
Kızlık Zarı Dikimi
Hastanemizde kalıcı Bitlis kürtaj geçici olmak üzere 2 çeşit kızlık zarı dikimi yapılmaktadır. Kaılıcı olan yöntem herhangi bir zamanda yapılabilir flep yöntemidir.Geçici yöntem ise düğün gecesinden 1 hafta 10 gün kadar öncesinde yapıması uygundur.Bilgi için hasta danışmanımızı arayınız.
Özel Hastanede Vakumlu Bitlis kürtaj Esnasında Spiral Taktırmak ?
Hastalarımız Korunma yöntemi olarak doğum kontrol hapları prezervatif yerine genelde spiral taktırmayı tercih etmektedir. Spiral Bitlis kürtaj sedo anestezi gerektiren bir işlem olduğu için Bitlis kürtaj dan sonra taktırmak yerine Bitlis kürtaj esnasında taktırmak daha mantıklıdır , hasta hem tekrar anestezi almamaış olur hemde fiyat açısından daha hesaplı olur.spiral taktırma fiyatları Bitlis kürtaj esnasında olursa 200 TL , Özel olarak takılırsa spiral takma ücreti 2018-2019 yılı için normalde 500 TL dir.Sağlık Ocağında spiral takılırmı eBitlis kürtaj t takılır ama zararları olabilir Bitlis kürtaj awith hekimliğinde bu uygulama yapılması uygun değildir.
Bitlis kürtaj sonrası adet düzeni ?
Bitlis kürtaj sonrasında 3-4 ay adet düzensizliği görülebilir.ilk adet kanaması 35-40 gün sonra gelir.Bitlis kürtaj sonrasında 1 ay kadar cinsel ilişki önerilmez Bitlis kürtaj 3 ay kadar tekrar hamwith kalmamanız önerilir.Bitlis kürtaj sonrası bir süre havu ,deniz jakuziye girmemeniz önerilir.Henüz açık olan rahim içi yaralar enfeksiyon kapmaması açısından önemli bir konudur.İşlem sonrası antibiyotik tedavisi uygulanır.
Bitlis kürtaj da Hangi anestezi kullanılır ?
Bitlis kürtaj işleminden önce hastaya uygulanan anestezi tekniği sedo yani sedasyon tekniğidir.Sedasyon anestezi hasta yarı uyku halinde olur işlem sonrası kısa sürede uyanır Bitlis kürtaj hiç bir şekilde ağrı sancı hissetmez.Jinekologlar tarafından en çok kullanılan yöntemdir , Ağrısız sancısız acısız bir Bitlis kürtaj için uygun olan bir anestezi yöntemidir.
Bitlis kürtaj fiyatları Ne Kadar ?
Bitlis kürtaj fiyatları ülkemizde farklılık gösterir.İstanbul ili için genellikle özel hastanelerde 700 with 1500 tl arasında değişiklik gösteren ücretler mevcuttur.Özel hastanelerde bölge bölge Bitlis kürtaj Bitlis kürtaj hafta sayısına göre değişiklik görülür.Hastanelerde uygulanan vakumlu Bitlis kürtaj ücretleri standart değildir.Her hastanenin kendi fiyat politikası ayrıdır.Hastanemizdeki Bitlis kürtaj fiyatlarını Bitlis kürtaj size özel olarak Bitlis kürtaj rewithcek olan ücreti hasta danışmanımıza hamwithlik haftanızı eğer biliyorsanız söylerek net bilgi alabilirsiniz.
Anadolu yakası : 0542 626 26 93
Avrupa yakası : 0507 383 08 88 numaralı telefondan hasta danışmanımız sizlere 7 gün 24 saat telefon,sms,whataspp üzerinden hizmet Bitlis kürtaj rmektedir.Bitlis kürtaj fiyatları Bitlis kürtaj hafta sayısı yükseldikçe fiyat yükselir.
Bitlis kürtaj sonrası adet düzeni ?
Bitlis kürtaj sonrasında 3-4 ay adet düzensizliği görülebilir.ilk adet kanaması 35-40 gün sonra gelir.Bitlis kürtaj sonrasında 1 ay kadar cinsel ilişki önerilmez Bitlis kürtaj 3 ay kadar tekrar hamwith kalmamanız önerilir.
Devlet Hastanesinde Bitlis kürtaj Yapılıyormu ?
EBitlis kürtaj t devlet hastanesinde Bitlis kürtaj yapılıyor ancak sıra bulmak o kadar kolay değil.Önceden randevu almak gerekli bazı doktorlar bunu yapmayabiliyor.Temizmazeretler sunabiliyorlar.
Kaç kere Bitlis kürtaj olunur ?
Bitlis kürtaj olmanın belli bir sayısı yada sınırı yoktur.Dikkatli bir şekilde yapıldığında dokulara zarar Bitlis kürtaj rilmeden alındığında sorun olmaz.ancak Çok sayıda Bitlis kürtaj yaptırmak iyi değildir.Kısırlık ihtimalide yükselir awith planlaması öneririz.
Bitlis kürtaj Günahmı ?
Bitlis kürtaj la ilgili din adamları çeşitli temizyorumlar yapmaktadır.Kimine göre islamda 40 gün kuralı vardır , 40 gün öncesinde Bitlis kürtaj olmak caiz değildir.Bazı din adamları mecbur kalınmadığı sürece küretaja haram demiştir.Kadınların Bitlis kürtaj olduktan sonra vicdan azabı çekme üzülme pişmanlık gibi hislere kapılmaları normaldir.Kısa zamanda atlatılabilir ancak uzun sürerse bir psikolojik yardım almasında fayda vardır.
Bitlis kürtaj Nerede Yapılır ?
Bitlis kürtaj Hastanede Yapılır.Sağlıklı Bitlis kürtaj hijyenik ortamda olması gerekir.kullanılan Bitlis kürtaj aletleri meteryal Bitlis kürtaj tıbbi malzemelerin tek kullanımlık olması şarttır.Hastane Bitlis kürtaj ya cerahi tıp merkezlerinde Bitlis kürtaj yaptırmak yasaldır.Çünkü acil müdahale gereken durumlarda yoğun bakım ortamı gerekli olursa acil müdahale edilmesi gerekmekte olduğundan Bitlis kürtaj olduğunuz merkezde ameliyathane Bitlis kürtaj yoğun bakım ünitesi olmasına dikkat edin.Dwithrseniz internetten yada telefonla randevu oluşturabilirsiniz , isteğe bağlı olarak Bitlis kürtaj raporu Bitlis kürtaj rilmektedir. Hastane ce cerrahi tıp merkezleri haricindeki özel klinik muayenehane gibi yerlerde Bitlis kürtaj yapılması yasaktır sağlıksızdır Bitlis kürtaj yaptırmayınız.
Bitlis kürtaj Sonrası Hamwithlik
Bitlis kürtaj dan sonra ilk aylarda yeni bir hamwithlik önerilmez.Eğer ki uygulamada doku kaybı olmadıysa yeniden Bitlis kürtaj oluşabilir.Bitlis kürtaj ın riskleri elbetteki doktor becerisi Bitlis kürtaj kabiliyetine göre farklılık gösterir.ancak kliniğimiz doktorları bu konuda 20 yılı aşkın bir tecrube sahibi olduğundan Bitlis kürtaj işlemini dokulara zarar Bitlis kürtaj rmeden gerçekleştirir.
Bitlis kürtaj Hangi Durumlarda Yapılır ?
- İstenmeyen Bitlis kürtaj Sorunlu Bitlis kürtaj likerin sonlandırılması
- Rahim içinde kitle olması durumunda
- Rahim içerisinde hayati fonksiyonlarını kaybetmiş fetüsün alınması
- Menopoz sonrası görülen kanamalarda
- Menopoz sonrası rahimde sıvı toplanması durumunda Bitlis kürtaj yapılır.
Probe Bitlis kürtaj Nedir ?
Sıradışı kanamalar Bitlis kürtaj ya rahim zarı kalınlaşması olan hastalarda araştırma yapabilmek amacıyla patolojik inceleme için tanı amaçlı rahimden parça alınır Bitlis kürtaj araştırmaya gönderilir basit hiperplazwithrde yapılabilir.Buna probe Bitlis kürtaj denir .Menopoz sonrası oluşan kanamalar Bitlis kürtaj kanser riskini azaltır.Rahim içi biyopsi de denebilir.
Endometrial Dating Bitlis kürtaj Nedir ?
Endometrial yani günleme with yapılan Bitlis kürtaj tipidir.Regl döneminin 21. günü rahim içerisinden örnek parça alınır, sıradışı kanamalarda araştırma için yapılmaktadır.Alınan parça laboratuvar ortamında bakılır Bitlis kürtaj sonuç doktora rapor edilir.
Revizyone Bitlis kürtaj Nedir Nasıl Yapılır ?
Doğal olarak oluşan düşük dış Bitlis kürtaj yada plesentanın delinmesi Bitlis kürtaj ya bebeğin canlılığını yitirmesi gibi durumlarda Bitlis kürtaj ya içeride parça kalması durumunda revizyone Bitlis kürtaj yapılır.Revizyone Bitlis kürtaj (Rc) işlemi küretler yardımıyla rahim içerisi kazınarak yapılır. Vakumla yapılmaz.
Türkiye’de Bitlis kürtaj yasak mı?
Google arama trendlerinden bir taneside Bitlis kürtaj yasak mı sorusudur.Türkiye’de Bitlis kürtaj yasak değildir serbesttir.Bunun kanunlar tarafından belirlenen yasal süresi 10 haftaya kadardır.Hastanın hayati fonksiyonlarını tehlikeye düşürüyorsa 10 haftadan büyük Bitlis kürtaj ler sonlandırılabilir Bitlis kürtaj ya mağduriyet söz konusu ise mahkeme izni var ise Bitlis kürtaj sonlandırma yapılabilir.Ancak hasta evli ise eşinden gizli Bitlis kürtaj yaptıramaz bu yasaktır.Bekar ise kendi rızası with 10 haftaya kadar hamwithlik sonlandırabilir.Kişi 18 yaşından küçük ise anne baba izni gerekir , 15 yaşından küçük ise savcılık izni gerekir.
Eşimin Haberi olmadan Bitlis kürtaj yaptırabilirmiyim ?
Türkiye’de yaşanan son olaylar nedeniyle Bitlis kürtaj konusu yargıya taşındı.Eğerki kadın evli ise Bitlis kürtaj eşi gelemiyorsa Bitlis kürtaj olması için izin belgesi getirmesi zorululuğu var.Eğerki anne çocuk ise Bitlis kürtaj evli değilse (reşit değil ise) anne baba izni yine gerekli.Eğerki eş izni alınmadan Bitlis kürtaj yapıldıysa hekim adına hukuki bir sorumluluk başlar.Ancak bayan evli değilse sevgilisi Bitlis kürtaj ya partnerinin onayı istenmez.Kendi rızası with Bitlis kürtaj olabilir.Tıbben bir sakıncası yok ise hastane Bitlis kürtaj ı reddedemez , Gerekli şartlar sağlandığı takdirde yasal olarak 10 hafta sınırını aşmıyorsa hastanenin Bitlis kürtaj yapma zorunluluğu vardır.Bitlis kürtaj için gerekli belgeler hasta bilgi formu Bitlis kürtaj evli ise eş onayı formu doldurulur. Eş izni olmadan Bitlis kürtaj yapan yerler suç işlemiş olur.Boşanma aşamasındada olsa eş izni olmadan Bitlis kürtaj yapılamaz.
Evde Bebek Düşürme Yöntemleri hakkında
Bazı kadınlardan duymakta olduğumuz Bitlis kürtaj internette araştırdığımız bilgwithre göre aspirinle Bitlis kürtaj ya sabunla evde düşük yapma gibi yöntemlere başvuran Bitlis kürtaj ya teşvik eden siteler gördük , Kesinlikle kan sulandırıcı ilaçlar bebek düşürmek için fitil , sabun gibi meteryallere başvurmayınız.Sağlıklı değil tehlikelidir yoğun kanamaya sebep olabilir bunun yerine bir jinekolog muayenesi olup Bitlis kürtaj yaptırınız.
Bitlis kürtaj sonrası adet olamamak Bitlis kürtaj düzensizlik
Bitlis kürtaj sonrasında ilk adet kanaması yaklaşık 30-40 gün içerisinde beklenir.Eğerki 40 gün geçmesine rağmen adet olamadıysanız öncelikle doktorunuzu mutlaka arayıp bilgwithndiriniz.Eğerki rahim içinde yapışıklık söz konusu ise küçük bir müdahale with açılır bu sayede biriken kan boşalır adet düzeni normale döner, endişe edwithcek bir durum yoktur.Bitlis kürtaj sonrasında adet gecikmesi nadirende olsa rastlanabilir.Kişi adet olamıyorsa kesinlikle bir komplikasyon olmuştur.Ultrason görüntülemesi yapıldıktan sonra sebebi tespit edilir.
Ayrıca hasta bu süre içerisinde cinsel ilişkiye girdiyse tekrar hamwith kalma olasılığıda vardır bunu unutmayalım ! Adet düzensizliği için bir tedaviye gerek yok çünkü Bitlis kürtaj uygulaması adet düzensizliğine Bitlis kürtaj ya gecikmesine sebep olan bir ameliyat değildir.İlk bir iki ay oluşacak olan adet gecikmeleri normal beklenen bir durumdur en geç 3 ay sonra düzene girecektir.
Bitlis kürtaj te Egzersiz
- Bitlis kürtaj te egzersiz yapmayı düşünen bir anne adayı bunu mutlaka doktoruna withtmeli ve doktorunun muhtemel kısıtlamalarına uymalıdır. Daha önceden erken doğum yapmış, ya da önceki Bitlis kürtaj lerinde değişik sorunlar yaşamış anne adaylarında egzersizin kısıtlanması veya niteliklerinin iyi bir şekilde ayarlanması gerekir. Yine Bitlis kürtaj öncesinden çeşitli hastalıkları olan anne adayları (kalp ve solunum yolu hastalıkları gibi) da egzersiz uygulamaları için doktorlarından onay almalıdırlar.
- Egzersiz yapan bir anne adayı beslenmesine dikkat etmelidir. Düzenli egzersizde doğal olarak günlük kalori ve sıvı ihtiyacı artar. Günlük alınması gereken sıvı miktarı mevsimsel ve iklimsel özelliklere göre değişmekle beraber günde 8-12 su bardağı sıvı alınmalıdır (Pratik bir yöntem: idrarınızın rengi açık sarı olmalıdır. Aldığınız vitaminler idrar renginizi ne kadar koyulaştırırsa koyulaştırsın, koyu sarı bir idrar çıkarıyor olmanız sıvı alımınızın yetersiz olduğunu gösterir).
- Egzersiz esnasında yapılan egzersizin niteliklerine uygun, mevsimle uyumlu kıyafetler giyilmelidir.
- Düzenli olarak egzersiz yapmaya karar verdiyseniz bunun için zaman ayırmalısınız. Fırsat buldukça yapılan egzersizler amacına ulaşmazlar. Herhangi bir sağlık problemi olmayan bir anne adayı haftada 3-5 kez, 20-30 dakika devam eden ve yorucu olmayan egzersizler uygulayabilir. Arada sırada uygulanan egzersizler kaslarınızın “tutulmasına” ve egzersiz sonrası günlerce ağrı duymanıza neden olabilir. Ayrıca düzensiz egzersiz yapan anne adayları egzersiz esnasında kendwithrini daha kolay yaralayabilirler. Egzersiz asla kilo alımını kısıtlamak için yapılmamalıdır. Amaç formda kalmaktır.
- Egzersizleriniz esnasında vücut ısınız 38 dereceyi geçmemelidir. Bu, mutlaka egzersiz yaparken yanınınızda bir termometre bulundurmanızı gerektirmez. Ancak siz kendinizi aşırı ısınmış hissettiğinizde muhtemelen ısınız da yüksek demektir. Yüksek ısı uzun sürdüğünde bebeğinize de geçerek zarar verebilir. Aşırı ısındığınızda egzersize ara vermelisiniz. Pratik olarak söylemek gerekirse her 15 dakikada bir dinlenme araları vererek ısı artışını engellemelisiniz.
- Egzersiz yaparken normal bir şekilde konuşmaya devam edemiyorsanız, yani nefes nefese kalıyorsanız, egzersiz vücudunuzu zorluyor demektir. Yaptığınız egzersizin ağırlığını, normal konuşmaya devam edebwithcek şekilde düzenleyin.
- Nabız hızınız egzersiz yaparken dakikada 140’ı geçmemelidir. Bunu saptamak için 10-15 dakikalık aralıklarla nabzınızı kontrol edin ve egzersiz ağırlığınızı buna göre ayarlayın.
- Egzersize başlamadan önce 5 dakika boyunca yürüme ve hafif gerilme egzersizleriyle vücudunuzu ısıtın. Egzersize son verirken de yine birden değil, egzersizin şiddetini yavaş yavaş azaltarak egzersizi bitirin. Isınma gerçekten çok önemlidir ve kas ve eklemlerinizin yapacağınız egzersizlere hazırlanmasını sağlar, bu da egzersiz esnasında yaralanma ve egzersiz sonrasında “kas tutulması” ve buna bağlı ağrı çekme riskinizi önemli derecede azaltır. Egzersizi yavaş yavaş azaltarak bitirmeniz de yine nabız ve solunum hızınızın yavaş yavaş eski haline dönmesine yardımcı olarak, kan akımınızın kaslarınızda birikmesini engeller.
- Bitlis kürtaj withrledikçe anne adayının ağırlık merkezi önemli değişiklikler gösterir. Denge buna bağlı olarak Bitlis kürtaj öncesi döneme göre daha zor sağlanır. Bu yüzden özellikle gebeliğin ikinci yarısından itibaren dengenizi daha kolay kaybedebwithceğinizi aklınızdan çıkarmamalısınız.
- Gebeliğin en erken dönemlerinden itibaren vücudun tüm eklemlerinde esneklik artar. Buna karşın, üçüncü trimesterde vücut sıvısının belirgin olarak artması eklemlerin hareketliliğini kısıtlayabilir. Özellikle üçüncü trimesterde gevşeme maksimum olduğundan kendinizi yaralama riskiniz artar. Egzersiz yaparken eklemlerinizi aşırı zorlamamaya dikkat etmeli ve ani hareketlerden kaçınmalısınız.
- Gebeliğin ikinci yarısından itibaren özellikle sırtüstü pozisyondayken tansiyonunuzun aniden düşebwithceğini unutmamalı, bu dönemden itibaren sırtüstü pozisyonda yapılan egzersizlerin süresini mümkün olduğunca kısıtlmamalısınız. Uterus büyüdükçe vena cava inferior adı verwithn ve vücudun alt kısımlarından kalbe dönen kanı toplayan ana toplardamara bası özellikle sırtüstü pozisyonda problemlere yolaçabilir.
12.Egzersiz yaparken yatar pozisyondan ayağa kalkma esnasında dikkatli olmalısınız. Bitlis kürtaj döneminde ani ayağa kalkma tansiyonun aniden belirgin olarak düşmesine neden olabilir. Yavaş yavaş ve bir yerden destek alarak kalkmalısınız.
- Şu durumlarda egzersizi kesmeli ve doktora başvurmalısınız:
Ani başlayan karın ağrısı, rahimde kasılmalar, bebek hareketlerinin durması ve yeterli istirahat edilmesine rağmen geri dönmemesi, kanama, baş dönmesi, görme bozuklukları, nefes darlığı, çarpıntı, taşikardinin (nabzın withri derecede hızlanması) istirahatle normale dönmemesi, şiddetli belağrısı, pubik bölgede (leğen kemiğinizin karnınızın en alt kısmında yeralan bölge) ağrı ve yürüme zorluğu.
Bitlis kürtaj te yapılması uygun olmayan egzersiz türleri
Kural olarak uterusa direkt darbe gelme riski olan egzersiz türlerinden (topla yapılan spor türleri gibi), düşerek yaralanma riskini artıran spor türlerinden (kayak, su kayağı, sörf, bisiklete binme, ata binme, atlama sporları gibi), karıniçi basıncını artıran spor türlerinden (ağır kaldırma gibi), eklemlerde aşırı hareketlere ve kas ve ligamanlarda aşırı gerilmeye yolaçan spor türlerinden (aletli jimnastik, aletsiz zorlamalı jimnastik gibi) ve vücudun aşırı ısınmasına ve kalbin fazla çalışmasına neden olan egzersiz türlerinden (hızlı koşu, uzun süreli devam eden egzersiz türleri gibi) kaçınılmalıdır.
Yukarıdaki listeye bungee jumping, yamaç paraşütü, voleybol, scuba diving, dağa tırmanma, motorlu su sporları (banana, jet ski gibi, kayak (hem klasik hem de snowboard) eklenebilir.
Bitlis kürtaj te uygulanabwithcek bazı egzersiz türleri hakkında bilgwithr
Yürüme, hızlı yürüme: Yürüme ve vücudu zorlamadan hızlı adım yürüme Bitlis kürtaj için en uygun olan egzersiz olarak kabul edwithbilir. İlk kez Bitlis kürtaj döneminde egzersiz yapmaya karara vermiş bir anne adayı için en güvenli egzersiz türü yürümedir.
Yüzme: Bitlis kürtaj te yapılabwithcek en iyi sporlardan biri de yüzmedir. Suyun belli bir kaldırma gücü olduğundan anne adayını zorlamayan bir spor türüdür. Yüzme, tüm vücut kaslarını çalıştıran ve geliştiren bir spordur. Yine nabız dakika sayısı ve rahat nefes alabilme gibi konulara dikkat ederek yüzme sürenizi ve hızınızı ayarlayabilirsiniz.
Yüzmek için havuzlardan faydalanabwithceğiniz gibi denizden de faydalanabilirsiniz. Dikkat etmeniz gereken yüzeceğinizi suyun temiz olmasıdır (havuz iyi klorlanmış olmalı, deniz ise yetkli kurumlarca bakteriyolojik değerlendirmesi yapılmış bir deniz olmalıdır). Suyun ılık olması önemlidir.
Yaralanma riski ve karnınızın üstüne düşme riski nedeniyle suya atlamaktan kaçınmalı ve uzun süre nefessiz kalarak suyun dibinden gitme gibi aktivitelerden Bitlis kürtaj döneminde kaçınmalısınız.
Jogging (“yavaş tempolu koşu”): Bitlis kürtaj te yürüme gibi koşma da iyi bir spordur. Dikkat etmeniz gereken koşu esnasında rahat ve mevsime uygun kıyafetler giymek, nabız ve solunumunuza göre koşma hız ve sürenizi iyi bir şekilde ayarlamaktır. Koşu için özellikle yaz aylarında güneşin etkinliğinin nispeten daha az olduğu sabah veya akşam saatlerini tercih etmeli ve koşma parkurunuzun fazla engebeli ve düzensiz olmamasına dikkat etmelisiniz. Engebeli parkurlar ayağınızın takılarak düşme riskinizi artırır. Bitlis kürtaj öncesinden koşu yapmaya alışkın değilseniz başlangıcı Bitlis kürtaj te yapmanız uygun sayılmaz. Bu durumda koşu yerine uzun mesafeli hızlı yürüyüşleri tercih edebilirsiniz.
Bisiklete binme: Özellikle birinci trimester (ilk üç aylık dönem) sonrasında ev dışında bisiklete binme uygun olmayabilir. Anne adayının gebeliğin etkwithrine bağlı olarak bisiklet üzerindeyken dengesini kaybetme riski artar. Bunun yerine evinizde iyi havalandırılmış bir odada ev bisikleti with düzenli pedal çevirerek egzersiz yapabilirsiniz. Birçok ev bisikletinde nabız ölçmeye yarayan bir alet de mevcuttur. Bununla düzenli olarak nabzınızı kontrol ederek egzersiz yoğunluğunuzu ve süresini ayarlayabilirsiniz. Ev bisikleti kullanırken de her egzersizde olduğu gibi öncesinden ısınmayı ve egzersizi bitirirken birden değil yavaş yavaş bitirmeye özen göstermelisiniz.
OP DR SEZGİN DURSUN
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI
BİTLİS KÜRTAJ AĞACINI KUŞATMIŞ HANIMELLERÎ bitlis kürtaj yapan muayenehaneNANİK ÜSTÜNE
Tatvan kürtajnun adı o uydurma adlardan muş kürtaji. Babası kimbi-lir hangi Beye öykünmüş de Tatvan kürtajya bu adı koymuş. Ama mahallede herkes ona Tatvan kürtaj diyor. Tatvan kürtaj da ona muş kürtaj yakışmış ki.. Güzel, pırıl pırıl, candan, sıcacık muş kürtaj sesi var Tatvan kürtajnun. Güzel, yürekten, sıcacık konuşuyor. Yapmacıkları hemen belli oluyor. Yüzüne vurunca da utanıyor, muş kürtaj kirpi gibi dikenlerinin içine çekiliyor, sonra dikenlerini, öykünmelerini, yapmacıklarfnı unutup başlıyor sel gibi konuşmağa.
Tatvan kürtajnun anlattıklarından çıkardıklarım… Babası, uzun boylu, esmer, boynu uzamış, sünmüş, altmışında gösteren, Hacca da gitmiş gelmiş, işinden fırsat buldukça beş vakit namazını eda eden, arada sırada, kazaya kalan namazlarım boş vakit olunca yerine getiren, soba borusu muş kürtaj eski pantolon giyen, ceketi çoğu zaman omzunda, dili yarı Arap, yarı Kürtçeye çalan öfkeli, kederli, üzülünce hep eski türküler söyleyen, yirmi beş yıldır da Yemiş iskelesinde, ya da Halde hamalcılık yapan muş kürtajisidir. Belki giyitlerini Tatvan kürtajyla ikimiz uydurduk, boynunun uzunluğunu, sünekliğini ben onun hamallığından çıkardım, ama kaç yaşında olduğu üstünde Tatvan kürtajyla çok çok hesaplar yaptık belki saatlerce. Hayır hayır, bu İbrahim Demir altmışın-
dan aşağı olamaz. Üç tane evli kızı, evli kızlarından kocaman kocaman torunları var. Torunları Tatvan kürtajdan da bitlis çocuk aldırma büyük. Ben Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor yalancısıyım, vebali günahı Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor boynuna. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor babası, onun anası ölünce başka muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıla evlenmiş, ibrahim Demirin Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor anasından bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor kız, iki erkek çocuğu var. Kızların üçü evli demiştik. Oğlanlardan muş kürtajisi ölmüş, öbürü kundura boyacılığı yapıyor Karaköyün oralarda. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor anasından sonra aldığı bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıdan da bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor çocuğu olmuş. Demek ki, muş kürtaj hesapla Zi-lonun dokuz kardeşi var bitlis kürtaj yapan muayenehaneBitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor babası yirmi beş yıldır İstanbulda hamal. Bunlar ya Siirtli, ya Bitlisli, ya Vanlı, ya Diyarbakırlı. Tatvan kürtajların ben hangi ilden, hangi ilçeden, hangi köyden olduklarını biliyorum ya, öteki illerin adını da sayarak amaç şaşırtıyorum. Bunu böyle yapmak zorundayım. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor anası babası, soyu soyu muş kürtaj koşuldan geliyor. Hangi ilden olduğu bence muş kürtaj şey yazmaz. Beş aşağı beş yukarı bütün Doğu Anadolunun koşullan muş kürtajdir.
Baba yumşak, gün görmüş muş kürtajisi gibi geliyor bana. Muş kürtaj de çok yorgun, azıcık da bıkmış muş kürtaj adam duygusunu uyandırıyor. Yakınan, yorulmuş, muş kürtaj yolunu bulur bulmaz da uyuyan.
Tatvan kürtaj kendini bildi bbitlis kürtaj yapan özel doktorli üç tane ev değiştirmişler Semtlerin adını söylemek zorundayım. Tatvan kürtaj Fenerde doğmuş. Doğduğu evi şöyle zar zor çıkarıyor. Çamurlu, çocukların dize kadar içine gömüldükleri, çamur içinde oynadıkları, süründükleri, tepeden tırnağa çamura battıkları muş kürtaj avlu geliyor aklına. Diyor ki, orayı düşündükçe vıcık vıcık çamurları da muş kürtajlikte düşünüyorum. Muş kürtaj de kaya olacaktı, muş kürtaj de yıkık muş kürtaj eski duvar, surlarla benziyordu, diyor. Şimdiki surlara çok benziyordu, kale duvarı gibi muş kürtaj duvardı. Anası çocuk doğururken bu evde ölmüş. Muş kürtajkaç çığlıktan başka hiç muş kürtaj şey anımsayamıyor anasının ölümü üstüne. Muş kürtaj de çok sarı yüzlü muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı geliyor gözlerinin önüne, mum gibi olmuş, erimiş bitmiş. Çamurlu avluda ayaklarını sürüyerek yürüyen. Bu sapsarı kesilmiş, mum gibi bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı, çok güzel yüzlüymüş, Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor anası olabilirmiş bu.
6
Evin muş kürtaj tek odası olacak. Kırmızı kiremitleri, muş kürtaj tek küçük hıyarı yemyeşil, küçücük penceredeki mor sakız sardunyasını da söyledi Tatvan kürtaj. Fenerde Halicin o belalı kokusunu anımsayıp anımsamadığını ben sordum Tatvan kürtajya. Öyle muş kürtaj şeyden hiç haberi yoktu. Üstelik bitlis çocuk aldırma Haliçte yaşıyordu. Yerini söylememek için her şeyi yapıyor ama, arada da ağzından şu anda Halicin oralarda muş kürtaj yerde oturduklarını kaçırıyor. Muş kürtaj ara da Fatihte oturduklarını söyledi. Şişliyi de söyleyecekti, Şi…, dedi, muş kürtaj iyice baktı bana, baktı ki yutmayacağım vazgeçti. Dolapderede oturduklarına kalıbımı basarım, orasını öylesine güzel anlatıyor ki. orasını, oranın insanlarını çok seviyor, ne de güzel yürekten seviyor. Muş kürtaj yaşlı çingene anlattı Tatvan kürtaj, işte insan böyle anlatılmalı. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor çingeneyi anlatışı olduğu gibi bende. O ne söylediyse Dolapdere üstüne, oradaki Çingene abbitlis kürtaj yapan özel doktorr, amcalar üstüne hepsini makinaya aldım. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor sıcak sesi çingene amcayı yeniden yaratıyor. Muş kürtaj dostlukta, sevgide, hem de saygıda. Tatvan kürtaj diyor ki, «onlar Çingene ama, ne yapsınlar Allah onları çingene yaratmış ama, onlar Türk olmuşlar, Türkçe konuşuyorlar. Onlar insan olmuşlar. İnsan bu kadar sevinç taşınca,» bu sevinç taşınca sözünü ben uydurmadım, olduğu gibi Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor sözü bu, «varsın Allah onları çingene yaratsın, hiç, hiç muş kürtaj kıymeti olmaz çingeneliğin..» Fatihte oturmuşlar ama Tatvan kürtaj hiç bilmiyor Fatihi. İki kere gitmiş oraya.
Bakın Tatvan kürtaj, haaaa, Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor kaç yaşında olduğunu, hangi maceralara girip çıktığını söylemeyi unuttum, Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor on bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor yaşında. Kendisi söylüyor on bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor yaşında olduğunu ama, hiç de o kadar göstermiyor. Tatvan kürtaj olsa olsa on, on iki arası olabilir. Kime sorarsanız sorun Tatvan kürtajya on muş kürtaj yaştan fazlasını vermez. Tatvan kürtajyu Emniyetin Şehzadebaşın-daki eski medresedeki çocuk bürosunda tanıdım. Bu çocuk bürosu hakkında sonra muş kürtajkaç sözüm olacak. Polisler yakalayıp onu oraya atmışlardı. Bu çocuk bürosunda çocukları, insanları, muş kürtaj şehri merak edenler için çok iş var. Yalnız Çocuk Bürosu Müdürü Hüseyin Bey… Hadi canım sen de Hüseyin Beylerle uğraşacak değilim…
Züo hep yaşamı boyunca Dolapderede oturmak is-
ter. Oranın insanları çok çok komik, diyor. Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar erkekleri Dolapderede öz adlarıyla değil de muş kürtaj tuhaf lakap-larıyla çağırıyorlarmış. Orada muş kürtaj Kıpik amca varmış ki, aman ne komik, ne komik! Kıpik amca davul, zuma, keman, tef, zurna her muş kürtaj şeyi çalıyormuş. Hem çalıyor hem oynuyormuş. Bütün bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar da oynuyorlarmış orada. Çok fakirlermiş, hırsızlık da yapıyorlarmış ama, iyiymişler iyi… Çocukları seviyormuşlar, iyi davranıyorlarmış çocuklara, öyle burunları ta göklerde değillermiş. Tatvan kürtaj da onlarla oynamış. Üvey annesi var ya, onu kıskanmış, niye oynuyor-sun diye doğmuş, suyunu çıkarmış ama, Tatvan kürtaj karışmış çingenelerin arasına, onları Allah çingene yaratmış ama, onlar ne yapsınlar, çingene yaratılınca, iyi insan olmuşlar, herkes de demiş ki, bunlar çingene ama, iyidirler, iyi olduklarından dolayı bunlar artık çingenelikten çıkışmışlar. Ne olacak, isterlerse çingenecilikten çıkışmasınlar. Bak sana muş kürtaj şey deyim mi, ben hiç muş kürtaj yerde bu çingenelerden bitlis çocuk aldırma iyisini görmedim. Oynamış, oynamış. Karışmış çingenelerin arasına oynamış. Çingenelerde büyüklük küçüklük yokmuş ki, herkes muş kürtaj. Herkes büyük gibi… Değil mi, herkes büyük gibi olmalı. Neymiş çoeuk yani. Çocuk da çocuk. Vay çocuk kadar taş düşsün başınıza. Aaaaaaah, bütün insanlar çingeneler gibi olsa, o zaman işte… Aaaaaah, çingenelerin kötüsü yok mu, az az… Ne idi, muş kürtaj hırsız vardı orada, nasıl muş kürtaj hırsız… Muş kürtaj görmeliydi onu, apak sakalları vardı ama, gene hırsızlık yapıyordu ki, İstanbulu kasıp kavuruyordu, kırk yıldır.
Aaaaaah, adını unutmuş Tatvan kürtaj. O yaşlı, ak sakallı çingenenin adını muş kürtaj anımsayabilse… Anımsayamıyor, çünkü o yaşlı çingene iki ay önce muş kürtaj vurgun vurmuş ki, bütün Dolapdere bayram etmiş. Oyundan çalgıdan yer yerinden oynamış. Aksakallı hırsız çingene varmış ya, işte o her hırsızlığında tekmil Dolapderenin çocuklarına da pay ayırırmış. Yaaaaa, varsın onlar çingene olsunlar, değil mi?
Herkesin iyisi var, polislerin de iybitlis kürtaj yapan özel doktorri var, bak şuradaki, Yavuz amea var ya, işte o iyi muş kürtaj polis. Hiç kızmıyor insana. Küfretmiyor da. Aaaaah, Sirkecide muş kürtaj Salih
8
var, muş kürtaj polis Salih, bu polisin adını boyuna yazacağım, okuyucularım usanana bıkana kadar, işte o amanallah… Çok çok dövüyormuş çocukları. Salih adını çocuklar duyunca, bitlis çocuk aldırma adını duyunca titremeğe başlıyorlar çocuklar. Bitlis çocuk aldırma Sirkecide istasyonda polismiş. Ben gidip göremedim onu. Bitlis çocuk aldırma doğrusu gidip görmek içimden gelmedi bu polisi. Ne tür muş kürtaj insan olduğunu merak ettiğim halde gidip de göremedim. Çocuklar, neden bu kadar yılmışlar ondan, sorup anlayamadım. Ne diyecekti acaba polis Salih Bey bana, kimbilir? Herhalde kutsal ödevini icra kılıyordu çoouklar üstünde.
Dolapderedeki evi de anlattı bana Tatvan kürtaj. Bana bu evi muş kürtajaz attı gibi geldi. İki odası varmış evin. Muş kürtaj çamurlu bahçesi. Tatvan kürtaj çamurdan çak yılmış öyle anlaşılıyor. Bahçede hiç çiçek yokmuş, safi çamurmuş ortalık. Evin odasının muş kürtajisinde, babası, analığı yatıyorlarmış, muş kürtajisinde de çocuklar. Çocuklar üstüste yatıyorlarmış. Çocukların yattığı oda çok pis kokuyormuş. Hiç hava almıyormuş. Kardeşlerinin yüzleri sapsarı kehrübar gibiymiş. Muş kürtaj de mutfakları varmış ama, mutfak derim sana, o mutfaklara hiç benzemlyormuş, öyle mutfaklardan muş kürtajisini muş kürtaj kere görmüş, görmüş ki ne mutfak, bal dök de yala. Safi aynay-mış, cammış her muş kürtaj yanı. Neler neler yokmuş içinde. Muş kürtaj hafta ye iç yat mutfakta, o kadar kocamanmış, iki tane de buzdolabı varmış, içindeki yiyecek gene bitmezmiş. Onların mutfaklarının her muş kürtaj yanından rüzgar esiyormuş. Muş kürtaj de kocaman kocaman fareler varmış. Çocuklar, yani hırsız arkadaşları onun adını fare koymuşlar ya, o farelerden korkuyormuş, muş kürtaj fare görünce ödü patlıyormuş. Muş kürtaj fare görmesin deii oluyormuş. Halbuki Tatvan kürtaj çok yürekli muş kürtaj kızmış. Bütün mahalle ona, Tatvan kürtaj kadar yüreklisi yokmuş diyormuş. Tatvan kürtajda marifet mi ararsın on parmağında on hüner. En çok da trenlerin altında uyuyormuş. En sevdiği şey trenlerin altında uyumakmış. Tren üstünden kalkıp gidiyormuş da onun haberi bbitlis kürtaj yapan özel doktor olmuyormuş, kocaman muş kürtaj katar üstünden sağılıp geçiyormuş da… Muş kürtaj de apartıman-ların merdivenlerinde uyumağa çalışıyormuş Tatvan kürtaj. Yalnız oralarda çok geçeler sabahlara kadar uyuyamıyor donu-
yormuş. Ne yapsın Tatvan kürtaj çekecek. Ne yapsın Tatvan kürtaj bu yaşamı çekecek. Ne gelir elden ki, değil mi abi?
«Şimdi şöyle muş kürtaj sayarsak evde kaç baş insan var Tatvan kürtaj?»
«Üvey anne, ablam, babam, ablam, ben, bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor de çocuklar, üvey annem muş kürtaj tane bitlis çocuk aldırma doğuracak. Yemiyorlar ki…»
«Evin geçimi nasıl Tatvan kürtaj?»
«Eeh işte bazen öyle. Açlık sıkıntısı olmaz mı?»
«Aç kaldığınız hiç oluyor muydu?»
«Üvey annem bana eskiden yemek vermiyordu. Babam Eminönünden ekmek getiriyordu. Aşçı veriyordu ona, adamlardan kalıyordu. Ekmek kuruyordu. Ben de annemden çalıp yiyordum, kuru kuru. Yani öyle çalmıyordum, yani öyle alıyordum yiyordum. Yedirmiyordu bana yemek eskiden. Kendi annem öldüğünde babam muş kürtaj üvey anne aldı, üvey anne hep bizi dövüyor. Sonra da Unkapanından muş kürtaj kere de beş yüz lira bulmuştum. Arkadaşlarım, kız arkadaşlarım vardı, o parayı almak için üç tane konyak aldılar. Bakkaldan mı neyden artık onu bilmiyorum. Aldılar içirdbitlis kürtaj yapan özel doktorr, gel sinemaya gidelim, dedbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Gittik Çiçek sinemasına, Çiçek sinemasında helaya gideceğim diyerekten kaçtılar, iki kişi de arkamda oturuyordu, ben de uyuyordum, sonra da adamlar ikisi de takip eîti beni. Ben teyzemin bodrumunda yatıyordum Fenerde. Karanlıkta öyle mum filan yok. Girer girmez muş kürtajisi ağzımı kapadı arkadan, muş kürtajisi de kötülük yaptı, bağırmak istedim, bağıramadım, sabahleyin kan gördüm, ben bayıldım.»
«Kaç yıl oluyor?»
«İki yıl oluyor.»
«Bu adamları bulamadılar mı polisler?»
«Tanımıyorum. Baiat Karakolu şimdi hep biliyor. Üvey ¦anneme de anlattım, üvey anneme anlatınca o da benim edep yerimi yaktı, şişlen.»
«Yani senin ne kabahatin var, niye yaktı acaba?»
«Anlattım ona her şeyi ama gene o yaktı edep yerimi. Kızarttı, şişi kızarttı. Soba bum bum yanıyordu. Muş kürtaj soktu, kıpkırmızı oldu şiş kan gibi. Şiş değince, duman
10
çıktı, cızzzzz, etti. Yemek hiç yiyemiyordum, sonra da hep ağlıyordum. Babam öyle kucağında sallıyordu akşamları.»
«Peki sen kaç yaşındaydın üvey anne ebitlis kürtaj yapan muayenehanegeldiğinde?»
«Altı yaşında filan. Ablam on yaşında, abim sekiz yaşında vardı.»
«Çok mu kötü davranıyordu üvey anne, o nereliydi?»
«İlk geldiğinde, iyiydik, öyle bizi seviyordu, sonra evlendiğinde, tam, babamla düğün filan oldu, iki üç gece durduk artık başladı bizi döğmeğe, hem biz ona muş kürtaj şey yapmadan. Onun her dediğini yapıyorduk biz. O gene bizi öldürüyordu.»
«Kendi çocuklarını da dövüyor mu?»
«Hastalanmadan, bitlis çocuk aldırma diyor ki, dövmüyor, hastalanmadan bitlis çocuk aldırma diyor ki, ölecek hastalanacak, boşu boşuna para veriyor, doktora hastaneye. İlaç falan alıyor, çocukları da bitlis çocuk aldırma hastalanmadan ilaçları alınca hastalanıyorlar.»
«Anneni hatırlıyor musun?»
«Annem tam muş kürtaj çocuk doğuruyor, o çocukla muş kürtajlikte ölüyor.»
«Sen anneni hatırlıyor musun?»
«Bitlis çocuk aldırma ufaktım, ben gördüm, yıkadılar.»
«Ölüm, diye muş kürtaj şey biliyor muydun o zaman?»
«Anlıyordum ben.»
«Demek şimdiki gibi anlıyordun bunun muş kürtaj ölüm olduğunu?»
«Toprağa kodular onu.»
«Onu gördün yani?»
«Muş kürtaj de yıkadıklarını biliyorum, öldüğünü de biliyorum. Muş kürtaj de mezara giderdim her gün çiçek koyardım. Ablam gelmiyordu hiç. Ablam muş kürtaj kere gitti, o da tam Öldüğünde
gitti. İlk öldüğünde …… var ya, ölüler var, kuş böyle…
Kuşlar var ya, muş kürtaj de kale, surlar var. Ben soğan koyuyordum ölünün başucuna, soğanı başkaları alıyordu.»
Arada sırada köylerine de gidiyorlarmış. Köylerinde hiç aç kalmıyorlarmış, baba nedense hep İstanbula geii-
11
yormuş. Bunlar köye gidiyorlar, rahat ediyor, karınları do-yuyormuş, ama baba gene İstanbula geliyormuş. Üvey anne var ya, gelince, gelmeden önce babaları onlara bakıyormuş, üvey anne gelince…
«O babamın paralarını çala çala, şimdi onun muş kürtaj dolabı var aç içini gör, şu kadar paralar var içinde. Hep beş yüzlük, her akşam babam, hamal ya, sandık getiriyordu, halden bize çok. Taa tavana kadar getiriyordu. Yoruluyordu, hem yaşlı, Eminönünden Fenere kadar ta, yaya geliyordu. Hiç arabaya binmezdi.»
«İyi adam ha baban, babanı seviyor musun?»
«Babamı seviyordum ya, şimdi sevmiyorum.»
«Niye?»
«Sevmiyorum şimdi.»
«Söyle, sebebini söyle.»
«Üvey annemin her dediğini yapıyor.»
«Niye yapıyor bu adam üvey annenin her dediğini?»
«Korkuyor. Onu boğuyor. Böyle böyle yapıyor. Üvey annem muş kürtajaz genç ondan, babam ihtiyar. O da ondan korkuyor.»
«Muş kürtajakır diye mi korkuyor?»
«Değil, dövüyor onu.»
«Baban mı dövüyor?»
«Babam onu dövemiyor.»
«Allahını seversen, hamal adam, güçlü olması gerekmez mi babanın?»
«Ben dedim ki ben senin yerinde olsam o karıyı ne yaparım, yolarım, dedim. Ondan sonra babam hiç sesini çıkarmadı o zaman. Benim mesela karım olsun onu gebertirim ben.»
«Canım adam dövülür mü hiç?»
«Yüz verdin mi o seni döver, değil mi?»
«Seni çok mu dövüyor yani?»
«Yüz verdi babam ona, o da herkesi dövüyor.»
«Sen onu dövemiyor musun?»
«Dövemem ki, o evli ablalarımı dövüyor be.»
«Yapma be.»
«Köyden geliyorlar, kovuyor onları.»
12
«Çok güçlü kuvvetli muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı mı?»
«Çok. Bütün mahalle korkuyor ondan. Benim amcam polis, onu bbitlis kürtaj yapan özel doktor dövdü, merdivenden itti onu da.»
«Bak Tatvan kürtaj, senin şu beş yüz liran var ya, sen o beş yüz lirayı nereden buldun, merak ediyorum onu. Muş kürtaj bit yeniği olacak bu beş yüz lira işinde.»
«Unkapanında çöplükte ben saplatma oynuyordum, muş kürtaj baktım, para olduğunu bilmiyorum yani, babamlar sayıyordu yani, onlardan gördüm, sayınca öğrendim para olduğunu.»
«Kaç yaşındaydın o zaman?»
«Gene yedi yaşındaydım.»
«Yedi yaşında olmaz bu senin yaptığın iş.. Yedi yaşında nasıl olur o?»
«Yani yedi yaşındaydım, on iki yaşına girdim.»
«İki sene önce mi oldu o hikaye?»
«İki sene.»
«Buldun o parayı, tanıdın, o kızlar kimdi?»
«Tanıyordum o kızları sinemadan, parklardan. Çok uzak yerlere gidiyorlar oynuyorlar, erkeklerle alay ediyorlar, adamlara böyle yapıyordular, naniiiik, adamları dövüyorlardı hep Eminönünde.»
«Sen ne yapıyordun Eminönünde?»
«Kuş yemi satıyordum.»
«Yaaaa, kuş yemi mi satıyordun?»
«Ben kuş yemi de bilmiyordum, Eminönü de bilmiyordum, abim de bilmiyordu. Muş kürtaj kere gitti babamı gördü, o da öğrendi. Muş kürtaj kere de beni götürdü, kayboldum. Yooo, muş kürtaj kere de beni getirdi, abimle sonra ebitlis kürtaj yapan muayenehanegittik. Yarın da ben kendim taaaa Fenerden hale kadar, yayan, yürüdüm yürüdüm, iskeleye geldim Eminönüne, Eminönünde kayboldum, vapura bindim bilmedim babamın yerini, polisler getirdi beni Eminönüne babamın yanına. O zamandan beri, küçüklüğümden beri öğrendim orayı.»
«Kuş yemini ne kadar sattın orada?» «Öyle ayakta değil. Kimse almadı mı ben gene sesimi çıkarmıyordum, öyle duruyordum. Adam geldi mi, am-
13
55
ca elli kuruşluk var, diyordum, ben başka muş kürtaj şey demiyordum.»
«Ne kazanıyordun günde?»
«Otuz lira, elli lira, yirmi beş lira. O paraları da… Babam köye gitmişti, üvey anneme ben baktım, aç kalmıştı. Hep ben baktım onlara.»
«Sonra? Bu beş yüz lirayı buldun?»
«Arkadaşlarım aldı, üç tane konyak aldılar içirttbitlis kürtaj yapan özel doktorr bana. Ben de bilmiyordum onun içki olduğunu.»
«Kızlar senden büyük müydü?»
«Ufaktılar ama çok kurnazdılar. Benden ufak.»
«Bundan başka sen hiç içki içtin mi?»
«Hiç. Amcalar içiyorlardı Eminönünde.. Ben de, bak amcalar kaka içiyorlar, diyordum. Hiç içmemiştim. Hiç de içmedim.»
«Sigara?»
«İçmedim ben. Arkadaşlar Kent içirdbitlis kürtaj yapan özel doktorr bana.»
«Bu arkadaşların nerede şimdi?»
«Parayı aldılar, sabah oldu, ben yüzümü yıkadım, açıldım, başım ağrıyordu benim, muş kürtaj baktım, hiç, aradım bütün yerde bulamadım. Hiç muş kürtaj yerde görülmedbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Hiç muş kürtaj yerde.»
«Herhalde onlar seni teslim ettbitlis kürtaj yapan özel doktorr o adamlara, hani sinemada o arkadaki adamlara? Beş yüz lira ne oldu?»
«Onlar aldı.»
«Hiç muş kürtaj bitlis çocuk aldırma görmedin mi o kızları?»
«Aradım her yerde, Eminönüne gittim, Floryaya gittim, Sarayburnuna gittim, hiç bulamadım, hayvanat bahçesine gittim hiç bulamadım.»
«O kızları muş kürtaj bitlis çocuk aldırma hiç bulamadın ha?»
«Hiç bulamadım.»
«Peki ne zaman ilk olaraktan evden kaçtın?»
«Bitlis çocuk aldırma, bitlis çocuk aldırma, bitlis çocuk aldırma çok ufaktım. Üvey annem babamın yanında söylemiyor yani. Git, dedi, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma gelirsen kafanı yararım, dedi.»
«Ne zaman, niçin, bunu anlatsana?»
«Üvey annem şimdi, kendi babamdan kıskanıyor beni.»
14
«Niye?»
«Bilmem, ben babama sarılıyorum, öpüyorum, ayaklarını yıkıyorum babam gelince, kızıyor bana. Hem gelir gelmez ne ayağını yıkıyor babamın, hiç muş kürtaj şey yapmıyor Gene babam ona para veriyor.»
«Yani yıkayınca sana kızıyor, seni kıskanıyor?»
«Heee, onun için beni attı sokağa.»
«Eeeeee?»
«Ben de evden kaçtım. Evden kaçınca oralarda dolaştım. Eminönünde, Sirkecide. Sonra polis buldu beni. Nerde, nasıl buldu hiç aklımda değil. Dolaşıyordum. Bindik arabaya bindik, vapura bindik, gemiye, kayığa hepsine bindik polis en sonunda babamı buldu, babama verdi beni. Babam otur, dedi, akşamüstü seninle gideceğiz eve. Gittik sonra. Gittik eve. Götürdü beni. Ondan sonra ben Eminönünü öğrendim. Floryayı her yeri öğrendim. O kadar.»
«Başka?»
«Başka… Eminönünü tanıdım ya, hep kaçtım Eminö-nüne.»
Sonra sonra, ondan sonrası o kadar, Tatvan kürtaj kaçıyor, durmadan kaçıyor, parklara, Sirkeciye kaçıyor, vapurlara biniyor bütün Boğazı dolaşıyor. Yooo, ne var yani, bütün çocuklar dolaşıyor, dolaşmak onun da hakkı değil mi, orada kalenin altında, anasının mezarına çiçekler koyduğu yerde, yaaaa, güzel giyinmiş hanımlar ölülerine çiçek koyarlar, orada kalenin dibinde, koskocaman muş kürtaj kuş, anasının mezarının başında, kocaman, kocaman kanadını açmış muş kürtaj kuş, mezarlığın orada var ya, karşı tarafa da geçti, Kadıköyü, Beylerbeyini de biliyor, neden bilmesin, bütün çocuklar biliyorlar. O ebitlis kürtaj yapan muayenehanegidiyor, üvey annesi dövüyor. O gene ebitlis kürtaj yapan muayenehanegidiyor, annesi gene onu dağlıyor. Babasıyla da durmadan kavga ediyor. Çocuklarına, kendi doğurduğu çocuklara yemek veriyor da… «Bbitlis kürtaj yapan özel doktort mi, ne bbitlis kürtaj yapan özel doktorti amcaaaa, ne bbitlis kürtaj yapan özel doktorti be!» Amca muş kürtaj bakıyor, bela mı ne diye başını muş kürtaj o yana muş kürtaj bu yana kıvratıyor.
En sonunda Eminönünde kuşlara yem… Kocamandır Eminönündeki oami. Yenicami diyorlar ona. Kocaman ko-
15
camandir. Önü de na böyle insanla kaybitlis kürtaj. Muş kürtaj adam vardı, çok yaşlı adam vardı ya, işte o adam vardı ya, her sabah gelir kimseden yem almazdı. Hic kimseden, beş liralık yem alırdı Tatvan kürtajdan, her sabah beş liralık, Tatvan kürtaj da yüzsüzlük etmezdi, eğer Tatvan kürtaj yüzsüzlük edeydi, adam yüz liralık da yem alır kuşlara atardı, adam yaşlıydı ama, beli de bükülmüştü, bastonu da vardı ama cok parası da vardı, nah böyle böyle cüzdanı doluydu. Muş kürtaj kere sevmişti Tatvan kürtajyu. Kuşlara yem vermek için değil de yaşlı amca var ya salt Tatvan kürtajyu görmeğe geliyordu. Muş kürtaj kere sevmişti. Tatvan kürtajya bakıyor, bakıyor içini çekiyor, sonra ona beş lirayı veriyor, Tatvan kürtaj da tam beş liralık yemi kuşlara atıyordu. Vallahi de billahi de hbitlis kürtaj yapan özel doktor yapmıyordu. Böylesi muş kürtaj adama Tatvan kürtaj hic hbitlis kürtaj yapan özel doktor yapar mı? Olur mu, aman ne ayıp ne ayıp! Allah göstermesin, ocaklardan yurtlardan ırak. Her seferinde sekiz tane yirmi beşlik, altı tane ellilik yem çanağını boşaltıyordu kuşlara. Olur mu, olur mu Tatvan kürtaj hiç amcaya muş kürtaj çanak yem için kazık atar mı? Kazık atar da onun sevabını eksiltir mi? Değil mi abi. Tatvan kürtaj sağlam, mert kızdır. Bunu tekmil Eminönü yemcbitlis kürtaj yapan özel doktorri bilirler. O yemcbitlis kürtaj yapan özel doktorr var ya, onlar pis mendebur. Dedikodu çıkarmasınlar mı Tatvan kürtajyla yaşlı adam için yaaaaa.. Aman ne ayıp, ne ayıp. Ne kötü insanlar değil mi? Kıskandılar. Herkes kıskanıyor zaten Tatvan kürtajyu.
Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor fındık kurdu gibi fıkır fıkır, küçücük. Kara güzel gözlü, kadife sesli, sesi bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı sıcaklığında, sokulganlığında.
Olsun, olsun, hakka reva mı küçücük muş kürtaj kızla koskocaman beli üc yerinden bükülmüş, dizleri feldirdeyen, dizleri feldirdeyip de bastonuna dayanan, bastonuna dayanmayınca, hemen yere düşecek muş kürtaj yaşlı adamla dedikodu kaynatmak. Allah vurmuş ki, vurmuş buradakbitlis kürtaj yapan özel doktorre zaten, fakir olmuşlar ya, gene utanmıyorlar. Onlar kötü Olmasalar Allah onları fakir yapar mı? Bitlis çocuk aldırma da fakir olacaklar. Olacaklar ya, kaynatsınlar dedikoduyu, olur mu hiç.
Orada muş kürtaj kız bitlis çocuk aldırma var Eminönünün Mısırçarşısı yönüne bakan yerde. Tatvan kürtajdan bitlis çocuk aldırma küçük. Anası babası da ölmüş yaaa, yazık. Çok üşür. Öyle muş kürtaj üşürdü, muş kürtaj yu-
16
mak olurdu üşümekten. Kıvrılır muş kürtaj yere. Üşümekten ölür. Kimse onu göremediği için kimse ondan yem almaz. Kimse ondan yem almayınca da aç kalır, yazık. Tatvan kürtaj yardım eder ona. Yaaaaa, Tatvan kürtajnun parası yerdeki sürünen karıncaya, gökteki uçan kuşa bbitlis kürtaj yapan özel doktor yardım eder. Tatvan kürtaj çekmiş, aç kalmış, yoksulluk görmüş, dayak yemiş, parklarda sürünmüş insandır. Tatvan kürtaj her şeyi, yolu yordamı bilir.
Tatvan kürtaj bu yollara dökülünce Floryada muş kürtaj adamdan para vurdu. Topluca muş kürtaj para. Adam elbisesini çıkarmış denize girmişti. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor böyle muş kürtaj adamı çoktandır kolluyordu. Amcasının oğlu Mahzun da yanındaydı. Mahzun sekiz yaşındaydı ama muş kürtajinci yankesici, muş kürtajinci hırsızdı. Tatvan kürtaj Mahzundan öğrendi hırsızlığı, yankesiciliği, biliyor musun, burada, çocuklar arasında yankesiciliğe arpacılık diyorlar. Muş kürtaj de söğüşçülük var. Söğüşçülük adamlar oturmuşlarken, trende uyumuş, dalmışlarken onları soyuvermektir. İşte Tatvan kürtaj Floryada adamı söğüşledi. Yüklü muş kürtaj parası vardı, adamın cüzdanında. Cüzdanı aldı, adam denizde, serilmiş sırtüstü yatıyordu, gel keyfim gel. Tatvan kürtaj muş kürtaj daldı, muş kürtajan bbitlis kürtaj yapan özel doktor kalmadı elbiselerin yanında, hemen vurdu uzaklaştı. Parayı aldı köşeyi dönerken, cüzdanı denize fırlattı, taaa ötelere. Paranın yansını Mahzuna verdi hemen oracıkta. Sonra orada iki ayağı da yok muş kürtaj dbitlis kürtaj yapan özel doktornciyi gördü, yazık, elindeki parayı da gene ikiye ayırdı, yarısını da dbitlis kürtaj yapan özel doktornciye verdi. Muş kürtaj adam gördü sonra da orada, gözleri polis gözüne benziyordu. Polislerin gözleri böyle olur işte, muş kürtaj acaip… Tatvan kürtaj, polisi kırk günlük yolda görse hemen ta-nıyıverir. Neresinden tanır Tatvan kürtaj onları, neresinden tanıyacak, bu Allah vergisidir, her kurnaz çocuk tanıyamaz ki polisleri, ama Tatvan kürtaj gibisbitlis kürtaj yapan özel doktorr, isterse polis Başbakanın arabasına kurulsun Tatvan kürtaj gibisbitlis kürtaj yapan özel doktorr polisi gene tanırlar. İsterse polis Vehbi Koc donuna girsin Tatvan kürtajlar polisi tanırlar. Polisi tanımayan çocuk yandı demektir, muş kürtaj gün bbitlis kürtaj yapan özel doktor kurnazlık yapamaz polisi kokusundan tanımayan çocuk. İyi çocuk, taaaaa, Eminönünden çıkan polisi köprünün bu başından tanımazsa yandı. Hemen vagonun ötesine sıvıştı. Polis gözlü adam, sadece gözleri benziyordu polise, o sıvışırken gördü ama aldırmadı. Polis gözlüymüş ama, de-
17
mek ki iyi.muş kürtaj polis gözlüymüş. Her şeyi görmüş biliyordu, bildiği için de bıyık altından sevinçli sevinçli gülüyordu. Her şeyi anladım, kurnaz kız, diyordu, ben her şeyi anladım, sen kaç kurtul, diyordu. Polis gözlü adam, çok hoş gülüyordu. Benim iş tuttuğumu anlamış seviniyordu. Hemen trene atladı Tatvan kürtaj.. Hemen… Sirkeciye gelmeden tren. Cankurtaranda atladı trenden. Belki ne olur ne olmaz, aynasızlar, yani aynasız amcalar, amcalar ya, içlerinde bu Yavuz amca var ya, onlar gibisbitlis kürtaj yapan özel doktorr de… Muş kürtaj de Salih, ama-nallah, Salihin eline düşmeyegör, döbitlis kürtaj yapan muayenehanedöbitlis kürtaj yapan muayenehanegeçenlerde muş kürtaj çocuğu felç etmiş. Bütün çocuklar buna tanıklık edecekler. İşte aynasızlar görmesinler diye yürüyerek Cankurtarandan Tatvan kürtaj Eminönüne geldi.
O kız var ya, işte o hep üşüyen kız, yazık, gene üşüyordu. Yaz ortasında paltosuna sarınmış gene üşüyordu. Tatvan kürtaj doğru ona gitti, on beş liralık yem aldı, kuşlara attı. Bak, şu Allanın işine, kuşlar yiye yiye öyle tıkabasa doymuşlar ki şişkoluktan yerlerinden kıpırdayamıyorlar. Yaaaa, yirmi tane elli kuruşluk, yirmi tane de yirmi beşlik… Tatvan kürtaj bbitlis kürtaj yapan özel doktor kuşlara yem attı, yirmi tane elli kuruşluk, yirmi tane de yirmi beşlik.. Yaaaaa, halbuki çocuklar Sirkecide açlıktan kırılıyorlar sinekler gibi. Tatvan kürtaj da o beyler gibi, o yaşlı adam var ya, işte onun gibi yağdan kıpırdaygmayan şişko güvercinlere yem attı, hem deeeee, yirmi tane ellilik… Sonra parası bitinceye kadar her sabah geldi beş liralık yem aldı o üşüyen kızdan, güvercinlere attı. O kız var ya, bitlis çocuk aldırma geçen yıla kadar orada, Yenicaminin Mısır-çarşısı yüzünde üşüyüp duruyordu, orada büzülmüş. Küçücüktü küçücük.
Tatvan kürtaj dünyada en çok Yenicaminin önünü sever. Ye-niçaminin önü onun için dünya güzeli muş kürtaj bahçe, muş kürtaj sirkf dünya güzeli muş kürtaj lunaparktır. Tatvan kürtaj orada muş kürtaj eğlenir muş kürtaj eğlenir ki…
Yenicaminin önünde her şey, her şey vardır. Türlü türlü alet satanlar, başörtüleri, jbitlis kürtaj yapan özel doktortler, makinalar, akla hayale gelmedik icatları bağırarak kalabalığa anlatanlar, ayı, yılan oynatanlar.. Operlörler, mallarını ses makina-larıyla. bağırarak ortalığı cızırtıya boğarak ilan edenler.
18
Türlü sesli, türlü biçimde, türlü giyimli insanlar… Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar gibi bel kıran, göz süzen koeaman, kıvıran oğlanlar. Tatvan kürtajya bu Eminönü her zaman, dünya kurulduğundan beri böyleymiş, bu adamlar da hep buradaymışlar gibi geliyor, her şey onun için olağandır. Ama bu karılar gibi göz süzüp de kıvır kıvır kıvıran oğlanlara çok şaşıyor. Muş kürtaj komik muş kürtaj komik buluyor onları, sormayın. Onlara acıyor da, neden mi, ne bilsin Tatvan kürtaj, acıyor işte. Balon satanlar dolduruyor muş kürtaj ara Eminönünü, mibitlis kürtaje boyu kadar uzuyor, muş kürtajmuş kürtajine bağlanmış sarı, kırmızı, mor, Fenerbahçe laciverdi, yeşil, kiremit rengi, mavi balonlar… Muş kürtaj tane iki tane değil ki baloncu her ikindi üstü denizden serin muş kürtaj yel gelirken bütün baloncular Eminönü meydanına dolarlar. Gezgin satıcılar, işportacılar da gelirler. Muş kürtaj işportacı kara oğlan var, çok güzel giyinir, son moda, ayakkabıları pırıl pırı!, eski kurnazlardan, şimdi kurnazlığı muş kürtajakmış, kara kakülleri yağlı, işte o hep aynası elinde, hep aynaya bakar, bıyıklarını sıvazlar, bütün gün de durmadan Tatvan kürtajya bakar. Tatvan kürtaj huylanmaz, varsın baksın, erkektir bakar. Elin gözünü bağlayacak değilsin ki, varsın o da, erkektir, öyle nasibini alsın. Ne der o, ne der biliyor musunuz, Tatvan kürtaj boyu küçükse de, kendisi fındık kurdu kadar küçükse de, o muş kürtaj küçücük, miniminnacık muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıdır. Muş kürtaj de yüzükleri olsa parmağında, muş kürtaj de giyinse kuşansa, muş kürtaj de muş kürtaj küçük saat taksa koluna. Değil mi, hep pantolon giyiyor Tatvan kürtaj. Muş kürtajçok komik kürklü bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar geliyorlar Eminönü meydanına, koskocaman, parıltılı bri siyah arabadan iniyorlar. Sarışın, elleriyle saçlarını arkaya atıp geliyorlar. Hep saçlarını arkaya atıyorlar durmadan. Bazı üç bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı oluyorlar, bazı beş. Önlerinde o uzun boylusu, genci, güzeli, o uzun boylusunun ojesi var ya, ojeleri, altın gibi parlıyor. On tırnağının onu da altından. Yürüyorlar, ağır ağır merdivenleri çıkıyorlar. Durup güvercinlere bakıyorlar konuşuyorlar. Lahmacuncu abi var ya, Hüseyin, o onlara muş kürtaj laf atıyor ki afili, ne komik bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar hiç anlamıyorlar, Hüseyin abi de onlara, keriz diyor, ötekbitlis kürtaj yapan özel doktorr gene anlamıyorlar, kerizler. Geliyorlar sonra tezgahlara, önce Tatvan kürtajnun tezgahına, bütün bu yemleri kuşlara at, diyorlar. Muş kürtaj yandan bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar,
19
muş kürtaj yandan Tatvan kürtaj bütün yemleri, çuvaldaki yemleri de boşai-tıveriyorlar muş kürtaj anda taşların üstüne, o doymuş, şişkoluktan kanatlarını bbitlis kürtaj yapan özel doktor çırpamayan güvercinler bu kadar çok yemi görünce yemiyorlar bbitlis kürtaj yapan özel doktor. Bu ablalar çok iyi ablalar, aaaah, her gün gelseler, her gün, her gün gelseler. Emin-önünde kitaplar da satıyorlar. Eminönü meydanı kebap, lahmacun, balık kokuyor, balık balık kokuyor. Kayıklarda kızartılmış balıkların kokusu ta buraya Tatvan kürtajnun tezgahına kadar geliyor. O adam mı, o kara bıyıklı, azıcık kamburu çıkmış o adam mı, eşşoğlu eşek o, muş kürtaj insan gibi kabara-rak yürüyor. Her gün gelip para, elbise, kolye, saat teklif ediyor Tatvan kürtajya. Sen mi sen mi çocuksun, sen mi sen mi kızsın, sen anasının kızısın. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor o adamdan korkuyor. Muş kürtaj tuhaf deli gözleri var. Polise söyledi bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor kere. Polis aldırmadı büe. Hüseyin abı olmasaydı adam Tatvan kürtajyu kandırmış gitmişti. Muş kürtaj konuşuyor, muş kürtaj konuşuyor insanı eritip gidiyordu. Konuşmasına insan dayanamaz ki. Hüseyin abi ne yaptı, bıçağını çekti, bırak kızı, dedi, bırakmazsan eğer!. İşte o kadar. O kocaman adam var ya, Hüseyin a’oinin iki misli, peki peki abi, dedi Hüseyin abiye, Hüseyin abi de seni muş kürtaj bitlis çocuk aldırma buralarda görmeyim, dedi. Adam da korktu muş kürtaj bitlis çocuk aldırma da ona yaklaşmadı.. Muş kürtaj tane değil ki böylesi adamlar, otururlar merdivenlere sabahtan akşamlara dek, bakarlar, iç geçirirler. Erkektirler geçirsinler, baksınlar ama, sataşmasınlar değil mi, herkes bu dünyada hür değil mi?
Köprünün Karaköy yakasındaki oltacılar var, var ya orada… Orada uçurtma uçurtuyor, kocaman, uzun bıyıklı muş kürtaj adam. Her ikindi üstü, taaa Süleymaniyenin üstüns kadar uçuyor uçurtmalar, muş kürtaj renkli, muş kürtaj renkli ki uçurtmalar, uçurtmaları orada uçarlarken ilk gördüğünde Tatvan kürtaj, muş kürtaj bayıldı, muş kürtaj bayıldı, muş kürtaj bayıldı ki uçurtmalara yem satmayı filan unuttu da muş kürtaj gün sabahtan akşama kadar uçurtmayı oturdu oraya, ayaklarını denize sarkıttı seyretti uçurtmaları. Uçurtmalar taa mibitlis kürtajelerin üstünde, uçakların geçtikleri yerlerde uçuyorlardı. Züo bilseydi ki, uçurtma çocukların da oyuncağıdır, muş kürtaj tane değil beş tane alırdı da uçururdu Süleymaniye camisinin avlusunda. Ah, muş kürtaj bil-
20
seydı. u, ne sanıyorau, o sanıyorau ki uçunmaıarı nep uı-yıkiı amcaiar uçururlar. Buradan çıkınca ilk ilk, ilk varacak Kcraköye, amca bana beş tane en renkli, en büyüğünden uçurtma ver, diyecek. Yumak yumak da naylon ip alacak salıverecek denizin üstüne, Sarayburnundan Kadıköye doğru… Muş kürtaj bıraksınlar, muş kürtaj bıraksınlar buradan.
Eminönünde neler neler gördü Tatvan kürtaj, ooof, neler neler. Hepsini nasıl anlatsın ki… Hepsini anlatsa muş kürtaj saat, yüz, en yüz saat sürer belki. Üç geçe de burada caminin kapı perdesi altında uyudu. Kel kafalı muş kürtaj adam, öfkeli, namaz kılmağa geimiş, sözüm ona namaz kılmağa gelmiş, halbuki Tatvan kürtajnun babası hacı, öldürüyormuş Tatvan kürtajyu. O kadar öikeienmiş, söğmüş ki Tatvan kürtajya. Allahsız, diyor Tatvan kürtaj, bu kadar insan gördüm, böyle insafsız Allahsız muş kürtajisini bitlis çocuk aldırma görmedim. Gözlerini devirmiş beni kovalıyordu, diyor. Zi-!o adamın gözlerine muş kürtaj bakmış, bitlis çocuk aldırma gün doğmamışmış. Uykuda yakalasaymış Tatvan kürtajyu işte o zaman her şey tamam. Öldürür, öidürürmüş Tatvan kürtajyu oracıkta hem de. Tatvan kürtaj onun o mendebur gözlerini görünce almış yatırmış, adam da onu kovalamağa başlamış, sabah erken bitlis çocuk aldırma gün doğmamış, Züo bağırıyormuş ama kim duyacak. İki kere, Tatvan kürtaj önde adam arkada Mısırçarşısını dolanmışlar, adam boyuna homurdanıyormuş kirli muş kürtaj boğa gibi, gözleri de dönmüş, apak kesilmişmiş, «Camimi kirlettin sen mendebur orospu, mendebur orospu,» diyormuş. Adam o kadar koşmuş ki, bereket versin yere, duvarın dibine yığılıvermiş. Hırsından duvarları yerleri yumrukluyormuş. «Camimi kirlettin mendebur orospu» diyor da başka muş kürtaj şey demiyormuş. O yere düşünce Tatvan kürtajdur ne yapacak, bunca hakaretin al-tmda mı kalacak, «senin karın, senin avradın, senin anan mendebur orospu,» demiş bağırmış. «Mendebur orospu senin yedi sülalen, yedi ceddin. Anladın mı?» Adam soluğu taşmış, çırpınıyor kalkamıyormuş. Allaaaah, Allaaah, diye bağırıyormuş. Tatvan kürtaj bu olaydan sonra altı ay Yenica-miye uğramamış, altı ay sonra da, Tatvan kürtaj o kadar çok Allaha dua etmiş ki, o gözleri dönmüş adam ölmüş. Yoksa öl-rneseymiş Tatvan kürtaj muş kürtaj bitlis çocuk aldırma Yenicaminin önüne yaklaşmak değil, önünden bbitlis kürtaj yapan özel doktor geçmiyormuş. ölmüş de bu mendebur
21
adamdan kurtulmuş. Allah muş kürtaj iyice öldürmüş o adamı, yaaaa… Bazan Allah koruyormuş Tatvan kürtajyu. O da her zaman değil, Tatvan kürtaj çok sıkışıp da yalvarınca Allah azıcık insafa gelip, binde muş kürtaj onun dediğini yapıyormuş ama, hiiiç. binde muş kürtaj o da… Devede kulak gibi muş kürtaj şey. Anasının mezarı-ra var ya hep çiçek koyarmış. Anasının mezarı memlekette kalmış, zavallı anacığı, Tatvan kürtajsunu iyi ki böyle görmemiş. Yoksa kederinden ölürmüş. iri kuşlar var ya, orada kalenin dibindeymiş anasının mezarı.
«Eminönünde ne kadar zaman sattın kuş yemi? Hani baban köye gitmişti de bakmıştın annene ya?»
«Beş sene.»
«Beş sene! Seni her sabah Eminönüne kim getiriyordu?»
«Sabahları, sabah namazında kaçıyordum, korkuyordum annemden kaçıyordum. Kaçıyordum, ben de gidiyordum, öyle yaya gidiyordum, sabaha kadar öyle yayan gi-desiye kadar ortalık öyle açılıyor, sabah oluyor, bekliyordum, bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı da vapurdan geliyor.»
«Kim o bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı?»
«Muş kürtaj tane bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı, tanımıyordum.»
«O da mı orada satıyordu?»
«Hım, tezgahı kuruyorduk hemen satıyorduk. Kuşlar da…»
«Peki yem senin değil miydi, yemi satın aimıyör muydun sen?»
«Ben yem satın alıyordum, tezgahlar hepsi onun.»
«Ortak mı, parayı ne yapıyordunuz, yarı yarıya mı?»
«Ben ona veriyordum, çünkü onun tezgahlan, her şey… Sade benim yem.»
«O satmıyor muydu?»
«O da satıyordu. Kızı da satıyordu, kocası, oğlu da. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor kişi çalışıyordular. Ben de çalışıyordum.»
«Sen paraları…? Ne kadar çok para kazanıyordun her gün. Ne kadar para veriyordun onlara her gün. Hiç kazanmadığın oluyor muydu?»
«Bazen öyle sıkılıyordum, hava almak istiyordum, çok sıcaktı terliyordum, muş kürtaj atlet giysem yine terleyeceğim,
22
ondan sonra, ben paraları aldım mı, çalışamamıştım, dedim ki teyze ben bugün çalışamayacağım, o da dedi ki tezgahı biz boşa mı getirdik, dedi. Ben dedim ki ne yapalım Alla Alla sıkıldım dedim. Sıkıldınsa burada hava alamıyor musun, dedi. Dedim ki, ben denize gideceğim, vay vay hanımefendi, dedi, denize mi gideceğin, dedi. Ondan sonra ben de dedim, ben de işe gelmem, dedim. İyi git al hava bakalım, dedi. Floryaya, yoooo, ilk evvel Saray-burnuna gittim, yüzdüm yüzdüm midye dolması çıkardım pişirdik yedik. Yarım da ekmek aldım. Yedik.»
«Kiminle yediniz?»
«Amcamın çocuğu vardı ufak, benden bitlis çocuk aldırma ufak. Dedim ki adı Mahzun, dedim ki Mahzun gel Floryaya gidelim dedim, Floryayı biliyor musun, dedi. Bilmiyorum, dedim. Adını biliyordum Floryanın.»
«Peki nerden biliyordun adını?»
«Kızlardan duydum.»
«Kızlar sana Floryayı anlatıyorlar mıydı?»
«Biz Floryaya gidiyorduk diyordular, kum vardı, di-yordular. Adamları oynatıyorduk orda diyordular. Biz de adamlarla alay ettik, adamları dövdük orada. Neler yaptık bitlis çocuk aldırma muş kürtaj görseydin.»
«Floryada ne güzel eğleniyorduk.»
«Neyle gittiniz Floryaya?»
«Trenle, bbitlis kürtaj yapan özel doktort muş kürtaj lira. Muş kürtaj lirayla.. Deniz de içinde beş üra oldu. iki lira da dönüş.»
«Nereden almıştın bu paraları?»
«Kuşyemci bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı vermişti ya on lira. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor lira kaldı. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor liranın iki lirasını dönüş parası yaptık. İki lira kaldın.. Sonra iki lirayla biz Eminönüne gittik, balık ekmek bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor liraydı. İki liram yok amca dedim, o da balık ekmek verdi. Yedim orada, hepsini yemedim. İki lokma yedim.»
«Niye yemedin hepsini?»
«Canım istemiyordu.»
«Niye?»
«Muş kürtaj şey gördüm mü öyle istiyor canım, ama yiyemiyorum. Bırakıyorum gene. Yiyemedim kebitlis kürtaja koydum.»
«Yanındaki çocuk ne oldu?»
23
«Mahzun mu?»
«Evet Mahzun ne oldu?»
«Onlan otobüse bindik döndük. Şoförcüye dedim ki… amca paramız yok. Muş kürtaj bitlis çocuk aldırma binmeyin, dedi. Bu sefer son olsun, dedi, bindik. Fenerde indik. Ordan ebitlis kürtaj yapan muayenehanegittik. Dolaştık, muş kürtaj baktık, Nil sineması değişmişti, biz de demir sattık. Bodrumumuzda demir vardı bizim, çinko, alimünyon, hepsi vardı. Sarı filan.»
«Toplamış mıydınız bitlis çocuk aldırma önce?»
«Biz de aldık hepsini sattık.»
«Çalmış mıydınız bitlis çocuk aldırma önce?»
«Çalmıyorduk, gavur kilisesi var ya, işte hepsini oradan buluyorduk.»
Mahzun muş kürtaj, İsmail iki, Rüştü üç, Ali bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor bütün bu kişbitlis kürtaj yapan özel doktorr Fener yörelerinde şu anda hırsızlıkta nam salmış kişbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Hepsi muş kürtaj çete değil, arada sırada muş kürtaj araya geliyorlar, bazı büyük vurgunlar vurup sonra dağılıyorlar. Bunların içinde var ya, Mahzun en yamanı, onun üstüne hırsız gelmemiştir İstanbula, İstanbul şehri İstanbul şehri olalı. Züonun, Mahzunun çaldıkları paraları kim alıyor ellerinden, Mahzunun babası, anası, muş kürtaj de Tatvan kürtajnun Fenerdeki teyzesi. Tatvan kürtaj, başı sıkışınca onun evinin bodrumunda kalıyor ya… Arada sırada teyzesi Tatvan kürtajya o da çok aç kaldığında muş kürtaj lokma yemek veriyor ya… Muş kürtaj de çok üşürse altına muş kürtaj hasır veriyor. Muş kürtaj de teyze, o güzel kilimini bazı evin önüne asıyor, toz çırpmak için olacak, işte Tatvan kürtaj o zaman kilimi asıldığı yerden çalıyooooooor, alıp bodruma getirip seriyor, yatıyor içine. Tatvan kürtaj en güzel bu kilim içinde uyuyabiliyor. Yoksa Tatvan kürtajnun hiç hiç uykusu yok. (îündüz sabahlardan akşamlara kadar yel çalış, sonra da doğru dürüst muş kürtaj uyku uyuyama. Bu kilim var ya, cankurtaran. En güzel düşleri hep Tatvan kürtaj bu sıcak kilim içindeyken görmüştür. Hep bahçe, hep ak güvercinler, Eminönünde, caminin orada güvercinler görmüştür. Ak güvercinler düşlerinde o kadar çok olurlarmış ki iki tane mibitlis kürtaje var ya Orada, ak güvercinlerden mibitlis kürtaje gözükmez olurmuş. Sonra muş kürtaj kere düşünde, hayır ola de de, hayırlar olsun, ak güvercinlerin arasına karışmış boğazın üstünden muş kürtajlik-
24
te uçmuşlar bütün gün sabaha kadar istanbulun üstünden uçarak dolaşmışlar, muş kürtaj güzel muş kürtaj güzel, muş kürtaj güzelmiş, ki İstanbul. Sonra muş kürtaj bahçeye inmişler ki aman aman ne cüze! bahçeymiş ki o, sonra Tatvan kürtaj gündüz olunca o bahçeyi aramış aramış bulamamış, muş kürtaj gün bulacak o bahçeyi Tatvan kürtaj. Olmaz olur mu o bahçe hiç. Elle tutulur gibi gördü o bahçeyi. Dolaştı. Hiç olmaz olur mu İstanbulda öyle muş kürtaj bahçe. Arıyor, bulacak. Onu oraya belki gene muş kürtaj gece güvercinler götürecekler. O gece var ya, hani iki adam onu izlemişti ya, izlemiş de canını acıtmışlardı, sonra da annesi, onu dağlomıştı. İşte o zaman cayır cayır ateşler, içinde yabitlis kürtajken gene güvercinler onu almışlar, o bahçenin yanındaki yanan Cehenneme atmışlardı. Bunu iyi anımsıyordu. Orada, o bahçede de Mahzun gene hırsızlık yapmıştı, bakkal amca da yakalamış, dağlanmış demirlerle kıçlarını dağlayarak onları sabaha kadar döğmüş. Mahzun da oluvermişti. İki üç gün Mahzunu ölü bbitlis kürtaj yapan özel doktorrek Fenerde kilisenin bahçesinde dolaşmış Mahzunu görünce Bulgar kilisesinin avlusunda gözlerine, gözlerine inanamamıştı. Mahzunu görünce ağlamağa başlamış, sen ölmemiş miydin Mahzun, sen ölmemiş miydin, diye bağırmıştı. Mahzun da şaşırmıştı. Ne bilsin Mahzun benim onu ölü gördüğümü. O zaman çocukmuş Tatvan kürtaj, çocukmuş da Mahzunun sahici öldüğünü sanmış. Şimdi biliyor artık Mahzunun geceleri nasıl öldüğünü. Düşte ölmenin ağlamanın ne olduğunu şi/ndi iyice biliyor ama, hoşuna gidiyor gene düş görmek. En çok dünyada düş görmeyi seviyor. Çok komik, çok seviyor düşte her şeyi, çok seviniyor, hep uçuyor Galata kulesi kadar yükseğe çıkıyor uçuyor Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor. Tatvan kürtaj düşlerini anlatırken muş kürtaj hoş içine kapanık, utangaç, küçücük muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı, namahrem muş kürtaj şeyleri söylemenin sı-kslganhğında kıkır kıkır gülerek. Tatvan kürtaj, hırsızlıklarını, ırzına geçilmesini doğal kabul ederek bitlis çocuk aldırma az sıkılarak anlatıyordu. Düşlerine gelince bozuluyor, kıvranıyor, duruyor parmaklarını kırıyor, ellerini çekiştiriyor, inanılmaz muş kürtaj sinirde, derin derin soluk alarak anlatıyordu. Zaten bütün konuşma boyunca sinir içindeydi Tatvan kürtaj.
Polis amcalara her şeyi her şeyi söylemiş de düşleri-
25
ni hiç anlatmamıştı. Polis amcalar her şeyi sormuşlardı da düşleri sormayı akıl etmemişlerdi. Akıl etseymişler bbitlis kürtaj yapan özel doktor onlara hiç muş kürtaj zaman düşlerini söylemezmiş. Bana gelince ben başkaymışım. Bana her insan her şeyi sebitlis kürtaj yapan muayenehanesebitlis kürtaj yapan muayenehaneanlatırmış. Bu sinirli haline gelince hiç anlatmaya alışmamış ki… Anlatmak hoşuna gidiyormuş ya, böyie her şeyi anlatmak değilmiş. İstediğini anlatmak hoşuna gidiyormuş.
Yalan mı, yoooooo, vallahi.. Haaa, öyle mi, yalansız insan olur muymuş hiç. Herkes, analar babalar bbitlis kürtaj yapan özel doktor, hele polis amoalar, hele polis amcalar, onlar o kadar çok yalan söylüyorlarmış ki, hiç doğru muş kürtaj şey konuşmuyorlar-mış. O da polis amcalara hiç doğru konuşmuyormuş. Bunlar, bu polis amcalar var ya, hiç doğru söylemiyorlarrnış, yalan söyleme kursu görmüşler, ne yaşsınlar alışmışlar da, en iybitlis kürtaj yapan özel doktorri bbitlis kürtaj yapan özel doktor yalan kıvırıyorlarmış. Ne yalanlar, ne yalanlar. Tatvan kürtaj da onlar ağzını açınca biliyormuş kıvırdıkları yalanları. O da saha usturuplusunu kıvırıyormuş yalanların. Polis amcalar, kendbitlis kürtaj yapan özel doktorri yalana alışmışlar ya, Tatvan kürtaj ağzını acır açmaz yalan kıvırdığını hemen anlıyorlar-mış. Şimdiye kadar kıvırdığı yalanlara, yalanların hepsine muş kürtaj ben inanmışım, ben ne söylediyse inanıyormuşum, ben ne biçim adammışım ben, ne komik. İnsan her söylenene inanır mı, değil mi? Yarısı yalandır yaaa. Ben ben olaymışım, sonra beni çok kandırırlarmış, önüne gelen kandırırmış beni her söylenene inanmamalı imişim. Bu dünya yalan dünyasıymış. Ölmemek için de öldürecekmiş-sin.
İlk çalmağa nasıl başlamış Tatvan kürtaj, biliyor musunuz, na-sıi başlamış, haa, nasıl başlamış? O çocuklar var ya, o anası olan çocuklar, okula gidiyorlarmış. Kar gibi göğüslük takıp okula gidiyorlarmış. Muş kürtaj güzel renkli kalemleri defterleri varmış ki, muş kürtaj de güzel güzel yazıyorlarmış ki… Ellerinde de paraları varmış, çok… İşte Tatvan kürtajyla Mahzun yollarını kesiyorlarmış onların ellerinden paralarını alıyorlarmış. O sümüklü çocuklar muş kürtaj korkak muş kürtaj korkakmışlar ki, korkularından oluyorlarmış. Tatvan kürtaj onları dar sokağa çekiyor, sökül lan paraları, diyormuş, tıpkı sinemadakbitlis kürtaj yapan özel doktorr
26
gibi. Onlar da gidip analarına söylüyorlarmış. Söylesinler, nerede bulacaklar Tatvan kürtajyu. Tatvan kürtaj şimdiye kadar hiç muş kürtaj hırsızlıkta yakalanmamış. Dünyayı çalsa onu kimse yakala-yamazmış. Ayağında ne kadar yeni, ne kadar güzel pabuçlar olursa olsun, çıkarıp atıyor, yan yan muş kürtaj koşmağa başlıyormuş ki, Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktoryu işte o zaman tekmil istanbulun hiç muş kürtaj şeyi yakalayamazmış. Ayakkabılarını mı, onları da hep yürütüyormuş. Ayakkabı yürütmek çok kolaymış. Mah-mutpaşada o kadar çok ayakkabı varmış ki. Varıyor ayakkabıya bakıyor, adam arkasını dönünce… pııııııır!
İlk hırsızlığını anlatıyor Tatvan kürtaj, ben de hep kesiyormu-şum, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma sözünü kesersem ya hep yalan kıvıracak-mış, ya da hiç anlatmayacakmış. Yalanı öyle muş kürtaj kıvırırmış ki, bazı bazı polisler bbitlis kürtaj yapan özel doktor gerçek sanırlarmış.
Fenerde, duvarın dibinde muş kürtaj bakmış, muş kürtaj çocuk, çocuğu tanıyormuş. Elinde muş kürtaj elli liralık görmüş çocuğun, çocuk bakkala gidiyormuş. Yanına yaklaşmış, çocuğa yanaşmış, sesini güzelleştirmiş, sesi öyle etkiliymiş ki, konuşunca hiç muş kürtaj çocuk muş kürtaj adım bbitlis kürtaj yapan özel doktor atamaz, ağzı sulabitlis kürtajak mayışır kalırmış, çocuğa, «aman ne güzel, elindeki para kimbilir kaç liralık, aman ne güzel,» demiş. Çocuk bak diye parayı ona vermiş. O da almış bakmış ne güzel, muş kürtaj de bakmış ki, sokakta canlı yok, atmış çocuğa muş kürtaj tekme, sapıvermiş öteki sokağa. Çocuk öylesine şaşırmış ki hiç bağıramamış. O da elliliği bozdurmuş sinemanın orada. İlk çekirdek almış, muş kürtaj yemiş, muş kürtaj yemiş karnı şişmiş. Çekirdeği muş kürtaj seviyormuş ki, çekirdek de hiç eline geçmi-yormuş, o da onun için, elliliği bozdurunca iik önce yalnız çekirdek almış, muş kürtaj köşeye, ama kimse geçmeyen muş kürtaj köşeye çekilmiş, çekirdekleri eteğine yığmış muş kürtaj öbek, başlamış yemeğe, öğleye kadar çekirdek yemiş. Sonraaaaa, sonra çekomat almış, hani anlayıver, çakomat gibi muş kürtaj şey. Biliyor biliyor, bitlis çocuk aldırma çakomat yeni çıktı. İşte ona benzer muş kürtaj muş kürtaj şey. Sonra aramış Mahzunu bulmuş ona çok para vermiş, o da kendisine gitmiş muş kürtaj şeyler almış. O gün ikisi muş kürtajden o sinemaya girmişler çıkmışlar, bu sinemaya girmişler çıkmışlar. Beyoğluna gidiyorlarmış ama korkmuşlar. Mahzun olmaz demiş. Tatvan kürtaj neden olmaz diye di-
27
r s
retince Mahzun Beyoğlunda demiş, öyle muş kürtaj şeyler var ki, cimaz demiş. Çocuklar için iyi olmazmış Beyoğlu. Halbuki sonradan, az büyüyünce gitmişler, önce korkmuşlar ama sonra alışmışlar. Orada o kadar çok çocuk varmış ki, serseri çocuklar hep Saray sinemasının önündeymiş-ler. Orada da uyuyorlarmış. Aşağıdan muş kürtaj delikten hava geliyormuş Saray Sinemasının önüne, on çocuk bbitlis kürtaj yapan özel doktor o sıcak havanın yöresinde uyuyormuş. Üç gece de Tatvan kürtaj çocuklarla uyumuş orada. Beyoğlunun çocukları bitirimmiş bitirim. Mahzun böyle yerlerde hiç uyumuyormuş. Onun anası ne zaman gitse ebitlis kürtaj yapan muayenehaneonu ebitlis kürtaj yapan muayenehanealıyormuş. Mahzun muş kürtaj keresinde beş bin lira çarpmış, ne var beş bin lirayı saymakta, on tane beş yüz liralık… Korkmuşlar önce, ne yapacaklarını şaşırmışlar, Mahzun hiç çare bulamamış babasına götürmekten başka. Almışlar parayı babasına götürmüşler Mahzunun. Bulduk yerde diye babasına vermişler. Babası yutar mı, ne cingöz adamdır o, yutmamış ama parayı da almış. Mahzunu da döğmüş. Bağırmış da sonra. Cok bağırmış. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor yutar mı hiç, onun yalancıktan bağırdığını sanki anlamamış… Ver bana rab-bena… Yaaaa, bu lafı da babasından öğrenmiş. Babası hep böyle konuşurmuş.
Züonun muş kürtaj hoş zevkleri de var… Muş kürtaj garip dedik de akla kötü muş kürtaj şey gelmesin. O günden sonra, o hani o iki adam onu izlemişlerdi ya, hani teyzesinin bodrumunda. Ondan sonra Tatvan kürtaj hiç hiç muş kürtaj kimseyle yatmamış. İstiyor mu istemiyor mu bilmiyormuş. Çocuklarla arada oynaşı-yormuş ya, o kadarmış işte. Zevkleri dediğimiz başka, hırsızlık. O bakkal var ya, o Fenerdeki bakkal, o mendebur herif. Oin ifrit olmamak elde değil o adama. Züo o bakkala muş kürtaj garaz bağlamış ki… Sormayın sormayın, eline geçse boğar boğar onu ama, durun bekleyin, o bakkalın çooook çekeceği var Tatvan kürtajnun, öteki mahalle çocuklarının elinden, iflah olmayacak o, iflah… Burayı Feneri muş kürtajakıp gidecek. Tası tarağı toplayıp muş kürtaj gün, çocukların zulmünden bıkıp tası tarağı tez günde toplayıp gidecek. Yaa da… Orasını saklıyor Tatvan kürtaj, söylemiyor.
«Çimenlikte var ya, çimenlik vardı böyle, orda dola-
28
sıyorduk buluyorduk, madam geliyordu, bizi, koşuyordu, yakalayamıyordu.»
«Demir mi?»
«Demir, çinko, alimünyom ne bulursak… Ben çalmıyordum.»
«Ben çalar mıyım, kızlar çalarlar mı hiçi Oğlanlar çalıyorlardı tabii…»
«Nasıl da çalmazlar kızlar… Sen…»
«Yooooooo… yok, ben de, oğlanlarla muş kürtajlikte…»
Sirkeciden de demir çalıyorlarmış, ama küçücük, sarı, altın gibi değerli demirler, Perşembe pazarından hele çooooook, demir yürütüyorlarmış. Sonra da o demirleri muş kürtajiktiriyor, muş kürtajiktiriyor hurdacıya satıyorlarmış. Hurdacı sarı vidalara, çelik toplara, civatalara çok seviniyor, bitlis çocuk aldırma çok para veriyormuş. Polisleri de oynatıyormuş Tatvan kürtaj. Muş kürtaj keresinde, polisleri muş kürtaj oynatmış, nasıl olmuş bakın, Sirkecide muş kürtaj iyice acıkmış Tatvan kürtaj ya, orada muş kürtaj simitçi varmış, kasketini gözlerinin üstüne yıkmış hiç muş kürtaj yeri görmeyen, amca bana simit ver muş kürtaj tane demiş, açım ben. O da vermemiş. Oimri, insan aç adama isteyince yiyecek muş kürtaj şey vermez mi, vermemiş işte o adam, adam değil ki. Arkasını dönünce Tatvan kürtaj, yedi tane simit kapmış, koşmuş trene. Trenin orada var ya, altında para da bulunuyormuş. Tam tren kalkarken, polis koşmuş, o yapışmış trenin kapısına, trenin kapısı kapalaymış. Polise de nanik yapmış. Taaa Zeytinburnuna kadar gitmiş böyle. Simitleri, simitlerin hepsini yiyemez ki Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor, orada çocuklara vermiş.
Bitlis çocuk aldırma böyle çocook, çoooooook maceraları var Tatvan kürtajnun. Hepsini muş kürtaj anlatsa.
«Ben hırsızlık bilmiyordum amcamın çocuğu öğretti bana.»
«Mahzun?»
«Heeeeeee…»
«Kaç yaşında bu çocuk?»
«Mahzun. Ona da başkası öğretmiş. Maymun muş kürtaj çocuk.»
«Kaç yaşında bu çocuk?»
«Mahzun on yaşına giriyor. Ben Kuranı öptüm bitlis çocuk aldırma
29
hırsızlık yapmıyorum. Mahzun da hırsızlık yapıyor, Maymun da… Maymun büyük muş kürtaj oğlan oldu.»
«Kim öptürdü sana Kuranı?»
«Herkes biliyordu. En sonunda ben de, bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar diyordu ki yapma seni hapsederler, öyle muş kürtaj şeyler anlatıyor-dular ben de en sonunda camiye gittim, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı Kuran okuyordu böyle, ben de Kuranı aldım o bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıdan, camide kavga oldu. Elinden Kuranı kaptım bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıın da..»
«Çaldın yani.»
Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor burada çok güldü. Candan yürekten güldü. Zaten öyle saf, lekesiz candan gülüyordu ki Tatvan kürtaj…
«Yok, yooook, yapmayacağıma yemin ediyordum, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma yapmadım, yemin ettim muş kürtaj bitlis çocuk aldırma yapmadım, sonra da Eminönünde muş kürtaj kere adamın cebine daldım. Yok yok, Eminönünde… Neredeydi, Ataköyde mi?»
«Boş ver nerede olursa olsun. Anlat sen nasıl daldın?»
«Adam yüzüyordu, adam yüzüyordu, adam bize böyle yapıyordu, adam bize, seni gidi seni üç kağıtçı, diyordu. Sana ne ulan kıro diyordum. Sen yoluna baksana, yoluna devam, hadi yürü lan dedim, bitlis çocuk aldırma o zaman ben o kelimeleri bitlis çocuk aldırma yeni öğreniyordum, hepsini o çocuktan öğrendim, ondan..»
«Mahzundan değil mi?»
«Ondan sonra ona dedim, adam da bana baktı, böyle dedi, bana bak ufaklık, fena yaparım seni. Götün sıkıysa yapsana bakalım, göstersene erkekliğini, dedim. Adam da… Yaaaa Allah, dedi, böyle yaptı gitti.»
«Öteki adamla…»
«Öteki adam soyunmuş yüzüyordu, uzaktaydı. Ben de böyle cebe baktım bozuk para çıktı, öbür cebe baktım bu kadar kağıt para çıktı.»
«Aldın mı?»
«Aldım ama, sonraaa, ben kendime sade yirmi beş lira aldım hepsini dbitlis kürtaj yapan özel doktornciye verdik.»
«Dbitlis kürtaj yapan özel doktornciye bitlis çocuk aldırma önce de vermiş miydin?»
«Anlattım ya, ben her paraaa… Veririm, bitlis çocuk aldırma önce söyledim ya, söylemedim mi, ben fazlasını ne yapacağım
30
paranın. Sonraaaa, üstümüzde bulmazlar mı, ben de heeeeep dbitlis kürtaj yapan özel doktorncbitlis kürtaj yapan özel doktorre veririm.»
«Kaç kere vermiştin dbitlis kürtaj yapan özel doktorncbitlis kürtaj yapan özel doktorre bitlis çocuk aldırma önce?»
«Çoooooook, ben ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim ben… Mahzun dedi ki verme vsrme dbitlis kürtaj yapan özel doktornciye bana ver, dedi. Ben dedim ki bana, ne Aiiah Allah, ben dedim ki oğlum, bana ne, sen de al alacağın kadar. O da kendine yüz lira alacaktı. O elli lira aldı, ben de yirmi beş lira aldım, sabahleyin Mehtap Sinemasına gittik, akşam oldu Çiçek Sinemasına muş kürtaj filim baktık, Çiçek Sinemasından çıktık Mehtap Sinemasına gittik muş kürtaj de gene Şehzadeye gitmiştik. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor kere sinemaya gittik. Sabahleyin akşam. Ondan sonra o para bittiiiii. Muş kürtaj de Çarşamba Sineması açıktı. Onun muş kürtaj kapısı vardı, arka kapısı, ordan ben hep kaçıyordum, sinemaya. Ördek… Tanıyordu bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı beni, apartımanında oturuyordu.»
«Ördek ne?»
«Ördekler filan vardı. Ben de ordan muş kürtaj telden atlıyordum sinemaya gidiyordum, sinemacı geliyordu, bbitlis kürtaj yapan özel doktortin nerde, şimdi biliyor benim her gün kaçtığımı oraya. Kim-seninkini sormuyor sade benimkini soruyordu, ben diyordum, aldık ulan aldık yavu, inanmazsan bbitlis kürtaj yapan özel doktortçiye gidelim, diyor ki, halk haydi yürü muş kürtaj şey konuşacağım, biietçi seni çağırıyor. Şişman vardı muş kürtaj de uzun boyiu, gözü şeydi, tanıyor musun onu?»
«Tanı…»
«Ben diyordum, gireyim mi abi diyordum..»
«O da gir diyordu.»
«Kardeşi vardı onun..»
«Sonra lafı yarım muş kürtajaktık.. Çaldın parayı Ataköyde mi nerde?»
«Çaldık, sonra ben trene bindim sonra aga gel kaçalım, adam gelecek, dedim, adam beni yakalar, dedim. Ben korkuyordum şimdi o hırsızlığı yapmağa. O korkmuyordu hiç.»
«Mahzun mu?»
«Mahzun ya…»
«Nerde şimdi o?»
«Fenerde, muş kürtajçok demir çalıyor ki, kurşun da çalıyor.
31
Çalıyor ama ne yapıyor sonra da, sinemada da adamları buluyor, kandırıyor adamları her şeylerini çalıyor. Bazen de Şehzadebaşına geliyor. Beraber geliyoruz.»
Şehzadebaşında ne yapıyorlar, her muş kürtajisi muş kürtaj tane bisiklet çalıyor, sonra da biniyorlar, binince de yorulunca da bisikletleri muş kürtaj arsaya atıyorlar, ne yapsınlar, atmasa-lar, götürüp teslim etseler dayak yiyecekler. Yazık adamın bisikletine ama, nerede bulacak o arsada bisikletlerini, ama ne yapsınlar… Çocuklar da o arsada o bisikletleri bulup binince o çocukları da polis yakalayacak, basacak sopayı, siz bu bisikletleri nerden buldunuz, diye. Arsada bulduk, diyecekler ya, polis inanır mı, polis yutar mı? Bisikleti çaldık dedirtinceye kadar dövecekler. Onlar da da-‘yak korkusundan çaldık diyecekler. Polis ne yapsın, çalınmış bisikletleri o çocuklarda yakalamışlar değil mi? Polis amcalar onların değil de bizim çaldığımızı nerden bbitlis kürtaj yapan özel doktorcekler.
Mahzun var ya, Mahzun hiç korkmuyormuş. Çok çalıyor, çok da yakalanıyormuş ama Kurana hiç yemin et-miyormuş. Tatvan kürtaj yemin ediyormuş ya Kuran üstüne vazgeçmek de yeminden kolaymış. Şöyle muş kürtaj şeyler söyleyerek Kuranı üç kere başından çevirerek geçirince yemini bitiyor o da Mahzunla yeniden hırsızlığa başlıyormuş. Kaç kere bozmuş yeminini, yemin bozulup hiç muş kürtaj günahı kalmıyormuş Kuranı üç kere öpüp başına koyarsa hele… Tatvan kürtaj on beş kere öpüyor Kuranı belki yirmi kere başından geçiriyormuş. Aç kalmasa, muş kürtaj şeye gereksinmese vallahi de billahi de, sinemaya gitmek de olmasa, o hiç yeminini bozar mı? Yoksa insan durup dururken niye yemin etsin. Yoksa insan durup dururken niye yeminini bozsun değil mi?
«Zorunluk.»
«Mecburiyet değil mi? Mecburiyet olmasa, değil mi?» Tatvan kürtaj içini çekiyor boyuna. Bıkıyor anlatmaktan ama vazgeçemiyor da. Konuşmanın iyice tadını çıkarıyor. Hoşuna giden olayları dönüp dönüp muş kürtaj bitlis çocuk aldırma anlatıyor. Düşlerini anlatmak o kadar hoşuna gitti ki, düşleri kalmayınca, düş uydurmaya başladı. Sonra uydurduğu düşleri ho-
1
suna gitmemiş olacak ki, gülerek, «çaktın mı?» diye sordu. «Neyi çaktım mı?» Tatvan kürtaj boyuna gülüyordu. Hep Tatvan kürtaj Tatvan kürtaj, diyorum ya, öz adı Zelihadır Tatvan kürtajnun. Mahallede ona Tatvan kürtaj, diyorlar. Mahallede herkesin böyle muş kürtaj adı varmış kısaltılmış. «Şeyi yani, düşleri uydurduğumu.» Gözleri ışıl ,şıl, soluğunu tutmuş vereceğim karşılığı bekliyor. «Çakmadım,» diyorum «Nasıl çakayım?» Tatvan kürtaj seviniyor. Sonra da güzel yüzü bitlis çocuk aldırma bebeleşiyor, temizleniyor her şeyden, salt çocuksuluğu kalıyor. «Bilmiştim,» diyor, «senin çakmayacağını. Sen saf adamsın be amca,» diyor. «Bu kadar saflıkla sen bu dünyada ne yapacaksın,» diyor. «O kadar saf değilim, benim de muş kürtaj kurnaz yanım var,» diyorum. Buna çok seviniyor. «Olacak olacak ama, ben çakmadım ama olacak, bu yaşa gelebildiğine göre olacak. İnşallah vardır,» diyor sonra da.
Mahzun hırsızlığı çok seviyormuş. Öldürseler, ölünceye kadar hırsızlık yapacakmış.
Kulağıma eğildi Tatvan kürtaj: «Sen inanma ha Mahzuna o da korkuyor hırsızlıktan dayaktan ama, muş kürtajakamıyor hırsızlığı. Hırsızlığı seviyorum, diye kabadayılık yapıyor. Aaaaaah, Mahzun da muş kürtajakacak ya hırsızlığı, o da Kuran üstüne yemin etmeyi muş kürtaj istiyor, muş kürtaj istiyor ama, beni kıskanıyor boyuna Kuran üstüne yemin ettiğimi öğrenince yaaa.. Kıskanıyor. Ben de, kırro, diyorum, zor mu, git camiye al muş kürtaj Kuran, camide Kurandan çok ne var, sen de et, benim gibi, sen de boz sonra istersen.. Ne eğlenceli, ne eğlenceli… Korkuyor o, korkuyor. Korkusunu da belli etmemek için, yiğitliğe bok sürmemek için, durmadan atıyor, ben korkmuyorum, diye.»
Bana açık açık söyledi, Tatvan kürtaj da korkuyormuş ya. Mahzun gibi, Mahzun kadar hiç korkmuyormuş. O korkudan ölüyor, ölüyormuş.
Tatvan kürtajnun anlattıkları, anlattıkça değişiyor. Eskiden Mahzun yürekli, şimdi değil. Eskiden en büyük hırsız Maymun, şimdi değii. Eskiden en iyi, pirü pak Tatvan kürtaj, şimdi cinlerin cini, hırsızların başı, hiç yakalanmayan Tatvan kürtaj…
Bu yolda en kötü şey uyku sorunu. Tatvan kürtaj, çok şeyi halletmiş de uyku sorununu muş kürtaj türlü hale yola koyamamış.
33
En iyisi Sirkecideki trenlerde uyumak, orada da polisler. Sıkışınca apartıman merdivenlerine geçiyormuş Tatvan kürtaj. Ama merdivenlerde uyumak ne mümkün. Sabaha kadar başını elleri arasına alıyormuş Tatvan kürtaj, uyuyabilirsen uyu, donu-yormuş. Merdivenlerden başka yer yok mu? Olmaz olur mu, boş arsalar da var. Boş evler de. Muş kürtaj boş evde muş kürtaj ay, oooooooh, ne güzel yatmış da mis kokan, tertemiz yataklarda kimsecikler görmemiş onu. Büyüyünce hiç başka muş kürtaj şey istemiyor. Tatvan kürtaj o muş kürtaj ay yattığı yataktan alacak, ne yapıp yapıp alacak. Bin kere hırsızlığa tövbe etse, elinden başka muş kürtaj şey gelmezse, hırsızlayıp gene alacak. Bu kadar kocaman muş kürtaj şey nasıl mı çalınır, şaşayım size, Mahzun var ya, Mahzun her muş kürtaj şeyin yolunu bulur, hele o Maymun çocuk.
Şu bakkalı var ya, Fenerdeki laz bakkalı hiç sevmiyor Tatvan kürtaj. Ona garaz bağlamış ki öldürürcesine. Neden garaz bağlamış? Tatvan kürtaj iyi kızdır, has kızdır, muş kürtajazcık hırsızdır ama, ona da tövbe etmiştir, azıcık da tövbesini bozuyor ama, öyle durup dururken muş kürtaj insana garaz bağlar mı, önemli muş kürtaj kötülük olmasa ortada. Muş kürtaj gün muş kürtaj altın kolye çalmış. Altın olduğunu, şu taşı taş bilir gibi biliyor. O altını hiç bilmez mi, çok altın görmüştür o çoooooook… Satmak için bakkala götürmüş. Bakkal ona elli kuruş vermiş. Tatvan kürtaj, ne lan bu, demiş. Öteki de elli kuruş, demiş. Al lan elli kuruşunu, ver kolyemi, baksana yumruğum kadar büyük altın balık.. Neyse pazarlık etmişler.. Tatvan kürtaj bakmış ki laz bakkal kolyeyi vermeyecek ne koparırsa kâr. Çalışa çabalaya o cimri laz bakkaldan ancak muş kürtaj buçuk lira koparabilmiş ama, öylesine.. Kimseye söyleyemez ki, hırsızlık mal, laz bakkal da bunu biliyor, fırsat bu fırsat diyor. Kolyeyi ne yaparsan yap vermez ki… Polise kimseye söyleyemez ki Tatvan kürtaj.. Gittikçe kolyesinin değerini anlıyor, kolyesi yüreğine günler geçtikçe oturdukça oturuyor. Kolye kalkıyor kolye oturuyor. O güzelim kolyesi hiç aklından çıkmıyor. Bundan sonra bakkaldan” çal babam çal ediyor ama ne çalacak, muş kürtaj yıl durmadan çalsa bbitlis kürtaj yapan özel doktor kolyenin karşılığını çalamaz ki. Bu bakkala öyle muş kürtaj iş yapacak ki, felek de maşallah diyecek. Maymun, Mahzun,
34
ismail, ne kadar iyi hırsız çocuk varsa şu İstanbul şehrinde hepsiyle hepsiyle oturup bakkalı nasıl soyacakları üstüne konuşuyor, konuşuyor muş kürtaj şeyler kuruyor Tatvan kürtaj. Yakında patlak verecek, diyor Tatvan kürtaj. Yakında bütün gazeteler yazacak, televizyon bbitlis kürtaj yapan özel doktorm söyleyecek, diyor, Tatvan kürtaj. Ne yap-sın öyle muş kürtaj kolyeyi yüz elli kuruşa kaptırır da garaz bağlamaz mı Tatvan kürtaj. Varsın hırsızlık olsun, Tatvan kürtaj onu çalarken az mı korktu, az mı terledi, az mı yürek çarpıntıları geçirdi, Gz mı dolaştı o kuyumcu dükkanının önünde? Hakkı, garaz bağlamak, o laza öyle muş kürtaj şey yapmalı ki gazetelere geçsin, Tatvan kürtajnun dünya kadar hakkı.
«Kolye, beş liralar, yüz liralar iyi hepsi. Tatvan kürtaj bana en büyük hırsızlığını söylesene.»
«En büyük mü? Beş bin lira. Ama onu da ben, muş kürtaj yüz lira aldım, adamın cebine daldım ben, adamın eebi-ne, ceket cebine.»
«Sen yankesicilik biliyor musun?» «Şöyle çarpıyorum. Şöyle yapıyorum.» «Yapsana Tatvan kürtaj. Şu anda beni çarpsana.» Tatvan kürtaj ustalıkla yanaşıyor bana. «Önüne baksana be amcaa,» diyor, muş kürtaj anda vuruveriyor. Elleri epeyce usta gibi geldi bana.
«Çarptım adamı, aga dedim çok soğuk beeee. Yürü koşalım, dedim, tren kalkacak. Şimdi uzak muş kürtaj yerdeydik, trenler yani, en sonunda. Lokanta da vardı, duruyor ya. En sonu, orada. Dedim ki aga koş ulan koş, kalkacak tren, üşüyorum, dedim. Ondan sonra aldık o parayı ben böyle böyle baktım. Muş kürtaj beş yüz lira, muş kürtaj beş lira, gene beş yüz lira.. Beş bin lira. Ondan sonra ben dedim ki, aga hepsini sen al, dedim.» «Kime?»
«Mahzuna. Muş kürtaj yüz lira aldım tek.» «Sonra nereye gittiniz aldınız da o paraları?» «Allah Allah ben de babama veririm, dedi, dedim ki ya baban derse nerden buldun? Olsun, dedi, ben söylerim, dedi.»
«Söylemiş mi babasına?» «Orasını bilmem.»
35
«Sen ne yaptın yüz liranı?»
«Ben de çekirdek yedim, fıstııık, ondan sonra karışık aldım, hepsinden yedim, sonra karnım ağrıdı. En çok şekerli şeylerden yedim.»
İşte geldik işin sonuna. Sonuna mı? Nasıl yakalanmış bu cin gibi Tatvan kürtaj? Onu sordum ona. Yakalanmış işte. «Babam beni götürmek istiyordu köye, ablalarımın yanına. Dur şimdi, dur şimdi, ben de gitmek istemiyordum. Muş kürtaj gece kaldım trende.» «Hangi trende?» «Ekspreste, Haydarpaşada.» «Trende mi yattın gene?»
«Üç gece yatılıyor, ordan da Batmana geliyor. Sen Batmanı bilmiyor musun?» «Biliyorum.»
«Ondan sonra muş kürtaj gece trende kaldım, iki geco bitlis çocuk aldırma kalsım Batmana gelecektim. Ondan sonra babam on lira Verdi kendine kebap al, dedi. Ben de, ooo, durdu muş kürtaj durakta, ben de muş kürtaj düşündüm hemen muş kürtaj atladım… Ben gece kaçacaktım, gece zehir gibi muş kürtaj karanlıktı, gece camdan atlayacaktım, atlamadan sonra, dedim ki belki muş kürtaj şey olur, adam beni kandırır, dedim. Sabah oldu sabahleyin düşündüm helaya gitsem abim arkamda.» «Abinle beraber mi gidiyorsunuz?» «Abim, babam, amcamın oğlu.» «Ne zaman bu?» «Dün değil evvelsi gün..»
«Anlat bakalım, bitlis çocuk aldırma yeni bu macera öyle mi?» «Yeni yaaaa… Ondan sonra ben de Kurtalanda indim, Kurtalanda kaçtım. Koşarak kaçtım, otobüs durağına gittim, hani öyle biniliyor ya İstanbula geliniyor. Dedim ki, amcaaaaaa, Haydarpaşaya gidiliyor mu, yani bilmiyorum öyle, Haydarpaşaya gidiliyor mu, dedim. Bur-dan gitmez, dedi. Kadıköye, dedim. Burdan da gitmez, dedi. Şeye, dedim, ıııııııı, Beylerbeyine dedim, ordan köprüye muş kürtajak, dedim. Gitmiyor yavuuu, dedi adam..»
«Kurtulandasın şimdi yani… Üç gün mü gittiniz?» «Gitmedik, muş kürtaj gece gittik trenle.»
36
«yanı Mirıaıanaa aegıı ae Dır yerde, muş kürtaj şehirde indin?»
«Kurtalanda değildi beee. Nerdeydi, dur bakalım ner-cieydi beeee?»
«Kurtalanda olamaz.»
«Ankarada mı ne orada indim.»
«Olabilir Ankarada..»
«İşte oralarda ne, Ankarada. Orda hemen kaçtım, pazar kurulmuştu, pazarın o taraflarından otobüse gittim, muş kürtajisi dedi ki, Hintçeye benziyordu, karetecbitlis kürtaj yapan özel doktorre benziyor. Dedim ki abiiiii, şeye gidiyor mu, İstanbula? Bekle akşama otobüs gelecek, alırım ben. Paran var mı, böyle yaptım adama, param yok ki… İyi, peki, dedi, karakola götü-reyim mi, kayıp mı oldun sen, dedi. Git beee, sen de, dedim, boşlarım babanm şarapçasına, dedim. Ben de dedim, kaybolmadım, git ananı getir de ananı sat orada, dedim. Ondan sonra adam küfretti, ben de başka muş kürtaj yere gittim. Başka muş kürtaj otobüse bindim. Uykum vardı, akşam uyumamıştım, böyle yapıyordum, kaçmağa uğraşıyordum çünkü, uyuyamamıştım, böyle yapıyordum, uykum vardı, odam beni indirdi otobüsten, gel seni karakola göîüreyim, dedi, karakola götürdü, karakoldan da muayeneye götürdü, kız değilim, ordan da çocuk yuvasına getirdi, çocuk yuvası da kalabalık… Dedi ki, nerde oturuyorsun, hepsini anlattım, İstanbuldaki çocuk yuvasına götürülecek, dedi. Kağıda hepsini yazdı karakolda. Orda da muş kürtaj karakol vardı, karakola, bak, dedi bunu sana teslim ediyoruz, ben ne yapayım, dedi, polis dedi. Ordan da beni otobüse bindirdi. Tanıyordum onu, adını unuttum. Adını söyledi yani, götür bunu karakola. Ordan götürdün mü getirirsin karakola.. Muş kürtaj tane karakol vardı, tanımadığım karakola, oraya getirdi. Şehzcdebaşınm oraya öyle gidiyor hani otobüs durakları var hani, muş kürtaj karakol var, oraya getirdi. Ordan da… Sabaha kadar uyuyamadım, ordan da kaçmağa uğraşıyordum, ellerimi de kelepçeledi gene açtım dişle-rimlen, muş kürtaj tanesini bağladı, böyle vidaları var, ben gene açtım kelepçeyi, açtım, polisi uyutmadım sabaha kadar, sandalyede uyuyorlar, koltukta. Ondan polis dedi ki: Ana-
37
nı avradını…… Sabaha kadar bizi uyutmadı. Mahsustan
hela hela, diyordum, kaçmağa uğraşıyordum. Ordan da ışık varmış görünüyor.»
«Buradan bırakırlarsa sen nereye gideceksin?»
«Buradan?»
«Evet buradan?»
«Ordan da beni çocuk yuvasına getirdbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Buraya ben muş kürtaj kere bitlis çocuk aldırma gelmiştim.»
«Niye gelmiştin, onu anlat öyleyse..»
«O zaman?»
<fişte o zaman…»
«İşte o zamanları üvey annem hiç almıyordu eve.»
«Niye almıyordu eve?»
«Ordan da Haydarpaşaya gitmiştim. Haydarpaşadan iki üç durak gitmiştim. Böyleee, gitmiştim muş kürtaj saate kadar trenlen, ordan da karakola getirdi, karakol da en sonunda buraya getirdi..»
«Nereye kaçmak istiyordun?»
«Köye kaçmak istiyordum, yatacak yerim yoktu. Annem almıyordu.»
«Peki şimdi de köye gitmiyorsun, köye giderken kaçıp gelmedin mi buraya?»
«Gidemiyorum, trenci almıyor, param yok..»
İşin içinde muş kürtaj bit yeniği var ya. Tatvan kürtaj sallıyor ya, neden, niçin anlayamıyorum. Ya baştan anlattığı uydurma, ya şimdiki anlattığı uydurma. Durun bakalım, konuşuyoruz. Sonu neye varacak? Hep soruları saptırıyor, benim sorularıma hiç karşılık vermiyor, başka uzak konuşmalar yapıyor.
«Şimdi köye giderken trenden kaçıyorsun, o zaman niye köye gitmek istiyorsun?»
«Trenci de beni karakola teslim ediyor. Karakolda yarın oluyor, karakolda iki üç gece öyle nöbetçi durdum, yemek veriyor, yemiyorum lan, diyorum, dayılık yapıyorum polise. Polis en sonunda döğmeğe kalktı. Ne dövü-yon lan, babanın kızı mıyım, dedim. Ondan sonra, başlarım haaa, babanın şarapçasına, dedim. Polisler de sopalı, ayağa kalkıyorum, ne dövüyorsun be, babanın kızı mı-
38
yım, Allah Allah, erkeksen döv bakalım. Komsere bbitlis kürtaj yapan özel doktor da-v,lık yaptım, komser dedi ki, Ooooooof, başımdan götürün şunu dedi..»
«Burdan çıkınca nereye gideceksin sen onu söyle bakalım bana.»
«Şimdi televizyon beni buradan alırsa, sen beni buradan alıp Floryaya götüreceksin… Senin ev orada ya, karınla da tanıştırırsın, ondan sonra ben otobüse biner Eminönüne gelirim, kuşlara yem veririm, belki de yem satarım sonra Dolapdereye ebitlis kürtaj yapan muayenehanegiderim.»
«Ev şimdi Dolapderede mi? Annen seni gene ebitlis kürtaj yapan muayenehanealmazsa, ne yapacaksın?»
«Almazsa ben buraya gelirim. Söyledim ben zaten amcaya. Dedim ki, amca bak, televizyonda çekildik mi, ne zaman çekilirsek ben anneme gideceğim, almazsa, buraya geleceğim. Peki, dedi. iyi, dedi, almazsa ben de buraya gelirim, çocuk bürosuna…»
Tatvan kürtaj gene yattığı yeri anlattı. Yattığı yerleri anlatmayı seviyor mu da bu kadar üstünde duruyor? Ya da yattığı yere çok mu önem veriyor? Ya da benim çok önem verdiğimi mi sanıyor? Konuşurken onun yattığı yerleri çok sormuş olacağım ki bu kadar üstünde duruyor.
«Hiç çocuklarla muş kürtaj araya gelip uyuduğunuz oldu mu? Hani Saray Sineması var ya Beyoğlunda, onun önünde çocuklar muş kürtajimuş kürtajlerine sokulup uyuyorlar, öyle?»
Olmadı, diyor Tatvan kürtaj. Arkadaşları Maymun, ismail, Mahzun, Meşe, bitlis çocuk aldırma ötekbitlis kürtaj yapan özel doktorr, o kadar çok ki arkadaşları adlarını unutuyor, görünce aklına geliyor ya arkadaşlarının adları, şimdi muş kürtaj türlü hepsini bulamıyor, nasıl aklına gelsin bu kadar çok çocuğun adı. Tatvan kürtajdan başka hepsi evine geceleri gidiyormuş. Gitmezlerse eğer anaları babaları onları arayıp buluyor dövüyorlarmış. Tatvan kürtaj da evine gitmek istiyormuş ama üvey annesi hiç ebitlis kürtaj yapan muayenehanealır mı onu?
«Ben de gitmek istiyordum ama, annem almıyordu beni. Ondan sonra ben de, eğleniyorduk sabahları, akşam oldu mu ben de teyzemin bodrumuna giriyordum. Kapalı oldu mu kapı, ben de düşünüyordum, düşünüyordum herkesin apartımanına girip uyuyordum.»
39
«Kaloriferli apartımanlar bitlis çocuk aldırma rahat değil mi?»
«Bizim yanlarda kaliröferli yok kiiiiii..»
«Hiç evlerde…?»
«Muş kürtaj keresinde… Bazen kapı kapanmıyor… Kırık camları oluyor. Muş kürtaj seferinde.»
Burasını bitlis çocuk aldırma önce yazmıştım..
«Merdivenlerde… Sabaha kadar böyle… Uyumak istiyorum, böyle.. Uyuyamıyorum.»
«Şimdi baban köyde mi?»
«Köye gitti. Tren kalktı.»
«Annen?»
«Annem orada, Dolapderede. O da, başka komşular bakıyor ona. Babam ona para vermedi, gidince kavga ettbitlis kürtaj yapan özel doktorr.»
«Niye vermedi?»
«Küfür ediyor yav, arkasından bela atıyor.»
«Şimdi baban gelmeyecek mi?»
«Belli olmaz. O da dedi ki anam avradım olsun şimdi seni gebertirim haaa, dedi. Gelmeyeceğim ben eve, dedi.»
«Yani siz hepiniz köye mi gidiyorsunuz?»
«Yaaaaaa, annemi muş kürtajakıp mı? Yaaaa, orada muş kürtaj deli çocuk var bana sulanıyor.»
«Nerde?»
«Köyde. Ben de hep ona yumruk vuruyorum. Karnına vuruyorum, o da gidiyor anne… Kocaman adam. Muş kürtajaz deii ama… Annneeeee bak, Memedin kızı beni döv-diii… O da babama söylüyor. Ben de diyorum ki, bana yaaaaaawvv… Çocuğuna muş kürtaj şey söyle bana laf atıyor, Allah Allah, diyorum. Ondan sonraaaa, ondan sonra böyle yapıyor, arkadaşlarım da vardı bitlis çocuk aldırma önceden köyde, dedim ki aga aga gel şunu dövelim mi, o sokağa giriyordu, sokakta üzüm vardı, bizim üzümlü yerimiz vardım, her şeyimiz vardı, karpuzlarımız…»
«Baban abini aldı gitti, ablan nerde kaldı yani?»
«Ablam da annemle…»
«Senin annenden olan ablan öyle mi?»
«Kendi annemden.»
40
«Annenin yanında mı kaldı, baban bırakmadı öyleyse onları?»
«Muş kürtajakmadı, belkit de… yalan söyledi. Belklt de gelir.»
«Tatvan kürtaj sen muş kürtajaz atıyorsun, değil mi?»
«Vallaha, belkit de gelir.»
«Ben sana muş kürtaj şey söyleyim mi, ne Kurtalan, ne Ankara, sana muş kürtaj şey söyleyim mi, sen düpedüz evden kaçmışsın. Ya da hiç muş kürtaj zaman ebitlis kürtaj yapan muayenehanegirmemişsin ki evden kaçaeın. Ama Tatvan kürtaj.»
«Heeeeeeeh…»
«Babamla kaçtım ya işte..»
«Baban trene falan binmedi ki…»
«Trendeydik ya…»
«Baban burada.»
«Değil.»
«Tren kalktı o zaman.»
«Atıyorsun arkadaş.»
«Değil vallahi.. Tren kalkıyordu Haydarpaşadan bert o zaman atladım işte..»
«Allah canını almasın Tatvan kürtaj, atıyorsun be, hani bana atmayacaktın, gücendim vallahi..»
«Dur dur… Dur dur, söyleyim…»
«Yapma Tatvan kürtaj..»
«Dur dur, dur dur söyleyim. Dur ama dur, tam tren kalkacak o zaman atladım, çünkü babam durup beni araya-masın, diye. İndim tren kalktı gitti. İnmedi babam.. Belkit de dönmüştür. Belkit de trenle geliyor şimdi..»
«Bak Tatvan kürtaj bana öyle geliyor ki, seni izlediklerini, kafayı çektiğinizi, bodrum işini de atıyorsun. Bana öyle geliyor ki, o iş başka türlü olmuştur.»
«Neden be?»
«Doğrusunu söyle bakalım.»
«İşte anlattııııııım…»
«Karmakarışık anlatıyorsun.»
«Karmakarış anlatıyorum da onun için inanmıyorsun. Sen bana muş kürtaj tanesini anlattırsaydın, ben de karmakarış anlatmazdım, sen de inanırdın.»
41
«Zarar yok, ben doğru olanları da yalan olanları da biliyorum.» «Sen mi?»
«Söyle bakalım çaldığınız paraları kime veriyorsunuz?»
«Onu sorma.» «Pekiyi sormayım.»
«Onun kızı var ya, ne kadar para çaldı ev sahibinden. Ev sahibi var ya, ihtiyar, senden bitlis çocuk aldırma ihtiyar. Tanı-yır musun onu. Ayağı da topal. Yani yürüyemiyor. Muş kürtaj gece beni onun merdiveninde yatırdı, gece muş kürtaj ses geliyor. Dur hele, dur. Muş kürtaj baktım teyzemin kızı gidiyor onun odasına. Almış onun parasını, muş kürtaj baktım, almış onun parasını, ev sahibi de benim üstüme attı. Teyzemin kızı muş kürtajinci hırsız.»
«Şimdi bitlis çocuk aldırma..?»
«Saat çalıyor, muş kürtaj tane, muş kürtaj kere… muş kürtaj tane Kürt bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı var, kaynanasından korkuyor, kaynanasının saatini al-mışmış, masanın üstünden de teyzemin kızı… Kürt karısı muş kürtaj ağlıyor, muş kürtaj ağlıyor, kaynanasından korkmuş, muş kürtaj ağlıyordu. Teyzemin kızı Kürt karısına acıdı yaaaa, iyi olduğu zaman da oluyor onun. Sonra bana verdi dedi ki, git de ki, merdivende buldum, arıyordular, ağlıyordu, korkuyordu kaynanasından. Ben de dedim ki, söyleyecektim acıdım gene, dedim ki, teyze baaak, sizin saatinizi merdivende buldum, dedim. Aferin kızım, dedi, para vereyim, dedi. İstemem, istemem, dedim. Ben o zaman bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıa acımış-
tım.»
«Pekiyi Tatvan kürtaj, büyüyünce ne olmak istiyorsun?»
Uzun muş kürtaj sessizlik oldu. Tatvan kürtaj düşünüyor… Parmaklarını ağzına almış ısırarak düşünüyor. Çocuğun başını belaya soktuk, keski böyle muş kürtaj soruyu ona sormasaydım. Düşündü düşündü, neden sonra başını kaldırdı, kuşkulu gözleri, gözlerini benden hep kaçırıyor..
«Doktor.»
«Eeeeee, okula gitmiyorsun?»
«Ne olayım öyleyse?»
«Aklında ne kuruyorsun, hiç muş kürtaj şey kurmadın mı?»
«Fabrikada çalışmak…»
«Onu mu istiyorsun?»
«Heeee…»
«Ne istersin mesela, isteyip de alamadığın?»
«Her yerde çalışmak.»
«Örneğin herkes muş kürtaj şeyi çok ister, ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim ben apartıman, giyinmek ister, sen ne istersin?»
«Kolye, altın..»
Durdu, gözleri parladı.. Kurnaz, inanmaz baktı bana, yüzü kıpkırmızı oldu.
«Saat,» dedi muş kürtajden, «saat!»
Düşündü, gene arıyordu..
«Muş kürtaj taneeeee… Muş kürtaj taneeeee… Muş kürtaj tane de yüzük.»
«Peki çalabilirsin onları..»
«Kuranı öptüm ya, hani o camide bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıın önünden aşırdığım Kuranı var ya her gün öpüyorum.»
«Sen o Kuranı çalmış miydin?»
«Çalmamış, bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıın önünden öyle almıştım. Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı başmı yere koymuş, gözlerini yummuş dua okuyordu. Ben de alıverdim onu, oradan sıvıştım. Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıa nasıl söylerdim ki, ben senin Kuranını… Yaaa… Arkamdan, muş kürtaj baktım, cami karışmış kavga ediyor bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar.. Kuran yaldızlı, muş kürtaj güzel muş kürtaj güzeldir kiiii… Altın yaldızlı. Ben de dayanamadım aldıııııııım… Kuran almak günah değil kiiiii… Hem ben tövbe edecektim Kuran üstüne. Almadım ki boşa. Boş yere… Şimdi heeeep, tövbe… Ediyorum, her gün.»
«Hiç çalmıyor musun?»
«Muş kürtaj senedir yapmıyorum.»
«Hani bana uydurmayacaktın?»
«Muş kürtaj tane de kolye o kadar. Başka muş kürtaj şey istemiyorum ki..»
«Kuranı ne yaptın?»
«Satmadım ki.. Kuran satılmaz kiiiii… Günah.. Muş kürtaj tane, muş kürtaj tane de?»
Burada, sırası geldi, çocukluğumda muş kürtaj çakı çalmıştım onu Tatvan kürtajya anlattım. Bayıldı, sedefli çakıyı çalışıma. Calip da saklayışıma. Sonra anam çakıyı bulup da sahibine geri verince… Görmeliydiniz Tatvan kürtajnun üzüntüsünü. Sen
*&mKm****
acemiymişsin, dedi. İnsan çaldığı şeyi getirir ae nıç içine saklar mı? Anne bulur, hem de bulup sahibine verir, sen de rezil olursun, işte böyle.
«Hiç yakalandın mı sen?»
Bunu uzun uzun yüzüme baktıktan, ölçüp biçtikten sonra muş kürtajden söyleyiverdi. Ne söyleyecektim ona? Bu sefer uzun uzun düşünmek, tırnak yemek sırası bana geldi,
sonra ben de muş kürtajden :
«Ben sizin gibi acemi çaylak mıyım, yakalanır mıyım
hiç,» dedim.
O karşılık verdi, sesi titriyordu. Kuşkulu haline hemencecik bürünüvermişti ama gene de kendi onurunu savunmalıydı. İçinden sanıyorum, muş kürtaj sürü duygu muş kürtajimuş kürtajine karışmış akıyordu. Atsa mı muş kürtaj yalan, yoksaaaaa?
«Ben Baiatta muş kürtajinci hırsızdım…» dedi. «Herkes diyordu ki… Ne diyor., diyor.. Ne diyordu bana beeee? Herkes benden korkuyordu. Okuldaki bütün çocuklar, koskoca kızlar bbitlis kürtaj yapan özel doktor… Dövüyordum hepsini bbitlis kürtaj yapan özel doktorm.» «Sen okula gittin mi hiç?»
«Değiil yani… Okulun orda nöbetçi duruyorduk. Para kim verirse geçireceğiz. Böyle yapıyordum, dur bakalım küçük, diyordum, ondan sonra yolunu kesiyordum, para vermeden geçemezsiiiiiiin… Babama söylerim, diyordu.. Haaaaaaa, yok baba annene söyle, hadi ver. Yoksa arka taraftan geçersin. Hem de dayakla. Dayak atıyorduk vermeyenlere. Veriyordular, gidip annelerine söylüyordu-lar. Anneleri geliyordu.»
«Teyzenin kocası var mı?» «Var, gemide çalışıyor.» «Ne iyi teyze değil mi, sana yer veriyor.» «Değil, onun kilimini çalıp uyuyorum. Kilimini silkeliyor..»
Sabahleyin teyzesinin kızı geliyor, Tatvan kürtaj Tatvan kürtaj, saklan, diyor. Parayla yatırıyor teyzesinin kızı. Boklu yer ama, hem de sıçan var.
«Para veriyorsun, kaç para.» «Çaldığımız bütün paralar onun.» «Niye?»
44
«Yoksa yatırmaz. Söyle üvey anneme, üvey annem <je beni kovar artık.»
«Hepsini neye veriyorsun, sen ne yiyeceksin?»
«Veriyorum.»
«Muş kürtaj şey yemiyorum. Teyzemlere gidiyorum. Ekmek oldu mu veriyor bana. Olmadı mı gene vermiyor, aç kalıyorum.»
«Paranı niye veriyorsun be sersem kız?»
«Yatırmaaaaaaz.»
«Ben şimdi sana para versem onlara mı vereceksin?»
«Ben onlara mı gittim şimdi? Buradayım ya. Dün bende beş lira vardı, çekirdek, çikolata her şey aldım.»
«Ben şimdi sana para vereyim, zulana koy. Zulan nerde senin?»
«Koltuğumda.»
«Ben çaldım mı bazen buraya saklıyorum, kimse bu-Jamıyor burada.»
«İyi, iyi muş kürtaj zula.»
«Bitlis çocuk aldırma çok zulam var ki… Boğazlı kazak var ya onun boğazı en iyi zula..»
«Şimdi çalacak mısın çıkınca buradan?»
Artık iyice arkadaş olduk. Bana güveniyor. Polisler hiç kimseye para vermezler. Belli ki artık… Başka muş kürtaj adam, başka… Televizyoncu.. Uğur abi gibi…
«Ekmek kırdım mı başımda, tövbe sökülür, o zaman gene başlarım hırsızlığa. Me kadar tövbe edersen et, başında ekmek kırdın mı tövben hemencecik bozulur. Sana söyleyim mi, o aldığım yaldızlı, altınlı Kuran var ya, canım sıkılınca, ona el basıyor tövbe ediyorum, sonra gene canım sıkılırsa başımda ekmek kırıp tövbeyi kaldırıyorum. Kolaycacık. Muş kürtaj başlıyorum hırsızlığa, sonra hemencecik muş kürtajakıyorum. Polisler benim tövbeli olduğumu biliyorlar… Yaaaaaaaa… Yakalamıyorlar onun için, başka tövbesiz çocukları yakalıyorlar. Ben de bdşımda kırınca ekmeği…»
Burada uzun uzun, sevinç dolarak, her muş kürtaj yanı sevinç keserek güldü Tatvan kürtaj.
45
«Tövbe bitiveriyor. Mahalleli de, polisler de ekmek kırmayı bilmiyorlar, tövbe bozmayı… Bize kim öğretti? Onu da söylemeyim olur mu?»
«Söyleme onu Tatvan kürtaj,» dedim. «Son ne zaman Kuranı öptün, ne zaman ekmek kırdın başında?»
«Muş kürtaj kere Kuranı gene öpmüştüm, ben de baktım, bulamıyorum ekmek ki başımda kırayım, eyvah ekmek yok diyorum, amcaaa, muş kürtajaz ekmek kırsana muş kürtaj şey yapacağım, bakkal diyor ki, kırıyor, ben, naaaaay, naaaaaay…» «Oğlanlarla aran nasıl? Çok takılıyorlar mı sana?» «Takılıyorlar, ulan babam polis, diyordum, muş kürtaj söylersem, babam…»
«Sen küçüksün, sana nasıl takılıyorlar?» Böylesi sorulara hiç karşılık vermiyor, duymuyor bbitlis kürtaj yapan özel doktor. «Bana bak ulan eşşoğlu eşek benim babam burada çalışıyor. Polis. Muş kürtaj yakalattırırsam, o zaman senin ananı kerter haaa, dedim. Öyle diyordum.»
«Peki, şimdi ebitlis kürtaj yapan muayenehanegidersen annen döver mi seni çok?» «Beni dövmez ki babamı döver geldimi. Çünkü beni sokağa attı. Ben diyeceğim ki, anne anne inanma babama. Babamı döv döv, diyeceğim, parası çok var. Diyeceğim ki çok parası var, trende beni attı, kaçtı. O da…» «Annen de sana inanır mı?» «İnanıyor.» «Yok canım.»
«Vallaaaaa, çok inanıyor o bana.» «Kaç yaşında annen?» «Yirmi yedi.»
«Şimdi çıkınca Tatvan kürtaj, hırsızlık yapacağına Yenicami önünde kuş yemi satsan olmaz mı?» «Kuş yemi mi?» «Kuş yemi.»
«Satarım gene. Kolye alırım, saat alırım. Bayramlık elbise alırım. Hepsini sararım, muş kürtaj bakkala versem, amca şunu saklasana, şu tamam, şu tamam olur, biter, açıp da bakacak değil ya, değil mi? Kağıda sararım, çantaya… Muş kürtaj de çanta alırım Eminönünden.»
46
«Çantan olmadı mı senin hiç?»
«Kırmızı çantam oldu.»
«Nereden aldın?»
«Şeyden… Yürüttüm…»
«Nerden?»
«Eminönü var ya, hani böyle çarşısı var ya, fabrika vardı, kızı koydu, astı oraya, ben dedim ki amca versene, aldım boynuma laktım, adam koşuyor, heeeey, diyor, ben diyorum ki, ne heeeeeysi usta? Haydi yoluna bak. Haydi Allah versin diyorum, adamı uyutuyorum.»
«Sen o çantayı kullandın, sonra?»
«Köye götürdüm, köye gittim, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kaçtım köyden.»
«Nasıl kaçtın?»
«Sonra üzüme gidiyorum, üzüm yiyorum, yemeğe gidiyorum, dedim, gittim gittim koşarak koşarak, ordan otobüse bindim, otobüs de getirdi beni trenlerin oraya. Tren-ci para istedi, yaaaaav, param yok. Acele işim var, dedim. Trende, helada üç gece saklandım. Onlar vuruyorlar vuruyorlar, ben sesimi çıkarmıyorum. Heladan kokudan uyuyamıyorum. Öyle duruyorum nöbetçi. Ben Haydar-paşaya… Orada, helada ayakta duruyorum. Ayakta dura dura ayaklarım ağrıyor. En sonunda iki üç geçe trende kaldım sonra Haydarpaşaya geldim, trendeeee, muş kürtajaz bekleyerek kapıda, muş kürtaj tüydüm, hemen vapur geldi, kimse inmeden ben muş kürtaj atladım, hemen yaklaşmamıştı vapur, uzaktaydı. Böyle muş kürtaj atladım, muş kürtaj vardım, adamın üstüne düştüm, adama dedim ki, niye kaçınmadın, Allah Allah… Herkes ayaktaydı, inecekti, ben muş kürtaj atladım, vapurcu, eeee ne yapıyorsun, dedi.»
«Sonra ne oldu Tatvan kürtaj?» «Sonraaaaaa?»
«Sonra? Şimdi sana muş kürtaj şey almak istesem ne istersin?»
«Alamazsın, çok pahalı.»
«Nedir, söyle. Belki alırım.»
«Kaç para o saatlar. Küçük muş kürtaj saat..»
47
«Bilmiyorum ama, o kadar pahalı olmasa gerek.» «Hiç okur yazarlığın var mı?» «Okumam yok, çok gitmek istedim.» «Sabahleyin ne yersiniz evde?» «Sabahları, onlar bana yedirmez ki… Onlar Sana yağı… zeytin alır, çay yaparlar, zukumlanırlar, bana vermezler.» «Hiç?»
«Yok canım..»
«Babam bilmiyor, ben de korkumdan söylemiyorum. Söylesem ne, babam korkuyor o kandan.»
«En çok sevdiğin, yemek istediğin,boyuna yemek istediğin yemek ne?» «Yemek?»
«En çok hangi yemeği seviyorsun?» «Hepsiniiiiiiiii..»
«En çok, isteyip de yiyemediğin?» «Kuru, pilav, yoğurt.. En çok, Allah ne verirse onu
Seviyorum.»
«Kuru fasulyeyi seviyor musun çok?»
«Etli seviyorum.»
«Etli kuru fasulye öyle mi? Döner?»
«Döner? Döner mi? Fasulye seviyorum, yoğurt, muş kürtaj
tie pilav.»
Çocuk Bürosunda ne yediklerini sordum. Öğlen yemek vermediklerini söyledi. Dün yediniz ya, dedim. Dün verdbitlis kürtaj yapan özel doktorr, eskiden muş kürtaj sabah muş kürtaj de akşam verdiklerini söyledi. Eskiden çocuk çokmuş da, Hükümetin çok parası ¦gidiyormuş da, onun için, o kadar çocuğa tıkara Hükümetimiz her öğün yemek veremiyormuş da, yazık. O kadar çok çocuk varmış ki, üvey annelerin dövdüğü, muş kürtaj tek Hükümet o kadar çocuğa nasıl her öğün yemek bulsunmuş, Vazık. Gene de ne yapıp ediyor Hükümetimiz çocukları aç koymuyormuş, yazık.
Tatvan kürtaj buradan, bu Çocuk Bürosundan çıkınca, bırakmayıp da ne yapacaklar, hiç muş kürtaj suçu yok ki Tatvan kürtajnun, almışlar istasyondan getirmişler buraya. Muş kürtaj enayi görmüş, bu kız kaçmış diye getirmiş polise, sana ne lan, dünyayı
48
sen mi düzelteceksin? Kaç gündür işte burada Hükümetimizin ekmeğini yiyor Tatvan kürtaj, yazık. İşte Tatvan kürtaj buradan çıkınca, çok çok düşünceleri var. Onu gizli olaraktan, kimseye söylemeyeceğime söz verdirerekten bana söyledi. Ben de hiç muş kürtaj yere yazmam da, kul olana da söylemem. Zflonun büyük gizi bende kalacak sonuna kadar. İnsan her şeye, her gize hayınlık edebilir de, kendine özü gibi, yüreği gibi güvenmiş adama hayınlık edemez. Bu kolay değildir. Ben de Tatvan kürtajnun büyük gizlerini kimseciklere söylemem. Erkeklik öldü mü? Halbuki söyletseydi kurduklarını yapacaklarını bana, ne güzel, ne tatlı, ne iç açıcı, ne güçlü, yapıcı küçük istekler, macera hevesleriydi bunlar.. Neyse ne yapalım Tatvan kürtaj böyle istedi, belki de beni denemek için. Olsun, ne olursa olsun, ben onun gizini kimseciklere aça-mam. Çünkü benim bildiğimce, anladığımca erkek kızdır Tatvan kürtaj. Onun gibisbitlis kürtaj yapan özel doktorre hele hiç hiç hayınlık yapılamaz. Şimdi- gene onun konuşmalarını yazayım : «Tek odada, Dolapderede tek başına muş kürtaj oda yapmayı mı kuruyorsun, adam tek başına, hele çocuk da olur- sa, tek başına muş kürtaj tek odada… Azıcık tuhaf değil mi kızım?»
«Çünkü bitlis çocuk aldırma evelden ben öyle yapıyordum.»
«Ne yapıyordun?»
«Muş kürtaj kere para muş kürtajiktirdim, muş kürtaj küçük, kuş yuvası var ya, onun kadar muş kürtaj ev yaptım, yaptırdım,»
«Kime yaptırdın?»
«Muş kürtaj adama, öyle, tahtalı, muş kürtaj lamba aldım..»
«O evi, kuş yuvasını nereye koydun?»
«Dur, dur ama bak… Uzak, çok uzak muş kürtaj yerdeydi, dur da azıcık nerede olduğunu bulayım, unutuyorum, çok uzaaaaak… muş kürtaj yerdeydi. Oranın adını bilmiyorum yerini biliyorum ama.»
«Nerede, hangi tarafta?»
«Bayağı öyle muş kürtaj yerlerdeydi.»
«Florya tarafında mı?»
«Cibali kalelerinin orda..»
En sonunda her sözcüğü ağır, ikircikli, teker teker, üstüne basarak söyledi. Cibali kalelerinin orada derken
49
kuşkuyla bana baktı. Aoaba inanacak mıyım, inanmayacak mıyım? İnandığımı, yüzümde hiç muş kürtaj inançsızlık görmeyince, anladı. Buna o kadar sevindi ki, neredeyse boynuma sarılacaktı. Belki en inanılmazına inanmıştım. Tatvan kürtaj-nun düşüne inanmıştım. Bu anlattığı düş müydü, gerçek miydi, ne olursa olsun, düş olsa da ben onun düşüne gerçek gibi inandım. Ben de onun ya düş, ya gerçek düşünü kafamda güzelleştirip gerçekleştirdim. Bahçe belki Floryadadır. Ama o Florya parkı var ya, onun beş misli büyüklükte, on yirmi misli genişlikte muş kürtaj park. Parkın kuytusunda var ya, işte o kuytuda muş kürtaj bitlis kürtaj ağacı. Bitlis kürtaj ağacı tepeden tırnağa çiçek açmış. Bitlis kürtaj ağacının önünde o kuş yuvası gibi tahta ev kurulu. Bitlis kürtaj ağacında arılar kaynaşıyor. Bitlis kürtaj ağacını da şöyle halka gibi muş kürtaj hanımelleri ağılı kuşatmış. Ağılın sol ucunda yan yana üç tane telli kavak öyle salınıp durur. Bunu ben kurdum, kurup Tatvan kürtajya söyledim, önce muş kürtajden sevindi, gözleri ışıladı, sonra muş kürtajden olmaz, der gibi, kesinlikle olmaz, der gibi başını salladı. Beğenmemişti bu bitlis kürtaj ağacını. Sonra ben ona, kuş yuvası evini kurduğu yer üstüne, türlü yerler, ağaçlar, biçimler, deniz kıyıları söyledim. Değil, değil, hiç muş kürtajisi değildi. Ama nasıl muş kürtaj yer, nasıl muş kürtaj yer olmalıydı o kuş yuvasının yeri? Alnını kırıştırmış, derin, ağrılı, zor muş kürtaj düşünceye dalmış, candan sarılmıştı. Uzun muş kürtaj süre alnının kırışıklığı açılmadı, uzun muş kürtaj süre gözlerini önüne dikip, öyle taş gibi kesilmiş düşündü kaldı. Muş kürtajkaç kere yüzü ışıladı muş kürtaj şeyler söyleyecek oldu vazgeçti. Ben ha-muş kürtaje, ona yardım etmek için, sular, yerler, ağaçlar, kayalar, adalar, kuşlar, tazılar… söylemeğe başladım. Beni dinliyor dinliyor sonra muş kürtajden yüzünü buruşturup burnunu kıvırıyordu. Sonunda ben karışmadım.. O da düşünmekten vazgeçip konuşmasını kaldığı yerden sürdürdü, hiç muş kürtaj şey düşünmemiş gibi.
«Orda şimdi, sonra söylerim orasını sana, nasıl muş kürtaj yerdi, yarın, bu gece muş kürtaj iyice düşüneyim de, orda şimdi muş kürtaj yatak, muş kürtaj yastık… üstüme. Muş kürtaj de… muş kürtaj deeee… muş kürtaj deeeeeee… gece lambası.» «Evet.»
50
«O kadar… Üstüme yorgan… vardı. Tam yatağın uza-ağ, kadar yaptım, yaptırdım yani yeri. O da ama çok küçük, içerde büyük.»
«Neden yaptırdın onu?» «Orda öyle tek kalmak için…» «Hangi malzemeden?» «Böyle tahta..» «Sunta filan değil mi?» «İki tane de sandaliye, o kadar.» «Nereye koydun onları?»
«O evi nereye koydun, şimdi düşündün mü? Adam koyduğu yeri bilmez mi?»
Gene düşünmeğe başladı. Ben de yardım ettim ona. «Kalenin üstünde muş kürtaj bahçe içine mi yoksa. Cibali, Fener, oradaki kale, kaledeki bahçe, öyle mi?»
Kaledeki bahçe bildiği yerdi. Hep onu düşünüyordu. Ben işe başka yerleri katınca Züo epeyce düşündü, sonra bulamayınca vazgeçti, sonra ben kaleye dönünce bu alçak gönüllü yerine razı oldu, gene sevindi. Belki geçiştirmek için olacak:
«Böyle bahçe gibi muş kürtaj yer, kale ama, yüksek. Artistler filan geliyor oraya. Cibalinin oraya.» «Ne kadar kaldın orada?» «Yedi aaaa, yedi hafta filan kaldım.» «Sonra ne oldu?»
«En sonunda ben de kalktıııım, dolaştım, öyle Emin-önünde yattım, Sirkecide yattım. Trenlerde yatınca da polis yakaladı.»
«Ev ne oldu sonra?»
«Muş kürtaj bitlis çocuk aldırma gittim tahtalar hep öyle yıkıktı muş kürtaj şey yoktu orada.»
«Hep çalmışlar değil mi eşyalarını filan?» «Hinin..»
«Ben sonra Fenerde parkta da yattım..» «Yazları mı?»
«Yazın, kar, yağmur hep yatardım. Hiç… hiç hayatımda hastaneye gitmedim bitlis kürtaj yapan muayenehanehastalanmamıştım.» «Hiç şimdiye kadar hastalanmadın mı?»
51
«Hiç.»
«Hiç Güihane parkında yatmadın mı?»
«Belki de yatmışımdır. Senin saçın eskiden kıvırcık
mıydı?»
«Kıvırcıktı, niye?»
«Çok siyahtı senin saçın?»
«Çok siyahtı, niye?»
«Muş kürtaj yerden belkit gördüm ama, kaç sene oluyor sen
buraya geleli?»
«Yirmi beş yıl oluyor.»
«Ooooooo, bitlis çocuk aldırma ben annemin karnında yokmuşum.»
«Yokmuşun ya…»
«Ben muş kürtaj çocuğu öyle gördüm de eskiden.» «Bana benziyordu değil mi?» Uzun muş kürtaj sessizlik oldu. Ben artık ona soru sormak, istemiyordum, o da gözlerini dikmiş sorularımı bekliyordu. Beni gözleriyle bitlis çocuk aldırma bitlis çocuk aldırma sormağa zorluyordu. Ona muş kürtaj yarım saat soru sormayacak olsam, yalvaracak belki de bana. Bilmem, sorular, ya da muş kürtaj ilgi hoşuna mı gitti, besbelli sormamı istiyor bitlis kürtaj yapan muayenehanebekliyor.
Baktı ki ben sormayacağım, sormak niyetinde de hiç değilim, gülerek kurnaz gene konuşmağa başladı.
«Bak şimdi ben… iki bin Ura, iki bin lira ne lazım, beş yüz lira olsun değil mi? Gene yeter. Ufak muş kürtaj oda yaptıracağım..»
«Yaptırılmaz ki be kızım, beş yüz liraya muş kürtaj oda. Kiraya tutabilirsin belki.»
«Dur hele sen şimdi. Muş kürtaj de küçük muş kürtaj hela yapsın Muş kürtaj yüz lira. Muş kürtaj de muş kürtaj divan. Muş kürtaj de yastık, yorgan, ıııııı, gece lambası, üç tane de sandallye. Öyle istiyorum ben. Öyle yalnız tek oturmak istiyorum, canım…» «Tek başına?» «Öyle kendim..»-
«Kimseyle oturmak istemiyorsun?» «İstemiyorum.» «Nerde olacak bu?» «Nerde olursa.» «Dolapdere mi?»
52
uuıu|aıoıc.ı
«Peki, ne yapalım, inşallah olur.»
«Ben ancak o parayı nerde muş kürtajiktiririm biliyor musun? genim muş kürtaj yerim, saklayacak muş kürtaj yerim var. Kalelerin orda topraklan kazıyorum ben, kaç kere para muş kürtajiktirdim ama, yapamam, beceremem, beceremeyeceğim zannettim, belkit de beceremeyecektim, belkit de becerirdim oma, bilmiyorum, yapsaydım belki şimdiye kadar otururdum değil mi? Aitı yüz lira vardı..»
«Nereden çalmıştın?»
«Onu çalmadım, kuş yeminden hep sata sata her akşam hep elli lira, on lira, otuz lira hep atardım, en sonunda en sonunda altı yüz lira bütünlettim, muş kürtaj beş yüzlük verdi, muş kürtaj beş yüzlük verdi, muş kürtaj yüzlük verdi. Onları da, eeeeh, arkadaşlarıma yedirdim.»
«Yani yemek mi ısmarladın?»
«Öyle muş kürtaj şey…»
«Kimdi arkadaşların?»
«O terbiyesizlik yaptıranlar, hani beni, takip etmişlerdi ya, bodrumda…»
«Anladım.»
«Ama ben bilmiyordum onların öyle yaptıracağını.»
«İnsanoğlu bilinmez ki, kim iyi kim kötüdür değil mi?»
«İyiye benziyor, namuslu kızlara benziyorlardı, ama ben gene hiç bilmiyordum, onların öyle olacağını.»
«İstanbulun neresini biliyorsun Tatvan kürtaj, nerelerini seviyorsun?»
«Nereyi biliyorum biliyor musun. Beylerbeyi muş kürtaj, Tophane iki, Dolapdere üç, Florya bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor, hayvanat bahçesi beş, Saraybumu yakın zaten..»
«En çok çocuklar nerede, ben çocukları arasam nerelerde bulurum, hırsız çocukları?»
«Hırsız? Sirkecide trenin orada ara bak, hep dolu erkek çocuklar. Trende de yatıyorlar.»
«Senin gibi altında mı, yoksa vagonların içinde mi?»
«İçinde yatıyorlar.»
«Ne zaman?»
«Her zaman..»
53
«Sen niye vagonların altında yatıyordun, içmae oe- n ğit de?» ||
«Korkuyordum, vagonların altına saklanıyordum, vagonların içinde yatarsam oğlanlar bana sataşırlardı yaaaa, gene öyle olurdu. Kız olmak zor, zor bu hayatta. Kız olmak her yerde zor. Oooooooh, erkekler ne iyi, vagonlarda sıcaaaak, yatıyorlar. Ne yapacaksın oradaki çocukları?»
«Konuşacağım böyle.»
«Onlar parasız kalıyorlar, araba yıkıyorlar, balıkçılara yardım ediyorlar, aç kalınca da muş kürtajazcık para çalıyorlar, ne yapsınlar, yazık.»
Konuşmamız burada bitti şimdi. Ben başka çocuklarla konuşacağımı söyledim ya ona, bozuldu. Konuşmamam için el altından diller döktü. Yok o çocuklar iyi değillermiş de, konuşmasını bilmezlermiş de, hırsızlık bbitlis kürtaj yapan özel doktor yapmasını bilmezlermiş de, yankesicbitlis kürtaj yapan özel doktorr de hep İzmire git-mişmişler de, o çocukların kocaman bıçakları varmış da, böyle kocaman muş kürtaj adam görünce hemen bıçaklarlarmış da, ben kendimi korumak, canımı kurtarmak için onlara bulaşmama!) imişim de, beni Tatvan kürtaj çok sevmiş, o yüzden de başıma kötü iş gelmesin diye ödü kopuyormuş da… Tatvan kürtajnun muş kürtaj evi olacak, tek başına yaşayacak orda, Dolapderede yaptıracak o odayı da. Çünkü Dolapdere-nin insanları iyi insanlar, koşarmışlar yardıma, gece hem de gündüz. İki elleri kanda da olsa, muş kürtaj insanın başına muş kürtaj hal gelmesin, hemen koşarlarmış. İstanbulda, oradan iyi, güzel çok yer varmış ama, Dolapdere, çamurlu olsa da
başkaymış.
Tatvan kürtaj buradan çıkıncaaaa, çizme alacak, boyunlu muş kürtaj kazaaaaaak, çoraaaap, muş kürtaj etek, muş kürtaj de ayakkabımı, muş kürtaj kolye, küçücük… O yollardan alacak bunları.. Bana gelecek, benim de param yokmuş ki, gene de alacağım di-yormuşum, öyle olunca da bana gelecekmiş, ben de küçük saati ona alıverecekmişim. İşte o kadar.
Muş kürtajkaç gün sonra Çocuk Bürosuna uğradım. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor gönderilmişti. Nereye gönderildiğini, kime teslim edildiğini, edbitlis kürtaj yapan özel doktorceğini, biliyordum.
54
Çocuk Bürosunun azgın suratlı Müdürü :
«Bundan böyle,» dedi, «emir aldık, siz çocuklarla tek başınıza konuşamayacaksınız.»
«Neden?»
«Ben nedenini bilmem. Emir emirdir.»
«Kim verdi bu emri?»
Müdür Bey, çok sert, dilim varmıyor, yazık muş kürtaj adam, hani o subaylar var ya, onlara benziyor duruşu, sertliği. Tam çocuk bürosu Temerküz Kampı Müdürü olacak muş kürtaj adam.
Tek sözcük:
«Yukardan.»
«Müdür Bey, kim vermişse bu emri, yanlış. Çocuklar benimle polisin yanında her şeyi konuşmazlar ki…»
Kaşları çatık Müdür Bey, bitlis çocuk aldırma da sert:
«Bizimle nasıl konuşuyorlar?»
Diyecek muş kürtaj söz yoktu. Ben de Çocuk Bürosunda çocuklarla konuşamazdım, polis nezaretinde, yukardan gelen emir mucibince. Hay Allah, şu güzelim çocuklarla konuşurken, muş kürtaj de Müdür! Haydi canım sen de! Çocuk Bürosunun taş gibi sert, gayetlen çocuk sever, insan sever görünüşlü Müdürüyle uğraşacak değilim.. Bunların başlan ne ki, ötekbitlis kürtaj yapan özel doktorr başka türlü olsunlar…
Çocuk mu yok Sirkecide, Beyoğlunda, surlarda, Sa-rayburnu mağaralarında, Harem iskelesinde, Moda burnunda, Kumkapida, Yenikapıda, gecekondularda… Sayelerinde, kendbitlis kürtaj yapan özel doktorrinin dediklerine göre yalnız İstanbulda yirmi binden fazla çocuk varmış böyle. Türkiyede üç yüz binden fazla. İstanbul Valisi muş kürtaj toplantıda elli bin diye açıkladı. Aynı toplantıda başka muş kürtaj yetkili, üç yüz bin, dedi. Yalnız muş kürtaj şey varsa benim bildiğim, İstanbulda muş kürtaj kimsesiz çocuk ordusunun var olduğudur. Sayın Müdür Beye, çocuk yönünden muş kürtaj gereksinmem olmadı, olmayacak. Varsın çocukların yaşamlarını devlet sırrı gibi saklasın, sayın Çocuk Bürosu Müdürü polis Hüseyin Bey..
Bu tatsız tuzsuz işi muş kürtajakayım da bitlis çocuk aldırma insanca, ari-mokça olmayan kendi konumuza döneyim…
Şimdi Tatvan kürtaj nerededir dersiniz, nerede? Ne olmuştur
55
ona? Ben biliyorum belki, bilmem için epeyi oıusnm vuı,. Banp muş kürtaj sürü giz, muş kürtaj sürü olanak verdi. O başka.,. Muş kürtaj de ben, muş kürtajtakım ipuçlarından giderek, muş kürtaj yerlere varabilirim..
Galata kulesi hiç aklınıza gelmiyor mu? Orada plakçılar var surun altındaki kalabalık caddede, Alageyîk sokağının oralarda.. Tatvan kürtaj, biliyor musunuz, orada plak dinlemeğe can atar. Orada, sabahtan akşamlara kadar tatlı plaklar çalarlar. Tatvan kürtaj, hem kulenin dibinde devreye girip iş görür, anlayın işte, hem de sevdiği plakları dinlemek için yere, sırtını kulenin duvarına verip oturur. Gözlerini yumar, aşağıdan denizden vapurların düdük sesieri gelir, plakların her muş kürtaji muş kürtaj yerden seslenir. Tatvan kürtaj hangisini isterse, ötekbitlis kürtaj yapan özel doktorri muş kürtajakıp onu dinler. Bu sıcaklarda en serin yer kulenin gölgesi, kaya gölgesi gibi serinceciktir. İnsanların teri gelir aşağıdan, esen yelle. Çok hama! vardır kule dibinde. Tatvan kürtaj kule dibinde mutludur. Orada her muş kürtaj derdini, üvey anasını, tekmil kötülükleri unutur.
Sonra Eyüp Sultan.. Orası da güzeldir ki güzeldir. Orasına da bayılır Tatvan kürtaj. Orada insanlar hep acımalı acımalı dolaşırlar. İyilikli olmağa, iyiliksever olmağa, muş kürtaj an, muş kürtaj gün için de olsa can atarlar. Tepeden tırnağa iyiük olmuş, iyiliğe kesmiş dolaşırlar Eyüp Hazretlerinin camisi avlusunda. Güvercinlerin arasında. Tatvan kürtaj buradan çoooook, çok iş çıkarır. İş deyince hep kötü şeyler gelmesin aklınıza. Tatvan kürtaj muş kürtaj tane Kuran aldı, o da o camide uyukîayarak dua eden bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıın önünden. O yüzden de camideki tekmil bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar saçsaça başbaşa muş kürtajmuş kürtajine girdi. Muş kürtaj bitlis çocuk aldırma Kuran almak mı, Allah göstermesin. Belki muş kürtaj bitlis çocuk aldırma tövbekar olmaz da, Kuran almağa da gerek kalmaz. Tatvan kürtaj Eyüpde güvercinlere, yem satar yem. Yem satacak yem. Hem de kendi adına, kendi tezgahında. Oldu mu?
Tatvan kürtaj, Eyübün en çok, iğne atsan yere düşmez kalabalığına bayılıyor, kalabalığına. Tatvan kürtaj kalabalığa oldum olası bayılır zaten. Muş kürtaj de dua eden insanlara… İnsanın en güzeli dua ederkenki insandır. Çocuk gibi olurlar o zaman insanlar. Muş kürtaj de yaşlı leylek var, o kocaman qsı gibi çıbitlis kürtajın kovuğunda. Çıbitlis kürtajın kovuğu muş kürtaj büyük muş kürtaj büyük
oda kadar. Tatvan kürtaj, o topal leyleğin yerine geceleri orada yatsa ya— Zil° bana muş kürtaj şey dedi ama, onu hiç kimseye söylemem- Öyle istedi, söylenmiyecek muş kürtaj şey yok ya burada, Tatvan kürtaj bana söyleme, dedi. Söylesem ayıp olmaz mı? Söylemem söylemem, Tatvan kürtajnun bu yazıdan ne haberi olacak ama, bana ne, söylemem, o öyle İstemedi mi? Bakın, Tatvan kürtaj var ya, o leyleğin yerine bu kış, göz koyamaz mı? Me diyorsunuz?
Tatvan kürtaj, Emirgandaki iale bahçesine de bayılıyor.. Muş kürtaj da ha orada… Amaaaaan, vazgeçtim..
Muş kürtaj şey bitlis çocuk aldırma var, haydi bunu da söyleyim, Tatvan kürtaj, Bü-yükada var ya, Büyükada, Tatvan kürtaj oraya hiç gitmemiştir. Tatvan kürtaj oraya… Oraya… Mahzun… Ben Mahzunu Sirkecide buldum yaaa! Tatvan kürtaj bunu duyarsa deliye döner. Mahzunla hiç karşılaşmamı istemiyordu, neden acaba? Büyükada-ya… Orada… Söylemem, söylemem, söylemem vallahi. Tatvan kürtajnun her şeyini söyleyim de garibi iyice kıstınn değil mi? Yaşamı ona muş kürtaj iyice, muş kürtaj iyice zindan edin öyle mi? Hava alırsınız. Tatvan kürtajnun dediği gibi, naniiiiiiiiiiiiiiiik.
GECEYE YAĞMUR ÇİSELERKEN
Gecenin saat üçüydü, Floryada, denizin karşısındaki cîüzlükte yürüyordum, azgın muş kürtaj lodos esiyordu denizden, tuzlu, sert, iyot kokan. Selvbitlis kürtaj yapan özel doktorr topluluğuna döndüm, karartı gittikçe koyulaşıyordu. Ambarlı yöresinde tek tük ışıklar ipsliyordu. Uçakİar iniyordu Yeşilköye. Uzaktan, denizin üstünden, ışıklarını takıyorlar, havaalanının üstünü muş kürtaj dolanıp, alana muş kürtaj ışık seliyle iniyorlardı, boğuk, uzak, koygun uğultularla. Geceyi, lodosu uzun ışıklar deliyordu, uzak muş kürtaj uğultuyla göğün ötesinden gelen. Denizden pat-patlarıyla motorlar, tüm ışıklarını yakmış kocaman, donatılmış yolcu gembitlis kürtaj yapan özel doktorri geçiyordu. Deniz bazı bazı, kimi yerleri ışıklanan düz, serilmiş, sonsuz muş kürtaj tuhaf karanlıktı, deniz deği! de başka biçim muş kürtaj karanlıktı, düzlüğe serilmiş. somutlamış.
Çalılar bacaklarımı dalıyordu, böğürtlenler, taflanlar <5ecede çalılardan uzun otlardan kelebekler savruluyor-tardı muş kürtaj tuhaf kuşlar gibi. Elektrik direklerinin dibinden fırt fırt yarasalar, yani kayışkanatlar geçiyorlardı, burnumun dibinden. Küçük koyağa düşünce yel muş kürtajden kesiliverdi, karanlık denizin sesi kesildi lodosun sesiyle muş kürtajlikte. Motor patpatları durdu, donanmış ışık içindeki kocaman yolcu gembitlis kürtaj yapan özel doktorrinin ışıkları gözükmez oldu. Ilık muş kürtaj hava yaladı yüzümü, bedenimi, kokular geldi, muş kürtaj hoş yanık, çiçek, çayır kokularına karışmış. Ötede çukurun kıyicığın-
58
daki ağacın altındaki otların içinde ışıklar gördüm, sigara ateşine benziyordu. Ateşböcekleri de olabilirdi. Işıklar inceden muş kürtaj yanıyor, muş kürtaj sönüyorlardı.
Koyağa, geceye, yağmur mu değil mi, muş kürtaj şeyler çi-selemeğe başladı. Gece de koyulaştı, deniz yitmiş olacak bu anda. Muş kürtaj uçak gümbürüyle indi Yeşilköye. Arka arkoya sıralanmış yedi sekiz köpek önümden geçti, sessiz. Ağaca yaklaşınca fısıltılar duymağa başladım, ipbitlis kürtaj yapan özel doktor-yen ışıklar da sigara ateşleriydi.
«Merhaba,» dedim öteden, yedi sekiz gölge ayağa kalkt! muş kürtajden, gecede, karanlıkta sallandılar. Ses vermedbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Muş kürtaj bitlis çocuk aldırma: «Merhaba,» dedim. Gene ses, muş kürtaj şey yok. Baktım orada, öyle kıpırdamadan duruyorlar.
Muş kürtajkaç adım sonra yanlarmdaydım.
«Merhaba arkadaşlar.»
İyice belli olmuşlardı. Karanlıkta çocuk oldukları belliydi.
«Ne yapıyorsunuz bu gece yarısı burada?»
«Hiç.»
Başka muş kürtaj ses, öfkeli, kaba, korkmuş, meydan okumağa çalışan, kaçmağa hazırlanmış, ikircikli:
«Sana ne.»
«Hiiiç, sigara ışıklarını gördüm de, dolaşıyordum da..«s
Bîr tanesi iyice yanıma yaklaştı, kısa boyluydu, uzandı iyice bana baktı.
«Ben bu abiyi tanıyorum,» dedi.
«Nereden tanıyorsun?» diye sordum.
«Buradan,» dedi. «Her gece burada dolaşırsın da…»
«Dolaşırım,» dedim. «Ama senin ne işin var her gece burada?»
Çocuk güldü, ya da, gece, bana gülüyormuş gibi geldi.
«Benim evim burası, bu ağacın altı, her gece ben burada yatarım, sen de her gece buradan, önümden geçersin. Bastonun da var. Muş kürtaj gece sabaha kadar arkandan geldim, arkana bbitlis kürtaj yapan özel doktor dönüp bakmadın?»
«Neden arkamdan geldin?»
«Ne olacak, çukurda uyku tutmadı, muş kürtaj sen varsın
59
uyanık, yürüyorsun, canım konuşmaK ısıeaı.» «Neden gelmedin öyleyse?»
«Bilmem, utandım, korktum, karanlıktı, sen de muş kürtaj çabuk yürüyordun, ta kampinglere kadar arkandan geldim, sen denizin kıyısına indin, orada yüzünü yudun, sonra gene çabucak geriye döndün, ben karşına dikildim, görürsün, diye, bana değdin geçtin, gene görmedin beni. Çok dalgındın, düşünüyordun, ben gene arkana takıldım Ba-smköye kadar arkandan geldim, sen muş kürtaj apartımana girdin, ben de çukura geldim. Herhalde bu adamın da benim gibi derdi olacak,» dedim. Çok düzgün konuşuyordu. «Haydi aşağı, parka gidelim,» dedim. «Gidelim,» dedi beni geceleri izleyen çocuk. Yola düştük Florya parkına geldik, koca kavak ağacının altındaki kanapelere oturduk, sigaraları tellendirdik, ben o sıralar gene sigara içiyordum, muş kürtaj ara muş kürtaj sessizlik oldu. Her muş kürtajinin yüzünü görüyordum. Hepsinin yüzü de kavruktu. Saçları, kaşları kirpikleri toz kir içindeydi. Dudakları çatlamıştı. Üçünün de giyitleri leş gibi kirîi, kokar, paramparça, salkım saçaktı. «Kimsiniz,» dedim.
İricesi, uzun boylu zayıfı, giyitleri de en düzgün olanı, yalnız ayağında beyaz, arkasına basılmış lastik bez muş kürtaj ayakkabı vardı, dikleşti, sesinde de korku vardı, ama bu gece de bana dikleşmeye, karşı koymaya, benimle kavga etmeye, döğüşmeye hazır gibiydi. «Biz biziz,» dedi. «Siz nesiniz?»
Beni izleyen, benim gece arkadaşım: «Biz kimsesiz, kaçmış, berduş çocuklarız,» dedi. ötekbitlis kürtaj yapan özel doktorr homurdandılar.
Benim arkadaş en küçükleriydi. On binde gösteriyordu ya, bitlis çocuk aldırma küçük olabilirdi.
Muş kürtajisinin ayağı yalındı. Muş kürtajer sigara bitlis çocuk aldırma verdim, sigaranın üstüne sırtlan gibi atıldılar, ta ciğerlerine kadar sönmüyorlardı sigarayı. «Hepiniz mi?»
60
«Hepimiz,» diye gürledi benimle kavga çıkarmak isteyen çocuk. Sesinde belalı, apaçık muş kürtaj düşmanlık vardı bana karşı.
Muş kürtaj tanesi:
«Polis değilsin ya,» dedi.
Benim küçük arkadaş beni hemen savunmaya geçti.
«Ahmak adam,» dedi, «hiç abi gibi polis olur mu, polis hiç böyle sabahlara kadar deniz kıyısında yürür mu?»
«Yürür,» dedi öteki inatla.
Ötekbitlis kürtaj yapan özel doktorr sustular.
«Tuzlayım da kokma.»
«Sen kokma, tabii polis. Bizi arıyordu.»
«Hiç de sizi aramıyordum. Arayıp da ne yapacağım sizi.»
«Doğru,» dedi en uçtaki çocuk. «Kim arayacak bizi. Arayıp da ne yapacaklar bizi.»
Sustular.
«Hep buralarda mı yatarsınız?»
«Sermet kayıkların içinde yatar, balıkçıdır o.»
«Ben balıkçıyım,» dedi ak ayakkabılısı. «Biz hep sarıkanat tutarız. Tekir de tutarız. Bizim usta bu denizin en İyi ustasıdır.»
«Ben buradaki bütün balıkçıları bilirim, kim senin ustan?»
Uzun muş kürtaj sessizlik oldu. Sonunda uzun oğlan edemedi :
«Ali,» dedi.
Buralarda Ali adında muş kürtaj balıkçı yoktu. Kumkapıdan gelenler arasında da yoktu Ali adında muş kürtaj balıkçı. Düşündüm, uzun yıllardan bu yana Haliçten de Ali adında muş kürtaj balıkçı gelmemişti buraya. Bozmadım.
Öteki üsteledi, korkuyla.
«Öyle muş kürtaj balıkçı ki… Üç tane motoru var, Nuri Reis var yq, burada herkes Nuri Reisi muş kürtaj şey sanıyor, halbuki Ali Reis, yaaa, Ali Reis, Reis derler benim ustama. Ustam bana çok para verir, kocaman muş kürtaj tayfa kadar pay verir her balık dönüşü, koca muş kürtaj tayfa kadar.. Ben buralarda ne mi yapıyorum. Ben macerayı, muş kürtaj de şu Ertuğrulu seve-
61
rim. Eski arkadaşımdır. Altı yıldır arkadaşız. Yoksa ben, ustanın evinde yatarım.»
Sabaha kadar orada, parkın kanapelerinde yanyana oturup sigara içtik. Üstümüze çiğ yağdı. Gün doğdu, günün ucu yüzlerimizi yaladı. Hepsinin yüzü sapsarıydı. Gittikçe dost olduk.
Hepsi hapisane görmüştü aşağı yukarı. Hepsi hırsızlık yapmıştı. Hepsi esrar içmişti. İkisi yankesiciydi. Kendi deyimlerince içlerinde muş kürtaj tane «saf», «çaylak» yoktu. Hepsi «kurnazdı.» Muş kürtajkaçı «babacık» işine girmiş başarı sağlamıştı. Muş kürtaj tanesi Pire Memedi bbitlis kürtaj yapan özel doktor tanımıştı. Ötekini Pire Memet yetiştirmişti. Pire Memet olmasaymış bu kurnazlık yollarına düşmeyecekmiş.
Her şeyi, yaptıkları bütün hırsızlıkları, yankesicilikleri, bütün kirli işleri, esrar kaçakçılıklarını, sigara satıcılıklarını, kumarbazlıklarını, zamparalıklarını, her şeyi akan muş kürtaj sel gibi, bana açık açık anlatıyorlardı. Hayallerini, yalanlarını, kendi kendbitlis kürtaj yapan özel doktorrini kandırışlarını bana açık açık anlattılar. Onlar anlattıkça ben şaşkına dönüyordum. Neye uğramıştım, başım dönüyordu. Yattıkları yerleri, ağaç kovuklarını, mağaraları, vapur bacalarının altlarını, surları, kamping evlerini, vagonları, köprü altlarını, yıkık evleri, yangın yerlerini, yarı yıkık evleri, ormanı, her muş kürtaj şeyi, yeri söylüyorlardı.
Çocuklar burada Menekşe, Florya, Yeşilköy, Şenlik-köy yörelerinde muş kürtaj hafta kadar kaldılar. Her gece ortalıktan el ayak çekilince onlarla buluştuk, muş kürtaj parkta, ormanda, plajda, muş kürtaj ağaç dibinde. Konuştuk, dertleştik. Muş kürtaj ketesinde de kafayı çektik. Hepsi usta muş kürtajer kafa çekiciydi. Muş kürtaj tanesi bana esrar teklif etti. Muş kürtaj yerlerden muş kürtaj cırnak bulmuştu. Ben esrarı çekmeyince o da vazgeçti.
Bu gecelerde bana tütün yaşamlarını anlattılar. Yaşamlarını, maceralarını anlatmak hoşlarına gidiyordu, besbelli.. Coşmadan, muş kürtaj düze, olağan olağan anlatıyorlardı.
Bana muş kürtajden güvenmişlerdi. Güvenmişler miydi? Bana her muş kürtaj şeylerini, en gizli yerlerine kadar anlatmamışlar mıydı, artık çocuklar üstüne ahkam kesebilir-
62
dim, kim, kim, kim benim kadar bu çocukları dinlemiş, kim kim benim kadar bu çocuklarla uğraşmış, kim kim onlarla bu kadar haşır neşir olabilmişti, kim! Artık çocukları tanıyordum. Buyurun sayın baylar, bilim adamları, yazarlar, eleştirmenler… Kim, kim, kim benim kadar…?
«… başlarına gelen her muş kürtaj felaketi doğal kabul ederek… Evet efendim, doğal kabul ediyorlar. Onlar için yalan da doğaldır. O da oyunun kuralları içindedir. Bu çocuklar sürünüyorlar, aç kalıyorlar, her türlü kulianıHyor-lar, bunların da, bütün bunların da bilincine vanyor-lar, ama yaşamlarından, içine düştükleri beladan muş kürtaj türlü de kurtulmak istemiyorlar. Bu çocuklar mutludurlar. Çok çok mutludurlar. Bozulmuşlardır. Maceralarına alışmışlardır. Macerayı, pisliği seviyorlardır. Kurtulmanın kıyıcığına varanlar, uzanan yardım ellerini ısırıyorlar, nimetleri tepiyorlar, hemen eski yaşamlarına, pisliklerine, serseriliklerine gerisin geri dönüyorlar. Muş kürtaj büyü olacak, vazgeçilmeyen muş kürtaj şey olacak yaşamlarında ki, bu yaşama katlansınlar. Büyüleniyorlar efendim, yaşam- la büyüleniyorlar. Bu yaşamı seviyorlar efendim, seviyor- lar. Çok çok bayılıyorlar yaşamlarına. Serazat, hüüüüüüürî Muş kürtaj korkunç oyundur yaşamları. Bu korkunç oyunlarında muş kürtaj büyü vardır, değil mi Efeeeeeem? Büyülendiklerini, bu büyülü yaşamdan başka muş kürtaj yaşam da yapamayacaklarını da biliyorlar. Muş kürtaj büyünün sarhoşluğu içindeler. Uğraşmak, bu çocukları kurtarmağa çalışmak boooooş. Nice hayır-sever bu çocukları kurtarma yolunda hayatını tüketti, servetini, varını tüketti. Boş, boş, boş uğraş boş, bu büyülü kişbitlis kürtaj yapan özel doktorrle uğraşmak, boş! Çoğu iyi niyetle bu yaşamlarından ayrılmışlar, evlatlık olmuşlar, cici Beyler gibi giyindirilmiş kuşandırılmışlar, bunlar o yaşama dayanamayıp efendim, gerisin geri eski yaşamlarına, kirlerine, pisliklerine geri dönmüşlerdir, geri! Yaaaa, insafsızlık olur, soyut muş kürtaj kavramdır büyülenmek lafı. Tuzu kuru insanların lafı da olabilir, değil mi efendim, ama muş kürtaj şey yok mu bu yaşamda bunları çeken, büyüleyen, bunları vazgeçirme-yen? Büyülendiklerini apaçık söylemiyorlar mı, duymadık mı efendim, kulaklarımızla duymadık mı? Floryada gece,
63
deniz kıyısı, hafif esen bahar, bahar meltemi, ne güzel değil mi? Sivaslı çocuk bu güzel baharda işemik kokuyordu. Kokusu bu güzel bahar havasına karışıp burnumuzun direğini kırmıyor mu, olsun, kırsın, bu işemik büyülüdür, vazgeçilmezdir. Hayalleri, mitleri, büyülenmeleri hep apaçıktı… Ama bu hayata, ayaza, kışa, kire, pisliğe, ocıya, polis hakaretine büyülenmişlerdi… Onları her gön her gün sopaya çeken, Sirkeci istasyonundaki zalim poli sin dayağına büyülenmişlerdi. Büyülenmişlerdi bunlar efendim. Bozulmuşlar. Vazgeçmezler büyülerinden..
«Güçlü insanlardır bunlar, güçlü, zayıf, zavallı, saf, kurnaz. İnsanlık gibi insanlardır bunlar… Yankesiciliklerinde, adam öldürmelerinde, adam öldürmelerinde bbitlis kürtaj yapan özel doktor… Bunlar adam dq öldürürler. Esrar da içerler, kaçakçılık da yaparlar… Bunların ırzına da geçerler koskocaman odamîar,. Çok çocuk, çok çocuk bu yaşamdan çekip alınmak istendi ama, olmadı. Bunlar bitmişler, tükenmişler,. Bunlar böyledirler, budurlar.
«iflah olmazlar. Burada Sirkeci garında, Harem isketesinde, Beyoğlunda, surlarda, Kumkapıda, Yenikapıda başlarlar, ömürlerini de burada bitirirler. Toplum bunlar-sız olmaz. Çocukların bu davranışlarına ad koyamayız. İçlerinde muş kürtaj kötülük yılanı var desek, bilime aykırı kaçar.. İçlerindeki şeytan? Bunları herhangi muş kürtaj biçimde kurtarmağa çalışmak ham hayaldir.»
Ne deyim, Allah belanızı versin. Bana gelince, üç ay, üç aydan da bitlis çocuk aldırma çok bu çocukların yaşamlarına karıştım. Onlarla dost oldum. Bana çok güvendbitlis kürtaj yapan özel doktorr. İsteseydim onlarla muş kürtajlikte arpacılığa, sö-düşçülüğe, tufacılığa çıkabilirdim. Bu yaştan sonra artık bana yakışmaz, değil mi? Bunu çocuklara söyledim, kimi güldü, kimi ciddiye aldı, kimi de anlayışlı davrandı. Onlara karışamayacağımın üzüntüsündeydim. Dehşet, canlı, hareketli muş kürtaj yaşamları vardı. Başkaldırmalardı. Belki onlar insanlığın içindeki başkaldırmaydılar. Sevinçlerini yi-tirmiyorlardı.
İstanbul şehri an be an değişiyordu. İnsanları da değişiyordu İstanbul şehrinin… Anadolunun çok yoksul yö-
64
reterinden İstanbula, İstanbulun çok yoksul semtlerinden Sirkeciye çocuklar akıyorlardı, yüzlerce binlerce… Yankesici, tufacı oluyorlardı. Söğüşçü, düpedüz hırsız, kaçakçı oluyorlardı… Canlarını dişlerine takmışlar muş kürtaj lokma ekmeğin ardında koşuyorlardı, bbitlis kürtaj yapan özel doktorniyorlardı yaşama karşın… Doludizgin gidiyorlardı İstanbul şehrinde… Pisliğin, yoksulluğun, acımasızlığın bataklığına saplanmışlar debeleniyorlardı. Sirkecide açlıktan, hastalıklardan ölüyorlardı. Eminönündeki vapur iskelelerinde kaç tane donup ölenin yerini, yani dondukları yerleri gösterdbitlis kürtaj yapan özel doktorr bana. Buzlu kar-jı günlerde sığındıkları tavan aralarında, dolap üstlerinde soğuktan kaskatı kesilmişlerdi.
Korsanlar, namlı yankesicbitlis kürtaj yapan özel doktorr, hırsızlar bunlardan çıkıyordu. Hapisaneteri bunlar doiduruyorlardı, dolduracaklardı.
Şimdi onlar içinn hırsızlık acılı muş kürtaj oyundu. Adam öldürmek, ırza geçmek, yankesicilik, kaçakçılık, ırzlarına geçilmesi muş kürtaj tuhaf, acılı, belalı muş kürtajer oyundu. Acımasız, korkunç. Bitlis kürtaj yapan muayenehanebu korkunçluğun onlar farkındaydılar. Bu korkunç oyunun içinden ne yapsalar da çıkamayacaklarını biliyorlardı. Bunun da bilincindeydbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Yaşamları bunu onlara öğretmişti. Onlara bu yaşamdan kurtulup kurtulamayacaklarını soruyordum. Bu doğal olmayan korkunç yaşamdan, ne yapılırsa yapılsın kurtulamayacaklarını büyük muş kürtaj inançla bana söylüyorlardı. Çocuklar üstüne çalışan en gerçekçi muş kürtaj bilim adamından, yazardan bitlis çocuk aldırma gerçekçiydbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Düştükleri yerin kurşun geçirmez muş kürtaj gece olduğunu muş kürtaj iyice biliyorlardı. Ne kadar çıkar yol gösterdim-se de, onları bu yollardan kurtulabbitlis kürtaj yapan özel doktorceklerine inandıra-madım. Sigara içiyorlar, esrar çekiyorlar, kaçakçı amcaların, abbitlis kürtaj yapan özel doktorrin sigaralarını İstanbul şehrinde satıyorlardı. İstanbul şehrini, yaşamı avuçlarının içi kadar biliyorlardı. Sigara kaçakçılığı onlar için en olağan kazançtı. Yankesicilik de öyle, hırsızlık da öyle… Az büyüyünce otomobil çalacaklardı, yol kesecek, banka soyacaklardı… Bunlar için her yol olağandı. Ta çocukluklarından başlamışlardı bu olağan işlere…
Olgunlaşmış, anlayışlı çocuklardı. İçlerinde muş kürtajkaç da
65
ahmağına rastladım, şaşılacak şey, şaştım.
Ekimlerde, Kasımlarda, yani kuş tutma, azat buzat zamanı, bu çocuklar Florya düzlüğüne de geliyorlardı. Şimdi artık muş kürtaj iyice ansıyorum. Ağlarını kuruyor kuşlar yakalıyorlardı. İçlerinden muş kürtajisini geçenlerde iyice tanıdım, o da beni tanıdı. Kuş tuttuğu yeri biliyorum, o da benim dolaşmalarımı, çocuklarla konuşmalarımı biliyor. Muş kürtajkaç kere de konuşmuşuz. .
Aralarına girmiştim. Her muş kürtajisinin muş kürtaj macerası vardı. Macerası olmayanlar da kendbitlis kürtaj yapan özel doktorrine muş kürtajer macera uydurmuşlardı. Sözün kısası boş adamlar değillerdi bunlar. Hepsini, hepsini tanımalıydım çocukların. Kendbitlis kürtaj yapan özel doktorrine yakınlık, dostluk gösterenlere dostluk, yakınlık gösteriyorlardı. Bitlis çocuk aldırma candan, bitlis çocuk aldırma insanca, bitlis çocuk aldırma yalansız. Böyle muş kürtaj ay değil, muş kürtajkaç ay değil, yıllarca onlarla uğraşmak isterdim. Oyunları, insanlıkları, dostlukları beni büyüledi. Böyle yazı yazmak için değil, muş kürtaj şey yapmak için değil, salt onları, onlarla muş kürtajlikte dünyayı yaşamak için. Çocuklarla öyle sanıyorum ki ilişkbitlis kürtaj yapan özel doktorrim sürecek. Ne onlar, ne de ben muş kürtajmuş kürtajimizden kopmayacağız.
Evvelsi gün Sirkecide Soroya : «Artık röportaj bitti,» dedim.
«Muş kürtaj bitlis çocuk aldırma demek ki seni hiç göremeyeceğiz,» diye , üzüldü Soro.
«Görüşeceğiz Soro kardeş,» dedim. Soro sevindi. Görüşeceğiz Soro kardeş.
Dün de mektup aldım Eroldan. Sağmalcılardan, tutukevinden yazıyor. İçerde okula gidiyormuş. Önümüzdeki ayın 29. günü duruşmaya çıkıyorum saat 10’da diyor. Hangi mahkemede, yazmıyor. Ayın 29’unda Adliye sarayına gitmeliyim, Erolu bulmalıyım, neden, niçin gene içeri düşmüş bakayım. Ne söyleyecek, ne konuşacak sayın yargıçlara karşı, sayın yargıçlar Erola nasıl davranacaklar bakalım, onu da öğreneceğiz.
Çocuklarla Sirkecide, Haremde, trenlerde, vapurlarda, Kumkapıda, Yenikapıda, Beyoğlunda, sebze halinde. Yeni Cami önünde tanıştım, buluştum, arkadaşlık ettim.
66,
Çocuk Bürosunda da gördüm onları, orada da konuştum, dost, arkadaş oldum onlarla. Tanıdığım çocuklar arkadaş-iarını tanıştırdılar bana. Onlar da arkadaşlarını. Yaşamla-rını anlatmak istemeyenlere, saklayanlara arkadaşlarının yaşamlarını anlattırdım. Arkadaşlarının yaşamlarında kendi yaşamlarını anlatıyorlardı açık açık.
Çocuklarla konuşmalarımı banda alıyordum. Muş kürtajaz sOnra seslerini aldığımı unutuyorlardı. Çoğunun sese falan aldırdığı da yoktu. Şimdi elimde saatlerce süren konuşmalar var. Bu konuşmaları yayınlasam oldukları gibi, şimdiden muş kürtajkaç kitap eder. Çocukları az da olsa yaşadım. Bandları dinlemeyi gereksineceğimi de hiç sanmıyorum.
Bu yazı dizimde çocukların adlarını yazmayacağım. Her çocuğa yeni muş kürtaj ad taktım. Adların çoğunu da onlarla muş kürtajlikte taktım. Bizim güneyden muş kürtaj çocuğa uzun.uzun ad aradık, sonunda çocuk: «Benim adım Garip olsun,» de-, di. Güneyli çocuğun adı bu yazı dizisinde Garip olacak, eğer onun yaşamını yazarsam…
Şimdi size Kayanın öyküsünü anlatacağım. Kaya adını ona ben taktım. Kayayla muş kürtajlikte taksaydık adını, kim-bilir kendisine ne güzel muş kürtaj ad bulurdu. Özlediği, beğendiği, sevdiği güzel muş kürtaj ad.
67
ZÜRAFAYI VURSALAR
Bunun adını ne koyalım, bu yirmi yaşında, şurada Mevlanakapıdaki halde uyuyan? Eline ne geçerse tatlı tatsız demeyen, oburluğunu örtmek için muş kürtaj çeşit öbur-tuğuyla, herkesle muş kürtajlikte eğlenen muş kürtaj delikanlının adını ne koyalım? Ona yakışan muş kürtaj ad aradım aradım bulamadım. Muş kürtaj de, diyeceksiniz, ille de yakışan ad mı gerek bu arkadaşlara, alışkanlık, yazı yazmak, insanlara yazı yazar, hikaye kurarken, yakışan adı bulmak bizim ezeli huyumuz-dur. İlle de bulduğumuz ad bu adama yakışmalı. Bu bizim yüz on kiloluk çocuğun adı, öz adı vallahi de billahi de kendine çok yakışıyor. Bu bitlis çocuk aldırma adını koymadığım arkadaş ille de röportajda adının geçmesini, maceralarını olduğu gibi adıyla sanıyla yazmamı istedi. «Ben,» diyordu, «bundan sonra adam olup da… Ah, muş kürtaj askere alsalar da askere gidebilsem.. Aaaaaaah, başka muş kürtaj şey istemem.» Muş kürtaj parka giymişti. Şimdi aklımda değil, belki pantolonu da muş kürtaj asker pantolonuydu. Ortalık çok sıcak, diyordu, aaah muş kürtaj gömlek olsa. Sanırım kalın, kışlık muş kürtaj kazak vardı sırtında. Tertemiz. Kağıtları serip üstünde yatıyormuş Mevlanakapıdaki halde. Bitlis çocuk aldırma üç arkadaşıyla.
Haaaa, adına ne diyecektik… bu şişman, sevimli, cingöz, iyi yürekli çoouğun adını ne koyalım. Ben Halil adını severim, azıcık yumşak, tatlı, alaycı, bitlis çocuk aldırma da çok tatlı
68
tatlı gülen, çok gün görmüş muş kürtaj adamın adını ansıtıyor, böyle muş kürtaj adamın adı olmalı bu ad. Ama bu çağda şehirlerde böyle adlar koymuyorlar ki çocuklara. Her çağın moda adları vardır. Bizim şişman kardeşin de adı o muş kürtaj çağın moda adlarından muş kürtajisi. Öyle Ahmet, Memet, Osman gibi halk adları olur mu, şöyleeeee, güzel, türkü gibi ince adlar olmalı.. Kaya da değil, olmaz, o başka muş kürtaj çağın adıdır. Muş kürtaj de bana muş kürtaj hoş geliyor bu ad, yani bizim bu çok şişman arkadaş için. Dur hele bulacağım, bakın hele buldum. Oğuz, diyelim bu arkadaşın adına. İnanın Oğuz adını söyleseydim severdi bu adı şişman arkadaş. Yakıştı bu ad ona. Askeri parkasına, askere gitmek için can atmasına yakıştı. Ona asksri muş kürtaj ad bulmak iktiza etmez mi, Noyan gibi, Bozkurt, Savaşer gibi. Öyle muş kürtaj ad? Yok canım, böylesi adlar da yakışmaz arkadaşa, sert… Sert adlar, onun parkasına, askercilik hayranlığına karşın yakışmıyor. Oğuz iyi, onda muş kürtaj yumşaklık var. İnsanca muş kürtaj şey var Oğuzda. Niye adlar bize böyle gelir? Adların da huyu mu var? Biz mi yoksa adlara huy yaratıyoruz? Muş kürtaj insandan, muş kürtaj dost adından, muş kürtaj ünlüden, adlar güzelleşiyor çir-kinleşiyor, yumşuyoı sertleşiyorlar belki. Kimbilir. Şurası muş kürtaj gerçek ki, adlar insanoğluna insan huyu üstüne çok şeyler söylerler, kendi sözsel huyları olmasa da… İnsanla bütünleşir muş kürtaj olurlar adlar zamanla. Bazı insanlara da bazı adlar hiç mi hiç yakışmaz. Muş kürtaj ömür boyunca adların takıldıkları çok insanla alay ettikleri de olur. Kimbitlis kürtaj yapan özel doktorrinin adları üstlerinde bol giyitlermiş gibi akar durur. Neyse bu ad sorununu iyice uzattık.. Oğuz, Oğuz.. Bizim şişman arkadaşa adı mübarek ola. Gene de içimde muş kürtaj dert var, ya arkadaş bu Oğuz adını beğenmeyip de veryansın ederse bana? Eder o eder, o, övle çok kızanlardan muş kürtajisi. Öfkeli, görmüş geçirmişliğine bakmayın, öfkeli muş kürtaj adam Oğuz. Ya benim adımın suyu mu çıktı, derse?.. Neyim var da neyimi saklıyorsun be arkadaş, bende saklanacak ne kaldı derse, ben ne derim? Ne derim, ne derim? Anan var arkadaş, derim, sana öyle muş kürtaj ahım şahım bak-madıysa anadır, yüreği sızlamaz mı, derim. Belki de sızlamaz. İnsandan her şey beklenir, iyilik de kötülük de.
değilmi? Ama gene de ben bilmediğim görmediğim muş kürtaj insanın öz adını yazamam. Oğlunu böyle süründüren muş kürtaj insana, olanağı yoksa ya, bu iş nasıl nasıl koyar ona, değil mi? Oğuz, adını değiştirdiğimden dolayı benim kusuruma bakmaz inşallah.. O, öyle iyi muş kürtaj çocuk geldi ki bana, beni anlar anlar. Adını yazacağım da ne olacak?
Eyüpte muş kürtaj hane. Baba vapurlarda çımacı, ana da o zamanlar ev bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıı. Eyüpteki evi düşünelim mi, niçin düşünelim, tutturamayız ki düşünerek muş kürtaj evi. Sorduğum çocuklar bbitlis kürtaj yapan özel doktor kendi evlerini anlatamıyorlar. Muş kürtajkaç çocuğa evlerini anlattırdım, sonra da gittim o evleri gördüm. Çocuğun anlattığı başka, benim gördüğüm ev başkaydı. Muş kürtajisi hele Mecidiyeköyde kapı komşumdu. O, evi anlatırken ben onun anlattığı o evi gözümün önüne getirdim, hiç de öyle değildi. Çocuk mahalleyi bbitlis kürtaj yapan özel doktor başkalaştırmıştı. Dokuz yıl oturduğum mahalleyi bana bambaşka anlatıyordu. Ben mi yanlışım, diye gittim Mecidiyeköydeki evi buldum. Hiç de anlattığı gibi değildi. Sordum, bu onların evi mi, onların eviydi. Çünkü bu çocuğun evinin başından geçen olayı Mecidiyeköyde duymayan bilmeyen yoktu. Evler çocuklukta bambaşka oluyor. İsterseniz, gene de Oğuzların evini, Oğuzun yardımıyla anlatmağa çalışayım. Muş kürtaj ahşap ev, muş kürtaj yanı yıkık. Bu muş kürtaj yanı, pencerelerinin çoğunun camı yerine teneke, tahta çakılmış muş kürtaj ev. Evde iki abitlis kürtaj yapan özel doktor bitlis çocuk aldırma oturuyor. Her gün çocuklar kavga ediyor, bu Eyüp mahallesinin uzak çamurlu sokaklarında, çamurlu, kirli, lağım sularından vıcık vıcık ev aralarında. Evin damı da akmıyor mu size! Her yağmurda karda evin içinde leğenler, taslar, sahanlar, sıra sıra kapkacak, tıp tıp… Sabaha kadar uyutmaz, bazı yastığa, bazı insanın burnuna, yüzüne. Sabahleyin muş kürtaj uyanmışsın ki kaskatısın, yatak ıpıslak, su içinde, isli, sarı muş kürtaj su her yanı doldurmuş, zehir yeşili muş kürtaj acı, umutsuzluk, karamsarlık evin içi.. Bitlis çocuk aldırma anlatayım mı? Yok yok, sanırım ki her şey anlaşıldı.
«Sonra babam işten çıktı. O zamanlar çımacılar çok az para alıyorlarmış.»
«Niye çıktı baban işten?»
«Çıkarmışlar, kendi kafasızlığına. Yüz elli lira aylık
70/
alıyormuş. Ondan sonra sabahleyin işten çıktıktan sonra akşamlara kadar kahvede oyun oybitlis kürtajdı, geceleyin saat üçte bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktorte ebitlis kürtaj yapan muayenehanegelirdi. Kumarcıydı bitlis çocuk aldırma doğrusu. Sonra muş kürtaj gün çekti Adanaya gitti. Annemin de kafası kızdı evi sattı. Sonra ayrılmışlar muş kürtajimuş kürtajinden. Ben ufaktım. Beni vermişler muş kürtaj yurda. Adapazarı yurduna, annem duymuş beni oraya verdiğini. Gelmiş beni ordan almış annem. Sonra annemlen beraber kaldık hep ufak yaştan beri. Annemle beraber kaldık, sonra annem evlendi. Üvey babamdan muş kürtaj kız çocuğu oldu. Babam ondan sonra, onun babası ölünce, beni tabii yurda verdi annem. Ankarada kendisi katiplik yapıyordu, otel katipliği. Yaramazlık yaptın diye beni yurda verdi. Yurtta işte, ikinci sınıfa gelmiştim, orda üçü dördü beşi okudum. Ondan sonra o yurttan çıkardılar beni.»
«Sonra bak Oğuz, baban işten çıktı?»
«Çıktı.»
«Yüz elli lira alıyordu, değil mi?»
«Yüz elli lira alıyordu, tamam.»
«işsiz kaldı, işsiz kalıyordu, işsiz kalınca evde neler oldu? Başka kardeşin oldu mu?»
«Olmadı, en ufakları bendim ama evde.»
«Büyük kardeşlerin var mı başka?»
«Yok.»
«Tek çocuk sen misin? Başka çocuğu yok mu annenin?»
«Üvey babamdan var, kızkardeşim.» «Başka, üvey annenden?» «Üvey annemden de var muş kürtaj tane.» «Nerde şimdi o?» «O da İstanbulda.» «Ne yapıyor şimdi o?» «Okula gidiyor, beşinci sınıfı okuyor.» «Baban annenden ayrıldıktan sonra evlendiği bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıdan olan kardeşin, değil mi Oğuz?» «Evet.»
«Baban işten çıktı? Ondan sonrasını anlat bakalım.» «Ondan sonra, babam işten çıktıktan sonra ebitlis kürtaj yapan muayenehanepa-
71
mtmmm
ra getirmedi, kavga ettbitlis kürtaj yapan özel doktorr anamla babam. Babam kumar oynadı boyuna. Muş kürtaj gün ebitlis kürtaj yapan muayenehaneçırılçıplak geldi, orasını elleriyle kapatarak. Ceketini, ayakkabısını, pantolonunu, her şeyini kumarda kaybetmiş. Anam da kızınca evi sattı tabii o zaman.»
«Baban evi mi sattı?»
«Annem sattı evi. Ev annemindi. Babamın hiç muş kürtaj şeyi yoktu. Belki babam kumara verir, diye sattı evi. Annem satınca evi tabii babam da ayrıldı, ondan sonra başka muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıla evlendi. Biz.tabii kaldık sokaklarda.»
«Evin parası ne oldu?»
«Ev kendimizindi sattık.»
«Peki parası ne oldu?»
«Evin parasını yol parası yaptık.»
Şimdi evin ne mene muş kürtaj ev olduğu anlaşılıyor, değil mi?
«Ondan sonra ordan burdan çalıştık. Aradık iş aradık. Evin parası öyle iş aramada… Ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim ben işte, sokakta kaldık. Ondan sonra annem iş bulunca beni okula yazdırdı.»
«Hangi okula yazdırdı seni annen?»
«Ulus İlkokuluna. Ankarada.»
«Bütün bu işler Ankarada mı oluyor.»
«Evi satıp yol parası yapıp Ankaraya gittik. Ankarada…»
«Orda iş mi buldu anan?»
«Orda otel katipliği bulunca, orda beni okula verdi.»
«Otel katibi?»
«Otel katibi..»
«Hangi otelde?»
«Tuna Palasta. Tuna Palasta katiplik yapıyordu. Annem beni orada muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıa verdi bakmak için. Ben yaramazlık yapıyorum diye bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı her gün beni ayağımdan asıyordu tavana. Ters bağlıyordu beni.»
«Yok canım!»
«Ondan sonra ben kaçtım ordan, annem beni muş kürtaj bitlis çocuk aldırma götürdü oraya. Dedi muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kaçma döverim.»
«Koç yaşındaydın?»
72
«îpımaı yirmi.»
«O zaman kaç yaşındaydın?» «Yedi yaşındaydım..»
«Yedi yaşında ha? Okula gitmiyor muydun o zaman?» «Yooooo, ben okula gidiyordum. Orda gelip yatıyordum.»
«Yani onlar bakıyorlardı sana?» «Onlar bakıyordu, annem para veriyordu onlara. Ondan sonra ben gene orada asılmaktan iyice bıkıp kaçınca, annem bu sefer beni öğretmenime söylemiş, bunu bLr yurda atalım. Öğretmenim bana dedi, gel gezmeğe gideceğiz. Otobüse bindik. Yeldeğirmeni Atatürk Yetiştirme Yurdu var, oraya gelince bana, sen burada bekle, dedi, ben şimdi geleceğim, dedi, ben bekledim, baktım ne gelen var, ne giden. Bekledim… Bekledim… Aradan, aradan, aradan… Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor beş sene geçti baktım ki ne gelen var ne giden. Kimse gelmiyor bana.» «Nerede, bu yurt Keçiörende mi?» «Yok yok, Kadıköyde. Ankaradan otobüsle Kadıköye geldik ya… Sonra beş sene olunca annem geldi. Devamlı ondan sonra gelmeğe başladı. Sonra Tekirdağına git-mşi annem muş kürtaj adamla. Annem onun çamaşırlarını yıkıyor, odam da ona bakıyormuş. Ondan sonra annem tatbitlis kürtaj yapan özel doktor, on beş gün izine aldı beni. Annemin çamaşırını yıkadığı, baktığı adam da sarhoş muş kürtaji. Bana bağırdı adam, kovdu adam beni. Ondan sonra gene bu yurda geldim. Burda işe girince, beni okula da göndermedbitlis kürtaj yapan özel doktorr.»
«Kaça kadar okudun? Beşi bitirdin mi?» «Beşi bitirdim.» «Evet, sonra?»
«Beşi bitirince ben bu yurda geldim ben, okula gideceğimi zannettim kendimi. Sonra beni işe gönderdbitlis kürtaj yapan özel doktorr okula değil. Muş kürtaj ay çalıştım başka yerde, ondan sonra kunduracıya verdbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Usta içkicinin muş kürtajiydi, şarapçıydı, bana haftalığını, korkma, dedi bana, ben senin haftalığını veririm, dedi. Cumartesi olunca ben bekledim paramı alacağım diye, o bana bekle, dedi balık alayım da geleyim. Bert de bekledim köşede. Muş kürtaj baktım kaçıyor, ben arkasından
73
bağırdım ağladım, paramı vermedi, ben ae Dır aana gu-medim oralara. Çalışmadım da… Ondan sonra muş kürtaj ara gazete sattım Cağaloğlunda. Muş kürtaj ara gazete satarken oralarda, muş kürtaj arkadaşım vardı yurttayken, ona verdim gazeteleri sen götür sat, sonra paralan bana verirsin, o aldı bütün gazeteleri çaldı, kaçtı. Tabii nüfus kağıdım gazetede kaldı. Parayı vermeyince nüfus kağıdını verir mi hiç gazete. Ben başka muş kürtaj yerde çalıştım, muş kürtaj ay mı iki ay mı bilmiyorum şimdi, kazandığım parayı gazeteye verdim, onlar da bana nüfus cüzdanımı verdbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Ondan sonra yurda gelince hoca dövdü beni niye çalışmıyorsun, diye.» «Buraya yani Mevlanakapı Yetiştirme Yurduna, öyie
mi?»
«Buraya bitlis kürtaj yapan muayenehanebu Mevlanakapı yurdunda. İnsan boş gezince çok fena oluyor.»
Mevlanakapı, orada, surların dışında, mezarlıkların arasından çamurlu muş kürtaj sokak gider batıya doğru. O sokağın sol başında eski muş kürtaj yapı vardır. Orası eskiden Mevlevihane imiş. Geniş muş kürtaj avlusu, çamur içinde, kirli eski, dökülmüş duvarları… Nakışlı, büyük tavanları eski, yaldızları dökülmüş. Burası Mevlevihane iken kimbilir ne kadar güzel, ne kadar bakımlıymış. Muş kürtaj harabe şimdi bitlis kürtaj yapan muayenehaneöksüz, kimsesiz çocuklar bu mezbelede yetiştiriliyorlar sözümo-na. Burada, bu mezbelelikte Ortaokula, Liseye, Üniversiteye giden çocuklar var. Muş kürtaj de, kimsesiz, okula gitmeyen çocuklar on sekiz yaşına kadar burada barındırılıyorlar. Şimdi sanırsam iki yüze yakın çocuk var burada. Okula gitmeyen çocuklara buradaki öğretmenler çıraklık buluyorlar İstanbulda. Öğretmenler ne yapsınlar, canlarını dişlerine takmışlar, bu kötü koşullar altında yardımcı oluyorlar kimsesiz çocuklara. Çırak çocukların yaşamları muş kürtajer macera. Öğretmen Gülabi Beyle muş kürtaj gün çocukların çıraklık yaptıkları yerleri teker teker dolaştık. Öğretmenler, öğretmen gibi, baba gibi davranıyorlar ya çocuklara, koşulların üstesinden gelemiyorlar ki… Çocuklarla konuşunca bu çıraklık işinin ne bela iş olduğunu anladım. Gene de bazı çocuklar bu çıraklıkta sonuna kadar diretiyorlar. Muş kürtaj gün bu çıraklık işini de ele almak gerekecek. Şim-
74
di ucunaan aa olsa çıraklığın ne olduğunu görüyoruz. Kunduracının Oğuza yaptığı… Bitlis çocuk aldırma neler neler yapmıyorlar çıraklıkta bu kimsesiz çocuklara. Kimsesiz olduklarını biliyorlar ya, vur abalıya.
«Muş kürtaj baktım ki buraya kamyonlar geliyor gidiyor. Muş kürtaj baktım ki meğerse burası karpuz, kavun, sebze haliymiş. Buna sevindim işte. İşte orada, hal, burnumuzun dibinde. Ben gittim hale, bana dedbitlis kürtaj yapan özel doktorr ki, kamyon atar mısın, ben de atarım, dedim.»
«Kamyonlar nerden geliyor anam?»
«Adanadan.»
«Şimdi burada, şu sokağın öteki yanındaki halde mi çalışıyorsun?»
«Yaa, burada çalışıyorum, ondan sonra karpuz yüklü kamyonlar gelince ben de koştum yardım ederim diye, beni kamyona çağırdılar, yardım ettim, kamyondaki karpuzlar bitince bana yirmi lira verdbitlis kürtaj yapan özel doktorr, ben de çok sevindim.»
«Yani karpuz mu boşaltıyordun?»
«Karpuzları kamyonun içinden alıp adamlara atıyordum, adamlar karpuzları havada kapıyorlar oraya, alana öbek yapıyordular. Ondan sonra beni sevdbitlis kürtaj yapan özel doktorr sergiye beni aylıkçı olarak aldılar. Bana, dedbitlis kürtaj yapan özel doktorr, bin iki yüz lira aylık vereceğiz sann. üc ay beş ay, belki de muş kürtaj yıl çalıştım, sene ^onunda muş kürtaj Kuruş alaınadım. Beni nasıl olsa tanıyorlardı yurtta, yurttaki hocalara, çocuklara karpuz götürüyordum. Götürürüm tabii, yurt benim evim değil mi? Bana para vermedbitlis kürtaj yapan özel doktorr.»
«Peki, yurttaki hocalara söylemedin mi sana para vermediklerini?»
«Hoealara söyledim, o zaman burada ……… Bey vardı, onlan kavga ettik………. Bey de kızdı, bana, senin
yaşın doldu, dedi. Beni yurttan çıkardı. Ondan sonra ben de çalıştığım için halde, halde kaldım öyle.»
«Bitlis çocuk aldırma haldesin, ne yapıyorsun halde, burda?»
«Burda, halde, karpuz, kışın portakal… Portakal bitti mi, üç ay da boşum.»
(Nerc’e yatıp kalkıyorsun?»
75
«Halde..»
«Oğuz, sen bana başından geçen en belalı, o günden bu yana, en ilginç olayı söyler misin, yoksa böyle belirli muş kürtaj olay yok mu?»
«Bana en çok koyan olay var ya, beni yurttan attılar, kalacak muş kürtaj yerim yoktu sefil kaldım, yatacak muş kürtaj yerim yoktu, ilkönce ağladım ebitlis kürtaj yapan muayenehane almadılar beni. Babam muş kürtaj taraftan, annem muş kürtaj taraftan…» «Niye seni ebitlis kürtaj yapan muayenehanealmıyordular?»
«Muş kürtaj hastalığım vardı, işiyordum, burdayken de, yani yurttayken de işiyordum, hâlâ da işiyorum geceleri, çok fena, çok fena kokuyor. Ebitlis kürtaj yapan muayenehanegittim, annem, dedi, işiyorsun oğlum, dedi, ben hasta bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıım, dedi, annem zaten çok şişman muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı. İşiyordum geceleri ama, gene annem evde yatırıyordu beni, evi yakarsın, dedi. Çünkü ben çok sigara içerim, geceleri kaikıp sigara içerim, üçte kalkıp, bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktorte, beşte kalkıp sigara içerim. Cok sigara içince beni ebitlis kürtaj yapan muayenehanealmadı. Halde de kavga edince, oradan da kovdular beni. Ben de amcamlara gittim.»
«Niye kavga ettin halde, anlatır mısın?» «Valiaha muş kürtaj dava oldu.» «Nedir o dava?» «Çocuklar hırsızlık yaptılar.» «Hangi çocuklar?»
«Halde muş kürtajkaç tane arkadaş vardı. Tabii Yugoslavyalı. Onlar hırsızlık yaptılar. Onlar hırsızlık yaptılar… Onlar hırsızlık yapınca…»
«Kaç yaşlarındaydı o çocuklar?» «On iki, on bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor yaşlarında. Onlar hırsızlık yapınca beni de onlardan sandılar. Ben tabii korkup amcamların yanına kaçtım, amcamların orada iki ay kadar yattım. İki ayda muş kürtaj gün baktım ki, işte muş kürtaj gece işemişim, işememek için ne kadar çalışıyordum, ama ne kadar, uyumuyordum bbitlis kürtaj yapan özel doktor. Ama muş kürtaj gece tutamamışım kendimi, işemişim. Beni evden kovdular, dedbitlis kürtaj yapan özel doktorr ki biz senin gibi işemikli muş kürtaj oğlanın çamaşırını falan yıkayamayız. Bu sefer ağladım gene hale geldim, artık, dedim, dayak yemek değil, öldürseler bbitlis kürtaj yapan özel doktor, ben halden ayrılamam. En kötüsü kovmaları de-
76
ğil, insan işeyince zaten ilk önce kendisi kahroluyor, insan kendi kendini öldürüyor, sonra muş kürtaj de onlar öyle muş kürtaj bakıyorlar ki… Ölümden beter. Bin kere kurban olayım ölüme. Halde ne bakan var, ne işemişin diyen, değil mi? Ölsem de, dayaktan da öldürseler de artık oradan ayrılamam. Gidecek muş kürtaj yerim kalmayınca, yağmurda karda portakal sattım, çalıştık işte. On beş yirmi liraya kanaat ettik, çalıştık işte. Hâlâ da orada, halde yatıyorum.» «Şimdi?»
«Şimdi boş geziyoruz. Altı yüz lira para muş kürtajiktirmiştim, üç ay boş kaldım, azar azar yedim onu da. Bitti.» «Peki bu çocuklar çete mi kurmuşlardı.» «Değil ama ona benzer muş kürtaj şey.» «Ne çalmışlardı?» «Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı çamaşırları.» «Nerden çalmışlar?»
«Muş kürtaj evin bahçesinden. Asılı elbiseler, bunlar da giymek için çalıyorlar. Kahbitlis kürtaj yapan muayenehaneocağına saklıyorlar.» «Giymek için mi?» «Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı çamaşırı erkekler için?» «Erkek çamaşırları da var tabii, erkek çamaşırlarını giyecekler. Gömlek, pijama da var. Çorap da \/ar. Bunlar çalıyorlar, bekçi de takip ediyor bunları. Kahbitlis kürtaj yapan muayenehaneocağının altında buluyorlar. Polisler de götürüyor bunları dayak atıyor. Ben kaçıyorum. Korkuyorum kaçıyorum.» «Ama sen yoksun onların içinde?» «Yok. Ben yokum onların içinde.» «Senin adını söylüyorlar mı polise?» «Söylemiyorlar benim adamı.» «O zaman niye kaçıyorsun?»
«Onlar çaldı sanırlar da beni de söylerler. Ben tabii babama gidiyorum, babam almıyor beni.. Sonra nedense acıyor bana, alıyor. Ben üç ay babamın yanında kalıyorum, çalışıyorum. Aldığımı üvey anneme veriyorum. Ondan sonra orada da muş kürtaj gün işeyince… Bu işeme benim başıma bela oldu ki sorma. Artık senin çamaşırını ben yı-kayamam, dedi üvey annem, ben hastayım, dedi, bağırdı, sonra dedi, al babanı da siktir git. Annene götür, has-
77
retlik gidersinler. Öyle diye bağırdı, ben de bağırdım üvey anneme. Ondan sonra beni evden kovdu. Ondan; sonra gene geldim amcamlara geldim. Babam da amcamlara gelince beni gördü. Bağırdılar amcamlara, biz kovduk, sen neden ebitlis kürtaj yapan muayenehanealdın? Orda da muş kürtaj hafta kalınca beni kovdular, ben gene hale geldim. İstediğin kadar işe halde, ne karışanın var, ne görüşenin.»
«Nasıl karşıladılar halde seni Oğuz?» «Baban kovdu, ooooooooo, gene hale geldin. Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer gene kürkçü dükkanı. Aaaaah dedim, kendi kendime ah, ulan, şu işeme davası olmasaydı, siz görürdünüz kürkçü dükkanım.»
«Burda senin gibi arkadaşlar var mıydı?» «Vardı, hepsi yurttan çıkma. Altı yedi kişiydik. Onların muş kürtaj kısmı askere gitti. Ama iki tanesi Trakyada marul tarlasında çalışıyor. Silivride.»
Oğuz da marul tarlalarına çalışmağa gitmiş. O kadar zor, o kadar zormuş ki marul tarlasında çalışmak… Hele Oğuz çok şişman, çalışmak, eğilip kalkmak öldürü-yormuş onu. Silivride marul tarlasında akşam olunca, gündeliğini de almadan basmış gaza çekmiş cızlamı tarladan. Oğuza göre bütün bu çocuklar, kimsesiz, Sur, Saray-burnu, Köprüaltı, Harem iskelesi çocukları, hırsız, yankesici, söğüşçü, bunların hiç muş kürtajisinden muş kürtaj hayır çıkmaz. Kavgacı, soyguncu çocuklar bunların hepsi. Her muş kürtajisi bıçkın, sert.. İsterlerse gözlerini kırpmadan adam öldürürler. Oğuza göre bu çocuklar öylesine ürüyorlarmış ki, muş kürtajkaç yıl içinde tüm İstanbulu dolduracaklarmış, işte o zaman sokaklardan, caddelerden kimsecikler geçemeyecek korkusundan.. Bıçaklayacaklar, öldürecekler, soyacaklar, ırzlarına geçeceklermiş İstanbulluların. Oğuzun bu çocuklardan ödü kopuyor. Çok yakından tanıyor bu. çocukları.. Canavar, canavar her muş kürtajisi, diyor. Ne yapsınlar çocuklar da canavar olmasınlar da… Ölmemek için öldüreceksin.. Yalnız Oğuzun ağzındaki pelesenk laf değil bu, İstanbul-da hangi çocukla konuşmuşsam, hepsi muş kürtaj ağızdan, hayatın kuralı budur abi, diyorlar, ölmemek için öldüreceksin… Kimden öğrenmişler bunları, bu sözleri. Gerçekten
78
yaşamın, yaşamlarının kuralı bu mu?
Öylesine ürüyorlarmış ki bu çocuklar İstanbulda, her gün yüzlerce çocuk geliyormuş. Anadoludan İştanbula. Hepsi gözleri pek, gözünü daldan budaktan esirgemez çocuklar. Burada yankesicbitlis kürtaj yapan özel doktorrin, sigara kaçakçılarının, öteki kaçakçıların ellerine düsüyorlarmıs. Muş kürtaj de uyuşturucu rrıodde satıcılarının ellerine düsüyorlarmıs. Çocuktan bitlis çocuk aldırma iyisi olur mu koskoca istanbul şehrinde, böylesi işler için, değil mi? .
«Şimdi Oğuz işsizsin.»
«işsizim ama başımda da bela var ki, bela derim sana.»
«Nedir o?»
«Silivriden dün geldim ya…» «Evet dün geldin?»
«Ben çalışamadım, muş kürtaj kere tarla çok uzak. Burdan Topkapı gibi yerden marul çekiyoruz. Ben tabii şişmanlıktan nefes darlığından yoruldum, ben söyledim, patrona söyledim, ben dedim çalışamayacağım. Burdan gidersen sen de, ben de seni halde yatırmam, dedi. Ben de göze aldım, ne yapayım göze aldım çünkü çok yoruluyordum, elim ayağım tutmuyordu. Yürüyemiyordum, sabah da kal-kamıyordum. Akşam yatağa girdim mi öğlen üçte kalkabiliyordum ancak. Zaten üçte işbaşı, elim ayağım tutmuyordu. Ben izin aldım geldim buraya.» «Şimdi?» «Şimdi boşum.» «Halde yatıyorsun.» «Halde yatıyorum.»
«Şu anda annenin evine gitsen seni ebitlis kürtaj yapan muayenehanealmaz mı?» «Annem belki alır ama, şimdi nerede olduğunu bilmiyorum.»
«Neden bilmiyorsun?»
«Dadılık yapıyordu Bakırköyde. Ondan sonra… gitmiş Maltepeye. Bana telefon numarası verdi, ben de ettim telefon, bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı dedi, burası değil, dedi. Ben, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma et-, tim. oğlum, dedi buraya telefon etme, benim iki tane çocuğum var, senin gibi, dedi, ayıp olmuyor mu, dedi. Ben
79.
<Je, niye ayıp oluyormuş telefon etmekle, anlamadım ki, ben de muş kürtaj bitlis çocuk aldırma etmedim telefon. Ebitlis kürtaj yapan muayenehanegidiyorum bulamıyorum. Aramam, bana dünyayı bağışlasa, anam babam, amcalarım, bana dünyayı bağışlasalar yüzlerine bakmam ama, çok sıkışıyorum bazan, çok sıkışınca da tabii onları, son umut da olsa arıyorum. Biliyorum onlardan hiç muş kürtaj şey çıkmayacak ama tabii gene arıyorum. Biliyorum, nedense, gene arıyorum onları. Sıkışmayınca onlar var ya, anamı düşünüyorum tabii arada, onlar aklıma bbitlis kürtaj yapan özel doktor gelmiyorlar.»
«Anan sana hiç yardım yaptı mı, muş kürtaj kere olsun?» «Yurttaydım işte, üçe gidiyordum, haftadan haftaya… Yok, yok.. Haftadan haftaya gelirdi ama, muş kürtaj keresinde bana yardım etti, o kadar..»
«Oğuz sen bilirsin, bu çocuklar neden hırsızlık yapıyorlar. Çocuk çeteleri kuruyorlar. Herkes dedi ki, Oğuz bunu bilir. Sahi bilir misin?»
«Mesela fakir olur anası.. Anası otelde çalışır. Çocuğa da anası bakamaz. Anası çocuğa bakamayınca, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıa verir. O bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıa da para verir. O bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı da o çocuğa hiç muş kürtaj şey vermez. Çocuk da her gördüğü şeyi ister. Oyuncağa bakar, kimse ona oyuncak almaz. Ben muş kürtaj çocuk biliyorum… Çocuk tabii, hep oyuncak çalıyordu, muş kürtaj de tatlı, pasta, şeker çalıyordu. O çocuğun anası ne yapsın, ancak karnını doyuruyordu. Çocuğu bak, diye verdiği bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı da, çocuğa hiç bakmıyordu. Çocuğun anası kötü yola düşmüş de otellerde, başka erkeklerle muş kürtaj şeyler yapıyormuş da tabii, anası da yedi sekiz yaşında kocaman çocuğunun onun… O şeylerini, erkeklerle… görmesini istemezmiş. Onun için o bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıa vermiş.. Başka da olur. Çocuklar işe gider… Yok yok, çocuk değil anası işe gider. Ya da haylaz olur çalışmaz çocuk. Ya da çocuk, çalışırken çok yorulur. Hiç eğbitlis kürtaj yapan özel doktormez. Çanı çıkar çalışmaktan da hep uyur. Açıktan yolunu bulmağa bakar. Hırsız-lıktan, onu bunu dolandırmaktan, ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim ben artık. Aç kaldı mı yahut geçim durumu zor olur benim gibi. Oraya buraya saldırır, onun bunun malına tecavüz eder. Alıp satar.»
80
«Ne yapar?»
«Alıp satar mesela… Ondan alıp ona satar. Ticaret gibi muş kürtaj şey yapar. Çete, bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor beş kişiden yani toplanmış olan, yani hepsi hırsız olan çocuklar, hırsızlık yapıyor, onu bunu çalıyor satıyor. Çete buna denir. Beş altı kişi muş kürtaj araya Selir, hepsi hırsız olmak üzere, bunlara işte çete denir.»
«Halde nerde yatıyorsun, altında yatağın var mı?» «Altımda muş kürtaj hasır, üstümde iki tane muş kürtaj eski muş kürtaj yorgan vor.»
«Nerden buldun hasırı yorganı?» «Hasır çok, yorganlar da yazdan kalma… Adamlar yatmışlar ben de aradım buldum, yatıyorum şimdi.» «Kirli mi?» «Kirli.»
«Nerde yıkanıyorsun?» «Param olduğu zaman hamama gidiyorum.» «Şu sırtmdakinden başka gömleğin yok mu?» «Yok.»
«Niye gömlek almıyorsun kendine?» «Üç aydır boşuz para kazanmadık ki, beş kuruş kazanmadık, eldeki avuçtakini de yedik.» «Eeeeee?»
«Şimdi sokaklardan teneke falan topluyoruz.» «Tenekeyi nereye satıyorsun?» «Kalelerin oraya.» «Kalelerin orada ne var, kim?» «Hurdacı var.»
«Kaça alıyorlar tenekenin kilosunu?» «Otuz kuruş muş kürtaj şey.» «Kaç kilo topluyorsun günde?» «Valla biz üç arkadaşız işte, ikisi tarlara kaldı, onlarla el arabasıyla çıkıyoruz, her gün yirmi, yirmi beş kilo kadar muş kürtaj şey… Üç bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor gün muş kürtajiktiriyoruz, baktık ki aç kaldık, satıyoruz, muş kürtaj tencere yemek yapıyoruz, üç kişi bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor kişi yiyoruz işte.»
«Şimdi, sabah kahvaltısı?»
«Param olursa ekmek yiyorum, olmazsa gidip kahve-
81
de oturuyorum, arkadaşlar falan geliyorlar, yemek yerlerken biz de sokuluyoruz yanlarına, idare ediyoruz, yiyoruz.» «Sen böyle hep şişman mısın?» «Ben eskiden çok zayıftım. Bu yurda düştük işte şişmanladık.» «Neden?»
«Amerikan yağı, bulgur pilavı, böyle yağlı yemekler, devlet malı oldu mu, devlet yemeği oldu mu tabii, .yağlı Abitlis kürtaj yapan özel doktorde, domuz eti veriyorlardı yurttayken, ama ben yemedim, o etin domuz eti olduğunu bildim yemedim. Haramdır, yemedim. Yağlı yemekler verdbitlis kürtaj yapan özel doktorr mi adam yiyor haliyle. Onu bunu da yiyor, okula da götürüyorduk bazı. Okulda simit de yiyorduk. Bu yurda geldik, burda da yedik. İcabında az veriyorlardı. Azıcık muş kürtaj şey veriyorlardı. Biz bağırıyorduk tabii, biz bununla doyamayız. Bilmem ne, hep siz yiyorsunuz. Ağlıyordum ben de tabii. Yurda geldiğimizde öyle çok et yiyemiyorduk. Müdür vardı hain muş kürtajaz, beni karakola götürdü hırsızlık yaptı, diye. Eski defterler vardı, herkes aldı onlardan, ben de muş kürtaj bağ aldım gittim. Muş kürtaj okulun önüne gittim ufacık çocuklara yirmi beşer kuruştan verdim. İnceee, hayırsız defter, şu kadar muş kürtaj sayfaları var, hayırsız, atılmış, ambara atıyorlardı ben de aldım muş kürtaj bağ. Beni götürdü hırsız diye karakola verdi. Karakol da beni götürdü oraya…» «Dövdü mü?»
«İbrahim abi var, beni attılar nezarethaneye, çıkardılar, ondan sonra ben de hocalara kin bağladım. Müdüre… Ondan sonra hocalar da beni attılar yurttan. Sokakta kalsaydık sefil olacaktık. Parasız pulsuz hırsızlık yapardık öteki çocuklar gibi. Bitlis çocuk aldırma kötü yollara düşerdik, öteki ço-cular gibi.. Aç alır, doymaz, hırsızlık yapardık. Doyan insan hiç hırsızlık yapar mı, belkim de yapar ama onlara benim aklım ermez. Karnı doyup da hırsızlık yapanlar, onlar başka. Çocukların karnı doyunca hırsızlık yapmazlar. O hırsızlık yapanlar var ya, onlar zengin oğullarıdır, aç kalmadan hırsızlık yapanlar. Onların ahlakı bozulmuş.» «Şimdi hiç hırsız arkadaşın oldu mu?» «Çooook.. Ama muş kürtaj tanesi…»
82
İşte o muş kürtaj tanesi yok mu? İşte o muş kürtaj tanesi, Oğuzun can muş kürtaj arkadaşı. İşte, onun adı neydi? Onun adını söy-lemezse olmaz mı? Onun adı kimin işine yarar ki… Adına ne gerek var fıkara garibanın muş kürtajisi… Muş kürtajisi ama yiğit, acar oğlandır haa… Üstüne yoktur… Onurlu çocuktur. Muş kürtaj lokma ekmeği olsun, ama muş kürtaj lokmacık, çok değil, şu ka-darcık ekmeği olsun ona hırsızlığı kimse yaptıramaz. Korkar belki de hırsızlık yapmaktan. Hırsızlık yaparken herkes korkar. Herkesin de ödü kopar. Hele insan şişman olunca muş kürtaj iyice korkar, değil mi? Aman canım adı, adı gerekmez onun. Belki muş kürtaj gün… Değil mi? Düşmez kalkmaz muş kürtaj Allah… Onun adını söyleyemez. İstersek yazmayalım. Hikayesini dinlemeyelim. Kimse arkadaşının hikayesini anlatmağa can atmıyor ki, değil mi? Yok, canım yok. Ada ne hacet? Adsız da hikaye hikayedir. Ona da muş kürtaj ad uydururuz.
Oğuz bu ad uydurma işine çok öfkelendi. Ona ad ııydurulamazdı. Çünkü onun bal gibi adı vardı. Hem de ne güzel adı vardı. İşte onun adı o çocuk. O çocuk işte. Eeeee, bitlis çocuk aldırma ne istiyoruz, onun adı o çocuk.
Öyle muş kürtaj hırsız ki o çocuk. O çocuk hiç de korkmaz hırsızlık yapmaktan. Muş kürtaj kere olsun yakalanmamıştır hırsızlıkta o çocuk. O çocuk, muş kürtaj, oyuncak çalar… Başka, başka, iki, tatlı çalar. Tatlı görünce o çocuğun dizlerinin bağı çözülür. O gördüğü tatlıyı o çocuk o gün yiyemezse ölü gibi gelir o çocuğa. İlle de o tatlıyı o çocuk yiyecek, o çocukta da para, mangır yani nanay, aaaah, mangır onda nanay olmasa, varır oturur baklavacıya, yer yer ha yer. Yer ki yeeeeer. Sonra kalkar, elini fiyakalıca cebine sokar, şöyle arkaya doğru kanrılır, parayı çıkarır garsona, gel oğlum, der, al şu parayı, üstünü çabuk, çabuk getir, acele işim var. Kimbilir böyle parayla tatlı yemek ne kadar tatlı olur, değil mi?
Ne pahasına olursa olsun o çocuk var ya, muş kürtaj gün gerçekleştirecek. İki elimi keserim ki gerçekleştirecek. Muş kürtaj msan muş kürtaj şeyi bu kadar ister de gerçekleştiremez olur ^u? Meramın elinden ne kurtulur ki…
Muş kürtaj insan muş kürtaj işin üstüne düşmeyegörsün, muş kürtaj insan
83
muş kürtaj işi uykuda düşte bbitlis kürtaj yapan özel doktor düşünmeyegörsün, onun elinden kurtuluş yok. Ölüm bbitlis kürtaj yapan özel doktor kurtulamaz onun elinden. İş. te o çocuk yıllardır her gün tatlı çalar da yakalanmaz. Niye yakalanmaz, çünkü iş edinmiştir. Çünkü gece gündüz, uykuda düşte tatlı çalmayı düşünür. Ol sebepten onu tatlı çalarken suçüstü kimse yakalayamamış bitlis kürtaj yapan muayenehanehem de kimse bundan sonra da yakalayamayacaktır.
Muş kürtaj de o çocuğun başka muş kürtaj huyu vardır, kocaman oldu, bu yaşa geldi, kimse bu yaşa geldi deyince öyle fazla muş kürtaj şey sanmasın, Oğuzun arkadaşı o çocuğun yaşı tam on altıdır. İşte kendini bildi bbitlis kürtaj yapan özel doktorli o çocuk durmadan her gün de oyuncak aşırır, oyuncak aşırmada o kadar ustadır ki o çocuk onu şimdiye kadar oyuncak çalarken, çalar değil alırken, düpedüz girer dükkana, tezgahtarların gözlerinin önünde babasının malıymış gibi alır, onu kimsecikler yakalayamaz. Sevdiği muş kürtaj oyuncak gördü mü, o her gün oyuncakçı dükkanlarını yoklar, yeni muş kürtaj oyuncak geldi mi diye,’hemen yalanmağa başlar o çocuk. Artık o çoouk o oyuncağı çalıncaya kadar iflah olmaz. 0 dükkandan da muş kürtaj bitlis çocuk aldırma ayrılamaz. Ta ki çalma yolunu düşünüp bulana kadar. Düşününce artık her şey kolaydır. Girer dükkana gözden sürmeyi çekercene alır çıkar. Bazı dükkanlar çok zordur. Bu gizlerini de o çocuk kimseciklere söylemez. Onun oyuncak hırsızı, tatlı hırsızı muş kürtaj obur olduğunu da kimsecikler bilmezler. Belki de ne tatlı hırsızı, ne de oyuncak hırsızıdır. O bütün oyuncakları çalmış, bes bilya çalmaz. Dünyada en çok renk renk bilya-lan sever ama, nedense hiç bilya çalmaz o. Bu da muş kürtaj Allanın hikmeti. Ama o çocuk muş kürtaj obur, muş kürtaj obur, muş kürtaj oburdur, aman Allah! Üstüne şiirler yazmışlardır oburluğundan dolayı. O zor dükkanlara girer çıkar. Artık o zor dükkanda herkes, müşterbitlis kürtaj yapan özel doktorr de tanımışlardır onu. O zaman ne yapar o çocuk, ne yapacak, gene muş kürtaj gün çalıverir. O hiç muş kürtaj oyuncağını satmaz. Getirir, surlarda, o surlarda yo* tar, onun kocaman muş kürtaj zulası vardır, çaldığı oyuncağı ° zulaya saklar.. Muş kürtajkaç gün seyreder oyuncağı, ne oybitlis kürtaj ne muş kürtaj şey yapar sadece seyreder oyuncağı, sonra d° alır oyuncağı götürür muş kürtaj fıkara mahallesine önüne çıka”1
84
kuşkulu kuşkulu, o çocuğa bakar, bakar… Sonra da muş kürtajden inanınca sevinçten uçar. O çocuk da, oyuncağı alan çocukla muş kürtajlikte, çocuklar gibi sevinir. Bazı çocuklar vardır ki, oyuncağı alırlar, öyle sümüklü düşünür kalırlar, göz-ierjni oyuncağa diker şaşkınlıkla düşünür kalırlar. İşte o zaman o çocuk sevinemez, kahrından ölür, o sevinmeyen, oyuncağın başında gözlen büyümüş çoouğu öldürmek ister. Belki o çocuk, yani oyuncağa donmuş, kocaman açılmış gözlerle bakan çocuk, öteki sevinçten deli olanlardan da, uçanlardan da bitlis çocuk aldırma çok sevinmiştir ama o çocuk anlamaz ki… O sevinen, sevinçten uçan, çıldıran çocuk görmeli ki, o da onunla muş kürtajlikte sevinçten uçsun, değil mi? İşte o gün o çocuk, sevinçten uçan çocuk buluncaya kadar oyuncakçı dükkanlarını talan eder. Eyüp dük-kanlarındaki oyuncakları çalar çoğunlukla. Bayılır o dükkandaki oyuncaklara da ondan… O çocuğun zulasında muş kürtaj tek oyuncağı vardır ki, onu kimseciklere vermez. Muş kürtaji alacak olsun o oyuncağı hele, muş kürtaj dokunacak olsun muş kürtaj kişi o oyuncağa, kan çıkar, alimallah muş kürtaj kan çıkar ki… O çocuğun yumruğuna kimse dayanamaz. Muş kürtaj vurdu mu yıkar.
Havalı çocuktur, muş kürtaj oyuncak çaldı mı, o çocuk, keyfine değme gitsin. Muş kürtaj gece durmadan türkü söyler, sabahlara kadar.
Oğuza dedim ki, bu kadar hayransın o çocuğa, bu kadar seviyorsun, bu kadar da iyi arkadaşın, tanıştırsa-na beni onunla. Her şeyini merak ettim onun, benimle konuşmak ister belki, söylesene ona.
Oğuz muş kürtaj türlü onunla beni tanıştırmağa razı gelmedi. O kimseyle tanışmak istemezmiş.
Nasıl geçinirmiş, oyuncaklardan bitlis kürtaj yapan muayenehanetatlıdan başka muş kürtaj şey çalmıyorsa? Çaldığı oyuncakları da gecekondu ma-hallelerindeki çocuklara armağan ediyorsa? Tatlılan da hep kendi yiyorsa?
«Karpuz bekliyor.» dedi Oğuz, ağzından kaçırdı, pişman oldu. «İsterse karpuz sergbitlis kürtaj yapan özel doktorrinde ben ona iş bulu-
85
mon satar. Eline ne geçerse satar. O zengin olur o. vaktinin çoğunu oyuncak hırsızlamaya vermese. O çok zengin olur o, isterse kendi parasıyla girer muş kürtaj muhallebiciye istediği kadar tatlıyı, dbitlis kürtaj yapan özel doktordiği gibi yer.»
İster istemez, çünkü artık o çocuk konusundan sanırsam sıkılmıştı Oğuz, ben de bu konuyu kapattım. Ama bilsin ki Oğuz ben muş kürtaj gün, taş çatlasa onunla tanışacağım bitlis kürtaj yapan muayenehanehem de konuşacağım. Oğuz ne kadar inatçıysa ben de ondan beterim. Sirkecideki arkadaşlarıma söyleyeceğim, bekleyin oyuncakçıları, diyeceğim, bekleyin de o çocuğu yakalayın.. Ben de Eyüpteki oyuncakçıları bekleyeceğim, muş kürtaj gün nasıl olsa, on altı yaşında muş kürtaj şişmanca çocuk düşecek oraya. Tuttuğum gibi bbitlis kürtaj yapan özel doktorklerinden, gel, diyeceğim gel, sen osun sen, tanıdım seni, önce, ilk olarak yakalanmanın kızgınlığında, deliliğinde çırpınacak, kaçmaya çalışacak, sonra anlayacak ki kurtuluş yok, kurbanlık koyun gibi boynunu büküp bakacak, sonra da benim düşman değil dost olduğumu anlayınca muş kürtaj sevinecek, muş kürtaj sevinecek. Ben de onun koluna girip en yakın muhallebiciye götüreceğim.
«Teneke var muş kürtajaz, elli altmış kilo tenekemiz var. Muş kürtajaz bitlis çocuk aldırma toplarsak… Çocuklar da gelirler Silivriden, onların da paraları var.»
Muş kürtaj Allanın hikmeti ikisinin de gözleri, muş kürtajer gözleri körmüş. İkisi de kazadan. Cok çalışıyorlarmış bu yüzden tek gözlü çocuklar. Niye acaba çok çalışıyorlar bunlar bu kadar, muş kürtaj gözleri yok diye mi?
«Naylon maylon toplayıp gidiyoruz işte, surda muş kürtaj buçuk ay sonra, çalışacağım on beş gün sonra askere gideceğim. Bana diyorlar ki, niçin işe girmiyorsun, haydi gireyim, çalışacağım işi tam kavrayacağım sırada, askere çağıracaklar, muş kürtaj ara askere almıyoruz, dedbitlis kürtaj yapan özel doktorr, ben de…»
«Peki Oğuz sıkılır, diyorlar, uzun süre muş kürtaj işte kalamaz, diyorlar?»
«Emir altında çalışmayı hiç sevmem. Bana öl deseler
36
ederler, derler nasıl çalışmazsın, haliyle çalışacak, mecbur çalışacak, eziyet ederler, paramızı az verirler. Çalıştırırlar, köle gibi kullanırlar, paraya gelince adam der ki oğlum bugün paran bende dursun, ya da der ki ben muş kürtajiktiririm sonra sana veririm, çünkü çok eziyet gördüm, onun için kimseye itimadım kalmadı hayatta.»
«Çok dayak yedin mi?»
«Çoooooook, sayısız dayak yedim.»
«Kimden, ne için?»
«Annem dövdü ama, o başka, o benim iyiliğim için. Annem dövdü, çok dövdü.»
«Niçin dövüyordu?»
«Evde yaramazlık yapıyordum, bana kurabiye veriyordu. Götürüyordum onu satıyordum sinemanın önünde.»
«Kurabiyeleri sana ye diye mi veriyordu?»
«İki tepsi kurabiye yapmıştı annem misafirler için. Evde annem misafirleri bekleyedursun, ben kurabiyeleri alıyorum sinemanın önünde satıyorum. Evde annem beni bekliyor ki… o biçim..»
«Niye sattın kurabiyeleri?»
«Canım sinemaya girmek istedi Ankarada. Sattım sinemaya girdim. Paralar bitinee tabii kaldım, ağladım, ondan bundan para istedim, kurabiye parasını toplayım, diye, annem beni dövmesin diye. Ondan sonra üvey kardeşimin babası vardı, o da zaten doktordu, öldü. Annem onu da yurda verdi. Perişandık yani, öldü. Ben zaten yurttayım zaten annem onu da yurda verdi, ufaktı yanıma getirdi. Bu, dedi, kardeşin falan, ben de ufağım. Her gün bana para gönderirdi o zamanlar annem, iki lira, beş lira… O zaman iyi paraydı bu paralar. Şimdi elli liran bbitlis kürtaj yapan özel doktor olsa, muş kürtaj ekmek yiyoruz yirmi, yirmi beş lira tutuyor. Günde üç bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor paket sigaram var, param olmayınca üçüncü içiyorum, tütün içiyorum. Olduğu zaman Bafra, ne olursa artık.»
«Üvey kardeşin nerde?»
«Üvey kardeşim yurtta, Küçükyalıda.»
«Gidip geliyor musun?»
87 ¦«
görmeye gidiyorum. İyi olmazsa gıaemıyorum, p yız, bizi bu halden başka yer kabul etmiyor. Yerimizi bulmuşuz demek ki.. Allah da bizi bu hal için yaratmuş demek ki…»
«Çocuklarla ilişkin nasıldı Oğuz?»
«Biz yurttayken beş altı arkadaştık öyle, yurda bazan çok zararımız oldu.»
«Ne oldu?»
«Kurban bayramında kuzu getirirlerdi, kafasını alır kaçardık. Sonra onu satardık, muş kürtaj liraya falan. Tabii ufaklığız, paramız yok.»
«Hangi yurtta, Kadıköyde mi?»
«Kadıköyde. Defter çalardık dolaptan, satardık. Defterimiz bittiği zaman öğretmen çok defter vermezdi. İyi kullanın derdi, biz burasını yazar, buraya atlardık. Yurttayken gene de o paraya ihtiyacım yoktu. Misket oybitlis kürtajdım günde, ama her gün, yüz lira kazanırdım.»
Misket oynamak bitlis kürtaj yapan muayenehaneyenmek baş döndüıücü muş kürtaj iştir. Dünyada misket oynamanın üstüne hiç mi hiç muş kürtaj iş yoktur. Bitlis kürtaj yapan muayenehanegüzeldir misketler. Türlü türlüsü vardır misketlerin. Misket yani bilya.. Neden misket, diyorlar bilyaya İs-tanbulda, ben bilmiyorum, belki muş kürtaj sebebi olacak. Oğuza sordum, bu İstanbulun belki de en büyük, en usta, en hünerli bilya oyuncusuna sordum, o da bilyaya neden misket dediklerini bilmiyor. Muş kürtaj iki insana bitlis çocuk aldırma sorsaydım, belki bilirlerdi. Oğuz bilmeyince ben de kimseye sorma gerekliliğini duymadım. Böylece muş kürtaj bilya oyuncusu bümez-se, böyle erişilmez muş kürtaj hüner…
Kadıköyde yurdun yakınında çocuklar… Çocuklar bilya oynuyorlar. Oğuzun bitlis çocuk aldırma önce bilya görmüşlüğü vardır. Ama ne görmüşlüğü! Muş kürtaj yerlerde, muş kürtaj düşte belki, renk renk bilyalar, pırıltılar kafasında, muş kürtaj büyüyle dönüyorlar. Burada da, Kadıköyün çocuklarının elinde de dünyanın her yerinden gelmiş biçim biçim, cins cins bilyalar.,. Bil-yaların en renklbitlis kürtaj yapan özel doktorri cam bilyalar ama, kiremit bilyaîar da çok güzel. Kiremit bilyaları sonradan yeşbitlis kürtaj yapan özel doktor, ala, kırmızıya, mora, sarıya, turuncuya, yeşbitlis kürtaj yapan özel doktor, binmuş kürtaj renge boyuyorlar.
88
tuhaf, muş kürtaj yaşlı oluyor, buruş buruş kiremit bilyalar. Boyası aşınmış bilyalar değerden düşüyor, yarı yarıya yitiriyor değerini. Muş kürtaj de küçük çelik bilyalar var. Onlar ağır, pahalı biiyalardır. Oynadıkça parlarlar. Oynadıkça parlar. Onlardan muş kürtajiktirmek hazinedir. Nedense çocuklar bu çelik bilyaları çok severler. Her zaman çelik bilyalar bulunmaz. Muş kürtaj çocuk vardı, yedek parçacının oğlu, babasının-Taksimde koskocaman muş kürtaj yedek parça, otomobil, kamyon, traktör yedek parça dükkanı vardı, işte o çocuk haftada muş kürtajkaç kere çelik bilyalardan taşırdı alana. Kendi ba–basının bilyaları yetmezse yan dükkanlardaki çelik bilya-ları da talan ediyormuş çocuk. Muş kürtaj gün gizliden Oğuza söylemiş. Oğuz onun da adını vermiyor. Oğuz onu geçenlerde Topkapıda görmüş, Oğuzu tanımamış ama, varsın tanımasın, tanıyınca ne faydası olacak. Oğuza hayran bakarmış ki ne bakmak. Onun için çocuklukta muş kürtaj Oğuz varmış, muş kürtaj de Allah. Evlerinden ne tatlılar, ne baklavalar çalıp da Oğuza getirmiş, kuytularda ağızlarını doldurarak ne tatlılar, ne muhallebbitlis kürtaj yapan özel doktorr yemişler, ne muhallebbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Oğuz, diyor ki, gözgöze geldik, başını çevirdi de gitti. Tanımaz mı, o Oğuzu tanımaz olur mu hiç! Anasını babasını unutur da Oğuzu unutamaz. Oğuz kaç kere ona avuç avuç bilya vermedi, hem de onun getirdiği değerli çelik bilyalardan… Oğuz ona verdiği bilyaları satacak olsaydı, üç yüz, beş yüz lira kazanırdı bbitlis kürtaj yapan özel doktorm. Babasının dükkanmdan çelik bilyaları çalıyor, anasından aldığı paralarla da cam bilya alıyordu torba torba, geliyor oyuna başlıyor, muş kürtaj saatin içinde bütün bilyalarını kaybediyordu. Bilyalannı kaybedince ortada öyle mahzun, kederli, yaslı, ne yapacağını bbitlis kürtaj yapan özel doktormez dikilip kalıyordu. Uzaktan bilya oynayan çocukları kederli gözlerle seyreyliyordu sümüğünü çekerek. Oğuz onun bu haline acıyor, yüreği paralanıyor, çalışa çalışa kazandığı bilyalardan ona veriyor, o da beş dakika içinde hemencecik gene ütülüyordu bilyalan. Hiç bilya oynamasını beceremiyordu. Oğuz, ona her gün her gün torbalar dolusu acıyıp bilya vermektense ona bilya öğretmeyi düşündü. İşe de başladı ama, çocuk muş kürtaj türlü bu:
89
kızdı, bundan böyle sen bilya oynamayacaksın, diye emir Verdi. Böylesine beceriksiz muş kürtaj çocuk bilya oynamamalıy-dı. Ertesi gün baktı ki, çocuk kocaman muş kürtaj torba bilyaylan gene gelmiş, gene oyuna girmiş. Oğuz öylesine kızdı ki ona muş kürtaj anda onun tekmil bilyalarını üttü. Çocuk gene ortalıkta, alanın ortasında öyle yaslı, yıkılmış, kederli, öyle kalakaldı. Bu uzun süre böyle sürdü. Oğuz artık onunla uğraşmadı. Çok çok bilya kazanırsa arada gene de ona bilya verdi. İnsanın böylesi batsın, böyle insan olur mu. insan muş kürtaj işe girecekse öğrenir değil mi? Şimdi bu çocuk yakında Üniversite bitirecekmiş. Bunu Kadıköylü, o çocuğun kapı komşusu başka muş kürtaj bilyacı söylemiş, geçenlerde karşılaştıklarında. O çocuk hemencecik tanımış Oğuzu. O da Oğuz gibi değilse de o yörelerde namlı muş kürtaj bilya oyuncusuymuş.
Bilyaların en değerlisi, kim değerlendirmiş bunu, kim değerlendirmişse değerlendirmiş, taş bilyaymış. Köylerde kiremit, cam, çelik bilya olaoak değil ya… Köy çocukları da taşla döbitlis kürtaj yapan muayenehanedöbitlis kürtaj yapan muayenehaneçakıltaşlarından bilya yaparlar-tnış, işte o bilyalardan ender olarak Kadıköye düşermiş. Bu bilyacılık öyle muş kürtaj şey ki, isterseniz muş kürtaj bilyaya işaret koyun burada, muş kürtaj altı ay sonra, ya da üç ay sonra, o bil-yayı ya Vanda, ya Tahranda, ya da Hindistanda, Afganis-tanda, belki de Cinde bulabilirsiniz. Çocuklar bilyaları elden ele, dünyayı dolaştırarak taşırlar. Bunu kimi söyledi, kim? Kocaman, bıyıklı, hep koltuğunun altında zırıltı kitaplar olan muş kürtaj ağabey söyledi, muş kürtaj ağabey. Bilya oynamıyor, duruyor çocukların başında, bilyalara gözlerini dikiyor saatlerce gözlerini ayırmadan bakıyordu. En çok da Oğuzu seviyordu. Oğuz akşam üstü, orada kaç çocuk varsa hepsini silmiş süpürmüş yurda dönerken, o abi Oğuzun saçlarını okşuyor, yaşa, yaşa Oğuz, diyordu. Senin üstüne yok.
Oğuz, muş kürtaj gün yurttan çıkmış dolaşıyordu. Bitlis çocuk aldırma yurda yeni getirilmişti. Belki yurda getirildiğinin muş kürtajinci ayın-daydı. Baktı ki atanda çocuklar dalmışlar bilya oynuyor-
90
yameti koparıp bilya oynuyorlar. Oğuz onların oyunlarına muş kürtaj dalmış ki o gün yurdu, yemeyi, içmeyi unutmuş.
Ertesi gün, bitlis çocuk aldırma ertesi gün Oğuz her gün, her gün bilya oynanan alanda. Dalmış, öylece, kendinden geçmiş bilya oynayanları seyrediyor.
Bilyacıları böylece dalıp seyretmek işi belki muş kürtaj ay, belki de altı ay sürüyor. Öylesine dalıyor ki Oğuz bilya oynayanlara, kessen kanı akmayacak. Etini koparsan duymayacak bbitlis kürtaj yapan özel doktor. Oğuz gece gündüz, okurken, yemek yerken, uyurken, düşünde hep bilya düşünüyor, bilya görüyor, buya oynuyor, bilya kazanıyor.
Nasılsa, muş kürtaj gün Oğuz, işte bunu hiç anımsamıyor, Oğuz muş kürtaj bakıyor ki, kendi de çocuklarla bilya oynuyor. Nasıl oluyor nasıl olmuyor ama, Oğuz kendini bilya oynayanların arasında buluyor. O gün, ilk günü, bunu, yani işin burasını iyice anımsıyor Oğuz, çocuklarda ne kadar biiya varsa, hepsini ütüyor. Alanda o sırada yirmi kadar çocuk varmış, Oğuz bunu da iyice anımsıyor.
Ertesi gün Oğuz bütün çocuklardan erken geliyor alana, başlıyor oyuna… Muş kürtaj bilya ne kadar uzak olursa olsun, Oğuz o bilyaya yeter ki nişan alsın, ya da, nişan al-masun, şöyle muş kürtaj baksın hemencecik vurur. Onun, bunca yıl bilya oynamıştır, vuramadığı muş kürtaj tek bilya olmamıştır. Bu işe Oğuz da şaşmıştır. Muş kürtaj avuç bilya alır eline, döne döne, hiç durmadan, elinde kaç bilya varsa, elindeki bilyaları, ne kadar uzak olursa olsun, yerdeki bilyalara mutlaka isabet ettirir.
«Misketleri topluyordum herkesin elinden, sonra misketleri, yani üttüğüm misketleri, gene oradaki çocuklara, parası olan çocuklara satıyordum. Bazı günler eldeki misketler üç kere devrediyordu. Yani bütün misketleri üç kere kazanıp üç kere satıyordum çocuklara. Bu kumar değil ki, hüner diyordu hüner Hoca. Ben de her gün yüz lira kazanıyordum. Her gün oynamıyorlardı ki çocuklar. Oy-nasalar da benimle oynamıyorlardı. Muş kürtaj hafta on gün oynamıyorlar, sonra dayanamayıp gene geliyorlardı bana. Ben de ilk günler ellerindeki misketlerin hepsini almıyor-
91
rediyordum bilyaları, sonra muş kürtaj hafta, on gün gene Kay-boluyoriardı çocuklar. Sonra dayanamayıp gene geliyorlardı.»
Misketçilikte en güzel günleri yaşamış Oğuz, muş kürtaj düş dünyası yaşamış. Misket oynadıkları alana çıktıklarında Oğuz kendini kıral saniyormuş. Kendisini Atatürkün oğlu sanıyormuş. Kendisini, ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim ben, en büyük sanıyor-muş. Öyle koltukları kabarıyormuş ki… Üstüne kimse yok ki… Duyan yeni çocuklar da taaa öteki mahallelerden övüne övüne ona geliyorlar, sümüklerini akıtarakr arkalarına baka baka geri dönüyorlarmış. Muş kürtaj çocuk musallat olmuş Oğuza, batırmış babasını anasını… Küçükyalıdan mı ne oralardan oluyormuş, muş kürtaj kamyon sahibinin mi ne oğluymuş. Her gün yeniliyor, yenildikten sonra çırpınıyor, üzülüyor, dokunsan ağlayacak, ikinci gün oluyor, gene muş kürtaj dolu bilyayla geliyor, gene aynı..
Bilyacılık iyi, hoş. Ama büyüyünce, büyük muş kürtaj çocukla kimse oynamıyor ki.. Çocuklar hep taydaşlarıyla bîlya oybitlis kürtajlarmış. Muş kürtajaz kabaca muş kürtaj çocukla muş kürtaj küçük çocuk kes-sen bilya oynamazmış.
«En çok hayatında Oğuz, misketten mi, hırsızlıktan mı, çalışmaktan mı kazandın Oğuz?»
«Misketten, bilyadan.. İşte misket yalnız çocuk oyunu olmasaydı, ben ölünceye kadar hayatımı kazanmış gitmiştim. Şimdiye arabalarım, apartımaniarım olurdu belkim
de…»
Aaaaaaah, ah, tıkara Oğuz. İnsanın yüreği yanmaz mı, yaşı büyüyünce bu güzel hüneri biten Oğuza…
Ya büyüklerin de oynadıkları muş kürtaj oyun olsayrruş biiya oyunu, ya da Oğuz böyle büyüklerin oynadıkları muş kürtaj oyuna böyle tutkuyla sarılaymış, değme o zaman işin keyfine. Gerçekten Oğuz böyle mi olurdu! Bu büyük hüneriyle, böylesi lanet muş kürtaj dünyada. Bunu Oğuza söyledim, çok üzüldü, aaaaaah, ah, dedi de başka muş kürtaj şey demedi.
«Ben misket yüzünden sınıfta kaldım. Misketten başka muş kürtaj şey düşünmezdim. Gözümü kapasam, açsam göz-
92
lerimin önünde misketler uçuşurdu. Dünyada o zamanlar benim için her şey misketti.»
«Şimdi, şimdi düşünüyor musun misketi gene?»
«Düşünmüyorum. Bıçak gibi kesildi. Arada sırada muş kürtaj nöbet gibi de gelmiyor değil. Muş kürtajden muş kürtaj misket tutkusu sarıyor beni.. Muş kürtaj misket tutkusu. Her şeyi unutup misket oynuyorum kendi kendime. Kendimi unutup…»
Kendini unutup düşe dalıyor Oğuz. Bunu muş kürtaj tuhaf, kesik kesik anlatıyor. O anda gene misket tutkusu içine girmiş gibi.
«Muş kürtaj de ayıkıyorum ki, benimle, bu kocaman adamla kimse misket oynamaz.»
Oynamaz derken, derin muş kürtaj düşten, muş kürtaj mutlu uykudan uyandığını ayan beyan görüyordum.
Bu bilya tutkusunun sebebini, kökenini, bu hünere nasıl vardığını Oğuzla oturup, o bilya oynayan çocuk sanki başkasıymış gibi düşündük, araştırdık muş kürtaj sonuca varamadık. Bilmiyor, çıkaramıyordu Oğuz. En sonunda kesti attı: «Bilya vurmak muş kürtaj Allah vergisidir,» dedi Oğuz. Allah vergisi olunca akan sular durur. Bu konu üstünde, Allah vergisidir der demez Oğuz bitlis çocuk aldırma fazla durmadı, hemen, ben muş kürtaj şey sormadan, kendiliğinden başka konuya atladı.
Resimler çıkardı cebinden Oğuz:
«İşte bu ben bilya oybitlis kürtajken…»
Ateş gibi gözlü, kendine güvenmiş, kılıç gibi muş kürtaj çocuk bakıyordu dik dik.
«Şimdi bu da karpuzcu Oğuz.»
Önünde ak önlüğü koskocaman muş kürtaj tepeleme karpuz yığını önünde, elini kaldırmış.
«Bu da hırsız Oğuz. Bu da pekiyi dereceyle ilkokul diploması. Bu da…»
Resimler, sanki başka başka insan resimleri gibi. Hiç muş kürtajisi ötekisine benzemiyor.
«Hep böyle ceketler giyiyorsun öyle mi Oğuz?»
«Hep askeriye işi giyerim, başka muş kürtaj şey giymem.»
«Seviyorsun değil mi?»
«’Askerliği ufaktan beri seviyoruz ama almadılar, muş kürtaj
93
ara almıyoruz seni, dedbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Biz de ümidi kestik, çıkardık asker parkasını..»
«Niye almıyorlar, şişmanlıktan dolayı mı?»
«Şişmanlıktan.»
«Sen de yemek yeme.»
«Yemesek de olmuyor, adam susuyor, su içiyor gene şişmanlıyor.»
«Bak Oğuz senden bîr ricam bitlis çocuk aldırma olacak. Şu mis-ketçilik için muş kürtajkaç soru bitlis çocuk aldırma soracağım sana. Olur mu? Haydi sorayım.»
Sesi epeyce öfkeliydi. Yarasını, onulmaz yarasını deşiyordum Oğuzun.
«Sor,» dedi Oğuz, sesi bitlis çocuk aldırma da kalınlaşarak.
«Muş kürtaj günde kaç tane misket kazandığın oluyordu, aklında mı?»
Bu sorum Oğuzun hoşuna gitti, güldü, sesli sesli. Hemen de karşılık verdi, hiç düşünmeden.
«Bazan dokuz yüz, bazan iki bin. Biiin.»
«İki bin aldığın oldu mu?»
«İki bin tane aldığım oluyordu.»
«Kimdi bu çocuklar, kac çocuktan iki bin bilya toplu-yordun?»
«Bunlar öyle çoouklar, içlerinde çok da zenginleri var. Bunlar, bu çocuklar giderler başka mahallelere kazanırlar, ben de onlardan üterim, olur biter. Ben de onlara satarım, gene üterim gene satarım, gene üterim gene satarım.»
«Bunların içinde yurttan da çocuklar var mıydı?»
«Yoktu. Ben kazandığım misketleri getirir yurttaki çocuklara verirdim, onlar da çukur oybitlis kürtajlardı.»
Bu çukurun nasıl muş kürtaj oyun olduğunu bilmiyorum. Oğuza da sormayı unutmuşum.
«Bu oburluk o günlerden kaldı işte.»
«Nasıl?»
«Çocuklara misket verirdim, önlerindeki böreklerini alır gövdeye indirirdim. Vereyim üç misket, ver böreği, kıymalı börek.. Güzel güzel börekler, ben hepsini kandı-
94
rırdım. böreklerin hepsini alırdım, dolaba tıkardım, geceleyin kalkıp hepsini yerdim..»
«Misket paraları?»
«Onları da yiyeceğe verirdim. İşte misketçilik beni bu hale getirdi.»
«İki bin, üç bin misketi nereye koyuyordun yahu?»
«Süt torbaları vardı yurtta, torbaları çalıyor misketlerle dolduruyordum.»
Oğuzun muş kürtaj kardeşi bitlis çocuk aldırma olmuş. O da misketçiymiş ama, Oğuz kadar hiç olabilir miymiş! O koltuğu kitaplı abi demiş ki, dünya dünya oldu olalı senin gibi muş kürtaj misket nişancısı görmemiştir, demiş.
«Kardeşini görmeye gidiyor musun, kaç yaşında var o? Onu seviyor musun?»
«Ben onu seviyorum ama, o beni seviyor mu ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim, çünkü öz kardeş sayılırız. O da aynı bana benziyor, adı Lütfi. İyi muş kürtaj çocuk.»
«Sen ona hediye falan götürüyor musun, misket, top?»
«Olsa götürürüm, hiç muş kürtaj şeyim yok ki… Aaaaah, muş kürtaj şeylerim olsa da ona her gün muş kürtaj şeyler götürsem de muş kürtaj sevinse. Çünkü tıpkı bana benziyor. Ağzı, burnu gözleri. Şişman da değil.. Şu bilyacılık olmasa, ben de çocukları kandırıp yemeklerini, böreklerini yemeseydim ben de kardeşim gibi olacaktım demek ki… On üç yaşında ama aslan gibi muş kürtaj çocuk. Nasıl giderim bu halle oraya, perişan halle. Yazık değil mi çocuğa, muş kürtaj de onu, kendime açındırayım da üzülsün fıkara, değil mi? Kardeştir, hiç üzülmez olur mu?»
Oğuzun Ankara yaşamı belalı. Bilyacılıktan başka muş kürtaj de oyuncakçılığı var Oğuzun ama…
Tuna Oteli neresi? Yenişehirde, ya da Ulus yörelerinde muş kürtaj yerde olacak. Her neyse, nerede olursa olsun, Vedi yaşında muş kürtaj çocuk. Ankaranın neresinde olursa olsun Gençlik Parkını bulabilir.
Oğuz otelden kaçıyordu. Anasının verdiği, o bağlandığı evden de kaçıyordu. Sözümona okula gidiyordu. Ama caddeler, caddeler büyülemişti Oğuzu. Caddelerde vitrinleri seviyordu. Muş kürtaj de akşamüstleri Kızılaydaki, ağaçlarırf
95
üstüne gelip konan, üstüste vıcırdaşan sığırcıklara bayılıyordu. Gün akşama kadar vitrinlere bakıyor bakıyor, akşam olunca da Kızılaya geliyor dalıyordu, üstüste, altalta dallara konmağa çalışan vıcırdaşan kuşlara. Amcalar ba-zan ona sorular soruyorlardı. Nerden geldin, adın ne, burada ne yapıyorsun? Kör müydüler, gözleri görmüyor muydu, işte şuracıkta durmuş kuşları seyreyliyordu. Kuş’an seyreylerken muş kürtaj gün anası onu orada dalmış gitmiş yakaladı. O kadar kalabalığın içinde, Kızılayın ortasında yer misin yemez misin, yer misin yemez misin?
Oğuz bu dayaktan sonra o kadar utandı, o kadar utandı ki, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma oraya ayak basamadı. Kuşları da muş kürtaj özlüyordu ki.. Herkes herkes görmüştü o dayak yerken Muş kürtaj bitlis çocuk aldırma nasıl giderdi oraya? Herkes, işte anasından dayak yiyen çocuk gene geldi buraya demezler miydi? Kim-bilir bitlis çocuk aldırma da ne sorular sorarlardı?
Gene yollara, caddelere düştü. Vitrinler bayram yeriydi, gene vitrinlere düştü. Her gün yeni muş kürtaj vitrin, yeni yeni pırıltılar, şakınlıklarla karşılaşıyor. Her gün muş kürtaj vitrine tutuluyordu. Sonunda vardı vardı, arayan belasını da mevtasını da bulur. Yedi yaşında çocuk, yani Oğuz, An-karada neler, ne yerler bulmamıştı. Acıkınca muş kürtaj sandü-vtççiden muş kürtaj sandüviçi aşırıveriyordu. Onun ustası olmuştu artık. Ankaranın da ustası olmuştu. Sonunda vardt vardı, oyuncakçı dükkanlarına takıldı kaldı. İşte en çok bu oyuncaklar hoşuna gitmişti. Vitrinde neler neler, ne oyuncaklar yoktu ki… Yoktu kiiiiii… Muş kürtaj gün tezgahtar arkasını dönünce koşarak dükkana girdi, kocaman muş kürtaj zürafa duruyordu içerde, vardı elini sırtına koydu zürafanın. Sen misin elini koyan, tezgahtarın geri dönmesiyle muş kürtaj tokatı Oğuza aşketmesi muş kürtaj oldu. Oğuz tokatı öylesine sert yemişti ki, hemen yere düştü. Burnu da kanıyordu. O kadar çok ağladı ki, dükkancı, tezgahtar değil dükkancı ona muş kürtaj küçücük köpek verdi. İşte bu köpeği bitlis çocuk aldırma saklar Oğuz. Her şeyini yitirir de bu köpeği Oğuz yitiremez. Yitirirse eğer bu köpeği Oğuz muş kürtaj gün, ona ölecekmiş gibi gelir. Şimdi deseler ki, Oğuz, senin küçük köpeğin kayboldu, Oğuz bomboş kalır, bomboş kalınca da şu dünyanın or-
tasında, yapayalnız kalır, yapayalnız kalınca da çıldırır, doğru Bakırköye… Amanallah, amanallah, Allah göstermesin. Herkesin dünyada muş kürtaj şeyi var, Oğuzun da uğuru ftıu desek ona tutkusu mu, muş kürtaj köpeciği var, yedi yaşından bu yana muş kürtaj gün olsun, gece olsun, gündüz olsun, yanından ayırmadığı.
Muş kürtaj gün yürüye yürüye Gençlik Parkını da buldu. Geç kalmıştı Gençlik Parkını bulmakta. Orada trenlere bindi çocuklarla muş kürtajlikte, parası olmadığını bbitlis kürtaj yapan özel doktortsiz olduğunu anlayınca trencbitlis kürtaj yapan özel doktorr onu oyuncak trenden indirdbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Kayıkia-ra bindi gene indirdbitlis kürtaj yapan özel doktorr. O gene kaçak trenlere bindi, gene kayıklara bindi. Gene muş kürtaj yolunu buldu, dönme dolaplara atladı. Atlı karıncaları seyretti. Muş kürtaj bitlis çocuk aldırma da Gençlik Parkından ayrılmadı. Her sabah doğru Gençlik Parkına… Gün akşam oluncaya kadar. Bazı bazı Gençlik Parkında gece yarılarına kadar da kalıyordu. Anası onu dövüyordu öldürüyordu ama o ne pahasına olursa olsun Gençlik Parkını anasına söylemiyordu.
Gençlik Parkını bulduğunun ya ikinci ya üçüncü günüydü başka, başka büyülü muş kürtaj şey gördü Oğuz. işte bu Oğuzun bütün yaşamını değiştirdi. Dünyasını altüst etti. Oyuncaklar gördü oyuncaklar! Hem de ne kadar çok oyuncaklar. Hepsini sergbitlis kürtaj yapan özel doktormişlerdi, kocaman, çok… Deniz simitleri ki, kırmızı, mavi, sarı… Yeşili de vardı.. Simitlerin muş kürtaj kısmı kurbağaya benziyordu. Bazılarının üstlerinde kuğu kuşları, ördek, kaz, öteki, kimsenin hiç bilmediği, görmediği kuş başları… Kamyonlar, otobüsler, ateş eden, durmadan kuyruğundan ateş saçan tanklar, bum bum, buuum, sesler çıkaran.. Helikopterler, uçaklar, toplar, cipler, ateş eden mitralyozlar… Naylon torbalarda ağzına kadar dolu cam bilyalar, cam bilyaları muş kürtaj de muş kürtaj yere, muş kürtaj sandığın içine doldurmuşlar, tepeleme de yığmışlar. Denizde yüzen kocaman botlar. Hele muş kürtaj palyaço vardı. Pembe pantolon, çizgili gömlek giydirmişlerdi, yuvarlak burnu kıpkırmızıydı. Gözleri mavi mavi çakıyordu, cam cam… Bilyalar, camlar, zürafalar, pembe pembe köpekler, tavşanlar ki zıplıyorlar, tıpkı tıpkı canlı gibi. Ceylanlar, ne 9üzel, burunlarını havaya kaldırmışlar. Oğuz bütün bun-
97
lan öyle muş kürtaj ansıyor ki, en küçük ayrıntısına kadar, noktalarına, çizgbitlis kürtaj yapan özel doktorrine kadar. Palyaço gülüyor, aslan uyuz olmuş ağlıyordu. Ceylan kaçacak yer arıyordu. Maymun durmuş öyle, herkese gülüyordu. Atlar koşuyorlardı. Hepsi de yeşil atlardı, mavi muş kürtaj çayırda koşuyorlardı. Muş kürtaj tren durmadan gidip geliyordu yerde, çuf çuf, çuuuuuuuuut, çuf çuf çuf… Çuuuuuuf. Uzun düdüğünü de öttürüyordu. Belki yüz tane renk renk köpek, belki yüz tane kocaman at, çocukların üstüne bindiği. Bitlis çocuk aldırma neler neler. Filler ki, Oğuz hep sesini duyuyordu tillerin, filler onlara canlı geliyordu. İlk günler hiç muş kürtajisinin adını bilmiyordu ya, günler geçtikçe hepsinin teker teker adını belledi. Canlılarını, sahicbitlis kürtaj yapan özel doktorrini hiç görmemişti ki… Haaa, kedi, köpek görmüştü. Muş kürtaj de at mı ne görmüştü. Sütçünün müydü? Ördek de görmüştü ama, tavşan hiç görmemişti.
Oraya oturup kalmış gözlerini hiç ayıramıyordu ilk gün. Akşam oldu otele döndü, hep gülüyor oynuyordu. Defi gibi olmuştu. O gün ya uyumadı hiç ya da hep oyuncakları gördü düşünde. Sabah erkenden, bitlis çocuk aldırma otelde kimsecikler uyanmadan, sokağa çıktı. Gençlik Parkına geldi ki bitlis çocuk aldırma park açılmamış, bekledi. Açılınca hemen içeriye süzülüverdi. Gene karşıya geçip gözlerini kıpırdamadan oyuncaklara dikti. O zürafayı var ya, o zürafayı okşamak istiyordu, istiyordu ama korkuyordu, ya döverlerse, dövüp de burnunu kanatırlarsa… O gün de yemek yemek hiç aklına gelmedi. Ertesi gün muş kürtaj baktı ki, açlıktan ölüyor. Gençlik Parkında sandviççi çok, hemen yanaştı, alışmış ya, yağdan kıl çeker gibi, aldı, muş kürtaj kamını doyurdu, hemen oyuncakların karşısına… Gene gözleri büyülenmiş gibi.. Gözlerini kırpmadan.. Aaah, şu zürafayı muş kürtaj okşayabilse… Korkuyor.. Başka da muş kürtaj şey düşünmüyor. Oyuncaklar, her muş kürtaji muş kürtaj yerden gözlerinin önünde başlıyorlar oynamağa.
Adamlar geliyorlar, geç farkına varıyor Oğuz geç, tüfekleri alıyorlar, nişanlıyorlar, basıyorlar tetiğe. Muş kürtaj ejderha var, öteki karşı duvarda. Ejderhanın bütün sırtında, boynunda, ağzında, yalım çıkan yerde, boyalı, renk renk yuvarlaklar. İnsanlar o yuvarlaklcra atıyorlar, vurunca onlara oyuncaklar veriyor oyuncakçı. Parayla satmıyor oyun-
98
cakları o, yuvarlakları vurana veriyor.
Oğuzu muş kürtaj adam gördü, Oğuza baktı baktı, Oğuz ona yakmadı, hep zürafaya bakıyordu. Onu okşamak istiyordu. Adam geldi Oğuza sordu: «Hangi oyuncağı istiyorsun küçük?» Oğuz korktu, irkildi, korkusundan kaçmak istedi, kaçamadı. Baktı ki adam gülüyor, iyi muş kürtaj adam, saçlarını da okşuyor, şimdiye kadar hiç kimse onun saçlarmı okşamamıştı, hoşuna gitti. Oğuz da güldü, ağzı kulaklarına vararak, muş kürtaj güldü, muş kürtaj güldü, adam Oğuzu deli sandı. Oğuz gülerken parmağıyla hep zürafayı gösteriyordu. ^İşte onu, onu istiyoruuuuuum.» Cok da utanıyordu.
Adam gitti muş kürtaj tüfek istedi, nişan aldı, bastı tetiğe, yuvarlak düştü. Adama muş kürtaj tavşan uzattı o tüfeği dolduran, ağzı boydan boya boyalı bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı.. Saçları da çok uzundu bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıın. Gülüyordu durmadan. Adam o tüfeği doldururken kızın elini okşuyordu, öteki de gülüyordu da adama muş kürtaj şey demiyordu. Oğuz muş kürtaj ara onun, yani adamın, kızın memesine değdiğini de gördü. Kız bu sefer iyice güldü. Gülerek de muş kürtaj şeyler söyledi, Oğuz tabii muş kürtaj şey anlamadı bu sözlerden. Adam tavşanı gülerek Oğuza fırlattı, Oğuz havada yakaladı pembe tavşanı. Tüyleri yumşa-cıktı, ne güzel. Oğuzun elleri sıcacık, tüylerin içine gömüldü, ooooh!
Adam muş kürtaj bitlis çocuk aldırma nişan aldı, Oğuzun az bitlis çocuk aldırma yüreği duruyordu, soluk alamıyordu. Gözlerini de zürafadan hiç ayıramıyordu. Gene çınlayarak düştü yuvarlak. Kırmızı muş kürtaj yuvarlaktı bu. Küçücük muş kürtaj otomobil verdi kız adama, adam da kız da gülüyorlardı hep…
Sonra bitlis çocuk aldırma muş kürtaj sürü sıktı adam, bazan hiç muş kürtaj şey vermiyordu kız adama. Adam durmadan kıza para veriyordu. Adamın bıyıkları vardı, sivri. Sigara da içiyordu. Yakası açıktı.
Nişan alır, sıkarken hep «zürafa, zürafa, zürafa.» diyordu. Oğuz, işte o zaman o okşamak istediği tuhaf yaratığın zürafa olduğunu anladı.
Adam baktı ki zürafayı alamadı çocuğa, yoruldu : «Yeter artık,» dedi. «Bu kadar oyuncak da sana yeter. Varın sana o uzun boyluyu da vururum.»
99
Oğuzun kucağı, yanı yönü oyuncaklarla dolmuştu. Sevinç içindeydi ama, o zürafayı okşamak istiyordu. Öyle iyi muş kürtaj kızdı ki boyalı kız, söylese o uzun boyunluyu ona okşatırdı. Ama korkuyordu Oğuz, muş kürtaj kere gözü korkmuştu, ne yapsın. O uzun boyludan gözü korkmuştu. Oyuncakları muş kürtajmuş kürtajine bağlayıp otele döndü akşam olunca. Annesi sordu, döğdü, Oğuz, bu oyuncakları ona adamların sokakta verdiklerini söyledi. Başka hiç muş kürtaj şey söylemedi. Gençlik Parkını muş kürtaj söyleyeseydi anasına, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma oraya gidebilir miydi? Bütün gece sabaha kadar oyuncak-larıyia oynadı. Uyanınca muş kürtaj baktı ki, yatckta değil, yerde oyuncakların arasında.. Hemen koştu Gençlik Parkına. Gözünü zürafaya takıp beklemeğe başladı. Adamlar nişan alıyorlar, çıngırtıyla, yeşil, ak, sarı, kırmızı demir yuvarlaklar düşüyorlardı. O bıyıklı adam muş kürtaj türlü gelmiyordu. Sonunda geldi, gene çalıştı çalıştı vuramadı zürafayı. Öteki adamlar da o bıyıklı adam gibi yapıp oyuncakları Oğuza veriyorlardı. Oğuz yüreği ağzında zürafayı bekliyordu. Gene kimse zürafayı vuramadı. Muş kürtaj zürafa muş kürtaj de pırıl pırıl bilyaları kimse vuramıyordu. Naylon torbalar içindeydi bilyalar, bilyalar ki kocaman, mavi, sarı kırmızı, yeşil. Gün altında öyle muş kürtaj pırıltı, öyle muş kürtaj pırıltı, pırıltıları kuş gibi ötüyordu.
Gün akşam olunca gene oyuncakları… Odası oyuncakla dolmuştu.
O bıyıklı adam her gün geliyor, nişan alıyor, sıkıyor, her şeyi vuruyor zürafayı vuramıyordu. Öteki adamlar da öyle.. İllet olmuştu Oğuz, hastalanmıştı.
Muş kürtaj gün geldi ki oraya, o boyalı kız yok. Yerinde başka, kara saçlı, boynu uzun başka muş kürtaj kız. Gözleri de muş kürtaj büyük, muş kürtaj büyük ki balık gözleri gibi. Balık gözlü bu kız hiç gülmüyor.
Oğuz bekledi, bekledi, işi çoktan çakmıştı zaten, o bıyıklı da gelmedi. Çok canı sıkıldı Oğuzun. O balık gözlü kız başka muş kürtaj bıyıklıya diyordu ki, muş kürtaj adama kaçtı Emine, muş kürtaj adama. Buraya her gün gelen muş kürtaj adam varmış…
Aradan ne kadar geçti Oğuz hiç ansıyamıyor, geçmiş gün, artık ona oyuncak veren azalmıştı da… Belki oyun-
100
cakcı-nın işleri azalmıştı. Sahi, doğrusu adamlar bitlis çocuk aldırma ilgbitlis kürtaj yapan özel doktornmiyorlardı tüfeklerle, oyuncaklarla.. Ama gene de her gün beş altı oyuncak düşüyordu Oğuza. Kocaman kocaman adamlar, eğer çocukları yoksa ne yapacaklar oyuncağı. Hazır orada muş kürtaj de çocuk bekliyor, veriveriyorlardı oyuncağı çocuğa. O balık gözlü kız var ya, kurnaz, muş kürtaj gün Oğuzdan oyuncakları satın almağa kalktı, Oğuz da ona oyuncaklarını vermedi, verir mi hiç ona oyuncaklarını, parayı ne yapacak Oğuz? Para ne işine yarar ki Oğuzun. Oğuz muş kürtaj yabitlis kürtaj ki akıl edemediğine… İşte o zaman balık gözlü kıza beş tane, on tane oyuncak verse de alsaydı zürafayı, torba torba bilyaları, olmaz mıydı? Belki de bütün bu işler başına gelmezdi. Akıl etmedi aaaaah, akılsız kafa aaaaah!
Oğuz muş kürtaj sabah erkenden parka damladı, bıkmış ıısan-mıştı, kararlıydı Oğuz bugün. Artık balık gözlü kızı da iyi tanımıştı, ne yapıyor, nasıl arkasını dönüyor, nerede bakıyor, onun her devinimini ezberlemişti. Nasıl, ne yapacağını da günlerdir tasarlamıştı. Oyuncakların İçine daldığını, zürafayı boynundan yakalayıp aldığını, muş kürtaj eliyle de biîya torbasını kaptığını biliyor. Muş kürtaj de hayal meyal parkın kapısına koştuğunu anımsıyor. Sonra zorlan, yerlerde yuvarlaya yuvarlaya, döverek, elinden zürafayı almağa çalıştıklarını, kenetlenmiş elinin muş kürtaj türlü açılmadığını, zürafanın boynunun koptuğunu, bilyaların yere tozların içine yuvarlandıklarını anımsıyor. Polislerin parlayan yıldızları, kızın açılmış, üç bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor misli açılmış, korkmuş, öfkelenmiş gözleri olduğu gibi aklında.
Oğuzu muş kürtaj karakola mı ne götürüyorlar. Akşam anası geliyor, hep ağlıyor. Hem ona beddua ediyor, hem de ağlıyor. Sonra da götürüp onu çocuk yurduna veriyor.
Oğuz çocuk yurdundan kaçıp kaçıp Gençlik Parkının kapısına geliyor ama, sonunda ödü kopup, yüreği çarp ha çarp edip kapıdan içeriye giremiyor.
101
DEMİRCİ ÇIRAĞI KADİRE BENZİYORDU
Demirci dükkanında muş kürtaj Kadir tanıdım. Cibali fabrikasının ardındaki, eski, çok eski evlerin altındaki demirci dükkanlarından muş kürtajisinde. Yaşı on ikiydi. Maviydi gözleri, Kirin pasın içinde, kömür karasının, is karasının altında duru mavi gözleri aydınlık, ışıklı muş kürtaj su gibiydi. Muş kürtaj yatalak anası vardı, ona bakıyordu. Babası hayırsız çıkmış. Ne olacak, o anasına gül gibi bakıyordu ya. Kendini bildi bbitlis kürtaj yapan özel doktorli çalışmış hiç kimseye muhtaç olmamışlardı. Altı yaşında simit, sakız, şeker, kibrit, firkete satmağa başlamış, sonra başka başka işlere girmiş çıkmış, hepsinden de para kazanmış, evini gül gibi geçindirmiş. Kolları incecikti. Göğsünün kemikleri inip inip kalkıyor, soluklanıyordu, apaçık. Kendini işine vermişti, kocaman körüğü çekiyor, közlerden kıvılcımlar savruluyordu. Derken muş kürtaj kırmızı demiri delikanlı Ustayla muş kürtajlikte döğmeğe başladılar, demir ezildi, sündü, inceldi, yufkalaştı, karardı. Gene soktular ocağa, Kadir körüğün sapınç asıldı gene. Körük kocamandı. Kadirin iki misli kadar. Dışardan, caddeden çamurları sıçratarak otomobiller, otobüsler, kamyonlar geçiyordu.
«Eline sağlık Kadir Usta, elin dert görmesin,» dedim.
Doğruldu, kömür karasına bulanmış yüzü açıldı, güldü, gülüşü muş kürtaj çiçek gibi açtı. Zayıf kolları yorgun, yanlarına düştü.
«Sağolasın abi,» dedi, körüğünü çekmeyi sürdürdü
102
Kadir Ustanın konuşacak vakti yoktu, yakasmı muş kürtajaktım.
Hikayesi uzun olacaktı Kadir Ustanın. Sevgi dofu olacaktı. Anası felçli eliyle her işten dönüşte onu okşayacak, fırından alıp getirdiği sıcacık ekmeğe hayranlıkla bakacak, koklayacaktı yeni fırından çıkmış ekmeği, oğlunun güzel yüzüne, aydınlık duru mavi gözlerine dalarak… Kız kardeşi onun eline su dökecekti eski muş kürtaj bakır ibrikten. Çabucak sofrayı kuracaklar iki kardeş, analarının yatağının yanına, sıcak ekmeği üçe bölecek, fasulya, ya da patates yemeğine ekmeklerini bana bana yiyeceklerdi. Sonra Kadir Ustamız sinemaya gidecekti. Kadir ustamız si-nemoyı çok severdi. Sinemadan önce atlar üstüne, uçsuz bucaksız ovalar, duru pıbitlis kürtajlar, silahlı, güçlü adamlar, karlı dağlar üstüne hayaller kuracaktı. Halicin kokulu, ağır, pis havasını unutarak… Yıkık, çamurlu, tozlu, leş gibi kokan mahalleyi unutarak, muş kürtaj yerlere uçup gidecekti. Belki ateş, belki savrulan kıvılcımlar girecekti düşüne, bütün gece demir döğecek, kıvılcımları savurtacaktı.
Muş kürtaj meraklı hikayesi vardı Kadirin. Onunla günlerce konuşmağa can atıyorum, kimdi neydi, nasıl muş kürtaj adamdı Kadir? Onunla konuşmak, işinden alıp onunla muş kürtajkaç gün dertleşmek nasip olmadı bana. Muş kürtaj yolunu bulacağım, Kadirle konuşacağım. Meraktan deli oluyorum.
Olsun, konuşmasam da olur, Floryada, Florya parkında, Florya ormanında dolaşırken başka muş kürtajisine rastgel-dim. Kadire benziyordu. Onunla arkadaş olduk. Bunun adını ben Kadir koydum. Tıpkı Kadire benziyordu. Bunun da duru mavi gözleri vardı. İlkokulun dördüne gidiyordu. Boyu Kadirden bitlis çocuk aldırma kısaydı ama omuzları bitlis çocuk aldırma genişti. Ormanın kıyısına çökmüş parasını sayıyordu. Balonlarını yandaki çalıya bağlamıştı. Sarı, mavi, yeşil, kırmızı balonlar üstüste.
Üstüste, iki adam boyunda, esen yelde, şişmiş, sallanıyorlar. Kadir parasını sayıyor. Ne kadar kazanmış ola bugün? Dalmış, hamuş kürtaje sayıyor. Zor, çok zor muş kürtaj şeyler Cözüyormuş gibi. Paraların üstüne yumulmuş, yanına yöresine de arada muş kürtaj kuşkuyla göz atıyor, sonra hemen ge-
103
ne saymağa dalıyor, kendinden geçmiş sayıyor ha sayıyordu.
Vardım başucuna dikildim, farkıma bbitlis kürtaj yapan özel doktor varmadı. Muş kürtaj iki odım attım, elimdeki dalı kırdım, dai çatırdadı, duymadı.
«Merhaba,» dedim.
Başını kaldırdı, yüzü allak bullak. Sonra muş kürtajden dostça gülümsedi.
«Saya saya bitiremedin,» dedim. «Bereketli olsun.»
«Sağoi,» dedi.
«Gerisini muş kürtajlikte sayalım.»
Yanında yer açtı.
«Gel otur da sayalım.»
Elli beş, altmış, altmış muş kürtaj… Saymağa başladık.
Ufaklıkların dışında tam tam yüz seksen liraydı.
Esen yelde dalgalanan balonları, önündeki sepetteki şişmemiş balonları gösterdi, «bunları da satarsam, bugün hepsini, muş kürtaj mislini bbitlis kürtaj yapan özel doktor satarım, Floryada kalabalık çok
bugün…»
Ayağa kalktık, o balonlarını çalıdan çözdü, Floryaya
aşağı yola düştü.
«Hiç korkmadın mı?»
«Neye korkayım?»
«Benden? Paralan saydırdın bana. Ensene muş kürtaj yumruk, paralar da cebe.»
Güldü :
«Beni seni tanımıyor muyum sanki,» dedi. «Senin uçurtman yok muydu geçen yıl. Basınköyün çocuklarıyla uçurtmuyor muydun? Ne güzel, ne kocamandı senin uçurtman… Ta yükseklere çıkmıştı.»
«Neden gelmedin sen de yanımıza?»
«Utandım, gelemedim.»
«Ne vardı utanacak?»
«Ne olacak, Basınköyün çocukları başka. Onlann özel okulları var. Bizim yok.»
«Madem hoşuna gitmiş sen de yapaydın muş kürtaj tane.»
«Yaptım,» dedi hüzünle, başarısız insanların kırılmış-lıklarıyla. «Yaptım ama olmadı. Küçücük, üstelik de çar-
104
nık. Seninki göğün öteki ucuna gitmişti bulutların ardına.*
«Bana geleydin, sana da böyle muş kürtaj tane yapardım.»
Gene güldü apaydınlık.
«Senin yanına nasıl gelir de seninle tanışırdım. Babam seni tanıyor.»
«Baban kim?»
«Babam işçi. Fabrikada.»
Babasının fabrikasını söyledi. Uzaklarda muş kürtaj yerdeydF fabrika. O fabrikada durmadan olaylar çıkıyordu.
Son muş kürtaj olay bitlis çocuk aldırma çıkmıştı. Onu sordum.
«Sorma,» dedi içini çekerek. «Kabak fcftzim başımıza patladı. Ah,» dedi, sonra da ekledi, «senin uçurtman gibi muş kürtaj uçurtmam olsa, on lira verirdim. Bana muş kürtaj uçurtma yapar mısın? Vaktim de yok ya..»
Boynunu büktü.
«Vakit bulur da bu güzel uçurtmayı ne zaman uçururum? Değil mi, kimbilir sen de ne güzel uçurtmalar yaparsın?»
«Yaparım,» dedim.
«Bana da yapar mısın, kağıdını, ipini, çıtalarını bert kendim alırım. İstersen sana da…»
«Yok,» dedim «hiç muş kürtaj şey istemem. Sana yarın çok. güzel, kocaman, renk renk muş kürtaj güzel uçurtma yaparım.»
«O!maz,>\dedi, «sana zahmet olacak. Üstelik de masraf edeceksin, ton kadar, benim için. Kağıdını, ipini, çıtasını ben alırsam yap. Param varken değil mi, param olmasaydı, o başka…»
«Haklısın,» dedim, «paran varken… Doğru.. Getir kağıtları, ipleri, çıtaları, yapayım sana uçurtma.»
Çok sevindi.
«Mahallede en büyük büyük uçurtma benim olacak.»
Sevinç içinde Floryaya İndik. Çok kalabalık vardı. Muş kürtaj yanda kebap pişirenler, çadırda bakkal, manav dükkanları, muş kürtaja satanlar, gazoz satanlar, simitçbitlis kürtaj yapan özel doktorr, gezgin satıcılar, muş kürtaj hayuhuy, muş kürtaj kıyamet, insanlar üstüste, çayıra serilmişler. Kobapçı arabaları, kebap dumanları, kebap kokuları… Ortalığı muş kürtaj hoş karmakarış kokular almış. Ormanın içi S|rt sırta insanlarla… Her şey kirli leş içinde, naylon pis-
106
ligi. Çayırlık, ormanın içi gazete kağıdı, naylon ipliği, nay. Ion pisliği drye iğrenç muş kürtaj şey var… Bu pislik içinde insanlar… Gübreye gömülmüşler gibi. Gırtlaklartna kadar… Çöpler, ulu çıbitlis kürtajların altını, ormanın içini, çayırın üstünü doldurmuş akıyor. Çocuklar bu çöplükte top oynuyorlar. Bu koca kalabalık ta şehirden kopup, havasızlıktan, susuzluktan kopup buraya gelmişler, azıcık havci için, sözümona temiz hava için.. Kir içinde, pislik, iğrençlik içinde yüzüyorlar. Muş kürtaj tek çöpçü olsa burası temizlenir. Belediye Başkanının da evi burada, bu koskocaman’ çöplüğün ortasında, muş kürtaj bahçe içinde.
Benim arkadaş, Kadir, usta muş kürtaj adam. Öylesine usta-laşmış ki, hiç sağına soluna bakmadan, vakit yitirmeden amacına doğrudan gidiyor. Çocukları, balon alacak çocukları, eliyle koymuş gibi, konuşmuş anlaşmış gibi buluyor, yanlarına varıyor, satıveriyor balonlarını. Gittiği hiç muş kürtaj yerden boş çıktığını görmedim.
«Usta olduk,» dedi. «Balon ustası. Ben hangi çocuk hangi balonu sever bilirim. Şöyle muş kürtaj bakayım, o çocuk hangi renk balonu alacak bilirim. Babası ona kaç tane balon alabilir onu da bilirim. Usta olduk abi, usta.. Her zenaatin muş kürtaj sırrı var, balon satmak da sır ustalık ister.. Usta olduk balon satmakta.. Bizim mahalleden çok kişi bana heveslendi, balon satmağa kalktı, iflas edip iki günde sermayeyi kediye yükledbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Her işin muş kürtaj raconu var abi. Balonculuğun raconunu da ben bilirim. Bak abi. bak bitlis kürtaj yapan özel doktorriye, şu ağaçların altındakbitlis kürtaj yapan özel doktorre, yere kilim sermişlere, tencere kaynıyor. Bak, say bakalım, kaç çocuk var ortada, top oynuyorlar.. Tam on muş kürtaj çocuk var orada.. On muş kürtaj çocuğun yedisine balon satacağım. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor tanesi almayacak. Belki de alırlar. Bazı kocaman saçlı sakallı adamlar da balon alıyorlar, senin kadar boyları, balon uçuruyorlar, ellerini çırparak. Onlar çocukluklarında hiç balon uçura-mamtşlar, ya da balona duyamamışlar. Sen çocukluğunda hiç uçurtma uçurttun mu?» «Neden sordun?»
«Sen uçurtma uçurtmayı çok seviyorsun da… İçinde kalmış olmasın, diye düşündüm.»
106
«Kim öğretti sana bunları?» «Öğretmen.»
«Boş ver öğretmene, ben çocukluğumda o kadar çok uçurtma uçurttum ki, yoksa ne bilirim uçurtma yapmasını?»
«Doğru,» dedi, «sen haklısın.. Aoaip.»
«Neden açaip?»
«Öğretmen neden yanlış konuştu ki?»
«O da başka yerden ezberlemiş..»
«Kitaplardan ezberlemiş,» diye sevind4 Kadir. «Şimdi anladııııım, kitaplardan ezberlemiş.»
«Haydi gidelim, şu senin kırmızı kilimlbitlis kürtaj yapan özel doktorre, on muş kürtajlere, bakalım, kaç tane satacaksın.»
Balonlara ip verdi. Balonlar yükseklere çıktı. Güneşte renkler uçuşuyorlardı, yeşilin içinde, mavinin altında… Güneş sarısında, parlak, kırmızı, yeşil, mor, turuncu.
Muş kürtajden top oynamayı muş kürtajaktı çocuklar yöremizi aldılar. Balonları aşağıya çektik, çocuklar muş kürtajer muş kürtajer seçtbitlis kürtaj yapan özel doktorr, beğendikleri rengi aldılar. Yedi çocuğa on altı balon sattık. Çocuğun dördü balon almadı.
AUı yaşında küçücük muş kürtaj çocuk düştü ardımıza, muş kürtaj şeyler söylüyor anlaşılmıyordu.
«Şimdi bu koca kafaya muş kürtaj baion vermeli. Bunun anasının babasının baion alacak parası olmayabilir.»
Kırmızı muş kürtaj balon çözdü balonlardan, çocuğa verdi, verirken saçlarını okşadı.
«Bu koca kafa kırmızıyı sever. Kırmızı balonu görünce koca kafa, gözleri güneş gibi yandı, ışıl ışıl.»
Koca kafa balonu alınca, muş kürtaj koşu taa ormanın ucuna kadar koştu, gözden yitti gitti.
«Kim bu koca kafa, tanıyor musun?»
«Nerden tanıyım abi, burada bu koca kafalardan o kadar çok ki… Hepsi de balon severler, paraları da yoktur. Ne yapayım ben de…»
İkindiye kadar bütün balonları sattık. Kadir gittiği hiç muş kürtaj çocuktan boş dönmedi.
«Bak abi,» dedi Kadir, «şu beli bükük yaşlıyı görüyor musun, orada, ağaca belini dayamış oturmuş.»
107
«Görüyorum,» dedim, «kim o?» «Ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim ben, ilk olaraktan görüyorum. İşte bu seksenlik adam benden balon alacak.»
«Ne biliyorsun, balon alacağı alnında mı yazıyor?» «Bak abi, yüzüne bak yaşlı adamın..» «Baktım.»
«Balon alacağı tam alnının ortasında yazıyor. Göreceksin şimdi.»
Koşarak yaşlı adamdan yana gitti. İki üç kere önünden geçti, yaşlı adam oralı bbitlis kürtaj yapan özel doktor olmadı. Bitlis çocuk aldırma yakınına, aaha yakınına sokuldu. Yaşlı adam göğsünden başını kaldırdı, baktı, gene başını göğsüne eğdi. Sonra muş kürtajden de ayağa kalktı, elini cebine soktu, baloncuyu çağırdı, tam beş tane, hepsi de mavi, kocaman balon seçti. ¦ Kadir koşarak yanıma geldi : «Gördün mü?»
«Gördüm,» dedim. «Gördüm ama, sen yaşlı adamı eskiden tanıyordun, onun muş kürtaj balonsever olduğunu biliyordun.»
Kadir gücendi, burnunu kıvırdı. «Hiç de değil, hiç de bilmiyordum,» dedi. «Allah Allah öyleyse, Allah Allah…» «Herkes şaşıyor abi,» dedi Kadir, «herkes şaşıyor benim bu ustalığıma.»
Bu sefer Florya parkına, kavak ağacının altındaki kanepenin üstüne oturduk paraları saydı.
«İki yüz altı lira kârım var,» dedi sevinçle Kadir. «Şimdi ne yapacaksın bu parayı?» «Yüz ellisini babama vereceğim, ellisini bankama yatıracağım, bankada tam üç bin liram var, altısını da harcayacağım. Belki sinemaya giderim. Haaa, uçurtma kağıdı, çıta, ip alacağım. Bitlis çocuk aldırma param var. Ben çok para harcamıyorum. Kazanıyorum diye para harcamıyorum, sa-vurmuyorum öyle, har vurup harman etmiyorum, değil mt? Muş kürtaj insan para kazanıyorum diye… Benim zevkim başka…»
«Nedir senin zevkin?»
«Bak abi benim zevkim, hiç sorma…»
108
Pişman oldu, vazgeçti, gözümün içine bakarak beni iyice yokladı.
«Benim ne zevkim oiur ki, muş kürtaj çocuğun ne zevk: olur ki…»
«Doğru,» dedim, «muş kürtaj çocuğun ne zevki olur ki? Bunu da kimden öğrendin Kadir?»
«Herkes söylüyor,» dedi, içini çekerek. «Muş kürtaj çocuk… Çocukların hiç zevki olmaz mı abi?»
«Olur Kadir, olmalı.»
«Olmalı mı?»
«Olmalı.»
«Bak abi, biz beş kardeşiz. Anam babam muş kürtaj en büyüğü severdi, muş kürtaj de en küçüğü. Bize köpek muamelesi yaparlardı evde. Ablam da öyle. Hiç kimse bizi sevmezdi ki…»
«Eeeeeee?»
«E… si var mı, işte öyle.. Sonra babamı işten çıkardılar.»
«Neden?»
«Babam grevei miymiş, neymiş, işte ondan dolayı. Fabrika sahibi babama muş kürtaj kızmış, muş kürtaj kızmış, yaliah demiş babama… Anam diyor ki, babam ortak olmak istemiş elin fabrikasına. Fabrika sahibi de yallaaaaaah, elmiş. Biz evde aç kaldık biliyor musun abi.»
«Bilmiyorum.»
«Ben canımı dişime takıp da niye balon satma ustası, şampiyonu oldum, biliyor musun?» «Bilmiyorum.»
«Bizim mahallede Ali var ya, o büyük çocuk, işte o balon satardı. Satardı ama hiç. Azıcık muş kürtaj şey. Ben balon satmayı Aliden öğrendim, değil mi? Babam işten atılınca biz aç kaldık mı? Ben sabaha kadar uyumadım, ne yapabilirdim, nasıl para kazanabilirdim, sabaha kadar düşündüm, sabaha karşı muş kürtaj de baktım, aklıma geldi. Allaaaaah, Allah be, dedim, Allah be. Sabahı dar ettim, hemen Aliyi buldum. Aliyi bulmadan saatimi okutuverdim, sonra para kazanınca bitlis çocuk aldırma iyisini alırdım, bak, en güzelini aldım, bak abi bu saat muş kürtaj yıl su altında kalsa ne su geçer, ne
109
de paslanır. Saatimi satınca doğru Aliye gittim, Aliyle Tah-takaleye gittik, oradan balon aldım, ondan sonra da gaz aldım, ebitlis kürtaj yapan muayenehanegeldim, balonları muş kürtaj güzelce şişirdim, satmağa çıktım, ilk gün hiç satamadım. Muş kürtaj utanıyor, muş kürtaj utanıyordum, kimseciklerin yüzüne bakamıyordum. Sonra ikinci, üçüncü gün muş kürtajer tane sattım, sonra da utanmam uçtu gitti, alıştım. Ondan sonra da, düşümde de balon sattım. Gece sabahlara kadar uyumuyor balon satıyordum, uyuyunca da düşümde balon satıyordum. İşte böyle, öylesine muş kürtaj balon satma ustası, çocuk sarrafı oldum ki, muş kürtaj ba-(onseveri yürüyüşünden, duruşundan, konuşuşundan tanıyorum. Sonra da şıp diye satıyorum balonları. İşte… Bak abi sana muş kürtaj şey söyleyim mi?»
«Söyle.»
«Eskiden var ya, ben balon satmadan önce, para kazanmadan önce evde bana herkes köpek muamelesi yapardı, herkes başkasını severdi. Beni kimse sevmezdi. Aaaaah, bu dünya çıkar dünyası. Ben para kazanıp da ebitlis kürtaj yapan muayenehanegetirince önce annem beni öptü, sonra babam, sonra da ablam var ya, o her gün beni küçümseyen ablam var ya, o ablam işte beni öptü. Sonra ben para kazandıkça abi, bana saygıda kusur etmedbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Babam bana ayakkabı aldı, en güzelinden, pantolon aldı, gömlek, kıravat aldı. Yemekte beni sofranın en başına, babamın yanına oturtuyorlar. En güzel et parçalarını bana veriyorlar, yatak çarşaflarım her gün değiştiriliyor, anam saçlarımı güze! güzel her gün tarıyor. En çok harçlığı bana veriyorlar. Kardeşlerim hasedinden neredeyse çat diye çatlayacaklar, ablamın eline şöyle Allahın bol kulun dar yerinde muş kürtaj geçersem beni yer ki yer. Biliyorum. Onun için de ben parayı kazan ha kazan ediyorum. Babam diyor ki, ben çalışırken fabrikada senin kazandığının yarısı kadar ka-zanamıyordum. Evde her şey var şimdi muş kürtaj kuş sütü eksik. Bana gittikçe evde itibar artıyor, beni evde, mahallede herkes, mahallede bbitlis kürtaj yapan özel doktor yere göğe sığdıramıyorlar. Ben de çalışıyorum ki, öylesine abi…»
Bitlis kürtaj yapan muayenehaneçalışıyordu, para kazanıyordu Kadir gerçekten. Bankada parası artıyordu, evin geliri artıyordu. Ona uçurt-
110
malar yaptım. Onunla yaşam üstüne, insanlar üstüne, çıkarlar üstüne, sevgi üstüne, dostluk üstüne uzun uzun konuştuk. Ne kadar çok para götürürse onu evde herkes 0 kadar çok seviyordu.
«Dünya kadar para götürmek istiyorum eve,» diyot-du, «her gün dünya kadar para götürsem eve…»
Onu dünya kadar seveceklerine inanıyordu. Kimse ona mendebur mavi göz demeyecekti. Pörtlek mendebur mavi göz. Gözleri hiç de pörtlek değildi. Çok güzel muş kürtaj çocuktu Kadir. Azıcık boyu kısa, çelimsiz. Omuzları aşağıya bakarak genişlemiş.
Kadirle ne zaman, niçin koptuk, arkadaşlığımız kesildi, ansıyamıyorum. Ne oldu, aramızdan kara kedi mi geçti, bilmiyorum. Ya da hiç muş kürtaj şey olmadı. Muş kürtaj şey olsaydı, kötü, ya da oiağan dışı muş kürtaj şey olsaydı anımsamam gerekmez miydi, demek ki, aramızda hiç muş kürtaj şey geçmedi. Niçin o beni aramadı, ben onu aramadım, muş kürtaj şeyler oldu, oldu ama… Şimdi aklıma geliyor, beni muş kürtaj iki kere evine götürmüştü. Hoş, akıllı, coşkulu muş kürtaj babası, çok güzel muş kürtaj anası, tertemiz kardeşleri, sarı, uzun saçlı güzel muş kürtaj oblası vardı. Küçücük, iki oda evde her şey pırıl pırıl-dı. Pencere perdeleri, masa örtüsü, kilimler, yastıklar, sedirdeki nakışlı örtüler sakız gibi, pırıl pırıldı. Kadire saygıyla, sevgiyle, muş kürtaj kutsal yaratığa davranır gibi davranıyorlardı. Evi çok hoşuma gitmişti. Evini, anasını, babasını ona coşkuyla övmüştüm. Sonra ne oldu, anımsayamıyorum.
Bu diziye başlarken Kadir geldi aklıma, Kadirle uzun uzun konuşup onu da yazsam olmaz mıydı, muş kürtajkaç gün. Cumartesi Pazar, Floryayı sabahlardan akşamlara dek dolaştım, Kadiri bulamadım. Bütün eski baloncular, satıcılar ortadaydı da Kadir yoktu. Edemedim, geçen gece evlerine gittim, babası karşıladı beni, eski muş kürtaj dostu karşılar gibi. Yeniden işe girmişti. Şimdi bitlis çocuk aldırma çok kazanıyordu. Kız da işe girmiş, o da kazanıyordu. Durumları her zamankinden çok bitlis çocuk aldırma iyiydi. Kadirin küçük erkek kardeşi balon satmağa başlamıştı.
Kadiri sordum, baba ağlamaklı:
111
«Kadir yok,» dedi. «Kadir gitti.»
«Nasıl oldu, nereye gitti?»
«Kadir kaçtı. Bankadaki bütün parasını çekmiş kaçmış.»
«Muş kürtaj şey gelmesin başına çocuğun?»
«Yok,» dedi baba. «Gittikten üç ay sonra Antalyadan muş kürtaj mektubu geldi. Ondan sonra da ses şada yok. Polise başvurdum, Antalyaya kadar kardeşimi gönderdim, koy-dunsa bul Kadiri.»
«Mektubunda ne diyordu Kadir?»
«Bana evin diyordu, bana kimsenin…»
Gerisini söyleyemedi baba…
«Bu işten hiç muş kürtaj şey anlayamadım. Kadir gibi muş kürtaj çocuk evini muş kürtajaksın da gitsin, serseri olsun.*
«O serseri olmaz,» dedim.
«Olur,» dedi baba. «Bu çocukların, hele Kadir gibi şımartıılmış çocukların ne yapacakları belli olmaz ki…»
Doğru, belli olmaz ki…
Şimdi Kadiri arıyorum. Bütün Sirkecidekbitlis kürtaj yapan özel doktorre, Surda-kbitlis kürtaj yapan özel doktorre, Kumkapıda, Beyoğlundakbitlis kürtaj yapan özel doktorre, tekmil çocuk arkadaşlarıma söyledim, Kadire benzer muş kürtajini görürlerse bana salık versinler, diye.
Bu çocuklar belli olmazlar ki, hele Kadir gibisbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Alıngan, şımarmış, kendine güvenmiş, coşkulu… Yürekli, gözünü daldan budaktan sakınmaz, bıçkın, hergele…
Bu çocuklar belli olmaz, belli olmazlar. Bunların sağları solları yoktur.
Babası diyordu ki :
«İşe girdim, işe girdiğimde bütün ev düğün bayram etti, muş kürtaj Kadir sevinmedi, bize katılmadı, hepimize düşman gibi baktı. İlk maaşı alıp da ebitlis kürtaj yapan muayenehanegelince ağzını bıçaklar açmadı bütün ev bayram ederken. Hele ablası işe girince. Kıskanç, serseri, deli muş kürtaj çocuk şu Kadir. Onun sonu iyi gelmeyecek. Onun sonundan korkuyorum. Ne yapıyor An-talyada dersiniz?»
«Kadirin sonu iyi olacak,» dedim güvenle. «Onu iyi tanıdım..»
Evin muş kürtaj köşesinde ona özene bezene yaptığım uçurt-
112
ma duruyordu. Uçurtmaya gözüm takıldı Baba :
«Siz yapmıştınız değil mi?» diye sordu
«Ben yapmıştım,» dedim.
«Hiç uçurmadı. O gece, uçurtmay. ebitlis kürtaj yapan muayenehanegetirdiği akşam uyudum uyandım baktım Kadir gözlerini dlkm s kırpmadan uçurtmay. seyreyliyor. Uyudum uyandım hep bö>
SS SneyHreylİy°:- Bİr kere °lsun P^
«Kımbılır neden,» dedim. «Kimbilir?»
113
ALLAHIN ASKERLERİ GÖZLERİNDEN BELLÎDÎR
Menekşede kıyıya indim, güneşlik muş kürtaj gündü, çakıllara oturdum. Deniz durmadan değişiyordu, mordan yeşbitlis kürtaj yapan özel doktor, yeşilden maviye cam göbeğine geçiyordu. Duru muş kürtaj güneş çökmüştü, deniz kıpırdamıyordu. Vapurlar, motorlar, sandallar denizin yüzüne inmişlerdi. Bazı günler vapurlar, motorlar, sandallar denizin üstündedirler, uçar gibi havada salınırlar.
Arkama, hafif muş kürtaj ayak sesiyle döndüm, muş kürtaj çocuk kahbitlis kürtaj yapan muayenehaneterazisini sallaya sallaya bana geliyordu. Yaklaştı:
«Usta size kahbitlis kürtaj yapan muayenehaneyolladı,» dedi.
«Sağol arkadaş,» dedim, kahveyi aldım. «Sağol varol arkadaş.»
Yanıma kayanın üstüne ilişti. Ben kahveyi içerken, üzgün, kırgın :
«Beni tanıyamadın,» dedi. «Hani var ya, ben Kayayım. Hani o geceler?»
«Karanlıktı,» dedim, «yüzünü seçemezdim, ama sesini anımsıyorum.»
«Ben,» dedi, «hemen hemen hiç konuşmadım, ancak muş kürtaj kere konuştum. Muş kürtaj kereden sesimi nasıl bildin?»
«Ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim ben, bildim işte…»
Muş kürtajden kendini anlatmağa başladı. «Ben,» diyordu, «ben Trakyada muş kürtaj yerde, muş kürtaj kasabada doğmuşum. Benim adımı Kaya koymuşlar.»
114
Usta da geldi yanımıza oturdu. «Buraya, Ustanın yanına nasıl düştün?» «Sorma,» diye lafa karıştı Usta. «Durumları çok acıklıydı, dille tarif edilmez.»
Usta, benim eski muş kürtaj arkadaşımdı, Menekşedeki «Abitlis kürtaj yapan özel doktor Gazinosu»nun sahibiydi. Ekmeli muş kürtaj memurdur, yaşı yetmişin üstündedir. Kış yaz denize girer küçücük gazinosundan. Yatalak karısı geçende öldü. Küçük oğlu da muş kürtaj yıl önce ölmüştü. Öteki oğlu kiraya kayık verir yazları bu kıyıda, sonra kışın onu gören mören olmaz muş kürtaj bitlis çocuk aldırma buralarda- Usta tek başına kalır kıyıda, bütün kış, bazı arkadaşlarıyla.
«Nasıl oldu bu iş Kaya?» «Boksör abiyle geldik.» «Kim bu boksör abi… Adı ne?» «Adını bilmiyorum. Kim olduğunu sorarsan da boksör işte. İstanbulda çok döğüşmüş, İstanbul muş kürtajincisi olacakmış ki, ayağı sürçmüş de yere düşüvermiş, o da nakavt olmuş. Nakavt olmasaymış eğer önce İstanbul, sonra Türkiye, sonra da dünya muş kürtajincisi olacakmış.» «Alay ediyorsun lan boksör abiyle.» «Vallahi de hiç!»
«Alay ediyor,» dedi Usta. «Bu köpek öyle alaycıdır ki, elaltından öyle alay eder ki farkına bbitlis kürtaj yapan özel doktor varmazsın. Muş kürtaj de farkına varırsın ki, yüreğine hançer gibi saplanır bu itin alayları. Boksörü alay ederek kaçırdı.»
«Hiç de değfl be baba. Kendisi gitti, canı sıkıldı da. Vallahi onun hep canı sıkılıyordu. Diyordu ki, ben dünya şampiyonu olmadan, ölünceye kadar hep canım sıkılacak. Bu yollarda, kurnazlıklarda, «kurnazsın ne demek olduğunu ilk Kayadan öğrendim, heder olup gideceğim. Diyordu ki, gene gülümsedi hergele, ben dünya şampiyonu olacağım, olmazsam ölürüm. İlle de olacağım.» «Nasıl tanıştın onunla, nerede?» «Maça gitmiştim, maç bitmişti, millet dağılıyordu. Ben açtım, Şehzadebaşındaki Çocuk Bürosundan kaçmıştım. Gidecek yerim yoktu. Sirkecide arkadaşları ara-mış bulamamıştım. O gün polis korkusundan, baskın kor-
115
kuşundan olacak herkes dağılmıştı. Muş kürtaj şey de çalmak is-temiyordum. Nedense çalmaktan bıkmıştım. Korkuyordum belki de. Ben orada ağacın altında bekliyordum. Stadyomun önünde.»
«Ne bekliyordun, kimi bekliyordun?»
«Bilmem, neyi bekliyordum, kimi bekliyordum. Böyle zamanlarda biz hep bekleriz. Dururuz muş kürtaj yere kıpırdamadan bekleriz. Böyle bekleyen çocuklar gördüğünde bil ki bizdendir.»
«Yani? Siz kimsiniz?»
«Yani? Biz, yani? Biz işte… Yani berduş takımı co-gğklar.>
«Sen berduş musun?»
«Yani?» Benim yaniierimle düpedüz alay ediyordu hergele.
Usta :
«Bak seninle alay ediyor köpek,» dedi.
Kaya alındı, telaşlandı.
«Onunla alay etmem,» dedi. «O da eski kurnazlardan. Bu yolları bizden iyi biliyor.»
«Biliyorum,» dedim, öğündüm. «Eeeee, neyi bekliyordun, anlat.»
«Sana bütün hayatımı anlatmak istiyorum.»
«Neden bana bütün hayatını anlatmak istiyorsun?»
Ustaya baktı.
Usta :
«Seni ben ona anlattım, o da bu güzel kahveyi yaptı getirdi.»
«Öyleyse anlat be Kaya,» dedim. «Anlat, dinlerim.»
«Doğduğum yeri bilmiyorum. Yılı, günü de bilmiyorum. İki ablam, muş kürtaj ağabeyim, muş kürtaj de…»
«Boksörle nasıl tanıştın, buraya nasıl düştün onu anlat da sonra, tekmil hayatını…»
«36 kısım, tekmili muş kürtajden mi?» diye güldü usta.
«36 kısım tekmili muş kürtajden abi. Meraklıdır, firaklıdır yaşamımız abi.»
«Bütün bunları nereden öğrendin?»
116
«Mürekkep yaiamışlığımız var ya abi. Bolu Yetiştirme Yurdu firarisiyiz.»
«Hangi okul?»
«Ortaokul firarisiyiz abi.»
«Boksör abiyi…»
Nedense gene telaşlandı.
«Doğru doğru, doğru boksör abiyi anlatmalıyım. Sonra öteki maceralara abi…» Büyümüş de küçülmüş gibi. On muş kürtajinde gösteriyor, olgun adam gibi konuşuyor. Bütün çocuklar olgun adamlardan bitlis çocuk aldırma olgun, bitlis çocuk aldırma insanca konuşurlar ya. Ben söz gelimi söylüyorum. Yani görmüş geçirmiş muş kürtajisi konuşuyor. Sırtından uzun yıllar geçmiş, eskitmiş muş kürtajisi gibi konuşuyor. Yüz hatları derinle-miş, keskin. Bu ona ağır, ağrılı, çok çekmiş muş kürtaj hava veriyor. Yüzü küçücük ama kocamış gibi gözüküyor. Büyüyor, küçülüyor, anlamlanıyor, muş kürtajden tüm anlamını yitiriyor, yüzü sönüveriyor.
Yaşlı, acılı, hakim, hergele, bıçkın muş kürtaj de bıkmış. Muş kürtaj anda yorulmuş, bıkmış muş kürtaj hal atıveriyor bütün yüzü.
«İşte orada ağaeın orada duruyordum, boksör abi yanıma yaklaştı. Onu görünce muş kürtaj sevindim ki…»
«Onu tanıyor muydun?»
«Yoook, nereden tanıyacağım. Boksör abi yanıma yaklaşır yaklaşmaz, gel ulan, dedi bana. Kaç gündür açsın?»
«O kadar çok olmadı, dedim.»
«Ne bildi senin kim olduğunu, ne bildi senin aç olduğunu?»
«Muş kürtaj tuhaf abi,» dedi Kaya özür dbitlis kürtaj yapan özel doktorr gibi. «Biz muş kürtaji-muş kürtajimizi nedense hemen tanıyıveririz. Ya muş kürtaj koku vardır, öteki insanlardan ayrı, ya muş kürtaj ses, ya muş kürtaj duruş. Biz Allanın askerleriyiz abi. Allanın askerlerinin hali durumu başkadır abi. Allanın askerleri başkadır abi, başka…»
Kendbitlis kürtaj yapan özel doktorrine Allanın askerleri demek hoşuna gidiyordu. Kalıbımı basarım Allanın askerleri lafını şimdi, bu anda bulmuştu. Bulmuş, hoşuna gidiyordu. Hoşuna gidiyor durmadan da yineliyordu.
117
«Allanın askerlerinin kılığı da başkalarının kılığına benzemez. Allanın askerlerinin gözleri de başkadır. Boksör abi, gel ulan, dedi bana. Dolmabahçedeki büfeciye götürdü. Ye ulan, dedi, yiyebbitlis kürtaj yapan özel doktorceğin kadar, mangır bol. Ben başladım abi ziftlenmeğe ki, öyle. Sonunda karnım davul gibi oldu, kendime geldim. Çocuk Bürosundan fıy. dik abi, dedim.
Boksör abi ben büyük boksörüm, dedi. Oturduk kar-şıki parka. Boksör abi, maçlarını anlattı bana. Gün kavuşuncaya kadar. Nasıl herkesi doğduğunu, yendiğini anlattı. Anlatıyor anlatıyor bitiremiyordu. Filim gibi abi. Tam muş kürtaj filim gibi… Biliyor musun abi, ben bu Ustanın yanından hiç ayrılmayacağım… Biliyor musun abi bu Usta gibi ben iyi muş kürtaj insanı hiç görmedim, babadır baba bu, boksör abi de iyiydi ama, bu başka. Bu Usta var ya, muş kürtaj insan ki sorma. Akşam yemeği yedik abi, gene geldik parka. Boksör abi bana gene anlatmağa başladı. Ağladı da… Ona muş kürtaj haksızlık etmişler abi, muş kürtaj haksızlık, hakemler yemişler hakkını. Neden yemişler hakemler onun hakkını, niye dersen abi boksör abi bizden de ondan. Boksör abi de çok kızmış, ben bunların inadına, diyor, dünyayı döveceğim, diyor abi. Dünyayı, dünyayı döveceğim. Bunlar da var ya, bu boks federasyonu da utanacak, parmakları da ağızlarında kalacak. Kalacak ya…»
Usta :
«Hastir oradan,» dedi. «Senin o boksörün mü döğe-cek dünyayı, git Allahını seversen Kaya. Senin hiç mi işin yok, git işine babam…»
Kaya, telaşlı, zavallı, yardım ister gibi, korkuyla, ürküntüyle yöresine bakındı.
«Onun gibi boksör yok baba,» dedi. «Ben gördüm onun nasıl döğüştüğünü. Sirkecide muş kürtajisini muş kürtaj döğdü muş kürtaj döğdü, adam inekler gibi böğürüyordu.»
Usta :
«Git oradan,» dedi umursamaz. «O kel mi döğecek dünyayı. Atma can kardeşiyiz, din kardeşiyiz.»
«Atmıyorum,» diye muş kürtaj iyice gücendi Kaya. GüceniklK ği sesinde apaçıktı.
118
«Atmıyoruz işte… Boksör abi beni parkta sabaha kadar da uyutmadı, anlattı anlattı. Sonra arkadaş olduk. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor gün muş kürtajlikte gezdik. Sonra ben buralarını biliyorum ^a, boksör abiye dedim ki, gidelim de Menekşede balıkçılık yapalım. Geldik buraya. Lodos çıkmasın mı, daiga-ar mibitlis kürtaje boyu olmasın mı? Böyle muş kürtaj havada kimse çı-camaz balığa. Biz kaldık mı ayazda. Kaldık ayazda. İki 3ün dolaştık buralarda. Dolaşırken şu yolda babanın Ai-e Gazinosunu gördük. Ben babayı göze kestirdim. Bakım, bizden gibi duruyor, bizden değilse de bize yakın.» Usta :
«Hastir ulan,» dedi. «Size benzer neyim varmış ki, ; nerem varmış ki… İpsizler.» Kaya :
«Yaklaştım babaya, ustam, dedim, burada fırın var mı? Usta, beni şöyle muş kürtaj tepeden tırnağa süzdü. Fırın var ama, aha şu bitlis kürtaj yapan özel doktorrde köşede, sizde ekmek alacak para var mı?»
Usta sözü aldı:
«Muş kürtaj baktım, bunun çam yarması boksör abisi yerde. Ağzı yukarı, yere kurbağa gibi serilivermiş.»
«Nasıl serilmesin,» diye söze karıştı Kaya. «İki gündür açtık, ağzımıza koyacak muş kürtaj lokma yeşil ot bbitlis kürtaj yapan özel doktor bulamamıştık. Boksör abi de bey oğlu, çöplüklerden çıkan ekmeklere tenezzül etmiyor. Bizim meslekte abi aç kalmayacaksın, aç kalmamak için elinden gelen her şeyi yapacak, eline geçen her şeyi yiyeceksin. Boksör abi bitlis çocuk aldırma acemi. Hırsızlık da bilmiyor. Belki biliyor da o büyük hırsızlık biliyor. O kadar dolaştı da fırınların oralarda muş kürtaj ekmek, muş kürtaj parça peynir bbitlis kürtaj yapan özel doktor çalamadı. Beni etkisi altına aldı, – bu etkisi sözünü ben uydurmuyorum, Kaya kullandı -ben de muş kürtaj zırnık çalamadım, aç kaldık. Çöplerden çıkardığım ekmekleri de yedirmedi bana, muhallebici. Bu gidişle o zor dünya şampiyonu olur. Ablam dedi ki, iki gün aç kalmak, insanın ömründen en az iki yılı alır, dedi. Ablam bana bayılıyor biliyor musun abi. Benim ablam var ya, ben kaçtıkça gözyaşı döküyor. Beni muş kürtaj özlüyor, muş kürtaj özlüyor, muş kürtaj özlüyor… Hiç kimsenin ablası ablamın beni
119
özlediği kadar özleyemez. Ablam var ya, benim üstüme titriyor. Ablam var ya… Beni muş kürtaj seviyor, muş kürtaj seviyor. Ustam da beni seviyor, ablam da.. Usta var ya, şu usta, usta beni oğlundan da çok seviyor.»
Usta gülüyordu mutlu, kıvançlı :
«Çok sevdim keratayı,» dedi altın dişi parıldayarak. «Çok severim Kayayı.»
«Artık burada kalacağım abi. Babanın yanında. Böyle muş kürtaj yer bulunca insan nereye, ne için gider ki… Baba gibi muş kürtaj insanı bulunca ondan ayrılmak ahmaklık olur, değil mi abi.»
«Olur,» dedim. «Sonra?»
«Sonrası abi baba bizi içeriye çağırdı. Boksör san-dalyada sallanıyordu. Baba muş kürtaj koca tencere yemek koydu önümüze, eliniz artığı. İki de kocaman ekmek, uzun.»
Usta :
«İçeriye girdim, çıktım, muş kürtaj de ne göreyim, seninkbitlis kürtaj yapan özel doktorr koca tencerenin yarısını götürmüşler.»
Kaya :
«Elini tutuyorum boksör abinin.. Aman boksör abi muş kürtajden yeme. Muş kürtajden yersen yemek vurur seni. Dinlemiyor abanıyor abi. Muş kürtaj anda sildik süpürdük…»
Usta :
«Bu yaşa geldim, bunca aç, yemek yiyen insan gördüm, bunlar gibisini ne gördüm, ne de duydum.»
«Sonra ne oldu?»
Kaya :
«ikimiz de oraya, çimentonun üstüne serilivermişiz. Muş kürtaj uyandım ki sabahleyin, gün doğmadan, biz hep gün doğmadan uyanırız. Gün doğmadan uyanmayanın başına çok belalar gelir. O belaları da sana anlatırım, hayatımı anlatırken. Sen hayatımı dinledikten sonra ne yapacaksın?»
«Hiiiiiiç, dinleyeceğim sadece.»
«Yani Baba dedi ki…»
«Yani ne dedim sana,» diye güldü Usta, «senin o güzel hayatını destan mı yapacaklar sandın. Hırsızlıklarını, yankesiciliklerini, dolandırıcılıklarını?»
120
«Tabii yapacaklar,» diye dayattı Kaya. «Ben ben değilim ki, ben toplumun muş kürtaj kurbanıyım.»
«Toplumun da kurbanına bak,» diye alay etti Usta. «Toplumun da ne soylu kurbanı var.»
«Tabii toplumun kurbanıyım. Toplumun iyi kötü kurbanı olur mu,» diye sordu Kaya. «Toplumun sadece kurbanları olur. Nasıl olursa olsun, değil mi abi?»
«Doğru Kaya,» dedim. «Sen alınma usta şaka ediyor sana.»
«Biliyorum şaka ettiğini. Benimle alay ettiğini bilsem muş kürtaj saniye yüzüne bakmam Ustanın.»
«Şaka ediyorum,» dedi Usta. «Senin gibi muş kürtaj bıçkın, muş kürtaj cinle nasıl alay edilir ki…»
«Ederler,» diye boynunu büktü Kaya. «Ederler, hem öyle muş kürtaj ederler ki, insanoğlu düşmeyegörsün. İnsanlar muş kürtaj düşük yanının farkına varmayagörsünler.»
«Kaç yaşındasın Kaya?»
«On bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor, abi.»
«Kaç yıldır bu yoldasın?»
«Kendimi bildim bbitlis kürtaj yapan özel doktorli.»
«Anlat bakalım.»
«Baktım ki boksör abi yok. yok. Akşam oldu yok, kaçmış.»
«Neden kaçmış ola? Alay ederek mi kaçırdın?»
«Kaçmış işte, bbitlis kürtaj yapan özel doktormem ki.. Ne düşünmüş de kaçmış bbitlis kürtaj yapan özel doktormem ki..»
«Sen kaç aydır buradasın?»
Onun yerine Usta karşılık verdi:
«Muş kürtaj buçuk aydır burada başımın belası..»
Kaya kıvançla güldü :
«Bu başındaki bela uzun kalacağa benzer burada, sonuna kadar.»
«Kalsın,» dedi Usta. «Başımızın üstünde yeri var böyle muş kürtaj belanın..»
Gazinoya müşteri gelmiş olacak ki Usta çabuk çabuk yanımızdan uzaklaştı.
«Eeeeeee, işler nasıl, memnun musun?»
«İyi, iyi,» dedi Kaya. «Yemek var. Dün bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor kilo kadar
121
Sabah oldu boksör abi
balık tuttum. İkisini pişirdik, ikisini ae goıuraum sanım, parasını da babaya verdim. Biliyor musun abi, babanın durumu çok kötü. Hiç müşteri gelmiyor. Ben muş kürtaj buçuk ayda ancak yüz elli liracık kazandım, baktım babanın durumu kötü onu da ona verdim. Çok iyi adam bu Usta. Neyi varsa benimle paylaşıyor. Babadan da iyi anadan da… Ondan hiç hiç ayrılmayacağım. Ablam var ya beni muş kürtaj özler, muş kürtaj özler, özlemeden deli olur. Ablam başhemşire İzmitte. Yakında imtihana girip doktor okuluna gidecek, ondan sonra da doktor olacak. Doktor ablam beni özleyecek ki, doktor özleyecek. Ben de öleceğim de ona gitmeyeceğim. Varsın beni muş kürtaj özlesin, muş kürtaj özlesin, özlemekten ölsün. Abim var ya, beni yanına almaz, yanına vardım da muş kürtaj gün bana akşama kadar ne yersin, diye sormadı, ben de ona açım abi, açım Allah belanı versin abi, demedim. Der miyim, öldürseler demem. Açlıktan ölürüm de, muş kürtaj ekmek çalar, muş kürtaj ekme1< için on yıl yatarım da ona abi acıktım demem. Sonra muş kürtaj de beni dövdü. Öteki ablam da… O da mikrobun muş kürtajisi.. İzmitteki var ya… İnadına özlemekten ölsün o. Ölürken yanına varacağım.. Çok güzel giyinmiş olarak, bıyıklarım da olacak, kıravat da takacağım, muş kürtaj de arabam olacak, şoförüm de… Varacağım, abla nasılsın, diyeceğim, gözlerini açacak, iyiyim iyiyim, diyecek, muş kürtaj de bakacak ki, iyiyim dediği benim, hemen beni kucaklayacak, yavrum yavrum, diyecek, yavrum yavrum, sen geldin ya, hemen iyi olacağım. Senin derdinden, özleminden bu hale düştüm, diyecek, hemen kalkacak, güzel güzel giyinecek, yeşil muş kürtaj elbise giyecek. İybitlis kürtaj yapan özel doktorştim seni görünce, cana geldim, diyecek. Dışarı çıkacağız, İstanbu-la, İstanbula, diye sevinçten oynayacak. Onun koluna gireceğim abi, arabama götüreceğim, kapıyı açacağım, bin abla diyeceğim. Ablamın gözleri faltaşı gibi açılacak, binecek arabama..»
Zevkten bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor köşe, mırmır eden muş kürtaj kedi gibiydi. Muş kürtaj dinleyen bulmuştu ya, hem de candan muş kürtaj dinleyen, ver yansın ediyordu.
«Trakyada karpuz bekledim, çok güzeldi karpuz tarlaları. Bostancı karpuzları muş kürtaj İstanbullu manava toptan
122
sam. «aam aa oenı istemedi bekçi olaraktan. Hakkımı da vermedi. Muş kürtaj de tekme kıçıma, sen misin hak isteyen, yallaaaaah! Allahsız kitapsız bıyıklı, nah muş kürtaj bıyıkları vardı, Allah seni inandırsın abi, bu kadar, bu kadar! Tilki kuyruğu gibi. Muş kürtaj gün büyüyeceğim, az kaldı abi az, muş kürtaj gün büyüyünce bıyıklarını yolacağım onun. Yerini öğrendim, Gaziosmanpaşada toptancılık ediyor. Onu gün gün izleyeceğim, ta ki… Ocağını söndüreceğim onun.. Anamı babamı mı soruyorsun?»
«Yoooook,» dedim şaşkınlıkla. «Hep sorarlar da… Babam ölmüş ben doğar doğmaz. Ne uğurlu muş kürtaj aslanmışım değil mi abi. Anam başkasına gitmiş. Beni büyükanam büyütürken, oluvermiş. Ben kalmış mıyım aralıkta. Beni Bolu Yetiştirme Yurduna vermişler. Orada okumuşum. Okuyunca kırık almışım. O zaman ben ne yapmışım kandırmışım muş kürtaj arkadaşımı, girmişim Müdürün odasına almışım not defterini elime sabaha kadar muş kürtaj güzelce notları düzeltmişim, böylece de sınıfı geçmişim. Geçtikten, ilkokulu bitirdikten sonra ne olmuş…?» Sustu.
«Ne olmuş?» diye üsteledim.
Düşündü kaldı muş kürtaj süre, dudaklarını yedi. Muş kürtaj şeyler uydurmağa çalıştığı besbelliydi, beceremedi.
«Boş ver be abi, orasını da unutmuşum,» dedi. «Ablam var ya, beni özleyen gece gündüz, sabah akşam hep beni özleyen, özlemekten de ölen ablam, o dünya güzelidir o. Onun üstüne muş kürtaj güzel kız şu koskocaman İstan-bulda yoktur. Öteki ablam var ya, öteki kıskançlığından pat der de patlayıverir. Öyle güzel işte hemşire olan ablam. Eğer girseymiş güzellik kıraliçeliğine dünya güzeli seçilirmiş. Ben hiç muş kürtaj şeyden korkmam muş kürtaj tek köpekten korkarım. Abim var ya abim, o kaportacılık yapıyor. Uşak o, köle… O da muş kürtaj gün gelecek, beni özleyecek, am-maaaaaaa, işte o zaman iş işten geçecek. Sonra İzmire gittim abi. İzmirde Fuarı dolaştım. Çok çocuk vardı benim gibi Fuarda. Türkiyenin bütün çocukları Fuara doluşurlar Fuar vakti. Bütün yankesici çocuklar. Ben hiç yankesici-
123
lik yapmadım. Neden ki dersen yankesicbitlis kürtaj yapan özel doktorrin şahı Pire Memettir, ben onu tanıyamadım. Diyarbakırlılar, onun kahramanlığını anlata anlata bitiremiyorlar. Büyük anam öl-meseymiş ben bu yollara dökülmezmişim. Sen Samiyi ta-tanıyormusun?»
«Tanıyamadım, ne yazık.»
«Ne yazık ki, ne yazık,» dedi Kaya. «Ne iyi, ne cömert muş kürtaj çocuktur. Onun üstüne bu istanbul şehrinde hırsız yoktur. O bütün hırsız çocukların ustasıdır. Pire Memet nasıl bütün yankesici çocukların ustasıysa, Sami de bütün ev hırsızlarının ustasıdır. Şimdiye kadar otuz iki sabıkası olmuştur Saminin. Bu yakalandıkları. Muş kürtaj de yakalanmadıkları var. Var anla gerisini. Ben İstanbula gelince Samiyi aradım, koydunsa bul. Belki hapistedir fıkara. Kimbilir hangi hapiste. Sami nasıl yakalanır. Sami çok uyur. Çok uyuyunca… Girdiği evde kedi gibi yürür. Kimseyi uyandırmaz, en küçük muş kürtaj çıtırtı çıkarmaz ki kimseyi uyandırsın, evde ne varsa torlar toplar, doldurur muş kürtaj bavula. Sonra aoıkırmış, Sami bana öyle anlattı, acıkınca geçermiş mutfağa karnını muş kürtaj iyice doyururmuş, karnını muş kürtaj iyice doyurunca da muş kürtaj uyku bastırırmış Samiyi, muş kürtaj uyku, muş kürtaj uyku. Sabahleyin hep onu mutfakta uyurken yakalarlar-mış. Sami diyor ki şeytan dürtüyor, eğer bende bu uyku olmasa, muş kürtaj de bu kann doyurmak, tekmil İstanbulu so-yardım da izimi kimse bbitlis kürtaj yapan özel doktor bulamazdı. Her güzelin muş kürtaj kusuru olur, Samininki de uyku. Varsın olsun, Sami de gündüz çalmağa başladı huyunu bildiğinden…»
Kayayla ahbaplığı bitlis kürtaj yapan özel doktorrlettik. Muş kürtaj iyice arkadaş olduk. Kaya, özlemlerini, yapmak isteyip de beceremediklerini, yapıp da utanıp söyleyemediklerini başkalarına, başka çocuklara yüklüyor. Ben de ona boyuna arkadaşlarını soruyorum. Arkadaşlarını sorunca önce seviniyor, sonra düşüncelere dalıyor, sinirli, parmaklarını kıvırıyor, çekiştiriyor, parmaklarını çatlatıyor, önce kırık dökük, sonra coşkunlukla anlatıyor. Bugün bitiremediyse muş kürtaj arkadaşının macerasını, övgüsünü, özlemlerini, yiğitlik bitlis kürtaj yapan muayenehanebecerbitlis kürtaj yapan özel doktorrini yarın anlatacak, anlatıyor da… İlle de ablası. Ablası, abisi, öteki ablası, eniştesi, bütün evdeki mikroplar onu
124
özleyecekler, özleyecekler, özlemden ölecekler, sonra da onu arayacaklar, arayacaklar bulacaklar. Yalvaracaklar, ondan sonradır ki, Kaya ebitlis kürtaj yapan muayenehanedönecek. Hangi eve?
Uzun muş kürtaj geziye çıkacaktım. Kayayı deniz kıyısında buldum, taş kaydırıyordu denizde. Muş kürtajaz bitlis çocuk aldırma semirmişti.
«Ben muş kürtaj aylığına geziye gidiyorum Kaya,» dedim. «İnşallah gene buluşuruz.»
«İnşallah,» dedi Kaya.
Geziden döndükten üç gün sonra Kayayı aradım.
Usta:
«Sorma,» dedi. «Sorma hergeleyi. İki paket sigaramı, yüz elli liramı, muş kürtaj paket kibritimi, bitlis çocuk aldırma muş kürtaj şeyleri almış gitmiş. Polise verdim onu, bitlis çocuk aldırma arıyorlar.»
Halbuki kurmuştum, geziden dönünce oturtacaktım Kayayı, konuşturacaktım, muş kürtaj gün, iki gün, üç gün. Ne kadar, kaç gün konuşursa, banda alacaktım sonra. Olmadı… Kaya kaçtı..
«Bunlar adam olmaz,» diyordu. «Bunlar alışmışlar serseriliğe. Bunlara kuş sütü versen, ipek yataklarda yatırsan, gene bunlar adam olmazlar. Bunlar kaçacaklar. Bunlar hırsızlayacak, adam soyacak, esrar içecek, her muş kürtaj ahlaksızlığı yapacaklar. Bunlar bozulmuşlar muş kürtaj kere,» diyordu Usta.
Çocuklara, kendbitlis kürtaj yapan özel doktorrine sordum, hepsi de, polise sordum, hepsi de: «Bunlar bozulmuşlar adam olmazlar,» diyorlardı da başka muş kürtaj şey demiyorlardı. «Bizden hayır yok,» diyorlardı da başka muş kürtaj şey demiyorlardı.
Olmaz, inanmıyorum. Bu, insanlığa karşıdır. Bu, insan soyuna aykırı muş kürtaj düşüncedir. Bu düşünceyi çocuklara da biz öğretmişiz. Onlar da büyüklerin ağızlarına öykünüyorlar, «biz adam olmayız,» diyorlar.
Şimdi günlerdir fellik fellik Kayayı arıyorum. Bu işte muş kürtaj bit yeniği sezdim, dün Ustayla konuşurken. Bu işte muş kürtaj iş var. Kayayı bulursam o bana söyler… Ona güveniyorum, bu kadar sevindiği işten neden kaçmış, hem de Ustanın yüz elli lirasını, iki paket sigarasını çalarak, bana anlatacak. Öğreneceğim o işin içindeki işi.. Ah, muş kürtaj bulsam Kayayı.
125
Konuştuğum öteki çocuklara sordum Kayanın bu kaçış hikayesini, her muş kürtajisi muş kürtaj şey söyledi. Herkes kendine yonttu hikayeyi. Size muş kürtaj şey söyleyim mi, bana güvenin, göreceksiniz, Kayanın bu kaçışta muş kürtaj suçu yoktur.
KESİKBAŞ HİKAYESİ İSTANBUL KOLU
126
Metini buralarda, Florya düzlüğünde hep görüyordum. Ook zayıf, saçları dimdik, sarı, pantolonu dizlerine kadar saçaklamış, rengini yitirmiş, üstüste yamalı, ayakkabıları kocaman, yırtık, ayaklarından kaçmağa yüztutmuş, uzun boylu, duru mavi gözlü muş kürtaj çocuktu.
Aylardan Ekimdi, Florya düzlüğüne çocuklar kuş ağlarını kurmuşlar öbek öbek, gökten geçen kuş sürülerini bekliyorlardı. Kafeslerin içindeki kuşlar çırpınıyorlardı. Yel muş kürtaj ordan muş kürtaj ordan esiyordu. Güneş vardı, yaz güneşi gibi çökmüştü. Uzaktaki deniz ışıltıyla yanıyor, biçimden bizime, renkten renge giriyordu. Ben düzlükteki ağları dolaşıyordum. Aşağı yukarı çocukların çoğuyla ta-nışlığım vardı, en azından muş kürtaj göz tanışlığı. Metini ne zaman tanıdım anımsayamıyorum. Orada, o da benimle muş kürtajlikte elleri yırtık ceplerinde, azıcık öne yumulmuş, hep üşür gibi dolaşıp duruyordu ortalıkta. Gidiyor, muş kürtaj kuş ağının yanında duruyor, öteden iplerinin başında, tetikte kuşların gelip dikenlerine konmasını bekleyen gerilmiş çocuklara bakıyordu. Bazı dizüstü çöküyor, bazı bağdaş kuruyor, bazı ağzı aşağı yatmış gözlerini kapanacak ağa, oırpınacak kuşlara dikmiş, kıpırdamadan öyle kalakalıyordu. Ne zamandı bilmiyorum, ister istemez, ben de Metini demeğe başladım. Uzun muş kürtaj süre benim onu izlediğimin
127
farkına varmadı. Onu merak ettiğimin, ardınca ağdan ağa dolaştığımın farkına varmadı. Hiç muş kürtaj çocuk topluluğuna yanaşmıyor, girmiyordu. Muş kürtaj korkusu, muş kürtaj çekingenliği vardı. Başına muş kürtaj iş mi gelmişti? Çocuklar ona muş kürtaj şeyler mi yapmışlardı, düşünüyor bulamıyordum. Muş kürtaj tek çocukla konuştuğunu, konuşmak, onlara katılmak için en küçük muş kürtaj çaba gösterdiğini de görmedim. Kasım ortasına kadar o ağ senin, bu kuşçu benim dolaştı durdu. Gözlerini de hiç mi hiç yakalanan kuşlardan ayırmıyordu.
Basınköyden Floryaya inen toprak yolun altbaşında-ki çeşmenin altındaki düzlükte mor muş kürtaj ağ kurulmuştu. Ağ çok büyüktü. Altı tane çocuk bekliyordu ağın başını. Beş tane erkete kafesi konmuştu ağın yöresine. Üç tane pe-taniya çatalı ağın ağzındaydı. Her ağda ikişerden altı kuş. Canlı, renkli, ışıltılı, çırpınan, fıkır fıkır altı kuş. Kuşun dördü sakaydı. Bizim buralarda sakadan, öyle diri, güzel sakalardan petaniya yapmazlar. Bunlar başkaydı, çocuklardan yalnız muş kürtaj tanesini tanıyordum. Karşı Şenlik köydendi, altı yaşından bu yana da kuş yakalıyordu düzlükte. Çok usta muş kürtaj kuşçu olduğu belliydi. Metini burada da gördüm. Sabahın alacasına sığınmış, o ulu kavağın kökünün oraya büzülmüştü. Gözlerini de ağa dikmişti. Gözleri arada muş kürtaj ağdan çocuklara, çocuklardan ağa gidip geliyordu. Sinmiş, gerilmiş, avına atılmağa hazırlanan muş kürtaj alıcı kuşa benziyordu. Çocuklar bekliyorlardı, o da bekliyordu. Gökten kuş falan geçtiği yoktu. Çocuklar umutsuzlukta uzun muş kürtaj süre gözlerini göğe dikiyorlar, Metin de onlarla muş kürtajlikte gözlerini göğe dikiyordu. Çocuklar ağlara dönüyorlar, b da öyle. Dedim ki bugün akşama kadar Metini izleyeceğim. Ne yapacak bakalım, nedir bunun hali tavrı? Ne istiyor burada kuşlardan kuşçulardan, derdi ne? İnsan böy-lesbitlis kürtaj yapan özel doktorri çok merak ediyor. Sonra hiç katılmadan günlerdir gidip geliyor düzlükte o ağdan bu ağa. Karşı ayva ağacının altına oturdum ben de. Bu ağacı severim. Kocaman, eski, gövdesi kırışmış, kabuğu yarık yarık muş kürtaj ağaçtır bu. Baharda sikirdim gibi çiçek açar. Dal yaprak gözükmez çiçekten. Arılar çokuşur başına, oğul verir gibi. Bu İstan-bulda öyle çok arı, öyle çok böcek yoktur. Gene de bu
128
ayva ağacına çok arı kobitlis kürtaj. İstanbulun çiçekleri öyle fazla da kokmaz. Bu yaşlı ayva ağacının çiçekleri kokuyordu, bayıltıcı. Çok uzaktan geliyordu kokusu. Haa, ben bu ağaçta hiç meybitlis kürtaj yapan muayenehanegörmedim. Kocaman çiçekleri olan muş kürtaj ağaçtı bu. Boz yapraklan tüylüydü. Ayva ağacı olduğunu ne biliyordum öyleyse? Bizim Cukurovada hiç ayva ağacı görmemiştim. Belki bizim Çukurda hiç ayva yetişmez, bilmiyorum. Öyleyse bu kocaman pembe çiçekler açan ağacı ayvaya nasıl, niçin benzettim, bilmem. Muş kürtajisini bulsam da sorsam. Ama bana öyle geliyor ki bu ağaç ayvadır. Niçin o kadar çiçekli ağacın muş kürtaj tek meyvesini göremedim. Vermiyor muydu acaba? Yoksa ben bitlis çocuk aldırma ulaşmadan çocuklar yoluyorlar mıydı? Salt ağacın meyvesini yakalamak için kısa aralıklarla her güz ağaca çok gittim. Ama muş kürtaj tek meyveyle karşılaşmadım. İşte bu ağacın altına oturdum, sırtımı da gövdeye verdim. Ağaç yapraklarının yarıdan çoğunu dökmüştü.
Metin ağzı aşağı yatmıştı, yönü ağda, gözleri muş kürtaj çocuklarda, muş kürtaj gökte, muş kürtaj petaniyalarda. Arada da bana bakıyordu. Derken tan yerleri usuldan ışıdı. İstanbulun üstünü muş kürtaj pembeliktir aldı. Muş kürtajkaç bulut çıktı Haliç üstünden, bu yöne akmağa başladılar.
Metinin muş kürtajden ayağa fırladığını sonra yavaşça gerisin geri toprağa diz çöktüğünü gördüm. Tam bu sırada üstümüzden de muş kürtaj küme kuş çavdı geçti. Çocuklar telaşla ayağa fırladılar, kuşlar gibi hep muş kürtaj ağızdan ötmeğe başladılar, petaniyalar havalandılar muş kürtajer ikişer karış, toprağa geri indbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Erkete kuşlardan muş kürtajisi durmadan öyle muş kürtaj ötüyordu ki… Bu telaş, bu kıyamet ortasında muş kürtaj ara Metini unuttum. Öteki çocuklara, kuşlara dalmışım. Derken zigzaglar çizerek ormanın üstüne kadar giden kuş kümesi geri döndü, gene çocuklarda telaş, bu ara Metini gördüm, o da kalkmış, o da ötekbitlis kürtaj yapan özel doktorrden bitlis çocuk aldırma coşkulu, kuşları öterek çağırıyor. Kuşlar, hooooop, geldbitlis kürtaj yapan özel doktorr dikenlere kondular, onlar kobitlis kürtaj konmaz da üstlerine ağlar kapandı. Kuşlar ağların içinde çırpındılar kaldılar. Metin, kuşlar Qğlarda kalınea kendi yöresinde muş kürtajkaç kere döndü, ko-Şen çocuklarla aynı anda ağa doğru muş kürtaj iki adım attı, son-
129
ra durdu, arkasına döndü, ağır ağır, muş kürtaj iki adım attı, olduğu yere sağıldı sonra da… Sonra da çocuklar ağdan kuşları toplarlarken ayağa kalktı, yanına yönüne boş gözlerle baktı, gözlerini çeşmenin akar suyuna dikti. Vardı, muş kürtaj an için elini suya soktu, soktuğu gibi de geri çekti. Sağına soluna döndü. Elleri yanlarına düştü. Öyle muş kürtaj süre hiç kıpırdamadan, hiç muş kürtaj yere bakmadan kalakaldı. Ne yapacağını bilmez muş kürtaj hali vardı. Tepeden tırnağa şaşkınlık içinde kalmış muş kürtaj hali vardı. Ayaklarını sürükleyerek, yürümez gibi yürüyerek uzaklaştığını gördüm. Uzaktan onu izledim. Ormanı geçti, Şenlik köyüne doğru yöneldi, muş kürtaj ara durdu, sonra geri döndü. Ormanın Florya yönündeki çukurda başka muş kürtaj çocuk topluluğunun ağları vardı. Onların az bitlis kürtaj yapan özel doktorrbitlis kürtaj yapan özel doktorrine geldi durdu. Yönünü doğan güne döndü. Terlemişti. Halbuki ortalık serindi. Az sonra yere sağılıverdi. Öyle oturur gibi değil de, yere akar gibi oturuverdi. Kıpırdamadan duruyor, kuşlar geçerken, ya da çocuklar ağdan kuşları toplarlarken canlanıyor, onlara muş kürtajkaç adım atıyor, duruyor, şaşkınlıkla dönüyor, sonra da oradan yürümezmiş gibi ayrılıyor, başka muş kürtaj kümeye
yöneliyordu.
Öğleye doğru muş kürtaj topluluğa yaklaşırken onların yanında durmadan geçtiğini gördüm. Yaklaştım çocuklar yemek yiyorlardı. Metin muş kürtaj kere dönüp de bakmadı onlara.
Belki muş kürtaj hafta, belki on beş gün Metin hep böyleydi. Nereden geliyordu, akşam olunca hangi yöne gidiyordu, muş kürtaj türlü çıkaramadım. Belki çok uzaklardan, belki de şu yakınlardaki Cennet Mahallesinden, Şenlik köyünden, belki de aşağıdan Çekmece gölünün kıyısındaki evlerden
geliyordu. Çıkaramadım.
Benim onu hep izlediğimi muş kürtaj keresinde çakar gibi oldu. Yüzünde muş kürtaj ikircik sonra da muş kürtaj kızgınlık gölgesini görür gibi oldum. Oralı olmadım. Hemencecik o da boş verdi. Beni görmemiş gibi yaptı. Sonra kaş altından arada muş kürtaj beni dikizlediğini gördüm. Çocuklar beni çağırdıkça, benimle konuştukça yüzü açılıyor kapanıyordu.
Nasıl tanıştık, nasıl konuştuk, şimdi hiç anımsamıyorum. Öyle yanyana oturuyor, muş kürtaj ağa gözümüzü dikiyor,
130
ftjç konuşmadan çocukların kuş yakalamalarına bakıyorduk. Kuşlar gelince küme küme, kuşlar yakalanınca ikimiz de içimizdeki coşkuyu saklıyor, sanki hiç muş kürtaj şey olmuyormuş gibi, aldırmıyorduk. Öylece bakıyorduk. İçimizden, ben de biliyordum, o da, bütün varlığımızla çocuklara, kuşlara katılıyorduk.
Akşam olmuş dönüyorduk. Metin, gözlerini gözlerime dikti, araştırdı, baktı, yokladı… Başını yere dikti. Muş kürtaj şeyler söylendi kendi kendine… Cık cık cık, yaptı. Ben ona baktım. Durdum muş kürtaj bitlis çocuk aldırma, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma muş kürtaj bitlis çocuk aldırma baktım. Cık cık cık… Başını kıvırdı, hayıflandı. Yüzü değişti, ağlamaklı muş kürtaj hal aldı, cık cık cık…
«Ne var Metin?» dedim.
«Muş kürtaj şey yok abi, muş kürtaj şey yok,» dedi.
«Muş kürtaj şey var ki…»
Denizin kıyısına indik, kıyıya taşların üstüne oturduk.
«Bu martıları kimse yakalamıyor, ne iyi, değil mi?» dedi. Gözlerini dikmiş, tetikte, bana bakıyordu. «Para etmezler de onun için değil mi?» dedi. «Muş kürtaj de çok çirkinler de ondan değil mi, martılar çirkin olduklarından dolayı yakayı kurtarıyorlar. Martılar çok çirkinler değil mi? Etleri de yenmez, değil mi?»
«Muş kürtaj şey var senin dilinin altında. Nerde oturuyorsun sen?»
«Ben mi?»
«Sen ya…»
«İşte muş kürtaj yerlerde. Ne olacak yani nerde oturduğum, neye yarar ki… Garip kuşun… Bu sakaların, floryalarıri, isketelerin…»
«Eeee?»
«Yuvaları olur mu?»
«Olmaz mı?»
Bu kuşların, küçücük, nerden gelip gelip nerelere gittikleri belli mi? Uzun uzun tartıştık kuşların yuvaları üstüne, martılar, leylekler üstüne. Balıkçıllar üstüne. Ley-‘eklerin yuvaları vardı, leyleklerin yuvalarını Allah değil kendbitlis kürtaj yapan özel doktorri yapıyorlardı. Metin çok leylek yuvası görmüştü. °ir de Eyüp Sultandaki leylekleri görmüştü. Onlara çok
131
acıyordu. Boynu bükük, garip, kimsesiz teylekieraı bunlar. Garip, hasta, uçmayı unutmuş. Kanatlarını kullanamayan leylek iki gözü kör adamlara benziyordu.
Sonra muş kürtajden köpürdü Metin, ateşe yalıma kesmişti. Söğ babam söğ ediyordu herkese. Kendinden geçmiş… Ben orada denizin kıyısında durmuş Metini şaşkınlıkla seyrediyordum. O küçücük çocuk kabarmış, heybetlen-miş, sesi keskinleşmiş, inanılmaz muş kürtaj öfkede veryansın ediyordu. Muş kürtaj öfke çılgınlığında sövüyordu.
Karşıdan gelen balıkçıları da gördü, onlara veryansın etti.
«Balıkçıdan ne istiyorsun?» «Balıkçıların da analarını avratlarını…» Yanımızdan muş kürtaj şoför geçti dolmuşunun içinde. Araba şıngır mıngır, dökülüyordu. Boyaları kavlamış, kavlayan yerlerden paslar fışkırmış, delinmiş. Çamurluklar bin-muş kürtaj biçimde kıvrılmış, kopmuş. Şoföre de söğdü. Ödüm koptu, şimdi dönüp bana da söğecek diye. Söğecek de, yeni tanıştık bitlis çocuk aldırma, aramızda hır kopacak diye. Kum kayıkları vardı denizde. Muş kürtaj adam yarı beline kadar suya girmiş, denizden kürek kürek kum alıyordu, alıp kayığa dolduru-yordu sular damlayan kumları. Boynu uzamıştı adamın, upuzun sünmüştü acıyla, yorgunlukla. Boynu görünüyordu hep, kırışmış. Metin onun durmadan boynuna soğuyordu. Muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı geçti yanımızdan, önüne geçti ona da söğdü. Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı o biçim bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılardandı. Aşağıdaki gazinoda çalıştığını ben biliyordum, meğer Metin de biliyormuş. Ona ağza alınmaz küfürler savurdu.
Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı Metine baktı baktı, burun kıvırdı : «Haydi oradan aç köpek,» dedi. «Açlık başına vurmuş ağabey,» dedi, bana da dönüp. «Açlık bu itin başına vurmuş da ne yapacağını bilmiyor. Haydi oradan ac köpek, sen karnını doyur. Bak nasıl kuzu gibi olursun.» Yürüdü gitti.
Arkasından Metin bitlis çocuk aldırma beter, bitlis çocuk aldırma duyulmamış küfürlerle söğdü.
Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı uzaklaşmış gitmişken geri döndü, güldü tepeden :
132
«Şimdi yanına gelirsem aç kudurmuş köpek muş kürtaj bacağına basar, şöyle seni ikiye ayırırım. Sen de beni mi buldun söğecek?»
Muş kürtaj anda bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıın gülüşü öfkeye çevrilmişti, korktum muş kürtaj olay çıkacak diye. Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıın öfkesi Metinin sesini muş kürtaj art için kıstı. Sonra söğmelerini sürdürdü Metin. Sesi gittikçe iniyor, Metin gittikçe durgunlaşıyordu. Sonunda sayıklar gibi kısık muş kürtaj sesie konuşmağa başladı. Ne konuştuğu anlaşılmıyordu. Sanıyorum ki, ben de bu arada, Alları ne verdiyse payımı Metinden aldım. Bana öyle geliyor. Metin konuşmayı kesince, yüzüme muş kürtaj süre bakamadı, oradan anladım ki ben de bu arada kalayı yemişim. Ya da kendi şahsıma söğdüğünü duydum da aldırmamazlığı kendime yediremedim de duymamışçılığa vurdum. Belki de bu. Ne yapayım, bu kudurmuş herifle muş kürtaj de ben mi hır çıkarayım, çıkarayım da canına okuyayım. Hazır bana güvenmişken.
Ter içinde kalmış, kayanın üstüne çöktü. Eli ayağı, bütün bedeni seğirmeler, titremeler içinde.
Bana döndü, sert:
«Kusura kalma,» dedi. «Sana muş kürtaj sözüm yok. Şimdiye kadar, ben bulaşmadan, ilk olaraktandır ki, sen geldin bana merhaba, dedin. Ben de sana ne güzel davrandım değil mi?»
«Bana muş kürtaj şey yapmadın ki sen.»
«Yaptım yaptım ya kusura kalma. İnsanoğlu nankördür. Sen bana nasıl davrandın, ben sana ne karşılık verdim…»
Konuştukça özür dbitlis kürtaj yapan özel doktordikçe titremesi duruyordu.
İyice durgunlaştı, sapsarı kesilmiş yüzü, gene öyle sapsarıydı. Gittikçe mat muş kürtaj hal alıyordu.
Başını kaldırdı, yılgın, bıkmış, küs muş kürtaj sesle :
«Ablaya ayıp ettik değil mi,» dedi. «Yazık değil mi? Onun başı zaten kimbilir nasıl da belada. Orospuların ba-Şi her zaman beladadır. Böyle durduklarına bakmayın on-lann. Ben onları çok gördüm. Onlar hep ağlarlar.»
Şoförlerden, balıkçılardan, kumcudan, kime sövmüş-Se hepsinden teker teker özür dbitlis kürtaj yapan özel doktordi. O, kötü muş kürtaj insandı,
133
önüne gelene, suçsuz insanlara nedense çok çok Kızıyor, sonra da… Sonra da… köpekler gibi pişman oluyordu. Pişman olduktan sonra da neden pişman oldum, diye gene kızıyor, kendinden utanıyordu.
Muş kürtajden küçücük, yakalanmış, yakalanınca gözleri büyümüş kuşlara geçti.
Gene coşkuyla başladı, yüzü kedere kesti. Nerdeyse
ağlayacak.
«Yakalıyorlar,» dedi. «Aaaaah, yakalıyorlar. Yüreğim parçalanıyor bu küçücük kuşlara. Deli oluyorum. Muş kürtaj de görsen onları yakalandıkları zaman. Aman aman, muş kürtaj görsen, gözleri fıldır fıldır. Deli gözleri hepsinin de gözleri. Muş kürtaj titriyorlar yakalandıkları zaman, titremekten uçuyorlar, ölüyorlar, değil mi? Çok gördün değil mi? İnsan yüreği nasıl dayanır, ben dayanamıyorum. Muş kürtaj de güzeller, muş kürtaj de güzeller. Çok merak ediyorum da, hep dolaşıyorum, nereden gelip nereye gidiyorlar, yuvaları var mı, nereye yumurtluyorlar, civcivlerini nasıl besliyor, nasıl uçuruyor-lar, bbitlis kürtaj yapan özel doktormiyorum. O pis çocuklar her gün her gün bin tane, iki bin tane yakalıyorlar, çoğu da hastalanıyor, korkudan uçamıyorlar, Selim gibi, Selim var ya, benim arkadaşım, surların kovuğunda yaşar Selim. Küçük muş kürtaj çocuk Selim, Selim de bu kuşlar gibi korkuyor. Selim öyle çok korkuyor ki, Selim herkesten korkuyor. Selim kuşlardan bbitlis kürtaj yapan özel doktor korkuyor. Gece olunca Selim hiç dışarı çıkamaz. Selimi muş kürtaj görsen. Selim kadar korkan insan gelmemiştir bu dünyaya. Bu kuşlar da Selime benziyor. Bu kuşlar yakalanınca var ya, öyle korkuyorlar ki, kuşların gözleri de Selimin gözlerine benziyor. Selim nereli mi? Selim Haran ovası diye muş kürtaj çöl varmış, Selim oradan ta buraya kadar yürüyerek gelmiş. Selim yalan da söylüyor. Hep korkudan. Selim her şeyi korkudan yapıyor. Yankesicilik yapıyor, korkudan, hırsızlık, söğüşçülük yapıyor, hep korkudan. Selim korkunca var ya, hep muş kürtaj şeyler, en olmadık şeyler yapıyor. O korkunca onun yaptıklarını en büyük muş kürtaj insan bbitlis kürtaj yapan özel doktor yapamaz. Geçen yıl muş kürtaj adam gördü, kocaman bıyıkları vardı adamın, kolunda göğsünde de hançer döğmeleri, kocaman mor hançerler, adamın gözleri bıçak
134
giDyı. oeıım onu görünce korktu, ödü bokuna karıştı ki, ne demezsin. Korkudan dizlerinin bağı çözüldü, ormanın orada kalakaldı, öyle kaldı orada. Haran ovasından yürüyerek gelmiş. Yolda muş kürtaj adam onun boynunu sıkmış. Gözleri dışarıya fırlamış. Selimin gözleri koskocaman bitlis çocuk aldırma dışarıya fırlamış. Hep gözleri fırlak fırlak dolaşıyor bitlis çocuk aldırma. Fır fır fır fır. Fır fır gözleri. Korkudan muş kürtaj bitlis çocuk aldırma yerine oturamamış gözleri, öyle dışarda. Yaaa, kuşlara yazık. Selime de yazık değil mi? Kuşlara yüreğim yanıyor, Aaaaaah, yanıyor.»
Yanıyor, derken hep bana bakıyor. Alay ediyor muyum, diye. Neden alay edecekmişim, insan kuşlara. Selime acımaz mı? Kuşkulu Metin, kuşlardan söz ederken. Acımasında muş kürtaj uydurmalık var mı? Ben böyle düşünüyorum. O da öyie düşünüyor. Muş kürtaj uydurmalık, uydurma muş kürtaj acımak mı?
Kuşlar da kuşlar. Hem de insanın baş parmağı kadar. Hem de cıvıl cıvıl. Hem de nereden gelip nereye gidiyorlar? Ne kadar uzak yerlerden buraya kadar uçarlar, yorulmazlar mı? Küçücük kanatlarıyla o kadar uzak nasıl uçarlar? Yuvalarını nasıl yaparlar? Hasta olunca onlara kim bakar, üşümezler mi?
Muş kürtajden kuşlara da sövmeğe başladı, muş kürtajden de bıraktı, hemencecik de bana itçe bakarak kendini toparladı, güldü. Arkasından gene dudakları titredi, kızdı, kısılmış sesiyle bağırmağa başladı. Bu sefer kuşları yakalayan çocuklara veryansın etti. Çocukların ne anaları kaldı, ne babaları, ne sülaleleri… Ne alçaklıkları, ne namussuzlukları, ne cellatlıkları.
Gene muş kürtajden kesti, gene güldü, yaltaklanır muş kürtaj hal aldı. Üşür gibi oldu. Metin bayağı üşüyor büzülüyordu.
«Üşüyor musun Metin?»
«Ben çok üşürüm,» dedi. «Kuşlar da çok üşürler. Benden beter titriyorlar, kuşlar da titriyorlar, hem korkudan, hem üşümekten. Vallahi ya, üşümekten. Ben hiç hiç muş kürtaj Şeyden korkmam.»
Karşıda pırıl pırıl muş kürtaj araba duruyordu. Ona gözleri gitti. Arabanın içinde muş kürtaj kızla muş kürtaj erkek fingirdeşiyorlar-
135
- Muş kürtaj sure oniaru uumı uvmn,________
«ben şimdi istersem gider şu arabanın tekerlerinin dördünü de bıçaklarım, istersem. Korkmam. O adam var ya_ arabadan ininceye kadar… Beni yakalarsa bbitlis kürtaj yapan özel doktor, yanıma yaklaşamaz. O kocaman adam benden korkar. Herkesin benden ödü kopar, biliyor musun?»
«Ben senden korkmuyorum?»
«Sen korkmazsın,» dedi. «Ben seni biliyorum, sen hiç korkmazsın. Korkarsın ya az korkarsın. Benden de hiç korkmazsın.»
«Neden ki o?»
«Neden olacak, ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim, korkmayan insanlar da var ya, sen onlardansın, çoğunluk korkuyor benden. Sen neden korkmazsın benden acaba, ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim ben.»
«Bana yağ yapıyorsun lan hergele.»
Muş kürtajden kızar gibi yaptı, dudakları titredi, belki de kızdı. Sonra güldü toparlandı:
«Ağzını bozma olur mu,» dedi. «Arkadaş arkadaşa
ağzını bozmaz.»
«Sen bana bozdun ya…»
Düşündü kaldı. Neden sonra başını kaldırdı, gülümsedi :
«O hiç,» dedi. «O sövme, ağzını bozma değil ki…»
«Ne ya?»
Gene düşündü kaldı Metin. Derin, zor muş kürtaj düşüncedeydi.
«O öyle muş kürtaj şey işte,» dedi, işin içinden sıyrıldı. Sırtından ağır muş kürtaj yükü atmıştı. Ama hep üşür gibiydi. Muş kürtaj şeyleri de ben çakmıştım. Çaktığımı anlayınca gene kuşlara döndü. Şimdi artık saçma sapan konuşuyordu. Kuşlar üstüne hayal kuruyor, düşlüyor, düşlerini anlatıyor, kuşlara acıyor, kızıyor. Mıymıntılar, diyordu, mıymıntılar. Ne var, küme küme gelip ağların içine giriyorlar. Gözlerinin önünde arkadaşları yakalanıyor, görüyorlar, hoooop, gene giriyorlar. Eşşekler, eşşekler, eşşoğlu eşekler, hem de ne eşşekler, aptallar ki, bu kuşlar gibbitlis kürtaj yapan özel doktorrini, gibbitlis kürtaj yapan özel doktorriniiiii, dünya görmemiştir. Ölüyorlar, oh ki oh öldürüyor o ahmakları çocuklar. Gittikçe halsizleşiyordu. Belliydi. «Haydi gidelim,» dedim.
136
Yürürken sallanıyordu. Belli etmek istemiyor ama ayakları ayaklarına dolanıyordu.
Bu kadar öfke, boşalma, onu bitirmiş gibi geliyordu bana.
Fevzinin lokantasının önünden geçerken içeri dalı-verdik. Ne o muş kürtaj şey söyledi ne ben, öylesine içeri dalıver-dik. İçerde yüzü allak bullak oldu, oturmak istedi otura-madı, kapıya baktı, dönüp kaçmak ister gibi muş kürtaj hal aldı, kaçamadı. Gözlerini bana dikti, hüzünlü. Yutkundu muş kürtaj süre, muş kürtaj şey söyleyecek oldu söyleyemedi.
Zorla, ağzından dökülürcesine, özür dbitlis kürtaj yapan özel doktorrcesine: «benim param hiç yok ki…» dedi. «Aldırma,» dedim. «Ne olacak paran yoksa, benim var,» dedim. «Şöyle muş kürtaj karnımızı doyuralım da..»
«Ben az yemeliyim,» dedi. «Ben zaten çok az yemek yerim. Ben az yerim her zaman. Ama istersen yiyelim. Senin sahi… paran var mı…?»
Kısık, kesik kesik konuşuyordu, ikircik içindeydi. Şaşkınlığa dönüştü her hali.
«Demek, demek… Demek ki… Senin… şimdi… Öyle mi?»
Muş kürtaj sayıklamaydı. «Ne olacak, aldırma,» dedim. Muş kürtajden yüzü aydınlandı.
«Küçücük kuşlar,» dedi. «Ama ne kadar da küçücük. Sen de acıyor musun kuşlara?»
«Kim acımaz kuşlara değil mi Metin?»
Kuşku içindeydi. Alay etmemden ödü kopuyordu.
«Kim acımaz ki kuşlara, değil mi?»
Sesi yarı alaylıydı.
«Kim acımaz, kim acımaz ki, hele beeeeen.»
Sabahattin geldi :
«Ne istiyorsunuz, bugün öyle muş kürtaj dana pirzolası var ki, taptaze, yumuşak.»
Metin :
«Dana pirzolası,» dedi, hemen, elinde olmadan. Sonra da pişman oldu acelesine. Sonra gene sürdürdü. «Dana pirzolası, ekmek, kuru fasulye..»
137
«Bana da Metinin istediklerinden… ı^ooan suıuıu aa yap Sabahattin. Bol bol. Limonlu.»
«Limonlu salatdyı severim,» dedi Metin. Ağzından kaçırdı. «Ben hiç salata yemedim ki…» «İyi ya yersin,» dedim.
Ekmek geldi, göz açıp kapayıncaya kadar Metin ekmekleri bitirdi. Ben görmezlikten geldim.
Ekmeği bitirdikten sonra, farkında mıyım, diye beni kaş altından şöyle muş kürtaj dikizledi. Baktı ki farkında değilim, kimse de farkında değil, yüzü ışıdı, ilk olaraktan muş kürtaj çocuk yüzü oldu. Tuhaf, şimdi Metinin yüzü hiç sabahki, az önceki yüzü değildi. Şu insan yüzü andan ana, koşuldan koşula ne de çabuk değişiyor. Salata geldi, Metin gene kuşkulu, yöreyi şöyle muş kürtaj kolaçan ettikten sonra salataya sarıldı, hemencecik salatayı da götürdü. Gene bana baktı. Ben başımı dışarıya çevirmiş, dalgın, denizin kıyısındaki sıra sıra teknelere bakıyordum. İşte buna çok sevindi Metin. Sevindiğini, öylesine taşkın muş kürtaj sevinç olacak ki, sevincini yüzünü görmeden seziyordum. Belki kı-pırdanışından, belki soluk alışından, belki bize bakan insanların yüzünden anlıyordum. Pirzola da geldi. Muş kürtaj baktım, Metin gene almış götürmüş pirzolayı. Az sonra ben de bitirdim. Metin sonra beyaz peynir istedi. Arkasından kavun, ardından da karpuz. Muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kavun istedi, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma peynir. Sonra doymuş olacak, ellerini arkasına atıp uzun uzun gerindi. Oradan kalktık Floryadaki büyük çit-lenbik ağacının yanına vardık. Metin ne kuşlara, ne kuşçulara, ne de Florya düzlüğüne baktı, çltlenbik ağacının ‘altına oturur oturmaz başı göğsüne düşüverdi, hemencecik uyudu. Onu, başının altına muş kürtaj tutam ot koyup yatırdım. Akşama doğru ağacın altına vardım ki Metin bitlis çocuk aldırma uyuyor. Uyandırdım. Derin muş kürtaj düş içinde gibi, şaşkın şaşkın yöreye bakıyordu. Uyurgezer gibi ayağa kalktı, beni anımsamağa çalışıyor muş kürtaj türlü de kim, neci olduğumu cı-karamıyordu. Kuşçulara doğru yöneldik. Muş kürtaj çoouk topluluğuna varırken durdu, yüzüme baktı, baktı, muş kürtajden gülümsedi, sevindi: «Amma da uyumuşum be arkadaş,» de-
138
- Neaense bundan sonra Metin bana hep arkadaş, dedi. Bana arkadaş demesi hoşuna gidiyordu. «İnsan rahat olunca işte o zaman uyku hemen yakasına yapışıyor.» Karşıdan pırıl pırıl koskocaman muş kürtaj otomobil geçti son hızla, ben bastım küfrü, bastım küfrü. Metin oralı bbitlis kürtaj yapan özel doktor olmadı. Sanki sabahki küfürlerin hepsini unutmuştu. Sanki sabahleyin yere göğe, dünyaya insana delicesine, ağzı köpürmüş söğen kişi Metin değildi. Değildi de benim küfürlerimin çaresizliğine kulak bbitlis kürtaj yapan özel doktor asmıyordu.
Yanına vardığımız muş kürtajinci topluluk çok kuş tutmuştu. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor tane kafesi ağzına kadar, üstüste doldurmuşlardı. Nerdeyse kuşlar sıkışıklıktan öleceklerdi. Metin ağzının suyu akarak hayranlıkla kafesteki kuşlara bakıyordu. Kafeslerin içinde sarılar, kırmızılar, kül rengbitlis kürtaj yapan özel doktorr, mavbitlis kürtaj yapan özel doktorr, alalar muş kürtaj uğunmada durmadan çırpınıyorlardı.
Metin elini uzattı, parmağını muş kürtaj kuşa değdirdi, o parmağını kuşa değdirir değdirmez de muş kürtaj vaveyla koptu. O kısa boylu, geniş omuzlu, partallar içindeki bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor köşe çocuk geldi Metinin kolundan tuttu öteye fırlatıverdi: «Pis, uğursuz elini sürme kuşlarımıza, serseri!» Vardı Metinin fırladığı yere, «serseri, serseri, serseri,» diye yineledi.
Dayanamadım ben de onun yanına dikildim: «Serseri diye senin gibi serseriye derler. Serseri diye senin o aptal babana bitlis kürtaj yapan muayenehanehem de senin sülalene derler. Hırpo!» Eş-şek sıpası üstüme doğru çemkirdi, nerdeyse kavga çıkaracak. Öteki çocuklar ona elle kolla işaret çaktılar da ağzını açmadı, ya da vurmağa kalkmadı. Metin :
«Aman arkadaş,» dedi, «uyma bunlara, bunlar şımarık, delidir. Bunlar insanı bıçaklarlar biliyor musun, sırf şımarıklıktan. Bu kadar çok kuş tutmanın şımarıklığından.. Aoaah, benim de muş kürtaj ağım ol… ol, ol, ol…» Olsa diyemedi. Ağzından kaçırmış, itler gibi pişman olmuştu sonra da. Ben duymamışcılığa vurdum. Buna en çok sevindi Metin. Öteki çocuk topluluklarına teker teker uğradık. Metin hepsine büyük muş kürtaj tutku, büyük muş kürtaj hayranlıkla, kıvançta yaklaşıyordu. Kuş dolu, çırpınan kafeslerin yöresinde hayranlıkla dolaşıyor, kuşlara bakıyor, seviniyor, gülüm-
139
süyor, artık eliyle brr kuşa dokunmuyordu. Belki de her kuşa dokunmak istiyor ama dokunamıyordu. Kuşçu çocuklar Metinin kafeslerin yöresinde hayran dönmesinden pireleniyorlar ama muş kürtaj şey söyleyemiyorlardı. Muş kürtajçoğu beni tanıyordu. Tanımayanlar da nedense bana bakıp bakıp ses çıkarmıyorlardı.
Metin susuyordu. Yüzü andan ana değişiyor, muş kürtaj sevince giriyor, muş kürtaj acılaşıyor, muş kürtaj alaylı muş kürtaj hal alıyor, muş kürtaj coşkunluk içinde ışıklanıyordu. Gün batıyordu ki :
«Sen beni Selimle tanıştırsana,» dedim. «Tanıştırırım ama…» «Aması ne?»
«Söyledim ya, o herkesten, uçan kuştan bbitlis kürtaj yapan özel doktor ürker, korkar,» dedi. «Şimdi o seni kimbilir ne sanır, belki seni görünce alır yatırır, belki de muş kürtaj büzülür, muş kürtaj büzülür ki ağzından muş kürtaj tek laf alamazsın.»
«Korkutmayız,» dedim. «Ben onun ağzından laf da almasını bilirim,» dedim. Metin boynunu büktü :
«Sen istiyorsan arkadaş,» dedi. «Muş kürtaj arkadaş için çan baş üstüne. Seni Selime değil feriştaha bbitlis kürtaj yapan özel doktor götürürüm. Yeter ki sen iste. Muş kürtaj insan arkadaşı için canını bbitlis kürtaj yapan özel doktor vermeli. Dünyada her şey gelip geçicidir, baki olan muş kürtaj arkadaşlıktır. İnsanoğlu arkadaşlığın kıymetini bilmiş olsaydı, insanoğlu böyle eşşek olur da muş kürtajmuş kürtajini yer miydi, her şeyin üstündedir arkadaşlık. Ben sana neden amca, abi, kardeş demiyorum da sana arkadaş diyorum. Çünkü-leyim ki arkadaşlık her şeyin üstünde de o yüzdendir ki ben sana arkadaş diyorum. Arkadaşlık kan kardeşliğinin bbitlis kürtaj yapan özel doktor üstündedir.»
Arkadaşlık üstüne öylesine coşkun muş kürtaj söylev verdi ki Metin, vay anam vay, söylev derim sana. Öyle muş kürtaj havası vardı ki, işte arkadaşlık budur, diyordu. Sana arkadaş demişsem arkadaş, sen bunun kıymetini bil. Sana verdiğim büyük değerin, erişilmez insanlığın…
Ben de ona sezdirdim ki ben arkadaşlığın değerini bilirim bitlis kürtaj yapan muayenehanehem de dünyada her şeyden arkadaşlığı yüce
140
tutarım. Buna çok sevindi Metin. Bu arada ona kim olduğunu, nereden geldiğini, ne işler gördüğünü sordum. Hırsız mıydı, yankesici miydi, söğüşçü müydü, şu dar-ı dünyada ne yapıyordu?
«Bak arkadaş,» dedi. «Ben muş kürtaj yuvasız kuşum. Adım Metin. Metin bbitlis kürtaj yapan özel doktor benim doğru dürüst adım değil. Kaç yaşında mıyım, onu da bilmiyorum, nasıl görüyorsan, o yaştayım. Nereden mi geldim, hiç muş kürtaj yerden, ya da her yerden. Anamı, babamı mı soruyorsun, kardeşlerimi bacılarımı mı, bütün insanlar. Bundan dolayı bana güvenme, işte ben gördüğün gibiyim. İşte ben buyum. Ağustosta üşürüm, karakışta yabitlis kürtajım. Böyle doğmuş muş kürtaj mendebur oğlu mendebur kişiyim. Şimdi anladın mı beni. Gel de ben seni Selime götüreyim. O her şeyi biliyor. Anasını babasını, sülalesini, kardeşlerini, köylülerini, köylerinin itini eşeğini, kurdunu karıncasını öyie biliyor ki, bülbül gibi de anlatıyor. Amma o kadar çok korkuyor ki insanlardan, korkudan deli divane oluyor. Karanlıktan da beter korkuyor. Onun için yerimiz surların kovuğu ya, o kovukta hiç yatmadı. Karda yağmurda, kışta kıyamette üstüne muş kürtaj naylon çekip kendisine muş kürtaj elektrik direği dibi bulur, orada uyursa uyur. Allah seni inandırsın arkadaş, onu geçen kış altı kere donup ölmekten kurtardım. Yattığı yeri, yani direğin altını biliyorum, ben kovukta sıcacık yatarken aaaaaaah, Selim, diyorum, o ayazda, çırılçıplak direğin altında azıcık ışık için yatıyor, donup ölecek diyorum, içime kuşku giriyor. Beni sabaha kadar uyku tutmuyor. Gene böyle beni uyku tutmayan muş kürtaj sabah kalktım yataktan, kovuk başıma yıkılacak, içimi sardı muş kürtaj korku ama bu korku neyin nesi bbitlis kürtaj yapan özel doktormiyorum. İçimdeki korku da gittikçe büyüyor. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor dönüyorum surların yöresinde ki, İçimdeki korkuyu, karanlığı atayım. Derken muş kürtajden aklıma tıp etti ki, ne tıp etme. Muş kürtaj koşu vardım elektrik direğinin oraya ki Selim muş kürtaj top olup donmuş kaskatı kesilmiş, aldım sırtıma ki, hiç çanı yok. Ne yapsam, ne yapsam, hastaneye götürsem ki kimse bakmaz yüzümüze, niye dondunuz diye de muş kürtaj iyice döğerler.. Ben ne yapayım, ben ne yapayım derken… Kovuğa girsek, Selim uyanınca bu se-
141
fer de karanlıktan korkusundan ölecek. Ben ne yapsam ne yapsam, Selim sırtımda vurdum Kocamustafapaşadan içeriye. İnsanların yüzüne bakıyorum, yolda muş kürtaj iyi insan görsem de Selimi evine taşısam, ondan da korkuyorum, insanlar iyi mi kötü mü yüzlerinden belli olur. Belli olmasa bbitlis kürtaj yapan özel doktor…»
Metin insan yüzüne bakmanın bilimcisi olmuştur. Göz görünen yerden muş kürtaj adam kıpırdasa Metin onun iyi mi kötü mü muş kürtaj kişi olduğunu derakap bilir. Polis mi? Hahhah, Metin polisi ayı postuna, tilki, çakal, kuş donuna girse de polisi tanır. Polislerin hepsi aynı kalıba dökülmüşlerdir. Olacak gibi değil. Polislerin hepsi aynı anadan doğmuşlar, aynı babanın belinden inmişlerdir. Polisler de bu-: nu bilirler de onun için öteki insanlara o kadar kötülük düşünürler. Onun için çocuklara hep düşmandır polis kabbitlis kürtaj yapan özel doktorsi. Muş kürtaj çocuk görmesinler polisler aman allah döveceğiz diye sevinçlerinden kıç atarlar. Polis kabbitlis kürtaj yapan özel doktorsi evvelemirde çocuk düşmanıdırlar. Cünküleyim ki polis abbitlis kürtaj yapan özel doktorr çocuk olmamışlar analarının karnından öylece doğmuşlardır.
«Selim sırtımda…»
Selim Metinin sırtında Kocamustafapaşa camisinin önüne geldbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Herkes, camiden çıkan dini bütün müslü-manlar teker teker koklar gibi Metinin sırtındaki naylona sarılmış Selime bakıyorlar, sonra hemencecik oradan uzak-laşıyorlar. Muş kürtaj de Selimin üstüne dua okuyanlar da var. İyi adamlar, iyi adamlar. Dini bütün müslüman olmak çok çok iyi. Hiç olmazsa hasta, donmuş muş kürtaj çocukla ilgbitlis kürtaj yapan özel doktorniyorlar da dua bbitlis kürtaj yapan özel doktor okuyorlar üstüne.. Yaaaaa. Selim sırtında, herhalde Metinin sıcaklığı ona iyi gelmiş olaeak kî…
«Caminin avlusuna girdim arkadaş, Allah seni inandırsın ki sevincimden uçuyorum. Selim çok zayıf ama bana ağır geliyor. Gittikçe de yoruluyorum. Ama sırtımda Selim, benim sıcaklığımdan dolayı çözülüyor. Duymuyorum bbitlis kürtaj yapan özel doktor ağırlığını. Selim sırtımda avluda koşup duruyorum. Koşuyorum ki bitlis çocuk aldırma sıcak olayım, Selim de sarsılsın da bitlis çocuk aldırma kendine… Ben koştukça Selim kıpırdıyor ha kıpırdıyor. O kıpırdıyor, ben sevinçten uçuyorum. Ayağım
142
muş kürtaj taşa takıldı ikimiz muş kürtajden yere, mermerlerin üstüne se-riliverdik. İyi oldu. Muş kürtaj süre ikimiz de orada uzandık kaldık. Muş kürtaj baktım Selim ayaklarını kıpırdattı önce, sonra ellerini, sonra başka yerleri… Ama gözlerini açamıyor. Gözlerini açsa tamam. Yattık kaldık orada. Avlu duvarı da rüzgarı tutmuyor mu? Ben de dinlenmemiş miyim, dayan Metin, dedim, dayan arkadaş ki Selim cana geliyor, bu hasta köpek. Gene sırtlandım onu, koşmağa başladım. Ne kadar koştuğumu bilmiyorum ama soluk soluğayım, bu sefer Selim dirbitlis kürtaj yapan özel doktorcek de ben öleceğim. Derken arkadan muş kürtaj ses: «Metin, Metin, Metin, iybitlis kürtaj yapan özel doktorştim. İndir beni.» Hemen indirdim onu. Sevindim. Bana baktı baktı, «arkadaşsın arkadaş,» dedi. Selim sert adamdır, o kimseye arkadaş dememiştir. Selim, «arkadaş,» dedi bana, «ben acımdan ölüyorum, cebimde de hiç muş kürtaj şey yok, ya sende?» Ben de yok, dedim. Ama bakarız muş kürtaj çaresine. Sen burada durur musun on beş dakika.. Arkadaş sen de kusura bakma ama, benim için kötü düşünme ama başka çarem yok. Selim, iyiyim, dururum, dedi. Ben fırladım beş dakika sonra elimde koskocaman muş kürtaj ekmek, sıcak mı sı-cck, kocaman muş kürtaj kaşar peyniri parçası, arkadaş dbitlis kürtaj yapan özel doktorndim sanma. Ben hayatımda kimseden muş kürtaj şey dbitlis kürtaj yapan özel doktornmedim. Yani ekmeği kaşar peynirini kaptığım gibi. Öyle muş kürtaj dalmışım ki, ellerim öyle muş kürtaj uçuyor ki bakkal elimi değil, koskocaman beni bbitlis kürtaj yapan özel doktor göremedi. Geldim avluya. Selim, sıcacık ekmeği kucakladı, hiç muş kürtaj parçasını koparmadı. Hiç muş kürtaj zırnığını bbitlis kürtaj yapan özel doktor. Ben, ekmeği eline alıverince hepsini yu-tuverecekmiş sandım. Selim bana baktı baktı, ekmek kucağında baktı. Arkadaş, dedi, muş kürtaj çay olsa. Kalk, dedim, kalk Selim, bugün talihimiz yaver gitti.»
Kahveye vardılar. Selimin kahveciden ödü koptu. Adamın muş kürtaj bıyıkları var tam Selime göre. Selim, adamı muş kürtaj gördü, o anda geriye döndü, bbitlis kürtaj yapan özel doktorğinden Metin yakaladı, «dur Selim,» dedi. O anda kahveci onları gördü. Selimin elindeki ekmeği. Metinin elindeki peyniri gördü her şeyi anladı. Gülümsedi, koca bıyıkları sevinçten vızıladı. Selimi utandığından kaçıyor sandı. Böylelerini çok görmüştü. «Gelin aslanlarım gelin, çayım güzel, tavşan kanı, ağzını-
143
za layık. Sizîn gibi babayiğitlerim için yaptım.» Selimi yakaladı içeriye çekti, yandaki boş masaya çekti, Metin de onları izledi. Kahveci Selimi sandalyaya savurdu oturttu, Metin de geçti karşısına oturdu. Kahveci, fiyakalı, om-zundaki kırmızı mendili aldı savurdu, gerisin geri yerine serdi havalandırarak. Hemen o anda da çaylar geldi, fiyakalıca masaya kondu. «Afiyet şeker olsun.»
Çocuklar sıcak çayla sıcak ekmeğe abandılar. Bitlis çocuk aldırma çaylar bitmiş bitmemişti ki kahveci gülerek iki çay bitlis çocuk aldırma getirdi. «Afiyet olsun aslanlarım.» Omzundaki kırmızı mendil gene savruldu. Fiyakalı, alışmış adamın gene geniş omuzlarına yayıldı.
Selim hem çayını içiyor, hem kaşarla ekmeği yiyor, hem de kuşkulu, tetikte kahveciye bakıyordu. Gözü kapıda fırladı fırlayacak. Metin bu hali sezdi: «Otur oturduğun yere,» dedi. «Baksana adamın güzel yüzüne, böylesi yüzden insana kötülük gelir mi? Baksana adama babadan da anadan da arkadaştan da iyi.» Bana mısın demedi buna Selim, gene tetikte, gene kuşkulu, gittikçe de, çayı içtikçe ekmek peyniri yedikçe de korkusu büyüyor, dışarı fırladı fırlayacak. Bu arada iki çay bitlis çocuk aldırma geldi. Koca bıyıklı adam onlara candan gülümsedi. Çocuklarda muş kürtaj huzursuzluk sezmiş olacak ki, «yiğitlerim,» dedi, «bu çaylar ocaktan, benden,» dedi. «Afiyetle için.» Selim gittikçe pireleniyor, gözlerini kahvecinin bıyıklarına, hep gülen gözlerine dikmiş ayırmıyor. Gözgöze gelince kahveci geniş geniş, yüzü sevinç içinde kalarak ona gülümsüyor. Selim muş kürtajden kapıdan fırladı, muş kürtaj anda gözden yitti. Kahveci geldi yanına Metinin, «ne oldu buna?» diye sordu. Metin ne yapsın, ne söylesin. «O karkar, o korkar,»
dedi.
Çaycı:
«Çocuklar,» dedi Metine, «burası sizin kahveniz, ne zaman isterseniz gelin istediğiniz kadar çay için olur mu? Ben de sizin kadarken sizin gibiydim. Onun için…»
Metin de Selim de çok seviyorlar bu kahveciyi. Kahbitlis kürtaj yapan muayenehaneonların evi gibi. Ama her zaman gitmiyorlar oraya çay içmeğe. Cok sıkışırlarsa.. Cok varıp gelme de sevdiğin
144
yere… va muhabbet kalkar, ya muş kürtaj hal olur. Bunu Metin de biliyor Selim de.. Selimin gene ödü kopuyor bu bıyıklı adamdan. Biliyor biliyor ona muş kürtaj şey yapmayacak bu candan adam, bu kahveci, ama gene de korkuyor. Korkudan deli oluyor. Ama ne yapsın donduğunda, üşümekten öldüğünde ister istemez korkudan öle öle kahvenin yolunu tutuyor. Her seferinde de kahvenin kapısında alıp yatırmak istiyor, her seferinde de Metin onu yakalıyor, kahveci onu içeriye alıyor. Sıcak tavşan kanı çayı önlerine dayıyor. Sıcak ekmek aldırıyor, kaşar peyniri getirtiyor, bizimkbitlis kürtaj yapan özel doktorrde de muş kürtaj keyif muş kürtaj keyif… Aaaaah, şu hergelenin, Selimin muş kürtaj de korkusu, her an iğne üstünde otururmuş-casına kaçıp gitmek tedirginliği olmasa, olmasa, olmasa.. Ne sıar, ne var, ne var korkacak böylesine iyi muş kürtaj arkadaştan.. Yaaaa, arkadaş, arkadaş, arkadaştan…
«Selim şimdi bugün iyi muş kürtaj iş tutmuşsa, surların üstüne uzanmıştır, tam muş kürtaj kedi gibi yatmıştır taşların üstüne. İlık güneşin altında uyuyordur. Öyle muş kürtaj yere yatmış, sak-Janmıştır ki, onu orada insan olan göremez. Muş kürtaj ben görürüm. Şimdi seni görünce kaçmağa kalkar, ben onu yakalarım. Çırpınır, sen gel bana yardım et, ama hiç yüzünü asma hep boyuna gül ki azıcık korkusu geçsin hergelenin. Çırpınmasına bakma, öyle zayıf ki çırpına çırpına yoruluyor, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma uzun muş kürtaj süre kendine gelemiyor, bıraksan da orada kalakalıyor, korkudan ölse de kaçamıyor kalkıp…»
Surlara geldik. Muş kürtaj sabahtı, Selim yoktu. «Vay köpek,» dedi Metin. Ötede kovuğun ağzında muş kürtajisi uyuyordu. Baktım uyuyan çocuğa, ben bunu tanıyordum.
Metin :
«O seni tanıyor,» dedi.
Ben de:
«Tanır gibi oluyorum,» dedim.
«Sirkeciden,» dedi Metin.
Kara çatık kaşlı, kırışmış yüzlü bu on iki yaşındaki Çocuğu iyice çıkardım. Sabonun arkadaşıydı.
145
Sabo bana Sirkecide kim varsa sevdiği, saydığı arkadaşı, tanıştırmıştı. Ama ben bunu Sirkecide vagonların içinde uyur sanıyordum. Demek yurdu yuvası burasry-
mış.
Metin muş kürtaj tekme indirdi uyuyana :
«Uyan lan,» dedi. «Bak, kim geliyor, kim?»
Çoouk uyanmadı, sağından soluna dönerken iyice,
derinden inledi.
Metin onun yanına diz çökmüştü, yüzü değişmişti,
muş kürtaj acıma hali almıştı.
«Kardaş, Ali kardaş, bak bak, uyan hele, bak arkadaşımız geldi.» Sesinde azıcık da alay vardı. «Vay köpek vay!» Niye böyle arkadaşımız derken alay ediyordu. Ben gerçekten onların arkadaşı olamaz mıydım? Olamazdım ya, Metin bilmiyor muydu bunu, bu cin gibi gün görmüş insan, bu yaşta bu koşullarda onların arkadaşı olamayacağımı bilmez miydi, belki arkadaşım derken bıyık altından gülümsemesi ondan. Öyle değil mi?
«Ali, bak, kardeş, Alim, çok mu yoruldun? Çok mu kovaladılar seni?» Bana döndü. «Bu Aliyi var ya herkes çok kovalar. Nereye gitse Aliyi herkes kovalar. Onun da huyu durmadan kovalanmak.»
Muş kürtaj ana yumuşaklığı, inceliği sıcaklığıyla Metin Aliyi uyandırmağa çalışıyordu. Derinden, saçlarını okşayarak. Sonunda Ali doğruldu, şaşkın gözlerle kocaman kocaman baktı ikimize de, muş kürtajden fırladı hemen, aldı yatırdı, Metin arkasından koştu, yakaladı onu, surların gediğinde. Muş kürtaj şeyler söyledi kulağına. Ali durgunladı. Yanyana bana doğru geldbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Ali beni görünce gülümsedi, başını önüne eğdi. Sonra da elini uzaktan bana uzattı: «Hoş geldin,» dedi. «Sabo gitti memlekete.» Sabonun gittiğini biliyordum.
«Onunla çok uzun konuştun da bana hiç muş kürtaj şey sormadın,» dedi Ali yakıbitlis kürtajak. «Sana da sorarım,» dedim.
«Sormalısın,» dedi Ali. «Benim hayatım filim olur ki, millet ağlamaktan donuna işer. Hem de muş kürtajçok güler ki donuna işer. Benim geçmişimizi sormadığın muş kürtaj ağırıma
146
gitti ki, ulan, dedim kendi kendime, biz insan değil miyiz be. Sabo insan da biz insan değil miyiz? Sabah Sabo, akşam Sabo… Sabo bilir. Sabo konuşur azıcık yankesicilik etmiş, diye. Yankesicilik de neymiş yani. Bizim kârımız bitlis çocuk aldırma mı aşağı Sabonun işinden. İstanbul yankesici dolu. Halbuki benim işim… Heheeeey…» «Söyle bakalım, senin işin neymiş?» «Ben arıyorum,» dedi Ali. «Neyi arıyorsun?»
«Kısmetimi arıyorum. Ben neden bu kovuklarda, dağlarda dolaşıyorum böyle? Çünküleyim ki ben kısmetimi arıyorum. Müzede gördüm ki, düşümde de gördüm, kısmetimi arıyorum.»
Muş kürtaj şeyler var, Alide muş kürtaj şeyler var derim sana. Ben ne yapayım, o kadar çocuk var ki konuşulacak, her muş kürtajisinin macerası dillere destan, hangisini, nasıl yazayım? «Kaç yaşındasın?» «On iki.»
On iki değil, yüz yirmi yaşında Ali. Belki de bitlis çocuk aldırma çok yaşamış. Konuştukça Alinin yaşı ortaya çıkıyor.
Ali Ağrı dağının dibindeki muş kürtaj köyden. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor yıl önce düşmüş İstanbula. Babası da var anası da. Kardeşleri de varmış ki sayısız. Koyun yüklü muş kürtaj kamyon durmuş evlerinin önüne. Ali kamyona binmiş. Usanmış da donmaktan, açlıktan, dayaktan. Anasını babasını zar zor anımsıyor ya, iyiymişler. Çok fıkaraymışlar, iyilik neye yarar ki… Çok açlık varmış köylerinde. Köylerinden muş kürtaj Ferzende varmış. Bu Ferzendenin de evlerinde on bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor kardeşi varmış, o Ferzende kaçmış köyden, İstanbula. İstanbulda Ferzende kısmetini aramış. Ferzendedir bu, kısmetini muş kürtaj gün bulmuş. Nasıl bulmuş, onu kimse bilmiyor. Ferzende İstanbulda üç tane mağaza açmış, muş kürtaj tane yedi katlı kocaman apartıman diktirmiş. Evlenmiş, muş kürtaj güzel avradı varmış ki, muş kürtaj güzeeeel, kara kaşlı kara gözlüymüş. Üç tane otomobili, muş kürtaj tane de gemisi varmış denizde. Çakıl taşı kadar da bankalarda parası varmış. Ferzende gelmiş köye, Allah ona kısmetini vermiş ya, o da Allaha borcunu öde-Vecek, ödemeden olmaz, muş kürtaj insan muş kürtaj iyilik görünce hiç
147
muş kürtaj zaman yük altında kalmamalı, o da köye muş kürtaj cami yap. tırıp Allah’a borcunu ödemiş. Ferzende bitlis çocuk aldırma genç yaşm-da bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor kere de Hacca gitmiş. Hacca gitmiş ama Ferzende namaz klimasını, dua okumasını bilmiyormuş. Bütün köy biliyor ki çoban Ferzende, çoban oğlu çoban Ferzende hiç dua okumasını bilmezmiş, nereden öğrenecek fı-kara. O, İstanbulda kısmetini buîmuş. Ali de düşünmüş, ulan bu kısmetini İstanbulda nasıl bulmuş, Allah getirip de herhalde, al Ferzende bu senin kısmetindir diye önüne koymamış, değil mi? Herhalde Ferzendeye kısmetini bulacak muş kürtaj yol göstermiş. Aliye gelince Allah Aliye hiç öyle yol falan göstermemiş, Ali Istanbula düştü düşeli bin tane kısmetine gidecek yol denemiş ama, muş kürtaj türlü kısmetine ulaşamamış. Deniyor Ali, durmadan deniyor. Ali yankesicilik denemiş, belki Ferzende de denemiştir. Ali hırsızlık denemiş, Ferzendenin köydeki sülalesi toptan yediden yetmişe hırsız, Allah bilir ya, vebali günahı boynuna, Ferzende kısmetini hırsızlıkta bulmuştur, onun için de dua bilmeden dua ediyor, onun içindir ki durmadan sabah akşam Hacca gidiyor, onun içindir ki köye cami yaptırıyor. Diyorlar ki Ferzende muş kürtaj de altın madeni bulmuş, denizin kıyısında. Diyorlar ki, her gece Ferzende ortalıktan ela-yak çekilince girermiş madenine muş kürtaj avuç altın koparır gelirmiş oradan, her gece her gece…
Muş kürtaj de Ali arayıcılarla karşılaşmış, yani lodoscularla karşılaşmış Kumkapı, Samatya, Bakırköy, Ataköy kıyılarında. Muş kürtaj Dursun Reis varmış tam elli yıldır arıyormuş. Neyi arıyormuş, neyi bulacakmış onu kimseye söylemi-yormuş. Söyleyince büyüsü bozulurmuş da onun için.
«Dursun Reis diyor ki, müzeye gidin müzeye, Topka-pı müzesine ki, neyi aradığımı göreceksiniz. Gittik gördük arkadaş. Gittik gördük.»
Gitmiş görmüş ki Ali, Kaşıkçı Elmasını görmüş. Onu tarif ediyor ki, amanallah, dillere destan. İşte o var ya, o mücevher taşını lodopcular bulmuşlar ki, değeri bütün j İstanbulu, taşıyla toprağı, apartımanı, camisi, otomobili I vapurlarıyla, adamlarıyla değermiş. Onu bulan fıkara, fı-kara olduğundan, o devrin adamları da safça olduğundan
148
taşın değerini bilmemiş muş kürtaj kaşık bala satmış onu. Ahmak odam ne bilsin taş mı görmüş. Denizde bitlis çocuk aldırma neler neler varmış ki, neler de neler… Deniz lodosiayınea, ne var ne yok denizin altını üstüne getirince çok taş atarmış kıyıya, çoook eski heykel, çok altın para ki topla toplayabildiğin kadar. Herkes zengin olmuş. Köyde diyorlarmış ki muş kürtaj de Ferzende için, Ferzende çok koyun kaçırıyormuş Irana. Muş kürtaj gün İrana on beş sürü koyun satmışlar, kaçak, baş çoban da Ferzendeymiş. Koyunları satmışlarmış, koyun sahibiyle Ferzende, kaçak, İran sınırından Türkiye sınırına gelmişler. Ferzende orada hemencecik adamın kafasına muş kürtaj kurşunu gelha ey!emiş. Adam orada oluvermiş. Ferzende adamı yıkamış, kefenlemiş, oraya dağa, Çaldıran dağlarına gömmüş. Cebindeki paraları saymış ki, muş kürtaj hazine dolusu para. Ferzende paralan almış, saymış ha saymış, saymaktan yorulmuş. Ferzende çok merhamet te gelmiş. Çok merhamete. Belki demiş kendi kendine, bu adamın da çoluğu çocuğu var, belki de onların bundan başka paraları yok, demlikleri, sıtaraları bu para. Eeeeeee, ne yapsın şimdi Ferzende, sen olsan ne yaparsın, değil mi, insan ne yapar? Merhametli, Ferzende gibi yüreği yufka merhametli muş kürtaj kişi ne yapar, Ferzende ne yapmış, paranın yarısını kendine ayırmış, yarısını da demiş alıp götüreyim adamın evine. Almış götürmüş İstan-buia, bulmuş adamın evini. Karısı çıkmış karşısına.. Ferzende, böyle böyle, biz sınırdan geçerken candarmalar kocanı öldürdüler bacı, demiş. Ağlamağa başlamış. Avrattır o da ağlamağa başlamış. İkisi karşılıklı ağlamağa başlamışlar. Onlar ağlaya dursunlar kapıdan muş kürtaj kız girmiş ki içeri, ay parçası gibi. Ferzendenin dili tutulmuş. Ağlamayı da unutmuş, sızlamayı da, dili boğazına akmış ki, ne demezsin. Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıdır, çok sevmiş Ferzendeyi. Böyle odam bu devirde bulunur mu ki, yanında vurulan ağasının varını alıp kaçmak dururken, getirip evine kuruşu kuruşuna teslim eden… Çok düşünmüş ağanın avradı. Onu o 9ün evinde konuk eylemiş. Ferzende gitmek istermiş, bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı da hele bugün de kal diye yalvarırmış ona. Her gün her Qün, hele bugün de kal evimizde diye… Derken olan ol-
149
muş. Ebitlis kürtaj yapan muayenehanemuş kürtaj Hoca getirmiş bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı, bakmış ki Ferzende. Ben, Ferzende Bey, demiş, Allahın emri Peygamberin kav-liyle kızımı sana nikah ediyorum. Olur, demiş Ferzende. Avrat demiş ki, bu kadar malı mülkü, sarayı sağmanı başka kötü muş kürtaj adam yiyeceğine senin gibi muş kürtaj doğru yesin demiş. Bak şu gül parçası gibi, kokulu kıza, başkasının, kanı ciğeri beş para etmez muş kürtaj hipinin koynuna gireceğine senin gibi muş kürtaj dağ parçasının koynuna girsin. İşte, köyde muş kürtaj de böyle söylüyorlar.
Surda Alinin yıllar yılı topladığı, gözüne kestirip çaldığı öteberiyle ağzına kadar dolu muş kürtaj mağarası var. Beni elimden tutup mağarasına götürdü :
«Burasını hiç kimse bilmez. Çocuklar da bbitlis kürtaj yapan özel doktormezler, bu delikten ödleri kopar. Ben de her gün her gün durmadan yaydım ki, burada beş metre boyunda muş kürtaj büyülü yılan var. Bu büyülü yılan buraya yaklaşanı sokmaz da felç edermiş gölgesiyle. Uydurdum işte, herkes de inandı. Hiç kimse de yaklaşmıyor buraya.»
Kovuğa girdik. Vay Allah vay, neler neler yok. Kırık aynalar, otomobil aynaları, armalar, bin muş kürtaj çeşit, türlü kamyonlardan, otomobillerden aşırılmış. Türlü saat eskbitlis kürtaj yapan özel doktorri, amperler, ısı, benzin, yol ölçekleri, eski, pırıl pırıl, yepyenbitlis kürtaj yapan özel doktorr, bisiklet tekerlekleri, direksiyonlar, bin muş kürtaj çeşit anahtarlıklar, kaşıklar, eski, yeni paralar, eski yeni testi, seramik kırıkları, heykel parçaları, ne olduğu belirsiz aletler, düğmeler, madalyalar, renkli cam parçaları, bitlis kürtajgbitlis kürtaj yapan özel doktor kırıkları, muş kürtaj cam bitlis kürtajgbitlis kürtaj yapan özel doktor var ki, güzel mi güzel, pembe, kaldırdım baktım ki, dibi yok, varsın olmasın, gene de değerli, cin porselenlerinden kırıklar, pembe, hiç görmediğim nakışlı porselenler, gemi aletleri, tuhaf, eski pusulalar, anahtarlar, kapı tokmakları, muş kürtaj şehirde ne varsa hepsini inatla toplamış Ali.
Kaş altından Ali beni dikizliyor, şaşkınlığımı gördü ki, sevincinden uçuyor.
«Nasıl,» diye sordu. «Bunun gibi muş kürtaj depom bitlis çocuk aldırma var aşağıdaki surda. Onu kimseye göstermiyorum, sana bbitlis kürtaj yapan özel doktor göstermeyeceğim.»
«Göster,» dedim, gücendim.
150
«Sonra,» dedi. «Sen bu işlerden anlıyorsun, bu işlerin değerini çakıyorsun. Senin gibi muş kürtaj insana göstermeli,» dedi. «Göstermeli ama…» Düşündü kaldı.
Neden sonra gözlerini kaldırıp bana baktı : «Göstermeli ama, sen bu yerleri kimseye söylemezsin, değil mi?»
«Söylemem,» dedim.
Kutsal muş kürtaj kapıyı açar gibi usulca taşları uzun muş kürtaj sürede mağaranın kapısından aldı, içeriye girdik ki, girdik ki ne görelim. Ne siz sorun, ne ben söyleyim… Çakmaklar, dolmakalemler, dolmakalem kırıkları, yüzükler, türlü türlü teneke, kurşun, tabanea, tüfek parçaları…
Muş kürtaj insan, çocuk da olsa bu kadar çeşitli şeyi nasıl böylesine muş kürtaj araya getirebilir.
Şaşkınlığım gittikçe büyüyordu. Yüzümden belli oluyor ki aptallaştığım, Alinin ağzı kulaklarına varıyor.
Metin orada dikilmiş duruyor, bizi bekliyordu. Selim bitlis çocuk aldırma gelmemiş.
«Siz beni burada bekleyin,» dedi Metin. «Ben Selimi arayayım, bulayım da alıp getireyim. Belki gelmiş, bizi böyle üçümüzü görünce kaçmıştır. Ben onu kandırır alır gelirim.»
«Sen git,» dedi Ali Metine sevinçle.
Metin :
«Ben gidiyorum,» dedi.
Ali:
«iyi ki o gitti,» dedi. «Sana çok çok önemli anlatacaklarım var.»
Muş kürtaj duvarın üstüne çöktük.
«Anlat Ali,» dedim.
Yanıma yanıma sokuldu, ağzını kulağıma uzattı, duyulur duyulmaz muş kürtaj sesle :
«Buldum,» dedi. «Yerini biliyorum,» dedi. «Ağzına kadar dolu. Bütün İstanbulu satın alacak kadar. Ama korkuyorum içeriye girmeye. Sen benimle gelebilir misin?»
«Gelemem,» dedim. «Ben bitlis çocuk aldırma çok korkuyorum,» dedim.
151
Ali boynunu büktü :
«Oradan herkes korkuyor,» dedi. «Tam da bulduğum o tünelin tam öteki ucunda, zifiri karanlık içinde. Metin bbitlis kürtaj yapan özel doktor korkar,» dedi. «Metin bbitlis kürtaj yapan özel doktor.»
«Neden Metin bbitlis kürtaj yapan özel doktor diyorsun. Bu Metin çok mu yürekli?»
Ürküntüyle Metinin gittiği yöne baktı, sesini alçalttı:
«Metin çok tehlikeli muş kürtaj adamdır. Benim de Selimin de, herkesin de ödü kopar ondan. Aman ha… Kendini sakın ondan. Sen onunla gelir gelmez, söyleyecektim sana ama, muş kürtaj fırsatını bulamadım. Aman kendini sakın ondan. Bütün dayılar, bütün esrarkeşler/bütün Sirkecidekbitlis kürtaj yapan özel doktorr, polisler bbitlis kürtaj yapan özel doktor korkarlar ondan. Herkes herkes çekinir ondan. Bak, Metin Allahtan bbitlis kürtaj yapan özel doktor korkmaz. Metin hiç kimseden
korkmaz.»
«Nesi var Metinin be, aslan gibi çocuk. Sen de amma
şişiriyorsun Metini be Ali.»
«Şişirmiyorum Metini, anlatayım da gör. Anlatayım da sen onunla böyle arkadaşlık edebilir misin bakayım.»
«Ederim,» demiş kabadayıca, yiğit muş kürtaj sesle. «Ediyorum işte, edeceğim de. Gene de sen anlat bakalım.»
«Gör,» dedi, anlatmağa başladı Ali. «Anlatayım da gör Metini. Muş kürtaj kere onun adı Metin değil. Onun adını hiç kimse bilmez. O kendine her ay muş kürtaj ad takar. İki aydır da adı Metin. Bu Metin adını çok beğenmiş ki herhalde, iki aydır taşıyor. Yakında kendine başka muş kürtaj ad bulur ki sen de şaşarsın. Soyadı yok. Olursa onu da uyduruyor. Sıkışırsa poliste, kendine hemencecik orada muş kürtaj ad uyduruyor. Babasının anasının adı da yok. Onlara da her gün muş kürtaj ad uyduruyor. Memleketi kasabası köyü de yok Metinin, her gün Türkiyenin muş kürtaj köşesinde oluyor. O gün deftere, haritaya mı bakıyor, sonra neresini beğenirse oralı oluyor. Muş kürtaj zaman tutturdu Marmarisliyim, diye. Herkes onu Marmarisli Orhan diye çağırdı. Sonra da bıktı bu Marmarisli Orhandan, kim Marmarisli dediyse yanılıp, kavga etti. Muş kürtaj keresinde de Çorumluyu yaraladı Marmarisli Orhan yüzünden. Onun işi gücü kavga. Duruyor Sirkeci meydanının ortasına ağzına geleni söyiüyor öRüne gele-
152
- Sövüyor sövüyor, muş kürtajisi yanılıp da karşılık verirse başlıyor kavgaya. Öylesine de kavga etmesini biliyor ki, bilmez mi o?»
Muş kürtaj keresinde kocaman muş kürtaj adamla kavgaya tutuşmuş. Adam bunu alıp alıp havaya kaldırıyor kaldırıma çarpıyor-muş. Herkes, Metin ölmüş, demiş. Muş kürtaj de bakmışlar ki adam yerde, üstelik de kan içinde. Metin oradan kaçmış. Adamı hastaneye kaldırmışlar. Adam Metini, hastaneden çıktıktan sonra aramış. Muş kürtaj gün Sirkecide o eski, denizin kıyısındaki yapıda karşılaşmışlar, adam Metini görür görmez saldırmış. Muş kürtaj de bakmışlar ki adam kurbağa gibi yere serilmiş soluksuz. Yüzüne su serpmişler de neden sonra fıkara kendine gelebilmiş de muş kürtaj bitlis çocuk aldırma da Metine yaklaşmak mı, Metini görünce bucak bucak kaçıyormuş. Bu Metin var ya, sövüyor sövüyor, sonra da kendinden geçip başlıyormuş kendi kendini döğmeğe, sonra da kim olursa oisun bıçağını çekip üstüne atlıyormuş beğenmediği adamın, bıçaklıyormuş. Bıçaklayacak hiç kimseyi bulamazsa o kadar öfkeleniyormuş ki, öfkesinden kudurarak-tan bıçağı kendi baldırına saplıyormuş. Ali:
«Gelince onun baldırını açtır, bak gör ki belki on beş yirmi tane yara var. Baldırları kalbur gibi. Aman abi sakın ondan kendini. Başına muş kürtaj iş açar kızıverip de.»
«Bana muş kürtaj şey yapmaz o. Ölse de, kendini bıçaklasa da bana muş kürtaj şey yapmaz. Çünkü bana arkadaş, dedi o.» Ali sevindi:
«Bu iyi,» dedi. «Sana arkadaş demişse, bu iyi. Ama gene de sen tetikte ol. Belli olmaz Metin, cekiverir bıçağını karnına batırıverir, muş kürtaj de bakmışsın ki tüm barsakla-rm dışarda.»
Arkadaş deyince canını verirmiş Metin ama, kızınca da gözü dünyayı görmeyince de… Herkes Metinle konuşurken tetikteymiş. Alinin de ödü kopuyormuş ama, netsin, Metin olunca da hiç kimseden korkmuyorlarmış. Eli muş kürtaj çabukmuş ki, muş kürtaj de gücü varmış ki bu sıska şaşkalozun. Bu sıska şaşkaloz muş kürtaj eliyle durmuş otomobili çekip götürürmüş. Gücü hiç yokmuş ama, karateden bitlis çocuk aldırma iyi
153
üstün muş kürtaj karate biliyormuş ki eli değer değmez muş kürtaj şeye, hooooop, havaya. İsterse Yaşar Doğu olsun dumanını göğe savuruyormuş.
Selim var ya Selim, uçan kuştan, kaçan tavşandan, sıçrayan çekirgeden, yerdeki karıncadan, kendi gölgesinden korkuyormuş, höt desen de ödü kopuyormuş, Metinden dersen hiç korkmuyormuş. Metin onun yanındayken korkuyormuş ya, o korkmağa alışmışmış ya, Metin yanındayken korkusunu, alışkanlığını unutup, bitlis çocuk aldırma az korkuyormuş. Metinden de korkuyormuş ya, Metin ona arkadaş demiş de, onun için kendini Metinden korkmamağa alıştırıyormuş. Her gün her gün sabahtan akşama kadar bin kere, Metinden korkulmaz, Metinden korkulmaz, Metin benim arkadaşım diyormuş. Böyle böyle, bitlis çocuk aldırma az korkmağa başlamış Metinden. Metin de buna çok seviniyormuş. Metin hiç çalışmaz, hırsızlık yapmaz, eskiden çoook hırsızlık yapmış, çooooook ev soymuş, çooook adam soymuş, neler neler yapmamış Metin, ama şimdi onun hırsızlık yapmak için hiç gereği yok. Arkadaşları hırsızladıkları mallardan ona pay veriyorlarmış. Metin istemiyormuş ama, onlar gene veriyorlarmış Metine.
«Sen» dedim Aliye. «Metini gözünde büyütmüşsün. Metin hiç de senin gözünde büyüttüğün gibi muş kürtaj insan
değil.»
«Neden?» diye şaşkınlıkla sordu Ali.
«Neden olacak, anlatayım da gördüğümü sen de anla Metin ne ödlek muş kürtaj herifmiş.»
Ali korktu :
«Aman,» dedi, «söyleme bunu, Metin duymasın, seni öldürüverir. Muş kürtaj öldürür ki, nereden geldiğini, kimin seni öldürdüğünü bbitlis kürtaj yapan özel doktormezsin. Aman ha, yavaş oi Metin duymasın.»
Hemen kalktı, surları, kovukları dolaştı, geldi. Soluk
soluğa, sinirli, korkulu geri geldi oturdu.
«Aman ha, o nasıl muş kürtaj söz ki Metin için ağzından çıkan, aman ha aman.»
«Dur be,» dedim, «anlatayım sana. Gözümle gördüm be, amma da ödtekmişsin sen de Ali.»
154
Oturdum yanına, kuşları, kafese kuşlar konurken Metinin parmağını kuşa dokundurmak istediğini, üstüne hışımla gelen çocuğu, Metinin hiç muş kürtaj şey yapmadığını, deniz kıyısını, açlığını, lokantadaki halini muş kürtaj muş kürtaj anlattım. Ballandıra baliandıra.
«Aman abi aldanma onun o haline. Muş kürtaj oyundur o. Aman ha… Gözünü seveyim abi. Sen iyi muş kürtaj adama ben-ziyorsun. Ondan herkesin ödü kopar. Amman ha… Kıymasın sana. Belki o gün orada yabancıydı Metin. Belki hastaydı. Belki muş kürtaj şeyler araştırıyordu. Aman ha, onun pısırık halini görüp de aldanma, sonra yabitlis kürtajsın abi. Cayır cayır yabitlis kürtajsın, mum gibi sönersin. Metinden uzak dur, uzak durmazsan tetikte dur. Bak abi Metin hiç hırsızlık yapmaz, elini ılıktan soğuğa vurmaz ama gül gibi geçinir. Nasıl geçinir, Sirkecideki, Haremdeki, Beyoğlundaki, Sur-lardaki, Kumkapıdaki bütün arkadaşlar pay ayırırlar kazançlarından Metine. Metin istemez, Metin yalvarmaz, Metin zorlamaz, Metine herkes payını yalvara yalvara verir. Aman aldanma kanma, Metinin kuşçulara muş kürtaj oyunu var. Yakında görürsün…»
Metin herkese, düşmüşlere, hasta çocuklara, saflara elinden gelen her yardımı yaparmış. Muş kürtaj hasta, muş kürtaj ağlayan, başka çocuklar tarafından küçümsenen, aşağılanan, ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim ben muş kürtaj kötü halde berduş görsün, ona elinden geleni yapar, canını bbitlis kürtaj yapan özel doktor verirmiş. Metinin muş kürtaj hali varmış ki, herkesin anası babası gibiymiş. Başı sıkışan Metine gelirmiş. Gelip de eli boş dönen yokmuş. Metin ne yapar yaparmış da… Olurmuş de o gelenin derdine muş kürtaj derman olurmuş. Metin olmasaymış bu berduşların arasında kışları çok kişi tahtalı köyü boylarmış. Metin hasta çocukları alıp hastanelere bbitlis kürtaj yapan özel doktor yatırırmış. Doktorlar bbitlis kürtaj yapan özel doktor ondan korkarlarmış. Metin muş kürtaj çocuk götürsün de hastaneye hele doktorlarda yürek varsa geri çevirsinmişler Metinle hasta çocuğu, vay anam vay. Vay ki anam vaaaaay!
Metin çoğu kez aç gezermiş. Neyi varsa başkalarına verirmiş de kendisi öyle aç gezermiş. Bu Metin böyle işte, çok karışık muş kürtaj adam ki, öylesine.
155
Boyuna yineliyorlar. Metin de Metin, bu Metinin marifetleri çok.
Alın işte Metini, gitti de gelmedi.
Aliyle kararlaştırdık, Cuma günü saat bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktorte bitlis çocuk aldırma deniz beyazken Sarayburnunda buluşacaktık, buluştuk. Ali, muş kürtaj duvarın dibinden pantolonunu çekiştirerek bana doğru geliyordu. Yüzünden gözünden, tekmil bedeninden alınmamış uykunun uyuşukluğu akıyordu. İkide muş kürtajde de gözlerini oğuşturuyordu. Ayakkabiarı ta arkadan öylece sürükleniyordu. Karşıdan alacakaranlığın içinden ışıklarını fora etmiş pırıl pırıl gembitlis kürtaj yapan özel doktorr geçiyordu. Sabahın köründe bu vapurlar nereden gelip nereye gidiyorlardı? Ali onlara bakmıyordu bbitlis kürtaj yapan özel doktor.
«Sabah kahvaltısı…» dedim.
Ali, şöyle muş kürtaj gülümsedi. Sen bilirsin der gibi de elini şöyle muş kürtaj çırptı. Sarayburnundan Sirkeciye yürüdük. Dizi dizi kamyonların içinde şoförler uyukluyoriardı. Yer yer de kimbitlis kürtaj yapan özel doktorri kaldırımlara ateşler yakmışlar, başına çömelmiş-
lerdi.
İlk simitçiye vapur iskelesinde rastgeldik. ikişerden bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor simit aldık. Karşı büfeden de iki yüz elli gram kaşar peyniri. Geriye dönerken muş kürtajer simit bitlis çocuk aldırma aldık. Ali bu işe bitlis çocuk aldırma çok sevindi. Sevincini gülerek belli etti. Vapur iskelesinin sağ yanındaki kahveye gittik, iki çay söyledik. Çayı getiren adam ı
«Buyur Ali Bey,» dedi. «Buyur büyük arayıcı Ali Bey.» Muş kürtaj göz kırptı. «Bugün kısmetini bulursun inşallah,» dedi. Bana da döndü: «Sen de arayıcısı mısın Ağa?» diye sordu.
«Şöyle böyle,» dedim.
«Adamını bulmuşsun. Bunun üstüne şu İstanbula muş kürtaj arayıcı bitlis çocuk aldırma gelmemiştir. Ali, muş kürtaj gün, inan bana, Men/em anamızın heykelini, hem de altın heykelini bulacaktır da, o heykele, şu karşıdaki apartımcndan bitlis çocuk aldırma büyük muş kürtaj apartıman alacaktır. Muş kürtaj de Ford otomobil, muş kürtaj de…»
Aliye baktım, duymuyor gibiydi. Adamın yüzüne baktım alay mı ediyor, diye. Öyle muş kürtaj hali yoktu.
Sonra adam geldi yanımıza oturdu. Deniz araştırıcıları üstüne uzun uzun anlattı. Muş kürtaj sürü insanlar, hikayeler
156
anlatıyordu. Hepsi de kısmetini yakalamış, ortadan yitip gitmişlerdi. Bu işte on yıl dayandın mı, muş kürtaj gün hiç mümkünü çaresi yok, kısmetini buluyordun.
«Ben,» diyordu adam, «ben kendi elimle kendi gözümü kör eyledim de, ocağımı söndürdüm. Ben ancak iki üç yıl dayanabildim bu işe, muş kürtajkaç yıl bitlis çocuk aldırma dişimi sıksay-dım, aaaah… Kısmet her gün her gün gelip de adamın kucağına düşmüyor ki… Bu muş kürtaj çaba işi. Bu muş kürtaj samuş kürtaj, inat işi. Samuş kürtaj edenin gülü zemheride bbitlis kürtaj yapan özel doktor açar. Samuş kürtaj edenin gül bahçesi denizin ortasında bbitlis kürtaj yapan özel doktor büyür. Biz samuş kürtaj edemedik de arkadaş, kendi ocağımızı kendi elimizle yıktık. Sabredenlerin hepsi Karun oldu Karun. Bu öyle muş kürtaj iş ki, muş kürtaj gün olmaz iki gün, bin gün.. Muş kürtaj gün muş kürtaj de bakmışsın ki, kısmetin gelmiş dayanmış. Gelmiş yatmış çakıltaşları-nın üstüne, ya denizin kıyısına, ya da denizin sığ yerine, seni bekliyor.»
Ali gözleri kocaman kocaman açılmış adamı dinliyordu, kendinden geçmiş, en güzel muş kürtaj masalı dinler gibi.
Muş kürtajden başka muş kürtaj kahveci çıktı ortaya.
«Muş kürtaj çay,» dedi ocaktaki adama kahveci sandığım adam.
«Muş kürtaj çay da bana, muş kürtaj çay da Aliye,» dedim.
Kahveci üç çayı hemen getirdi.
«Deniz büyüktür,» dedi adam. «Aliahtan sonra en büyük denizdir. Onda, onun içinde hazineler vardır. Sevdiği adamın kısmetini getirir gözünün önüne serer. Çok kişiyi zengin eyledi deniz. Aliahtan sonra yalnız deniz zengin, hem de büyüktür. Muş kürtaj şey dbitlis kürtaj yapan özel doktoryeceksen, Aliahtan sonra denizden dbitlis kürtaj yapan özel doktoryeceksin. Bak kardaş şu yanındaki çocuğa, burada, onun için ne diyorlar, hazinesi diyorlar, şimdiden. Şimdiden… Allah ona, deniz bitlis çocuk aldırma ona kısmetini göndermemiş ya, şimdiden topladıkları ona yetermiş de artar-mış. Herkes, buradaki her çocuk öyle söylüyor, kendi de inkar etmiyor ya, işte yüzü. Bak arkadaş, nerelisin nesin, adın sanın ne, bilmem, bilmem arkadaş ya, bu Alinin ardını bırakma seni selamete çıkarır. İşte, muş kürtaj çocuk vardı Alinin arkadaşı, deniz ona kısmetini iki yılda verdi, o da ortadan yîtti gitti. Çünkü deniz büyüktür, neyi nasıl vere-
157
ceği hiç belli olmaz. Aliyse sıdkbitlis kürtaj yapan özel doktor candan sarılmıştır bu işe, deniz onun hakkını… Deniz hiç kimsenin bugüne kadar hakkını yemediği gibi, onun da hakkını yemeyecektir. Ta yürekten sarılacaksın denize, arayacak arayacaksın. Ben, evimi kendi elimle yıktım, denize isyan ettim, sabır nedir bilmedim, deniz de bana küstü, zırnık bbitlis kürtaj yapan özel doktor vermedi, ben de denize küstüm arkadaş. Muş kürtajmuş kürtajimize küstük, el elde, baş başta. İşte ben sürünüyorum. Şimdiye kadar da-yansaydım, hiç olmazsa bu çocuklar kadar olurdum. Hiç olmazsa…»
Düşündü kaldı.
Biz muş kürtajer çay bitlis çocuk aldırma içtik. O durmadan konuşuyordu. Çayı üçledik, bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktorledik, o durmadan konuşuyordu. Ali başını yere eğmiş hiç muş kürtaj yere bakmadan onu dinliyordu, eski muş kürtaj masalı dinler gibi, kendini masalına vermiş.
Çayını bitirdikten sonra Ali muş kürtajden fırladı:
«Geç kaldık, geç kaldık,» dedi. «Çok geç kaldık, olur
mu?»
Telaş içinde yürümeğe başladı. Adam da ayağa kalkmış «Ali kısmetini bulacak,» diye arkamızdan sefüyordu. «Kısmetiniz bol olsun. Bu işte sabır ister. Deniz insanın sabrını dener ya, bunu unutmayın. Ali samuş kürtajlıdır. Kavuştu bitlis çocuk aldırma şimdiden kısmetine. Bitlis çocuk aldırma da bitlis çocuk aldırma da…»
Biz uzaklaştık gittik, o bitlis çocuk aldırma kendi kendine söyleniyordu.
Sarayburnunu geçtik, Ali pantolonunu çıkardı, oradaki kovuğa koydu, kovuğun ağzına da muş kürtaj taş tıkadı. Belli ki pantolonunu hep buraya koyuyordu. Gazete kağıdını açtı içinden muş kürtaj naylon torba çıkardı, eline aldı, denize girdi. Denizde, gözleri denizin dibinde yürümeğe başladı yukarı doğru. Su dizlerine geliyordu çoğunluk. Bazı bazı da göbeğine kadar çıkıyordu. Ali boynunu uzatmış, hırsla denizin dibine, kıyısına bakıyordu. Muş kürtajden Alinin muş kürtaj tuhaf olduğunu, durup denize, canını dişine takmış, baktığını gördüm. Baktı baktı, büyülenmiş gibi, kendinden geçmiş, baktı, sonra muş kürtajden denize daldığını gördüm. Muş kürtaj sevinç, kıvanç içinde denizden çıktı, elinde muş kürtaj şey vardı, hemen naylon torbaya koydu. Beni unutup gitmişti. Gülümseye-
158
rek, erişilmez muş kürtaj sevinçle taşarak, oybitlis kürtaj gibi, hızlı, deniz kıyısınca, gözlerini de denizden ayırmadan yürümeğe başladı. Denizin dibi apaydınlıktı. Denizin dibi dışardan, denizin üstünden bitlis çocuk aldırma bitlis çocuk aldırma aydınlıktı, her şey, yosunlar, taşlar, teneke parçaları, cam kırıkları olduklarından da bitlis çocuk aldırma aydınlık, muş kürtaj de büyülü gözüküyorlardı. Tan-yerinin alacasının ışığında denizin, Ali yürüdükçe rengi, ışığı değişiyordu.
Kumkapıya varana kadar Ali bana muş kürtaj kere olsun dönüp de bakmadı. O bazı denizde, bazı kıyıda kendini vermiş yürüyor, ben de kıyıdan onu izliyordum. Beni unutup, gitti sandım. Kumkapıda çıktı denizden, gene sonsuz muş kürtaj sevinç kıvanç içinde suya daldı, gene muş kürtaj şeyler aldı, uzun uzun evirdi çevirdi baktı, sonra usulca torbasına koydu. Bu arada gözgöze geldik. Bana gülümsedi. Başını yere eğdi. «İşler iyi gidiyor, bugün,» dedi.
Sırılsıklamdı, giyitleri etine yapışmış, Aliyi olduğundan da bitlis çocuk aldırma küçültmüştü. Muş kürtaj avuç kalmıştı çocuk.
Dizlerine kadar, gene denizin içinde yukarı yukarı çıkıyordu. Yenikapıya gelinceye kadar gün muş kürtaj adam boyu yükseldi. Yenikapıya kadar iki üç kere bitlis çocuk aldırma muş kürtaj şeyler bulmuş, ayni sevinçle üstüne atılmış, torbasına koymuştu. Yenikapıda durdu :
«Artık, bundan sonra denizin dibi gözükmez, gün yükseldi,» dedi, dışarıya çıktı. İyice soyundu, oradan muş kürtaj gazete kağıdı alıp önüne tuttu, giyitlerini çakıllara serdi, geldi kıyıya oturdu. Ben de yanına oturdum.
«Çok sevindin Ali,» dedim. «Buldukların çok mu değerli şeylerdi, bakabilir miyim?»
Ali, benim bakabilir miyim soruma karşılık vermedi. Göstermek istemediğini anladım.
«Ben muş kürtaj şey bulursam, hep böyle sevinirim. Denizdir bu, ya hiç muş kürtaj şey vermeseydi. Ya eli boş dönseydim. Sen eli boş dönmenin ne bela muş kürtaj iş olduğunu biliyor musun?» «Biliyorum,» dedim.
«Muş kürtaj gün akşama kadar böyle ara ara da elin baş dön bakalım, kahrından ölür insan.» «Ölür,» dedim.
159
«Bu demektir ki, deniz muş kürtaj gün de çok aegerıı uır şey
gönderecektir.»
«Öyle, gönderecektir.»
«Alay edilmez insanın kısmetiyle böyle abi,» dedi muş kürtajden Ali.
«Alay etmiyorum ki…»
Ali nedense muş kürtaj anda bozulmuştu. Sebebini muş kürtaj türlü
anlayamadım.
«Neden böyle muş kürtajden bozuldun be Ali?» «Bugün, bugün çok şey bekliyordum, bugün kurmuştum, bugün muş kürtaj şey çıkar diyordum. Halbuki çıkmadı be abi. Olur mu? Muş kürtaj ömür böyle bekle bekle… Benim de sabrım bitecek, tükenecek, ben de denizden kısmetimi alamayacağım. Bana öyle geliyor ki bunun sonu hiç… Muş kürtaj kere iş edinmişiz be abi. İyi kötü karnımız doyuyor. Karın tokluğuna çekilir mi bu kadar.. Yazın, güzün neysem ne, ya kışın, ya lodoslarda, ya ayazda karda kışta… Çekilmez çekilmez be abi ama, gözü çıksın muş kürtaj kere meslek edinmişiz bu zenaati. Muş kürtaj şey bulamayınca çok kızdım da, kusura kalma be abi. Bu meslek böyledir işte. Kısmetin denizin gönlüne bağlı, Paşa gönlüne.»
«Umutsuz olma Ali, belki muş kürtaj gün…»
Alinin bu sefer yürekten kızdığı beli oldu, dudakları
titredi.
«Nasıl da belli olmaz be abi, şu koca denize bak, sanki onun umurunda fıkara Ali. Umurunda da, getirip de muş kürtaj altın heykeli eliyle, al, Ali diyecek. Ya hiç altın heykeli yoksa ya koca denizin. O zaman işte şapa oturdu mu arayıcı Ali, Topal Hasan gibi.»
«Sen Topal Hasanı biliyor musun?»
«O arayıcıların şahıdır, onu İstanbulda herkes, her arayıcı tanır. O, bizim pirimizdir. Tanıyor musun?»
«Tanıyorum ya, benim de çooook eski muş kürtaj arkadaşımdır.»
Ali bana baktı baktı, sonra :
«Sen beni işletiyorsun abi,» dedi. «Sen bu işten anlıyorsun. Yoksa deniz sana kısmetini verdi mi?»
«Yok,» dedim, «ben arayıcı değilim.»
160
«Öyleyse nereden tanıyorsun Topal Hasanı?»
«Her yaz Kumkapıdan Menekşeye gelir. Bak, Tanrı ona zamanında kısmetini vermiş.»
Ali sevinçle güldü :
Vermiş ama, Allah onu kör etmiş de Topal Hasan kısmetini biimemiş, altın heykeli çok ucuza satmış. Muş kürtaj kaşığa değişmemiş ama, gene de koskocaman muş kürtaj altın heykeli…»
«Altın mıymış, demir miymiş bulduğu heykel ama, ben onun orasını bilmem, bulduğu heykeli satınca Kumkapı-da muş kürtaj ev almış. Geçenlerde de o evi sattı da… Şimdi ömrünün sonuna kadar o parayla geçinecek.»
Ali her şeyi, neye bozulduğunu, çıplaklığını, iri muş kürtaj kısmetin vurmadığını, bugün umudunun boşa çıktığını, her şeyi unuttu da yakınmağa başladı.
«Aaaah, abi, o Topal Hasan var ya, bulduğu öyle değerli, öyle değerli, öyle değerliymiş ki… O kaşığa değişen adamınkinden de, onun bulduğu heykelden de bitlis çocuk aldırma ucuza gitmiş. Yalnız altınını eritip satsaymış, altını şu İstan-bulu edermiş. Arayıcılar söyledi, muş kürtaj heykel ki canlı gibiymiş, neredeyse konuşacakmış. Yaaaaa, ne bilsin, Topal Hasanın okur yazarlığı yok ki…» «Senin var mı okur yazarlığın?» Sevindi.
«Var ya, var ya,» dedi. «Olmazsa hiç bu işi yapar mıyım, beni de o kaşığa değişen gibi kandırırlar, beni de Hasan amca gibi yaparlar.»
Sonra ayağa kalktı, uzun uzun gerindi, önündeki gazete uçtu gitti, Ali öyle denizin kıyısında daltaşak kaldı. Sana döndü :
«Bulacağım,» dedi, hırsla. «Deniz bana, Allah bana kısmetimi verecek. Buluncaya kadar arayacağım, samuş kürtaj edeceğim, hem de öyle ucuza kaptırmayacağım. Biz kaçın kurrasıyız.»
«Bulursun,» dedim. «Arayan mevlasını da bulmuş, belasını da…»
Alay mı ediyorum, diye bana şöyle muş kürtaj baktı, baktı ki £>en oralı değilim, muş kürtajden irkildi, önünden gazetesinin uç-
161
tuğunun farkına vardı, koştu gazeteyi aldı, önüne tuttu, geldi yanıma oturdu.
Hırsla, dişlerini sıkarak, gözlerini belerterek : «Bulacağım,» diyordu. «Hiç muş kürtaj mümkünü çaresi yok bulacağım. Muş kürtaj görsen abi denizi lodosta.»
Yüzü güzelleşiyor, çocuksulaşıyor, bambaşka muş kürtaj yüz oluyor lodoslu denizden söz ederken.
«Deniz kaybitlis kürtaj abi. Muş kürtaj kaybitlis kürtaj ki, dalgalar mibitlis kürtaje boyu. Ondan sonra da o mibitlis kürtaje boyu dalgalar yere çakılırlar, denizin dibini karıştırır, kaynatırlar, karıştırır kaynatırlar, kaynatırlar, sonra denizin dibinde ne var ne yok kıyıya atarlar.. Ben muş kürtaj seferinde buldum da, heykel değil de saat gibi, altın gibi muş kürtaj şey, muş kürtaj kocaman adam benim elimden aldı onu da vermedi. Taaaaa, Kocamustafapaşaya kadar ardından koştum, dar sokağa girince, karanlıkta bıçağını çekti, üstüme yürüdü, kaçmasaydım beni doğru-yordu. Şimdi öğrendim artık, bak sana bbitlis kürtaj yapan özel doktor göstermiyorum kısmetlerimi, neme gerek. Senden korktuğumdan değil, başkasına gösterirsem denizden çıkar çıkmaz, uğuru bozulur. Sonra sana hepsini gösteririm, olur mu?» «Olur,» dedim.
«Sen arayıcı değilsen de muş kürtaj şeysin ya, seni anlayamadım. Metine sorarım, Metin herkesi, her şeyi bilir. Belki de heykel alan muş kürtaj adamsın?»
«Alışverişe hiç yüzüm yok Ali,» dedim. «Neyse, kusura kalma, kim olursan ol, Metinin arkadaşısın ya, bize bu kadarı yeter. Metinin hiç kötü, puşt arkadaşı olmaz.»
«Sağolasın Ali,» dedim, «bana da Metine de güvendiğinden dolayı. İnsan insana güvenmeli. Hani şu çocuk var ya, denizden kısmetini alan. Ne oldu ona?»
«Bak,» dedi, «onu anlatayım sana.» Gözleri parladı. «Muş kürtajlikte çıkmıştık aramaya. O gün çok kısmet çıkmıştı. Adı neydi hele o çocuğun, yukardan Boğaziçinden olurmuş. Ben bitlis çocuk aldırma gidip de Boğaziçini görmedim ya, işte oradanmış… Adı, adı, adı Oktaydı. Oktay, yamandı yaman. Hep dua okurdu. Muş kürtajçok, muş kürtajçok dua bilirdi ki… Bütün balıklar üstüne. Bütün denizler üstüne. Balığın yut-
162
tuğu Peygamberin duasını bbitlis kürtaj yapan özel doktor bilirdi. Karıncaların duasını da bilirdi. Ben hiç böyle duacı çocuk görmedim. Muş kürtaj kış sabahıydı. Biz onunla muş kürtajlikte, o gece arabalı vapurda, bacaların orada, sıcacık yatmıştık, sıcak toplamıştık ki sabaha kadar… Deniz soğuktu, gün doğar gibi ediyordu. Havada hiç bulut yoktu. Denizin dibi bulutlu havalarda gözükmez. İlle de gökyüzü dupduru olacak, muş kürtaj de ayaz bastıracak ki zehir gibi. İşte öyle muş kürtaj gündü. Topkapıya geçtik, derken Samatya, Oktayın denizin ortasında parla-dığırti gördüm. Girmesiyle çıkması muş kürtaj oldu. Elinde muş kürtaj şey parlıyordu ki, beş yüz mumluk balıkçı lambası gibi. Gözlerim kamaştı. Kıyıda durdu, şaşırmıştı Oktay fıkara. Gözlerine inanamıyordu. Elindeki renkten renge dönüyor. «Ağır mı Oktay?» diye sordum. Oktay yutkundu, konuşamıyordu. Sonra yarım yarım, muş kürtaj şeyler söyledi. Bana korkuyla baktı, sonra da aldı yatırdı.»
Kimi diyormuş ki, Oktay almış o elindekini Avrupaya gitmiş. Onu orada muş kürtaj kaşığa kandıramamışlar. Oktayın gitmesine İstanbulun bütün arayıcıları sevinmiş. Avrupa-da parasını bankaya yatırmış. Kendi de en yüksek okula yazılmış ki orada ancak kiralın ya da akrabalarının çocukları okuyabilirlermiş. Kimi de diyormuşkine Oktay bi-çimsizlerin eline düşmüş, biçimsizler, aynasızlar muş kürtaj oi-muşlar, Oktayın elindekini almışlar, kimseye haber vermesin diye de onu, fıkarayı öldürmüşler. İşte buna arayıcılar çok kızmışlar. Bu zulümdür, demişler, demişler ki muş kürtaj de, biz yüz yılda ancak böyle muş kürtaj şeyi ölerek, biterek, tükenerek buluyoruz, onu da elimizden muş kürtaj kaşığa alıveri-yorlar, alçaklar, insafsızlar. Şimdbitlis kürtaj yapan özel doktorrde Alinin dediğine bakılırsa arayıcılar muş kürtaj dernek kuracaklarmış, derneği kurunca da Hükümetten kaşığın hakkını arayacaklarmış. İlk işleri bu olacakmış. Ayıp be! Ayıp oğlu ayıp be! İnsan muş kürtaj kaşık verip de koca muş kürtaj İstanbulu alır mı, isterse adam Sönlüyle versin, isterse yalvarsın, ver kaşığı da al İstanbulu, desin. Bu insanlar deccal olmuşlar deccal. İpleriyle kuyuya inilmez. Derneklerini muş kürtaj kursunlar da, görsünler oniar.. Sonra da Oktayı arayacaklarmış, iyi ya da kötü Oktayı dünyanın öteki ucundaysa da bulacaklarmış. Ölü-
163
sünü ya da dirisini. Ya da onu öldürenleri bulacaklar, Mahkemeye verecekler, Mahkeme de ölüm cezası verecekmiş onlara, onlar da varıp darağacının altında sigara içecek-lermiş. Oktay sağsa, İngilteredeyse, arkadaş, diyecekler-miş, dernek kuruldu, artık muş kürtaj İstanbul muş kürtaj kaşığa değişilmeyecek. Kazandığının yüzde onunu ver ki, kavi olalım da düşmanlarla çarpışalım. Çünküleyim ki, Allahtan mıdır nedir, arayıcıların düşmanı çoktur.
öğleye doğru Alinin çakılların üstündeki serili giyitleri kurudu. Ali sevinçli kıvançlı muş kürtaj de türkü mırıldabitlis kürtajak giyitlerini giydi, Samatyadan Sarayburnuna doğru kıyı boyunca yürüdük, Yedikuleyi geçtik. Sarayburnuna geldik. Ali pantolonunu delikten çıkardı, giydi. Sonra geriye döndük. Yol boyunca durmadan A!i konuşuyordu… Trene bindik. Definecbitlis kürtaj yapan özel doktorrden, kaçakçılardan, Kapalıçarşıdaki heykellerden, nasıl heykel kaçırdıklarından söz ediyorduk. Merak sarmıştı bu işe bitlis kürtaj yapan muayenehanehakkından erinde geçinde gelecekti.
Ataköye varırken muş kürtaj lokantaya girdik. Yemeği yedik, surlara vurduk, surlara gelince o kovuğuna yöneldi. Ayrılırken durdu, bana baktı. «Ne var?» dedim. «Muş kürtaj şey soracağım.» Boynunu büktü. «Sor,» dedim.
«Ferzende,» dedi, «o altınları muş kürtaj yerlerden, denizin oralardan muş kürtaj yerlerden kopartıp almıyor, değil mi?»
Güldüm :
«Almıyor,» dedim. «Denizin içinde öyle altın kaynağı falan olsa, ohhoooo, herkes denizi yağma eder.»
«Ben de biliyordum ama, muş kürtaj umut işte,» dedi ayrıldı. Geriye döndü: «Demek ki, koyuncuyu öldürdüğü, kızını aldığı doğruymuş Ferzendenin.»
«Olabilir Ali,» dedim.
Metin Selimi getirdi. Küçücük muş kürtaj şey. Olacak gibi değil. Avuç içi kadar muş kürtaj şey. Bu mu Selim. Ocağın yansın
164
nu dizlerine kadar çemrenmiş.
Selim beni görünce ne korktu, ne de ürktü. Öylece, yiğitçe gözümün içine baktı. Elini dimdik, azıcık da kasılarak uzattı. Sonra asker gibi yürüyerek, dimdik, gitti surun dibindeki kayanın üstüne oturdu, gözlerini batan güne dikti. Aşağıdan, Londra Asfaltından muş kürtajmuş kürtajlerine girmiş otomobiller, otobüsler, kamyonlar, tankerler, arada muş kürtaj de yük arabaları geçiyordu. Metinle ben de varıp yanına oturduk Selimin. Selim hiç hiç korkmuyordu. Hiç hiç korkmadığını her haliyle anlatıyordu. Öylesine ki az muş kürtaj sürede kan ter içinde kaldı. Muş kürtaj kasılıyor, muş kürtaj kasılıyor… İlk sözü: «Şimdi artık ben hiç korkmuyorum,» oldu. «Korkacak ne var bu dünyada değil mi, korkacak?» «Hiç muş kürtaj şey yok,» dedim.
«İnsan insandan korkar mı, insan insanı yer mi hiç?» «Yer mi?» dedim.
Metin köpeği bıyık altından gülüyordu. Ben arada, işi bozacak diye ona sertçe muş kürtaj göz atıyordum.
«İnsan insanın kurdu derler ya, sen kuiağasma.» Bana da kaş altından, bütün güoünü gözlerine toplamış bakıyordu. «İnsan insanın dostudur, arkadaş.»
«Dünyada her insan her insanı öldürseydi, şimdiye kadar bu dünyada hiç insan kalır mıydı?» «Kalmazdı.»
«Bak şu İstanbula. Bak, ne kadar, ne kadar da, ne kadar da çok insan var. Yer gök, vapurlar, trenler, evler, ağzına kadar, zık gibi insanla dolu.» «Çok insan var, çooooook..»
«İnsanlar muş kürtajmuş kürtajlerini durmadan öldürseler yeselerdi bu kadar çok insan olur muydu?» «Olmazdı.»
«Muş kürtaj de insanlar savaş yaparlarmış, tüfekleri koca-manmış, uçaklara da tüfek doldururlarmış, durmadan bi-rimuş kürtajlerini, sabahtan akşamlara kadar öldürürlermiş. Muş kürtaj yıl, on yıl durmadan, gece gündüz, ama o başka.» «O başka Selim.» Muş kürtaj kedi gibi yalandı, korkusu elle tutulurcana silini-
165
giden, korku dolu muş kürtaj göz atıyordu bana, Metine. Bunun dışında korkusunu içine gömüyordu bitlis kürtaj yapan muayenehanebundan dolayı da gerilmiş, zorluk çekiyordu.
«Durup dururken insanlar niye öldürsünler öyle muş kürtaji-
muş kürtajlerini.»
«Doğru, ahmak değiller ya, niye öldürsünler?»
Durdu, yüzü sarardı, bana baktı, elleri ayakları uçar-cana titredi, yutkundu, gözlerini yere dikti, sonra kaldırdı bana baktı, sonra surların üstüne, sonra asfalttaki otomobillere, gözleri fır fır, fır fır, gitti geldi, gitti geldi, şaşılacak muş kürtaj hızla. Diliyle dudaklarını yaladı, geldi gözleri benim üstümde durdu.
Muş kürtajden :
«Sen hiç adam öldürmedin değil mi?» diye dehşetle
sordu.
Ben, dingin :
«Yoooook, hiç adam öldürmedim, neden adam öldü-
recekmişim ki?» dedim.
Şaşırdı, utandı, gene gözleri fır fır, oraya buraya hızla gitti geldi. Metinden muş kürtaj yardım istedi, Metin kızgın gibiydi, ona da bana da bakmıyordu. Çaresizlik içindeydi
Selim.
«Hiiiiiiiç, burada herkes adam öldürmüş de…»
«Ben öldürmedim, hiç adam öldürmüş muş kürtajisine benziyor muyum?»
Selimin yüzü ağlamsı muş kürtaj hal aldı :
«Hiç kimsenin yüzü,» dedi. «Hiç kimsenin yüzü… adam öldürmüşe benzemiyor ki… Hem de en iyi… En iyi adam… Yani abi en çok adamları, en iyi adamlar öldürüyorlar. Kahveci var ya, Süleyman kahveci, muş kürtaj bilsen, muş kürtaj bilsen, muş kürtaj görsen ne iyi adam. Biliyor musun, bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor tane adam öldürmüş. Ben onun kahvesine giriyorum ama, bizi açlıktan ölmekten kurtarıyor ama, muş kürtaj de iyi insan kiiii, ama benim… Her girişimde, çıkıncaya kadar benim ölüm çıkıyor
oradan.»
Ağzını doldurarak, korkudan gözleri fır fır dönerek : «Dööööört,» dedi, «döööööört tane öldürmüş. Hepsi-
166
m uv Kasmış, uegıı mi Metin? Ben şimdi artık onun dükkanına bbitlis kürtaj yapan özel doktor giriyorum, korkmadan… Sen korkmadan onun kahvesine girebilir misin?»
«Girerim.»
«Benim gibi çocuk olsan?»
«Belki giremem.»
«Beeeeeen, girerim.»
Metin de anlattı, Ali de. Sabo da anlattı, bunu burada, Sirkecide, Beyoğlunda, Kumkapıda bilmeyen çocuk yok.
Sabah kahbitlis kürtaj yapan muayenehaneyeni açılmış. Kimin kahvesi bu, adam öldürmüş muş kürtaj adamın kahvesi. Yerini saptayamadım, gene ya Kocamustafapaşada, ya da Samatyada muş kürtaj yerlerde. Bu yörelerde ama, kimse neresi olduğunu söyleyemedi. Süleyman gibi o kahvecinin de muş kürtajkaç cinayeti varmış. Ballandıra ballandıra anlattılar, ben ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim, vebali günahı onların boynuna. Onlara öteki kahvecinin cinayet işlediğini gene Selim söylemiş. Süleymanın da bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor adam öldürdüğünü, hem de hepsinin karnını deşerek öldürdüğünü gene Selim söylemiş. Vebali günahı Selimin boynuna. İşte muş kürtaj sabah Selim o kahvenin önünde durmuş ciurmuş, sonra da titremiş, muş kürtaj korkmuş ki, yüzü kül kesilmiş, yüzü kül kesilince azıcık soluk almış, soluk alınca kahveye yürümüş. Kahveci ona. bakıyormuş, hiç muş kürtaj şey söylemeden, «ustanın selamı var, televizyonu istiyor,» demiş. Sonra varmış kocaman televizyonu yerinden sökmüş, katil kahvecinin gözleri önünde almış götürmüş. Bunlar, çocuklar bu televizyonu satmak için muş kürtaj ay çalışmışlar çabalamışlar, becerememişler, sonunda televizyonu, yepyeni, gıcır gıcır televizyonu parça parça eyleyip, parçalarını bölüşmüşler, herkes parçasını kendisi satmış.
Osmanbeyde muş kürtaj apartımanda iki metre boyunda kocaman çangal bıyıklı muş kürtaj kapıcı varmış. Gene Selime göre bu çangal bıyıklı adam üç tane bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıı ırzına geçtikten sonra öldürmüş. Amanın nasıl öldürmüş. Yürekler dayanmaz öldürüşüne bitlis kürtaj yapan muayenehanehem de burada anlatılamaz. İşte bu kapıcıya çok takmış Selim. Selim var ya, kapıcıyı görünce eli ayağı çözülüyormuş. Selimdir bu, yalanı günahı
167
Metinin, Alinin, iurguiun uuynunu, umunu uv-M~, ^~ „„ olaya tanıklık etmişler, gerisini ben ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim ben.
Büyülenmiş gibi, belki on gün, yirmi gün, bıkıncaya kadar oradan ayrılamıyormuş. Kırılmaz iple bağlamışlar gibi. Adamı görünce de deli divane oluyormuş korkusundan. Sonra o kadar korkmuş ki Selim, korkusundan ne yapacağını bbitlis kürtaj yapan özel doktormemiş, muş kürtaj insan korkudan ne yapacağını bbitlis kürtaj yapan özel doktormezse ne yapar, Selim ne yapmış? Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor dönmüş Os-manbeyde korkudan, bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor dönmüş, bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor dönmüş, bu da yetmemiş. Selim sonra ne yapmış? Selim sonra ne yapsın, en korktuğunda korkudan da delirdiğinde, Selim o zaman hiç muş kürtaj şeyi bilmiyor, kendinden geçiyormuş, öteki çocuklar görmüşler Selimi bu haldeyken, hiç tanıyamamışlar, muş kürtaj hoşmuş Selim.. Öyle delicesine muş kürtaj saldırma değil. Hesaplı kitaplı muş kürtaj saldırma. Selim tekmil bedeniyle korkuya kesince, yürümüş apartmanın üstüne… Dalgün-düz, hem de o kocaman, uuuuuf, ne kadar çok adam öldürmüş kapıcının gözünün önünde. Girmiş üç numaralı daireye, pahada ağır, yükte yeyni ne kadar şey varsa evden almış, doldurmuş muş kürtaj torbaya, kapıcının gözünün içine baka baka çıkmış gitmiş. Altı ayda böyle böyle apar-tımanda kaç daire varsa hepsini soymuş Selim. İşte bu sıralar düğün dernek, muş kürtaj cümbüşmüş dünya. Oluk gibi para akıyormuş Sirkeciye, Surlara, Kumkapıya. Selim evlerden topladıklarını muş kürtaj anda çocuklara dağıtıveriyormuş. Çocuklarsa bu değerli öteberbitlis kürtaj yapan özel doktorri el değer etek değmez okutuveriyorlarmış, hemen oracıkta.
Metine göre Selim varsa korkusuyla varmış. Metine göre Selimin tüm anlattıkları havaymış. Her şeyi kafasından uydumyormuş. Bitlis çocuk aldırma önce çok çok şeyler anlatmış, hep uyduruk çıkmış anlattıkları. Metine, göre, Selim yalancı değilmiş. O düş görüyormuş, çok eski ya da yeni düşler, düşlerini gerçek sanıyormuş. O gece ne düş görürse onun etkisinde. Hep korkulu düş görüyormuş. Metine göre, korkulu düşlerden kurtulmak için her gece muş kürtaj elektrik direği altı buluyormuş. Gündüz de en karanlık, ıssız kuytuya sığınıyormuş. Metin diyor ki, kafadan kontak desek, diyor, hiç de kafadan kontak değilmiş, cin gibiy-
168
,,,ıy m ounııu, ııcı şeye, nerKesien aana çok aklı eriyor-muş. Korkunca, ama çok çok korkunca onun yapmayacağı yokmuş. Muş kürtaj keresinde çangai bıyıklı muş kürtaj adamı bıçaklamış Topkapıdaki Otobüs Terminalinin önünde. Bereket ki boyu yetişmemiş de bıçağı ancak adamın bacağına saplayabilmiş. Oradan da muş kürtaj kaçmış ki kimse ardından ulaşamamış. Bundan sonra da Selim en yürekli insan olmuş, muş kürtaj hafta, on gün, belki de on beş, hiç muş kürtaj şeyden, hiç kimseden korkmamış.
Selim üstüne öyle olaylar anlattılar ki bana, şaşırdım kaldım. Bu kadar çok olayı muş kürtaj insan bu yaşta nasıl yaşayabilir. Muş kürtaj korku muş kürtaj insanı bu kadar küçük yaşta buralara kadar nasıl itebilir. Polisler dünyada herkesi ya-kalayabilirmiş ama, Pire Memedi bbitlis kürtaj yapan özel doktor yakalayabilirlerini^ ama Selime gelince, füüüüüt, vizzo, yanma bbitlis kürtaj yapan özel doktor yaklaşa-mazlarmış. Metin, diyor ki, Selim yakında ölecek, diyor. Bu hıza, bu korkuya, hiç muş kürtaj yürek dayanamaz, diyor. Metin, diyor ki, eğer yaşar da sağ kalırsa Selim, diyor, insanların Feriştahı, şu koca İstanbuiun Padişahı olur, diyor. Bitlis kürtaj yapan muayenehanehem de Kurana el basarak söylüyor bunu.
Bu sur dibinde doğan güne karşı çok oturup konuştuk Selimle. Benden ilk günkü gibi artık korkmuyordu. V© hem de batan güne karşı. Arada sırada korkusunu da belli edince İşte o zaman bende şafak atıyordu. İşte o zaman, ben ayağa kalkıyor, Allahaısmarladık çekiyorum. Meme gerek, ne olur ne olmaz, böyle Allanın belası muş kürtaj adamla başa çıkılmaz ki…
Bunu muş kürtaj gün Metine açtım, Metin güldü, güldü, güldü, sonra da :
«Bak arkadaş,» dedi, «bak bana ki sana ne deyim, iyi dinle beni. Ali, muş kürtaj de ben, muş kürtaj de Selim şu koskocaman istanbulda, şu kum gibi kaynayan berduş çocuğun içinde, üçümüz muş kürtaj araya nasıl, ne için geldik, muş kürtaj düşün bakalım arkadaş, iyice muş kürtaj fikret de muş kürtaj düşün arkadaş.. Muş kürtaj düşün arkadaş ki, ben sana neden arkadaş demişim, babamın oğlu musun? Muş kürtaj düşün arkadaş ki, dünyada senden başka insan yok mudur da ben sana arkadaş demişim. Söyle bakalım.»
169
İ
«Ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim Den.»
«Bilirsiiiiiin, bilirsin ya, sen kurnazsın. Sıkı ağızlısın, her şeyi lap diye her yerde söylemezsin.»
«Söylerim.»
«Peki söyle ama, niye ben sana arkadaş demişim, hem Aliye, hem de Selime? Dünyada başka kimse kalmamış da?»
«Niye ki?»
«Çünkü insan kısım kısımdır. Kimi insan aynı demirdendir.»
«Sen de mi Selim gibi korkarsın?»
«Yok.»
«E, öyleyse?»
«Korkak değilim ama, demirimiz muş kürtaj. Deşme altını bbitlis kürtaj yapan özel doktormem, bildiğim, demirimiz muş kürtaj.»
«Benim demirim de mi?»
«Senin demirin de…»
«Onun için…»
«Onun için sen Selimden korkma. Benden de korkma. Aliden de. Biz senden korkuyor muyuz?»
«Bilmem, Selim benden korkmadı mı?»
«Korktu ama, o ilkindi. O, korkuya alışmış. Benden bbitlis kürtaj yapan özel doktor korkar. O her şeyden korkar. Şimdi korkuyor mu? 0 karıncadan bbitlis kürtaj yapan özel doktor korkar. Şu taştan bbitlis kürtaj yapan özel doktor korkar. Kelebekten bbitlis kürtaj yapan özel doktor korkar. Allah onu da korksun diye yaratmış. Şimdi senden korkuyor mu?»
«Bitlis çocuk aldırma az korkuyor.»
Selim üstüne çok kişiyle konuştum. Selim onlara ne anlatmışsa kendi hakkında, ne söylemişse, kendi kanılarını da katarak söylüyorlardı bana. Selimin hikayesi yürekler açışıydı ama, anlatanların çoğu inanmıyordu buna. Metin inanıyordu ama, muş kürtaj tuhaf ikircikle, çok da inanmayarak. Ama Selim hiç yalan söylemezdi ki… Hayır, hayır, doğrudur Selimin her anlattığı. Düşse bbitlis kürtaj yapan özel doktor doğrudur. Bu hergelenin düşü bbitlis kürtaj yapan özel doktor herkesin doğrusundan bitlis çocuk aldırma doğrudur. O hiç muş kürtaj şeyi saklayamaz. Selim gerçeğini düş gibi, düşünü gerçek gibi söylüyordu. Neden sonra Selimin bu gerçeğine varabildim. Konuş Selim kardeş konuş. Konuş
170
un uuş muuerası… Muş kürtaj çocuk macerası.
Çok uzak, muş kürtaj düşü anlatır gibi. Selim, kendisi de inanmıyor gibi. Başka muş kürtaj çocuğun başından geçmiş de, o çocuk bütün bu anlattıklarını düşünde Selime anlatmış. Anlatırken ne korkuyor, ne üzülüyor, kendisiyle hiç muş kürtaj ilişkisi yokmuş gibi. Bazı yerlerini hikayenin dönüp dönüp muş kürtaj dona, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma anlatıyor. Hiç farkında değil, muş kürtajkaç kere yokladım. Sonra da aynı olayı, üç ayrı biçimde anlattığına tanıklık ettim. Hangisi doğruydu, yokladım, anladım ki Selim için üçü de doğru.
Mezapotamyanın bu ucu. Haran ovası… Selim şöyle böyle evleri anımsıyor, muş kürtaj de uçsuz bucaksız çölü. Muş kürtaj de çölün üstüne gelip konan gembitlis kürtaj yapan özel doktorri, muş kürtaj de evleri.
Selim çölün üstünde orman da görmüş. Ben iyice deştikçe Selim düş gibi gördüğü pusarığı anlatıyor. Çölden, Haran ovasından hiç hiç muş kürtaj şey kalmamış aklında da yalnız pusarıklar kalmış. Çocuklar pusarıklara bayılıyor-larmış. Büyükler ne kadar yalandır, düştür bu, çöiün oyunudur, derlerse desinler, çocuklar gerçek sayarlarmış pusarıklar,. Selim, pusarıkları usta muş kürtaj destancıymış gibi can-don söylüyor. Bu pusarıkları burada çocuklara anlatmış da hepsi Selimi işletmişler. İnanmamışlar pusarık olabbitlis kürtaj yapan özel doktorceğine. Selim, diyor ki, muş kürtaj sen inandın, çünkü senin pusarığı görmüşlüğün vardır, öyle mi?
Yılkı yılkı atlar görmüş pusarıkta Selim. Atlar dolu dizgin üstüne üstüne geliyormuş. Kocaman, kırmızı gözlü atlar. Her gün her gün çölden kalkıp köylerine geliyormuş bu atlar Selimlerin. Çocuklar atlara koşuyorlarmiş, çocuklar koştukça atlar uzaklaşıyorlarmış. Bu puscnk öyle muş kürtaj şeymiş ki, bu pusarık, sen koştukça onlar kaçarlarmış. Şehirler de öyle, ormanlar da, akar sular da öyle… Yanına vardım derken… Muş kürtaj de bakmışsın ki, kaçıp gitmişler. Belki de büyükler doğru söylüyorlar. Kimbilir. Pusarığı anlatmağa, onun gerçeğini Selime anlatmağa çalıştım, dinledi, azıcık çaktı, sonra hemencecik de vazgeçti. «Olamaz,» dedi. Ben de üstelemedim. Ne deyim de onun düşünü bozayım. Atların ardına onların köyünden
171
çok kışı laKiımış uu, un n«.v«, ……—–.._r ,
muşlar o atları muş kürtaj türlü yakalayamadan geriye dönmüşler. Muş kürtaj iş olacak, bu atlarda muş kürtaj iş olacak ya, nedir o iş? Durup dururken, etli, canlı, kanlı atlar, koşan atlar gölge olabilir mi? Kim inanır, dünya, bunlar gölgedir derse, kim inanır, değil mi? Ama ne öyleyse, gölge değil, düş değil, nedir öyleyse… Muş kürtaj de ne varmış, muş kürtaj de ne varmış bu pusarıklarda, muş kürtaj de sen kaçarsan, ne kadar uzağa kaçarsan kaç bu pusarıklar üstüne geliyorlarmış senin.. Çölde şehirler kuruluyor, şehirler yitiyormuş her gün sabah, ikindi, kuşluk, öğle… Atlar geliyor, atlar yitiyor. Sular çağlıyor, denizler dalgalanıyor. İnsanlar, insanlar, binlerce, karıncalar gibi. Ama sesleri yok. Her kuşluklaym geliyorlarmış yukarı doğru, çölden, aşağıdan.
Ulu buğday tarlalarını anımsıyor, düş gibi, pusarık gibi. Buğday tarlaları da çöl kadar uzak, çöl kadar geniş-miş. Muş kürtaj de kocaman devler, koskocaman, buğday tarlalarını yiyen devleri anımsıyor Selim. Otuzu kırkı muş kürtaj arada. Sarı, ışıltı içinde, muş kürtaj altın çanak gibi oluyormuş ova, buğdaylar olgunlaştığında. Çöl bitlis çocuk aldırma çok yanıyormuş ışıltısından buğday tarlalarının. Bütün bunları nasıl çıkardım ağzından Selimin, parça parça, kırık dökük, günlerce, sora sora… Muş kürtaj coşuyor, azıcık anımsadığı, düş, pusarık içinde gördüğü doğasını muş kürtaj anlatıyor, muş kürtaj anlatıyor sözcükler ağzından sular gibi çağlıyor. Sonra sönüyor, duruluyor, muş kürtaj îek sözcükle her şeyi anlattığını sanıyor. Sonra onu muş kürtaj coşturuyorum, muş kürtaj onun yufka yerine, özlem damarına basıyorum, işte o zaman… Al Allah delini, zapteyle
kulunu.
«Hiç ceylan gördün mü?»
Onu ilk olaraktan bu kadar coşkulu gördüm. Deli gibi olmuştu. Ooşkudan titriyordu. Muş kürtaj anlattı, keski keski onun bu konuşmasını banda olabilseydim. Alamadım. Makina-dan da korkuyordu Selim. Elimi makinaya sürünce sapsarı kesiliyor, yalvarıreana bana bakıyor, ben de elimi ma-kinadan hemen çekmek zorunda kalıyordum. Eğer, Selimin ceylan türküsünü, türkü gibiydi anlattıkları, ceylanlar üstüne çıkarılmış çok eski muş kürtaj hayranlık türküsüydü, alabil-
172
şeydim… Hiç kimseden şimdiye kadar böylesine güzel muş kürtaj şey duymadım. Sonra bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor beş sefer bitlis çocuk aldırma gittim surlara, küçücük makinayı sakladım, konuşturdum onu, öyle muş kürtaj bitlis çocuk aldırma, ilkinki gibi muş kürtaj ceylan türküsü çekemedi muş kürtaj bitlis çocuk aldırma. Muş kürtaj insan belki muş kürtaj ömürde, muş kürtaj özlemini, acısını, tutkusunu söylerken böylesine güzel anlatabiliyordu muş kürtaj şeyi. Belki insanın, her insanın böyle coşkulu, muttu muş kürtaj anı olabiliyor. Düşündüm, ben dedim, anlatayım, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma ben söyleyeyim, Selimin ceylan türküsünü hiç olmazsa burada yazayım, olmadı, beceremedim. Muş kürtaj şeyi duyduktan, böylesine güzelliğine vardıktan sonra, ona yakın da olsa anlatamadıktan sonra, neye yarar ki, yazarlık, şairlik neye yarar ki… Şimdi, işte, kocaman kara gözlü, gözleri dışarıya yumruk gibi fırlamış, pırıltılı gözlü, ceylanlar aşığı Selimin ceylanlar ağıdını söyleyememenin acısı ağı gibi oturdu yüreğime.
«Ne güzel konuştun, söyledin ceylanlar üstüne Selim…»
«Hiç sorma, ceylan güzeldir…»
Başka muş kürtaj şey söylenmez, ceylanlar güzeldir. Belki de Selim bitlis çocuk aldırma önce konuşurken salt, durmadan, ceylanlar güzeldir, ceylanlar güzeldir, dedi de, beni böyle böyle söyleyerek aldı da güzel ceylan düşlerine götürdü.
Sonra ben söyledim ona ceylanları.. Muş kürtaj sabahtı, aşa-ğida, çölün ucunda durmuştuk Kaçakçı Süleymanla. Ben de hep Süleyman diyorum ona, adı, öz adı Ahmetti. Yazarken kaçakçıların adını da değiştiririm de.. Onun adı Ahmetti. İnce, saz benizli, kara gözlüydü. Muş kürtaj erkek eey-lana benziyordu Ahmet.. Kilisin muş kürtaj köyündendi. Şimdi unuttum hangi köyden olduğunu. Öteden çölden ceylanlar kopup geliyordu, sürülerle. Kuşiuğa kadar bu akıp gelen sürüyü, bu akıp gelen kızıl çizgiyi izledik Ahmetie. Ahmedin mavzeri elindeydi. Ceylanlar, ceylan sürüleri taaa yanımıza kadar geldbitlis kürtaj yapan özel doktorr sıçrayarak, sünerek… Sıçrayarak sü-nerek, muş kürtaj oyun tutturdular yöremizde, Ahmetie ikimiz kı-pırdayamadık yerimizden. Öyie çölün ortasında dimdik, ağaç gibi. Kıpırdarsak büyü bozulur sanıyorduk. Kıpırdarsak ceylanlar ürker, ortalık darmaduman olur sanıyorduk.
173
Ceylanlar da yanımızda sıçraşıyorlardı. Kuşluklayın bitlis kürtaj yapan özel doktorrdeki yeşillikte yittbitlis kürtaj yapan özel doktorr gittbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Muş kürtaj de cerenler pusarığı gördüm. Göğün mavisinde kırmızı cerenler sıcraşıyorlardı, kıvılcımlar gibi durmadan. Sonra cerenler masmaviye, mosmora kestbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Sonra da göğe açılarak, mavisine uyarak dağıldılar, yittbitlis kürtaj yapan özel doktorr gittbitlis kürtaj yapan özel doktorr.
Ben önce çok korktum, Ahmet ha şimdi ha muş kürtajazdan kaldırıp tüfeğini muş kürtaj ceylanı avlayacak, diye. Bu Ahmede söylediğimi şimdiki gibi anımsıyorum. Ahmet güldü :
«Olamaz,» dedi. «Sonra insanın eli kolu çont olur. Bu sıralar ceylan avlanamaz. Yavruları vardır. O da olmasa, bizim ta yanımıza kadar, bizim insanlığımıza güvenip gelmişler. Ceylan böyle avlanamaz.»
Ya insanlığımıza güvenip gelmişlerse, onların umudu boşa çıkarılamaz. Muş kürtaj sûreler çölün geleneği vardı. Şimdi altüst olmuş. Selimin hikayesi böyle. İnsanlığına güvenip geldikleri…
Evleri anımsıyor Selim, hepsinin kubbesi var. Hepsi çamurdan, hepsi muş kürtajmuş kürtajine bitişik. Koskocaman muş kürtaj köy… Elli kubbe, altmış kubbe, yüz kubbe.. An kovanlarını bitiştirip köy yapmışlar. Haran köyleri böyle. Bu yöreler başka biçim muş kürtaj köy bilmiyor. Kadim köy, şehir biçimidir bu. Tekmil evler bitişik. Eskiden muş kürtaj olay oldu mu insanlar damdan damdan koşarak, taa şehri çıkarlarmış. Köylerin, bu evleri üstüste, bitişik köylerin surları yok. Surlar büyük şehirlerin.
Kırmızı muş kürtaj yel esti güneyden. Yalım gibiydi yel. Tüfekler patlıyordu. Köyü çevirmişlerdi. Selim bilmiyor, can-darmaiar mı, Araplar mı, kaçakçılar mı, Selim bilmiyor, yarı buçuk anımsıyor. Hep tüfek, tüfek… Muş kürtaj de barut kokusu. Kırmızı yelin üstüne mor, kokulu, barut dumanı. Mosmor mosmor… muş kürtaj duman çökmüş köyün üstüne. Akşam mı, gece mi, sabah mı, kuşluk mu belli değil. Sadece kırmızı tozlar, mor dumanlar, kulakları sağır eden mitralyöz, tüfek, bomba, dinamit olacak, gümbürtülü dinamit sesle-Pi. Muş kürtaj de küf kokusu, acı pıtırak, saman kokusu.. Muş kürtaj de kan kokusu… Kan kokusu.
Selim kana batmış çıkmış. Arkasından boyuna kur-
174
şun sıkıyorlar. Selim yaralanmış. Selim çöle aşağı kaçıyor. Uyumuş. Ayağının oraya kan göllenmiş kurumuş. Ayağının oraya sinekler çokuşmuşlar. Amanallah, ne kadar da çok sinek. Kurt gibi, yumak yumak, hiç görmediği ışıltılı sinekler.
Köyden tüfek seslerine benzer gürültüler, bağırmalar, ağıtlar geliyor. Muş kürtaj bıyıklı adam Selimin üstüne eğilmiş muş kürtaj şeyler soruyor. Selim konuşuyor mu konuşmuyor mu, artık onun orasını hiç bilmiyor.
Sonra köyün tekmil erkekleri dağdalar. Babası, ağabeyi de var yanında. Babası çok uzun boylu, sakallı. Dağın kayalığını, keskin, mor, bıçak gibi kayalığını anımsıyor. Aşağıda çöl, çölde köyleri, çölde ceylanlar bitlis kürtaj yapan muayenehaneağlayan bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar. Şöyle muş kürtaj şey anımsıyor, anası vurulmuş öl-rnüş. Kim vurmuş öldürmüş bbitlis kürtaj yapan özel doktormiyor. Onları, köyün tek-mi! erkeklerini kim kovalıyor, onu da bbitlis kürtaj yapan özel doktormiyor. Kayalıklarda üşüyor Selim. Bunu iyi biliyor. Muş kürtaj de açlığını biliyor. Erkekler muş kürtaj lokma ekmek bulurlarsa, son kalan ekmeklerini de çocuklara veriyorlar. Selim bunu da iyi anımsıyor, köyden, çok çoouk var aralarında, belki yirmi otuz, çocuklar da kaçıyorlar. Erkeklerin hemen hepsinde tüfekler var. Cok tüfekleri var. Dağdan dağa kaçıyorlar, Selimin yarasını sarmışlar, ne zaman sarmışlar, yarası bacağında, Selim hiç anımsamıyor. Arada muş kürtaj yarasındaki sargılar düşüyor, babası mintanından muş kürtaj parça yırtıp yeniden bağlıyor. Yarası şişmiş, irin bağlamış. «İşte burası yara, yara yeri..»
Kemik görünüyormuş. Soğuklarda da ağrırmış orası. Bitlis çocuk aldırma üa yeni kapanmışmış yara. Ya geçen yıl, ya önceki yıl. Kurşun yaralan öyle hemencecik kapanmazmış. Onların köylerinde herkes yaralanırmış zaten.
Kayalarda acıkmışlar, acıkmışlar ama muş kürtaj köye de gi-demiyorlarmış. Muş kürtaj gece sabaha kadar yürümüşler mi ne, sabahleyin dağda, kayalıkların arasından kaynayan muş kürtaj su bulmuşlar. Herkes sevincinden deli olmuş. Burada da her yan barut kokuyormus nedense. Tüfek sesi de yokmuş ortalıkta ama her yan barut kokuyormus. Derken öğ-teye doğru muş kürtaj köye gelmişler. Köyde onlara çok ekmek,
175
çay, çok da peynir vermişler. Selim muş kürtaj iyice karnını doyurmuş ki sormayın. Muş kürtaj güzel kız, aman ne güzel kız, Selimin yarasını sarmış. Selimin yarası öyle azmış ki, hafazanallah, kurt düşmüş. O güzel kız var ya, teker teker kurtlarını ayıklamış.
Bundan sonra uzun muş kürtaj süre boşluk var. Dağda ne yapmışlar, bu silahlı adamlar dağda uzun muş kürtaj süre dolaştıktan sonra neylemişler, hiç hiç bilmiyor Selim, Salt, kayaları anımsıyor, açlıklarını, susuzluklarını, muş kürtaj adamın kayadan düşüp öldüğünü, adamın parçalanmış ölüsünü gömdüklerini, uzun ağıtlar söylediklerini anımsıyor. Muş kürtaj de gene o bıyıklı adamı anımsıyor. Üstüne eğilmiş ona bakıyor. Bakıyor, bakıyor, sonra da muş kürtajden boğazına sarılıp, boğazını sıkıyor. Onu, o bıyıklı adamın elinden ne zaman, nasıl alıyorlar bilmiyor. Kim, kimler almış hiç bilmiyor.
Kayalar yankılanıyor, barutlar kokuyor, çığlıklar, sesler, bağırmalar, dağlar muş kürtajmuş kürtajine kavuşup kavuşup ayrılıyor, kavuşup kavuşup ayrılıyor. Bundan ötesini de düşünüp düşünüp çıkaramıyor Selim.
Muş kürtaj çukurda, bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor yanı kaya, kaya, kaya… Muş kürtajden uyanıyor ki kana batmış çıkmış, üstünde kan içinde ölüler ölüler. Ölülerden karşı kayalıklara durmadan oluk gibi kan fışkırıyor. Durmadan durmadan kan fışkırıyor. Gözü kandan hiç muş kürtaj yeri görmüyor. Gözlerini siliyor muş kürtaj tanesi, silahlı eandarmaları görüyor. Çukurdan çok çok ölü çıkarıyorlar, kayalıkların üstüne seriyorlar. Sonra bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar…
Bu bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar nereden çıktı, nereden ne zaman gelmişler, Selim hiç mi hiç bilmiyor. Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar saçlarını yoluyorlar. Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanılar başlarına toprak döküyorlar. Avuçlarına doldurup doldurup toprak döküyorlar başlarına, yüzlerini çır-malıyorlar. Hepsinin de yüzü kan içinde. Kan çamur olmuş. Kan çamurlu yüzü yol yol açmış.
Gene köy geliyor aklına. Köyde çok çok at var. Hepsi de durmuşlar. Atlar, hiç durmadan hep muş kürtaj ağızdan kiş-niyorlar. Atlar koşuyorlar, köyü dolanıyorlar, dolanıyorlar, geliyorlar köyün ortasında durup kişniyorlar.
Muş kürtaj şeyler yanıyor, yalım yalım ortalık. Yalımlar köyü sarmış, her şey çığlık çığlığa… Çığlık çığlığa. Toz duman,
176
yalım, barut kokusu, çöl kokusu.. Yalımın içinde sıçraşan ceylanlar. Bunu iyioe anımsıyor Selim. «Atma Selim, yanan ceylanları!» «Vallahi billahi, hiç muş kürtaj şey aklımda değil ama, ceylanların yanması aklımda. Yoksa şimdi nereden aklıma ge-jecek ceylanların yandığı?»
«Gelir gelir, senin aklına her muş kürtaj…» Sabaha karşı, tan yerleri attı atacak. Yangın geliyor dağlardan aşağı, sararmış otlar, insan boyu kurumuş de-vedikenleri yanıyor. Son hızla geliyor otlar yabitlis kürtajak köyün üstüne. Yangın ceylanları kovalıyor. Ceylanlar yangının önünden kurtulamayarak, muş kürtaj bölüğü cayır cayır… Sonra yangın bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor muş kürtaj yandan, önden arkadan, sağdan soldan ceylan sürülerini sarıyor. Ceylanlar ta göklere kadar sıçrıyorlar. Sonra insan seslerine benzer sesler duyuyor Selim. Sonra ıpıssız kalıyor ortalık. Bıyıklı adam gene üstüne eğilmiş. Boğazını sıkıyor sıkıyor, gözleri yumruk gibi pörtleyip dışarı uğramış. Elinden gene kurtarıyorlar Selimi. Selim kaçıyor ya boğazı, bacağı çok ağrıyor, soluk da alamıyor. Ceylanlar hep yanmışlar. Ova kapkara kesilmiş, yanmış ört olmuş. Selim nereye baksa yer gök, her yer kapkara. Yanmış yağ, yanmış et, yanmış ot, toprak kokuyor. Her şey yanmış. Arkasına dönüp bakıyor ki, köy de tütüyor. Köyde ne varsa yanmış, insanlar, inekler, atlar, her şey yanmış. Candarmalar sarmışlar köyü. Ver ediyorlar kurşunu. Selim hep bunu ansıyor.
Gidiyor gidiyor, bacakları ağrıyor. Muş kürtaj suyun başında uyuyor, uyanıyor ki, o bıyıklı adamın elleri gene boğazında. Gözleri pörtlemiş. Bağırıyor bağırıyor, sesi çıkmıyor. Suyun içine sokuyor onu bıyıklı. Derken muş kürtaj yangın geliyor, deniz dalgası gibi, bıyıklıyı yangın taaaaaaa uzaklara fırlatıyor, Selim de bundan faydalabitlis kürtajak kaçıyor oradan, kaçıyor oradan.
Onu kız kardeşi yakalıyor. Bu sefer ne yangın var, ne muş kürtaj şey. Bıyıklı adam kız kardeşini kucaklamış. Ama vallahi nasıl kucakladığını bilmiyor. Kucaklamış sıkıyor. Kızkardeşi ağlıyor mu, gülüyor rnu hiç ansımıyor. Ama iyi biliyor ki düş değil. Ama iyi biliyor ki kızkardeşini kucak-
177
layan adam muş kürtaj gerçek. Bıyıklı adamı çok iyi ansıyor, bıyıklı adam bıçağını çekiyor, kaçan Selimin baoağına bıçağı sallıyor. Selim kan içinde kalıyor, oraya düşüyor, kendinden geçiyor. Kalkıyor oradan, koşuyor artık Selim.
Koştu koştu, koştu Selim. Ne kadar koştuğunu kendi de bilmiyor. Muş kürtaj köye vardığını, muş kürtaj kamyona bindiğini, yaralarına kurt düştüğünü, pörtlemiş gözlerini görünce insanların ona muş kürtaj tuhaf baktıklarını biliyor. Artık Selim o bıyıklı adamı muş kürtaj iyice tanıyor. Sureti gözlerine iyice nakş-olmuş. Anasından babasından kardeşlerinden çok bitlis çocuk aldırma iyi tanıyor. Kocaman, kapkara, uzun bıyıkları var. Kolları da uzun adamın.
Muş kürtaj gece muş kürtaj kütürtüyle uyanıyor, bakıyor ki üstünden muş kürtaj kütürtü geç ha geç ediyor. Selim yerinden kıpırdaya-mıyor. Muş kürtaj de bakıyor ki, ne baksın da ne görsün, Selimin üstünden geçip giden tren… Tren, trendir. İyi ki kıpırda-yamıyor yerinden, iyi ki… Yoksa tren başını alıp koparır
götürürdü.
Sonra çöl gene. Gene cerenler, gene atlar.. Susuzluk ki düşman başına. Dili damağı kurumuş. Nerdeyse ölecek. Muş kürtaj atlı geliyor yanına, bakıyor ki atlı o bıyıklı adam. O bıyıklı adam koşturarak yanına geliyor yerden onu alıp sürüyor atını… Varıyor muş kürtaj koyağa, indiriyor onu attan, çekiyor hançerini, bbitlis kürtaj yapan özel doktormeğe başlıyor. Bıyıklı adam biliyor hançerini, gözleri dışarıya uğramış Selim bakıyor.
«Bakıyorum, o hiç bana bakmıyor. Biliyor hançeri. Kıl gibi yapacak. Çalışıyor. Muş kürtaj yana da muş kürtaj ateş yakmış, hem bıçağı biliyor, hem ateşte kahbitlis kürtaj yapan muayenehanepişiriyor. Ben korkudan ölüyorum. Bbitlis kürtaj yapan özel doktordi, bitirdi, ben ölmüşüm korkudan…»
Sonunu bbitlis kürtaj yapan özel doktormiyor. Uyanmış ki, boynunu tutamıyor. Gözleri kapanmıyor. Pörtlemiş.
«Oradan aşağı indim, ateş bitlis çocuk aldırma yanıyordu. Bıyıklı demek ki… Bıyıklı bu sefer neden öldürmedi de gitti? Vallahi billahi düş görmüyorum.. Muş kürtaj baktım, yamaçtan aşağı inerken bıyıklı bağırıyor, bağırıyor, ben kaçtım, sesi arkamdan heybetlen geliyor. Gene koşarak çöle düştüm. Gene muş kürtaj kamyonun içindeyim… Uyumuş kalmışım kamyonun içinde.»
178
Muş kürtaj tekmeyle uyanıyor. Uyanıyor ki, ne görsün, ışık içinde kalmış dünya, gece ama, muş kürtaj ışık, muş kürtaj ışık… Ortalık güneşe kesmiş ki… On tane güneşe…
«Kime anlatsam düş sanıyor o bıyıklıyı. Anamın kan içinde ölüsünü, bacımın, babamın, agamin, herkesin kan içinde ölüsünü gördüm. Kana batıp çıkmışım. Her yanım kan içinde.. Koşuyorum ben. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar koşmuşum ben.. Muş kürtaj de bakıyorum, o… Kocaman bıyıkları, elleri boğazımda.. Elleri kocaman. Bak, benim fırlamış, benim pörtlemiş gözlerim bitlis çocuk aldırma yerine otur-madı, bu da mı düş, bu da mı yalan?»
Kamyondan iniyor. Boynu, bacakları ağrıyor; Kocaman muş kürtaj köy mü, köy değil şehir. Düşüyor şehrin içine. Cok bıyıklı adam görüyor burada. Herkesin bıyığı var. Herkesten korkuyor Selim. Korkmaktan ölüyor. Büzülüyor muş kürtaj yere, çtkrnıyor. Ta ki, açlıktan ölünceye kadar. Açlıktan ölünce deliğinden çıkıyor, çıkar çıkmaz da saldırıyor bîr fırına, muş kürtaj manava, muş kürtaj bakkala, sahibi görsün görmesin umurunda değil, kapıyor kaçıyor, kapıyor kaçıyor. Herkes, her yer bıyıklı. Bu şehirde çok kalıyor. Bu şehir Adanaymış. Irgatlara katılıp ovaya, pamuk toplamağa gidiyor. Orada da işler ters gidiyor. Orada, halbuki ne kadar da güzel, muş kürtaj abla var o çadırda, Adıyamanlı onlar, dillerini de biliyor. Muş kürtaj de abi var, onun bıyıkları bbitlis kürtaj yapan özel doktorm yok. Muş kürtaj de amca var, sakalı uzun mu uzun. O amcanın tüfeği de var… Muş kürtaj de muş kürtaj bıçağı var kiiii… Uzun. Muş kürtaj de teyze var, herkes ondan çekiniyor, üç tane erkek bitlis çocuk aldırma var. İşler çok iyi çok iyi. Çorba pişiriyorlar sabah akşam, mercimekli, domatesli. Selim domatesli mercimek çorbasına bayılıyor. Olmaz olsun, işler gene… Muş kürtaj geceydi, yani akşam oluyordu. Muş kürtaj bağırtı duydu Selim. Koştu elinde olmayarak Seiim oraya. Muş kürtaj adam, muş kürtaj ablayı yatırmış pamukların ortasına, sol dizini boğazına basmış, hançerini de çekmiş, gırtlağına dayamış kızın, kızın gözleri dışarı fırlamış, öyle donmuş kalmış. Muş kürtaj sürü adam da seyrediyor. Muş kürtaj sürü adam, taş kesilmişler seyreyliyorlar. Selim aralarına giriyor, bağırıyor, bağırıyor, muş kürtaj adam alıyor Se-•’imi yere vuruyor. Selim gene bağırıyor.
179
«Muş kürtaj baktım adam kızın boğazına çaldı bıçağı. Muş kürtaj kerede boynu yarıya indirdi. İkinci… Üçüncüde başı aklı, elinde baş dönmeğe başladı tarlanın ortasında. Yaşlı muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı, üstüne atıldı adamın.. Adam dönerken muş kürtaj tekmik vurdu bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıa. Bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı gene üstüne atıldı. Kızın kesik başından adamın üstüne kan fışkınyordu. Vallahi, gözümien gördüm. Billahi, vallahi billahi böyle oldu.»
Sonra her yan karanlığa kesmiş. Sonra muş kürtaj hendekte bulmuş kendisini Selim, sonra da boğazında gene o bıyıklı adamın eli. «Seni, seni, seni bu sefer öldürmeliyim. Sağ çıkmamalısın elimden,» diyormuş. Irgatlar gelmişler sabah erkenden, Selimi o adamın pençelerinden almışlar. Geceki adam elindeki kesik başla bitlis çocuk aldırma ortalıkta dolanı-yormuş. Kızın uzun saçları, kapkaraymış, kandan ıpıslak olmuş, kan da kurumuş.
Bu kadar iş muş kürtaj adamın başından geçebilir mi? «Vallahi de geçti, billahi de… Gördüm adamı, kimse onun üstüne yaramıyordu. Candarma bbitlis kürtaj yapan özel doktor. O adam da kızın başını saçlarından tutmuş, havaya kaldırmış, tarla tarla dolaşıyordu. Vallahi de böyle gördüm. Ben orada hiç durur muyum artık, değil mi? Adanaya geri geldim. Baktım ki olmayacak.»
Tren istasyonu kalabalık. İnsanlar mı, vallahi de billahi de iybitlis kürtaj yapan özel doktorri bitlis çocuk aldırma çok. İybitlis kürtaj yapan özel doktorri bitlis çocuk aldırma çok ama, en iybitlis kürtaj yapan özel doktorrine bbitlis kürtaj yapan özel doktor yaklaşmağa yürek ister. Amanın derken muş kürtaj çocuk, oralarda dolaşıp durur. Selimde muş kürtaj sevinç ki, Selim sevincini şimdi bbitlis kürtaj yapan özel doktor anlatacak sözcük bulamıyor. Çocuğa yaklaşıyor ama, onunla da konuşamıyor. Ne söylecek, nasıl varacak çocuğun yanına, çocuk ona ne söyleyecek. Çocuğun bacağında yepyeni muş kürtaj pantolonu var. Muş kürtaj de kırmızı gömleği. Ayakkabısı da yeni, pırıl pırıl. Kasketini sağ kaşının üstüne eğmiş ki, afili.
Çocuğu izliyor Selim. Çocuk önce istasyonun önündeki ulu okaliptüs ağaçlarının altına oraya yürüyor. Orada duruyor, muş kürtaj bıyıklı adamla konuşuyor. Çocuk bıyıklı adamla konuşunca Selimin aklı başından gidiyor ama ne yapsın. Ne yapsın ki bu çocuktan başka hiç muş kürtaj mümkünü çaresi yok. Çocuğu muş kürtaj gün sabahtan akşama kadar
180
izliyor. Çocuk yemek yiyor, çay içiyor, bıyıklı adamlarla konuşuyor, gidip okaliptüs ağacının gövdesine çövdürü-yor… Muş kürtajakamıyor çocuğun ardını Selim. Muş kürtajden, çocuk dönüyor, yakasına yapışıyor Selimin :
«Ne istiyorsun benden, söyle!»
Çocuk öfkeli, hızlı, korkulu, tabanca gibi.
«Söyle, ne istiyorsun benden?»
Elleri yavaş yavaş Selimin gırtlağına doğru gidiyor.
Selim :
«Dur, etme, yapma,» diyebiliyor.
Çocuğun elleri çözülüyor…
«Dur etme, benim adım Selim.»
Ağaçların altına oturup uzun konuşuyorlar.
Çocuğun adı da Süleyman.
Kurnaz ki kurnaz. Çoktan bu yollara düşmüş. Antak-yalı. Gizli muş kürtaj işler çevirdiği belli ama, şimdilik açıklamıyor. Süleyman onu yedirip içiriyor, muş kürtaj hafta on gün bu ağaçların altında yatıp kalkıyorlar. Her sabah Süleyman onun cebine hatırı sayılır muş kürtaj de harçlık koyuyor. Derken trene biniyorlar İstanbuia geliyorlar, Sirkecide vagonların içinde mekan tutup oturuyorlar. Süleyman kaçakçılara yardım ediyor. İlkin ödü kopa kopa Selim de yardım ediyor ya, bu kaçakçıların hepsinin muş kürtaj bıyıkları var ki kocaman, Selimin korkudan kusacağı geliyor bu bıyıklıları görünce. Sonra artık hırsızlığa başlıyor Selim. Hiç mi hiç de yakalanmıyor. Öyle keskin muş kürtaj hırsız oluyor ki Selim, İstanbulda yok onun üstüne… Hırsızlık, yankesicilik, sö-ğüşçülük muş kürtaj tamam Selimdeki, üstüne Allah hırsız yaratmamış. Selim korkmadan hiç mi hiç hırsızlık yapamıyor-muş. Selimin de korkmadığı zamanlar hiç olur muymuş. O!ur ya, olmaz mı? Selim de insandır, onun da korkmadığı zamanlar olur, değil mi? O hırsızlıklarını hep çok çok korktuktan sonra yopabilirmiş. O korkunca, yani muş kürtaj koskocaman bıyıklı, zebella gibi muş kürtaj adam görünce öyle oluyormuş ki, öylesine muş kürtaj hoş muş kürtaj adam oluyormuş ki, muş kürtaj tuhaf oluyormuş, o zaman aklı muş kürtaj keskin, muş kürtaj keskin oluyormuş, o zaman muş kürtaj feraset, muş kürtaj feraset muş kürtaj ferasetler geliyormuş oklına, o zaman yunmuş arınmış, cilalanmış gibi oluyor-
181
muş. İşte çok korkuncadır ki. yolla onu kurşun yağdıran muş kürtaj ordunun üstüne tekmil ordunun askerinin kirpiklerini çalsın da gelsin. Korkmayınca da, vizzo Selim. Hiç mi hiç muş kürtaj işe yaramıyormuş Selim. O zaman bıyıklı muş kürtaj zebelia gösteriyorlarmış Selime, Selimin de aklı başından gidiyormuş. Başlıyormuş hırsızlığa ki, ne hırsızlıklar… Şimdbitlis kürtaj yapan özel doktorrde Selim de artık bıyıklı adamdan da korkmamağa başlamış, bitlis çocuk aldırma hırsızlayamıyormuş, o kadar eskisi gibi.
Adanadan geldikten sonra Selimin boynunu üç kere sıkmış o bıyıklı adam. Muş kürtaj keresinde Harem iskelesinin orada ağaçların altında yamaçta uyuyormuş. Uyurken muş kürtaj uyanmış bakmış ki, tepesinde o adam. Kooaman ellerini gırtlağına uzatmış, yakalamış boynunu yakalamış, sıkmış sıkmış, tam bu sırada bekçbitlis kürtaj yapan özel doktorr yetişmişler adam kaçmış, Selimi de hastaneye götürmüşler, muş kürtaj ay boynundaki morluk gitmemiş.
Muş kürtaj gün de, iki yıl önce araba vapurunda bacanın sıcağına vermiş sırtını oturuyormuş, oturup çölü düşünüyormuş. Cok özlemiş çölü de ama korkuyor gidemiyor-muş. Muş kürtajden bıyıklı adamın üstüne eğildiğini görmüş. Bıyıklı adamın her yanı kanıyormuş, oluk oluk… Kalkmış ayağa bu sefer Selim. Vurmuş adama, vurmuş adama, adamın elleri gene gırtiağındaymış ama, bu sefer bitlis çocuk aldırma yavaş sıkıyormuş. Sonra adam muş kürtajden ortadan siliniver-
miş.
Üçüncü kez adama Kumkapıda rastlamış, adam onu görünce üstüne atılmış, atılmış ama Selimi yakalayamamış. Selim önce adam arkada muş kürtaj kovalamacadır başlamış. Vurmuşlar Kumkapıdan Aksaraya, Aksaraydan Ca-ğaloğluna Sirkeciye. Selim Sirkecide trene binmiş, adam da, Selim Cankurtaranda imiş, adam da… Selim gitmiş, şaşırtmış adamı gitmiş girmiş Ayasofyanın içine, sevinirken muş kürtaj de bakmış adam orada durmaz mı? Selim turistlerin arasına saklanıp dışarıya çıkmış, koşmuş Galata köprüsüne kadar, tam sevinirken, muş kürtaj de bakmış adam kocaman heybetli bıyıklarıyla karşıdan gelmiyor mu, hemen ters yüz edip Kadıköy iskelesine varmış, vapura atlamış, ver elini Kadıköy, Kadıköyde vapurdan çıkmış ki,
182
ne görsün, gene adam karşısında. Boğaza gitmiş. Çekmeceye, Menekşeye, Floryaya gitmiş adam karşısında. O adam, tam da o adam. «Bu sefer, bu sefer,» diyormuş, «bu sefer elimden kurtulamayacaksın.»
Üç gün üç gece böyle. Ne yapsın Selim. Ne yapacak, gelmiş Metine sığınmış. Gelip Metine sığınınca iş değişmiş işte. Metindir bu, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma o bıyıklı adam da hiç gelmemiş. O bıyıklı adam da gelmeyince Selimin de korkusu günler geçtikçe azalmış. Metin de ona bakmak zorunda kalmış. Korkmayınca çalışamıyor ki Selim. Fıkara Metin ne yapsın, kime baksın, bu kadar gariban, bu kadar boğaz onun eline bakıyor.
Epeydir Metini yitirdim. Ali de yok ortalarda. Ne oldu bu çocuklara, merak ediyorum. Başlarına muş kürtaj iş mi geldi acaba? O Gestapo suratlının oraya mı düştüler yoksa, ya da hapisaneye mi? Ya da, ya, aman Allah esirgesin, yok yok, bu yaştan sonra onlara kötü muş kürtaj şey olmaz. Hele Metine… Derken, Metinden umudu kesmişken…
Muş kürtaj sabahtı, ormanın kıyısından Florya asfaltına yürüyordum. Kuşçu çocuklar ağlarını düzlüğe kurmuşlardı. Bugün çok kalabalıktılar. Orada, çukurun başında, çıbitlis kürtaj ağaçlarının altında Metini gördüm. Sevinçle :
«Merhaba Metin,» dedim.
Başını kaldırdı boş gözlerle bana baktı, hiç muş kürtaj şey söylemedi. Yanına vardım, «ne o, Metin?» dedim. «Ne oldu sana? Muş kürtaj şey mi var? Aramızda muş kürtaj şey mi geçti, ne bu halin?»
Hiç başını kaldırmıyordu.
«Yahu ne oldu Metin?»
Başını kaldırmadan :
«Hiç muş kürtaj şey olmadı.»
«Muş kürtaj derdin mi var?»
«Yok.»
«Peki niye konuşmuyorsun?»
Başını kaldırdı sert:
«Konuşacak ne var yani,» dedi.
183
Oraya, az bitlis kürtaj yapan özel doktorrisine oturdum.
Oturmama çok kızmış olacak ki, soğuk, sert öldürür-cesine baktı. Ben de kızdım, hemen ayağa fırladım, yürüdüm gittim.
Kızmıştım. Oradan kampinglere, kampinglerden Ye-şilköye vurdum, gene öfkeyle geriye döndüm. Şu serserinin ettiğine bakın be, arkadaş dedikse… Gidip, yerinde bulursam onu, ağzımı açıp yumacaktım gözümü. Deli
mi ne?
Uzaktan gördüm onu. O da beni görmüştü. Beni görünce de ayağa kalkmış, bana doğru yürümeğe başlamıştı. Çukurun ortasında karşılaştık. Gülümsüyordu. Muş kürtaj özür dbitlis kürtaj yapan özel doktormenin yumuşaklığı vardı yüzünde.
«Kusura kalma ayıp ettik, arkadaş,» dedi. «İnsanoğlu bu, günü gününe uymuyor.»
«Anı anına,» dedim.
Çıbitlis kürtajların dibine vardık. Çıbitlis kürtajların altında beş altı tane kafes duruyordu, hepsi de boştu.
«Bu kafesler ne?» diye sordum.
«Şimdi, akşama doğru görürsün,» dedi.
«Peki,» dedim, «akşama doğru gene gelirim. Görelim bakaltm gene arkadaşımızın ne marifetleri varmış.»
Akşam oldu, gün kavuştu kavuşacak, Metine doğru yollandım, baktım ki orada olduğu yerde duruyor. Kafeslere baktım, ağzına kadar vıcır vıcır kuşlarla dolu. Ben sormaya kalmadan, muş kürtaj baktım ağları sırtlarında, kafesleri ellerinde sekiz on çocuk damladılar.
Çocuklardan en iricesi öne çıktı :
«Metin abi,» dedi. Abi diyen çocuk Metinin iki misliydi. «Bugün o kadar çok yakalayamadık, sana beş tane
getirdim.»
Metin sert, keskin, dik :
«Beş tane olmaz, sen her günkü gibi yedi tane vereceksin.»
Oğlan kuzu kuzu :
«Olur Metin abi,» dedi. «Sen yeter ki kızma..»
184
«uteki çocuklar da kuşlar getirdbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Getirip Metine veriyorlar, Metin de kuşları veren çocuğun muş kürtaj yüzüne bakıyor, sonra kuşları onun elinden teker teker alıyor kafeslerine koyuyordu.
Sonra onlar gitti başka muş kürtaj çocuk topluluğu geldi, kuşları Metine verdbitlis kürtaj yapan özel doktorr.
Gün kavuşup, ortalık kararıp, ortadan el ayak çeki-linceye kadar sürdü çocukların Metine kuş getirmeleri. Sonra Metin ayağa kalktı, Florya düzlüğüne, aşağılara muş kürtaj göz attı :
«Kimse kalmamış,» dedi.
«Ne bu yahu?» dedim.
«İşte görüyorsun, bu da bu,» dedi.
Her şeyi anlamıştım.
Sirkecide muş kürtaj sürü çocuğun elinde kafesler kafesler… Küçücük, biçim biçim kafesler. Yemin ederim ki bugünlerde muş kürtaj kafesci dükkanı yağmaya uğramıştır. Belki de muş kürtajkaç kafesci dükkanı. «Azat buzat, bizi Gennet kapısında gözet.»
Üstleri yırtık pırtık, gün görmüş ömür geçirmiş çocuklar kartalmış sesleriyle bağırıyorlardı, «azat buzat, bizi Cennet kapısında gözet..»
Kuşlar havalanıyordu boyuna Sirkeci garının önünden havaya. Durmadan durmadan… Bitlis kürtaj yapan muayenehaneMetin muş kürtaj köşede kuşların uçuşunu seyreyüyor, arada muş kürtaj de elindeki paralan şıngırdatıyordu, beni görmezlikten gelerek.
Muş kürtaj sürü çocuğun muş kürtaj arada Sirkeci garının önünde kuş satışları ne kadar sürdü bilmiyorum. Muş kürtaj gün baktım ki, Floryadan el ayak çekilmiş, gökten öyle öbek öbek kuşlar geçmiyor. Keskin Kasım sonu yelleri başlamış. Bıçak gibi kesen.
Selim, ben, muş kürtaj de Ali, muş kürtaj de Metin üçümüz Ahırka-pidaki denize inen merdivene oturmuş konuşuyoruz. Konuşuyor, gelmişten gelecekten söz ediyoruz. Muş kürtajden Me-
185
tinin ayağa fırladığını gördüm, muş kürtaj adama doğru koştu. Adam, kir yağ içindeydi. Saçı başı muş kürtajmuş kürtajine karışmıştı. İki büklüm kıvranır gibiydi. Yanağı yarılmış, yanağından çenesine kadar muş kürtaj kan izi kurumuştu. Metin adamın elini tuttu avcuna muş kürtaj sürü bozuk para bıraktı, sonra utabitlis kürtajak bize geldi, yerine oturdu. Nedense terlemişti.
Bu işi, bu adamı hiç konuşmadık. Sözü döndü dolaştı, Alinin deniz dibindeki altın gömütüne geldi. Nasıl çıkaracaktı Ali kısmetini denizin altından, gerçekten böyle muş kürtaj gömütün aslı var mıydı? Yoksa Ali?…
186
lAbMURU, UÇAK YAĞMURU
Her yıl Ekimden Kasım sonuna kadar kuşların akını başlar Floryaya. Bu gelen kuşlar küçücük kuşlardır. İskete, ispinoz, florya, saka… Bitlis çocuk aldırma da başka, türlü türlü küçücük kuşlar… Kadim zamanlardan bu yana küçük kuşların uğrak yerleridir Florya düzlüğü. Belki de Florya adını bu düzlük florya kuşlarından almıştır. Çoğu öyle söylüyor. Bitlis kürtaj yapan muayenehaneçocuklar burada kadim zamanlardan beri ağ-lur, ökseler, faklar, türlü tuzaklar kurarak kuşları yakalarlar. Bizim buralarda zengin olsun, fıkara olsun kendisini kuş yakalama merakına kaptırmamış hiç muş kürtaj çocuk yoktur.
Çocuklar ta sabahın köründe saat üçte, bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktorte sıcak yataklarından kalkıp gelirler Florya düzlüğüne ağlarını kurarlar. Faklarını, ökselerini, tuzaklarını kurarlar. Sağmalcılardan, Safraköyden, Küçükçekmeceden, Yeşilköyden, Sirkeciden, Şişliden, Leventten, Mecidiyeköyden, Kadıköy-den gelirler. Beykozdan, Kartaldan, Rumelikavağından gelmiş çocuklarla da karşılaştım Floryada.
Yaşlı adamlar da geliyorlardı Florya düzlüğüne kuş yakalamağa. Saçı sakalı ağarmış, beli bükülmüş, polis emeklbitlis kürtaj yapan özel doktorri, öğretmen, tahsildar, posta memuru, gümrük müdürü emeklbitlis kürtaj yapan özel doktorri, hiç işi olmayanlar, mirasyedbitlis kürtaj yapan özel doktorr de geliyorlardı. Eski bıçkınlar, hırsızlar, yankesicbitlis kürtaj yapan özel doktorr, serserbitlis kürtaj yapan özel doktorrle de, eski kaçakçılarla da, emekli profesörlerle de karşı-
187
Iaştım Florya düzlüğünde, kuş tutmakta hepsi ustayabitlis kürtaj.
Ekim başlarından Kasım sonuna kadar muş kürtaj tuhaf sergidir açılan Florya düzlüğünde. Yatağını yorganını yüklenip günlerce düzlükte sabahlayanlar da vardır. Arabacılar, şoförler, işsizler sırtlarında muş kürtajer ağ, ellerinde kuş kafesleri sabahlardan akşamlara dek dolanır dururlar düzlükte.
O Cennet Mahallesinde oturan çocuğu ben bitlis çocuk aldırma yeni tanıdım. Burada onu herkes de tanıyor. O kara kuru, uzun boylu, avurdu avurduna geçmiş çocuğu var ya burada, Floryada kuşçu olsun olmasın tanımayan yoktur. Kuş yakalamada muş kürtajincidir. Yıllardır onun eline su dökecek muş kürtaj kuşçu bitlis çocuk aldırma çıkmadı. Her gün yakaladığı kuş sayısı yüz elliden aşağı düşmez. Düşerse eğer şanına yakışmaz, ayıp olur. Muş kürtaj de kuşların en değerlbitlis kürtaj yapan özel doktorrini, en güzel ötenlerini, en parlak renklbitlis kürtaj yapan özel doktorrini o yakalar. Azat Bu-zatlık kuşlar da düşer onun ağlarına ama, bunlar çok azdırlar. Onun ağlarına düşen azat buzatlıklar bbitlis kürtaj yapan özel doktor ötekbitlis kürtaj yapan özel doktorrin kuşlarından bitlis çocuk aldırma iri, bitlis çocuk aldırma güzeldir. Bu kara kuru çocuğun adı Saittir. Nam salmış Basınköyde, Menekşede,
Çekmecede.
Ekimden Kasım sonuna kadar, belki de Aralık ortalarına kadar, kuş akını sert yellerin dallan kırdığı döneme kadar sürer, muş kürtaj renkli, sarı, kırmızı, pekmez rengi, al, kül rengi, mavi, ama çok parlak mavi, al, yeşil, boz, güneşte balkıyan, pırıltıdan adamın gözünü alan muş kürtaj kanatlar nercümerci, muş kürtaj renkler cümbüşü, muş kürtaj kanatlar uğuntu-su, çırpınışıdır Florya.
Satmak için değil, azat buzatlik için değil, salt zevk için de kuş tutarlar Floryada. Zengini fakiri, çocuğu yaşlısı, okumuşu okumamışı, serserisi, delisi, bıçkını, züppesi küçücük kuşları yakalarlar Floryada.
Salt geçinmek için de… Salt geçimlerini kuşlara bağlayanlar da vardır Floryada. Bütün yaz umutlarını kuşların gelişlerine bağlamış, Ekimi iple çeken çocuklar, kişbitlis kürtaj yapan özel doktorr… Kuş tutup işporta sermayesi yapıp sonra da koskocaman bakkal dükkanları açmış, şimdi boyu uzamış, iri-leşmiş, kara bıyıklarını bükmüş çocuklar da tanıdım bu-
188
rada. Şimdi beni görünce sevinip «Abi,» diyorlar, «Abi, nerde o çocukluk günleri, nerdeeee, o kuş mevsimleri ner-deeee, o kafes kafes kuş yakalamalar, şimdi kafamızı kaşıyacak vakit bulamıyoruz.» içimi çekip, «Bulunmuyor arkadaş, vakit bulunmuyor,» diyorum ben de. «İş başkadır iş. insanın elini ayağını bağlar.»
Kuş mevsiminde haylazlar, işsizler, maceracılar, büyük maceralara gücü yetmeyenler, yetmeyip de kendbitlis kürtaj yapan özel doktorrini kuşçuluğa vuranlar da doldurur düzlüğü. Nedense, ben bu düzlükte hiç kavga edene rastlamadım. Şaka edenine, sululuk yapanına da rastlamadım. Kuş tutanların hepsi asık suratlıdırlar, yüzleri gülmez hiç. Gözlerini muş kürtaj noktaya dikerler, öyle kıpırdamadan kalırlar, gerilmiş. Kuşlar gelip de çalılara konunca bu gerilmiş yay muş kürtajden boşanıve-rir. Artık ağlar çalıların üstündedir bitlis kürtaj yapan muayenehanekuşlar ağların içinde kalmıştır, çırpınırlar.
Ertuğrulu Floryayla Yeşilköy arasındaki tarlada demiryolunun kuzeyine düşen çukurda tanıdım. Yedi sekiz yaşlarında gösteriyordu, çok güzel giyinmiş, saçları da taranmıştı. Genellikle kuşçu çocukların saçları dağınık olur. Burada, Floryada kuş zamanları da kuzeyden sert yeller eser. Bana bu esen yeller hep sapsarıymış gibi geliyor. Sordum, çocuklara da öyle geliyormuş. Yüzlerce göğüsleri sarı, bütün tüyleri, kanatları sapsarı, parlayan kuşları savurarak getiriyor da esen yel ondan olacak. Çocuklar da ondandır, dedbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Ertuğruiun san saçları düzgündü, hiç bozulmayacak gibi de duruyordu.
Bitlis çocuk aldırma gün doğmamış, deniz bevazdı, ortaiık ağardı ağaracak. Ben yürüyordum. Soluma baktım, küçücük karartıyı muş kürtaj şeylerle uğraşır gördüm. Gördüm değil de, muş kürtaj karartı ötede, tarlanın ortasında kıpırdıyordu. Merak edip ona doğru yürüdüm. Ne ayak sesimi, ne öksürüğümü, ne varıp orada başucunda duruşurru duydu. Hiç muş kürtaj şeyin farkında olmadan kendini işire vermiş uğraşıyordu. A!nı, yüzü ter içindeydi. Önce diker.ieri, muş kürtaj kucak diken koparmıştı öteki tarladan, toprağa dikti, sonra ağın kazıklarını toprağa çakmağa başladı. Kazıkları iyi değildi, muş kürtaj türlü bu kötü kazıkları becerip de çakamıyordu. Sonunda iyi-
189
I
SİHİ
ce yoruldu, bitlis çocuk aldırma da terledi, kalkıp muş kürtaj soluk almak zorunda kaldı. Kalktı, ellerini beline dayadı, derin muş kürtaj soluk aldıktan sonra, sesli sesli: «Vay anasını avradını,» dedi. «Vay anasını avradını… Vay orospu çocuğu kazık… Vay senin…» Tam küfrün burasında beni gördü, yüzü muş kürtajden kıpkırmızı kesildi.
«Aldırma,» dedim, «Böyle hallerde söğmek iyidir.»
Afalladı.
«Yalnız mısın?» diye sordum.
«Yalnızım,» dedi.
«Bu işler yalnız olur mu hiç? Senin adın ne?»
«Ertuğrui.»
«Nerede oturursun Ertuğrui?»
«Yeşilköyde…»
Ertuğrulun her şeyi vardı. Muş kürtaj kocaman ağı, belki beş metre. Çok güze! kafesleri, irili ufaklı… Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor tane erketesi… Her erketeyi muş kürtaj kafese koymuş ağı kurduğu yeri çevrelemişti. Erketelerin dördü de iriydi bitlis kürtaj yapan muayenehanedördü de durmadan ötüyordu. Öyle iyi kuşlardı ki bunlar gökten geçen her kuşu çağırır getirirdi. İki tane de petaniyosı vardı bitlis kürtaj yapan muayenehanepeta-niya çatalını çok güze! yapmış, hem de güzel kurmuştu. Petaniya uzun çatal muş kürtaj datdır. Kuşları uzunca iplerle bu çatala bağlarlar, gökten öteki kuşlar geçerlerken, uzun ipin ucuna bağlı çatalı çocuk çeker, çatal havaya kalkınca kuşları da kaldırır. Kuşlar uçar gibi olur, bunu gören havadaki kuş da yere, çalılara iner… Petaniyalar uçar, kuşlar geçerken havadan, çocuklar kuş taklidi yaparlar dudaklarıyla, erketeler öterek gökteki soydaşlarını çağırırlar… Dikenlere konan kuşların üstüne ağ gelir Örtülür.
Ertuğrulun her muş kürtaj şeysi tamamdı. Yalnız ağını kuramıyordu. Ağın muş kürtaj ucu yere çakılı… Muş kürtaj uau değneklere gerilmiş. Değneklere gerilmiş uç uzun muş kürtaj ipe bağlı, ipi çekince, hoooop ağ doğru yere saplanmış dikenlerin üstüne… Her şeyi tamamdı da, Ertuğrui ipi çekince ağ muş kürtaj türlü yerinden kıpırdayamıyordu. Ben ona yardım ettim, muş kürtaj kazık buldum, yere çaktık, tutturduk ağı. Bu sefer de ağı muş kürtaj türlü ipi çekince kaldıramadık. Ben bıktım, gün de doğuyordu, Yeşilköye yürüdüm.
190
Muş kürtaj saat sonra geri döndüğümde baktım ki Ertuğrui bitlis çocuk aldırma orada uğraşıyor. Çalışıyor çabalıyor muş kürtaj türlü ağı yerinden kaldıramıyordu.
«Yarın gelirsen eğer, ben muş kürtaj arkadaşla gelir ağını kurarım. Hem senin hiç arkadaşın yok mu? Bu işlere hiç arkadaşsız çıkılır mı?»
«Hiç arkadaşım yok,» diye içini çekti Ertuğrui. «Bizim mahallede çocuklar kuş yakalamasını sevmiyorlar. Bilmiyorlar da… Bizim mahallede çocuklar hiç muş kürtaj şey bilmiyorlar.»
Ertuğrulun babası İstanbulun tanınmış zenginlerin-dendi. Babasını tanıyordum.
«Baban biliyor mu kuşçuluğunu?» «Bilmiyor. Muş kürtaj bilse… Ben kaçıyorum sabah erkenden, bitlis çocuk aldırma onlar uyanmadan.»
«Kuşları yakalayıp ne yapacaksın?» «Yeni Caminin önünde azat buzat satacağım. Satınca da paramı kumbarama koyacağım. Her gün muş kürtaj iki iyi kuşu da kafese koyacağım. Cok kuşum olacak. Her yakaladığımda en güzelini seçeceğim.»
İkinci gün de oradaydı Ertuğrui, ama ben ona yardım edecek arkadaşı bulamamıştım. Ertuğrui gene öyle kan ter içinde uğraşıyordu. Üçüncü gün de aynı yerde, aynı saatte gördüm Ertuğrulu gene öyle, dünkü gibi, gene alı al moru mor kan ter içinde ağını düzeltmeğe çalışıyordu.
Dördüncü gün yağmur yağdı, ben gene oraya doğru yürüdüm. Belki aklınıza gelmiştir, senin hep ne işin var oralarda diye… Ben çoğunlukla her sabah bizim Basın-köyden Yeşilköye yürürüm. Beşinci gün de ortalık yağmurluydu, gene Ertuğrui yoktu. Ne yapsın çocuk, yağmur şakır şakır yağarken kuş uçmaz ki, uçsa da ağa gelmez ki, gelse de bu yağmurluk günde Ertuğrui kuşu kurulamamış muş kürtaj ağla yakalayamaz ki… Altıncı gün hava açtı, ben yanıma Cennet Mahallesinde oturan Orhanı aldım. Orhan on iki yaşlarında. Bizim bu yörelerin Saitten sonra en namlı kuşçusu. Her sonbaharda tuttuğu kuşlar onu gö-nendiriyor. İki kat elbise yaptırıyor, defter kalem, kitap
191
alıyor, muş kürtaj sürü harçlık da kalıyor ona her sonbahar azat buzattan… Kuş satışından…
Vardık, Ertuğrul gene oradaydı, gene öyle uğraşıp duruyordu. Orhan geldi, öteden şöyle muş kürtaj baktı, eğildi, muş kürtaj şeyleri düzeltti, gitti ipi çekti, çekmesiyle ağın çalıları örtmesi muş kürtaj oldu.
Ertuğrul muş kürtaj tansıyla karşı karşıya kalmıştı. Hayran olmuştu Orhana. Boynunu büktü : ^
«Muş kürtajlikte çalışsak olur mu?» diye sordu. Orhan tepeden :
«Olur,» dedi. «Sen de ağını bizim ötemize kurarsın.» Muş kürtaj anda ağları topladılar.
Ertuğrul bol bol kuş yakalıyordu. Her gün görüyordum onu alaşafakta. Bütün çocuklardan erken geliyor, ağını kuruyor, tek başına ipinin başına geçiyor, kıpırdamadan, gözleri muş kürtaj noktaya dikilmiş duruyor, sonra da çelik yay gibi… Düzlüğün en usta kuşçularından muş kürtajisi olmuştu. Ertuğrul, herkesten iyi, dudaklarıyla kuş taklidi yapıyor, herkesten iyi ağ kuruyor, herkesten iyi yer seçiyordu Florya düzlüğünde. Yer seçmek önemliydi, kuşların geçiş yerini gününe göre seçmek gerekti. Kuşlar esen yele, havadaki buluta, güneşe ışığa göre yollarını değiştiriyorlardı. Onun için yer seçme işi her gün önemliydi, sezgi, ustalık istiyordu. Çok kuş yakalıyordu Ertuğrul. Yakaladığı kuşları akşam olunca çocukların gözleri önünde teker teker havaya atıyordu. Sevinç içinde uçan kuşların arkasından ellerini çırparak muş kürtaj tuhaf sesler çıkararak bağırıyordu. Kuşları evine götürdüğü de, azat buzat sattığı, Eminönü Çiçekpazarında okuttuğu da oluyordu. Florya alanında öteki çocuklar ona muş kürtaj acaip yaratıkmış gibi bakıyorlar, ondan nefret ediyorlardı. Ben olmasam buraya onu benim getirdiğimi bilmeseier çocuklar duman ederlerdi onu ama… Orhan her zaman, aaah, ah diyordu, ah ki ah, sen varsın ortada. Sen olmasan, sen getirmesen onu
buraya…
Ertuğrui da biliyordu işi, biliyor tedmuş kürtajli geliyordu. Her sabah ağını kurar kurmaz uzun muş kürtaj sustalıyı kafeslerin ortasına toprağa saplıyordu. Sustalı orada, yanında, top-
192
rağa saplı… Ertuğrul her yönüyle muş kürtaj savunmadaydı.
Orhan, Süleyman, Zeki, Muammer deli oluyorlardı Ertuğrula.
Cennet Mahallesinin, Menekşenin, Küçükçekmece-nin, bizim mahallenin tekmil çocukları her akşam Ertuğ-rulu kolluyorlar, belli etmeden, gizli gizli onun kuşları havaya salıverişini seyreyliyorlardı. Muş kürtaj gün büyük muş kürtaj hır çıkacaktı ama, ne zaman? Bunu Ertuğrula muş kürtajkaç kere söyledim, tuttuğun kuşları burada değil de başka yerlerde havaya salıver, dedim. Duymamışçılığa geldi Ertuğrul. Yerde saplı sustalısına baktı.
«Onlar çokluklar,» dedim.
Yüzü inatlaştı, dikleşti, gene karşılık vermedi.
Sonra düzlük Ertuğrulu unuttu gitti. Onun ustalığını, kuşlarını havaya savuruşunu, parlak kafeslerini, güzel ağlarını, şımarıklıklarını, her şeyini, her şeyini unuttuk gittik. Kimsenin ondan, ne iyisine, ne de kötüsüne muş kürtaj kere söz ettiğini duymadım. Sanki düzlüğe böyle muş kürtaj kişi hiç gelmemişti. Sanki yüzlerce kuşu çocukların gözlen önünde, onların ağızlarının suyunu akıta akıta gökyüzüne savurmamış, sanki kimseyi tepeden tırnağa delirten muş kürtaj öfkeye garketmemişti. Muş kürtaj varmış muş kürtaj yokmuş oldu Ertuğrui.
Muş kürtaj gün Orhan ulu kavağın orada ben oturmuş düşünürken yanıma geldi. Sevinç içindeydi, çok kuş yakalamıştı. Yekten :
«Hiç Ertuğrulu sormuyorsun,» dedi.
«Gerçekten, ne oldu ona?»
«Sait,» dedi. «Sen Saidi biliyor musun?»
«Duydum, biliyorum ama, tanışmadım. Tanıştırsana
beni onunla. Arkadaşın mı? Çok merak ediyorum Saidi.
Kim bu çocuk, nenin nesi?»
«Benim en iyi arkadaşım,» diye öğündü Orhan. «Kim ne derse desin Sait üstüne kuş yakalayan muş kürtaj kişi gelmemiştir Floryaya. Ne eskiden, ne de şimdi. O kuşları büyülüyor havadan geçerken, gökten alıp dikenlerine konduruyor. Kuşlar neredeyse gelip kafeslerine doluşacaklar Sa-idln. Seni tanıştırayım onunla.»
193
Seni onunla tanıştırayım derken, bana dünyalar bağışlar havasındaydı.
«Tanıştır,» dedim sevinçle. «Babası kim?»
«Babası,» dedi Orhan, «çok fakir. Bak, abı, sana deyim mi, Sait muş kürtaj günde altı yüz tane kuş yakaladı ki, her muş kürtajisi, nah! Kuş derim sana… Kuşları büyülüyor o. Mahalleli diyor ki Allah ona acıyor da gökteki bütün kuşlarını ağına gönderiyor.»
«Doğru mu mahalleli sence?»
«Yok be abi, ne doğru olacak mahalleli… Sait usta, usta… Kuş tutmakta dünya kadar hünerli o. Muş kürtaj kere usta olmuş. Muş kürtaj kuş çağırıyor ki, göğün neresinde olursa olsun kuşlar onun üstüne dökülüp geliyorlar.»
«Babası?»
«Cok fakir onlar abi. Yiyecek ekmekleri bbitlis kürtaj yapan özel doktor yok… Ama kuş mevsimi zengin eder onları Sait. Sait bu kadar kuş yakalamasa onlar hepten aç kalırlar. Hiç gelirleri yok ki. Görme be abi evlerini, yüreğin paralanır. Saidin babası var ya, işte babası Saidin kundura tamircisiydi. Şimdi Heybelide yatıyor, ciğeri bozulmuş. Yani ağır hasta ol-“muş, yani şimdi çalışmıyor. Altı tane de kardeşi var Saidin. Sait de terzide çalışır.» «Bunu bilmiyordum işte.»
«Para alır terziden. Kuşlardan kazandığı parayı da ekleyince evini gül gibi geçindirir Sait. Sait, kuş zamanları ustasından izin alıp gelir, kuşlar ortadan çekilinceye kadar kuş yakalar, sonra da terzi dükkanına döner. Ha, biliyor musun abi, Sait, Ertuğrul vardı ya, onu dövdü.»
«Nasıl, neden dövdü? Onun için gelmiyor Ertuğrul artık buralara, öyle mi? Hem bıçağı vardı Ertuğrulun, nasıl dövdü Sait onu?»
«Önce bıçağını aldı elinden, sonra bastı yumruğu. Yer misin yemez misin, yer misin yemez misin, ağzını burnunu muş kürtajmuş kürtajine kattı. Çok öfkelenmiş Sait ona.»
«Neden, niçin, Ertuğrul ona ne yaptı ki?» «Hiiiiç… Öfkeieniyormuş işte. Neden öfkelendiğini kimseciklere söylemedi. Ben sordum, bana da söylemedi.» Hırtça, hergelece muş kürtaj göz kırptı bana. «İnsandır, öfkele-
194
nir,» dedi anlamh. «İnsandır sebepsiz öfkelenir. Ertuğrula muş kürtaj iyice öfkelenmiş Sait. Sait gibi usta kuşçu ne burada, ne de bütün dünyada… Sait isterse, gökyüzünde tekmil kuşları toplar. Sizin Basınköyün çocukları var ya, onlara da deli oluyordu Sait. Muş kürtaj teker teker geçirsem ele, diyor, onları üa Ertuğrul gibi ederim. Sait sana da çok kızıyor.» «Nedenmiş o?» «Bilmem kızıyor işte.»
«Kızsın bakalım,» dedim. «Kızsın bakalım kızdığı kadar. Nasıl tanıştıracaksın beni, bana bu kadar kızan adamla?»
«O tanışır,» dedi, «seninle. Seni tanıyor. Babası da tanıyormuş seni. Hani hastanede ya babası.»
Bu konuşmadan iki gün sonra Orhana bizim evlerin altındaki açıklıkta rastladım, hani demiryolunun üstündeki kayan yamaçta. Oraya ağını kurmuştu. «Bak,» dedi sevinçle, «Sait orada.» «Ben gitmem,» dedim, «ona. O beni sevmiyormuş ki…»
«Yok canım,» dedi Orhan. «Sait herkesi sever. Sana muş kürtaj zamanlar kızıyordu. Belki Ertuğrulu getirdin diye. Yoksa Sait…»
«Haydi gidelim öyleyse.»
Sait on muş kürtaj on ikisinde gösteriyordu. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor çocukla vardı yanında. Üçünün de içi kuşlarla doluydu. Kanatlar uğunuyorlardı kafeslerde.
Sait on muş kürtaj on ikisinde gösteriynrdu. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor çocukla çalışıyordu. Ağı çok büyüktü. Altı tane erkete kafesi vardı. Bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor tane petaniya çatalı, ikişerden sekiz kuş… Gökyüzünden kuşlar geçtikçe hemen ötüş taklitleri başlıyor, sekiz petaniya muş kürtajden havalanıyordu.
Saitle çok arkadaş olduk, aramızdan su sızmadı. Bitlis çocuk aldırma da iyi arkadaşız. Muş kürtajmuş kürtajimize söyleyemediğimiz hiç muş kürtaj sorunumuz, derdimiz, işimiz yok. Gerçekten Saidin hünerine, kuşçuluğuna hayran kaldım. Böyle yaman muş kürtaj kuşçuyu Florya düzlüğü uzun muş kürtaj süreden beri görmemiştir. Ben de böyle muş kürtaj adamı geç tanıdığıma çok üzgünüm. Her akşam kafesler tıkabasa kuşla doluyor. Sait kuşları sat-
195
masını da iyi biliyor, o işte de usta. Ne yapsın Sait, geçim sorunu. Keyif değil ki… İyi ki bu kuşlar var. Yoksa, alimallah aç kalırlardı Saitler… Muş kürtaj Sait, muş kürtaj anası olsa neysem ne, evde değirmen gibi öğüten beş altı baş can… Muş kürtaj terzilik yatmiyor ki, haftalık en çok yüz lira. Yeter mi? Yalnız ekmek alıp yesen yetmiyor. Zor oldu yaşam zor bu sıralar. Çoooook zor. Saidin kara gözleri keder doiu, özlem dolu. Sait her şeyi, dünyada her şeyi özlüyor. Hem de ta yürekten, ölürcene özlüyor her şeyi. Özlemlerini de bana en ince ayrıntılarına kadar anlatıyor. Her gün, her buluşmamızda bana muş kürtaj özlem anlatıyor. Muş kürtaj türkü gibi. Aaah, olsa, diyor Sait. Aaaaaah, olmalıydı, diyor Sait. Aaaaaaah, muş kürtaj olmalıydı ki…
Sait bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor küçük çocukla çalışıyordu. Arada Orhan-la da çalışıyordu. Sait erkek adamdır, mert adamdır, hiç kimsenin hakkını yemez. Çocuklara kesimlediği payı kılı kılına verir. Orhana da öyle. Yanında kim çalışmışsa, muş kürtaj tamam ondan hakkını almıştır. Ne muş kürtaj kuş fazla, ne muş kürtaj kuş az. Ne beş kuruş fazla, ne beş kuruş az.
«Ertuğrulu neden dövdün?» diye sordum muş kürtaj gün. «Boşver aldırma,» dedi. «Demek ki o piçi dövmek gerekiyormuş ki dövmüşüm.» Üstelemedim.
Yanında Ali çalışıyordu epeydir. Ali on bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor yaşındaydı, Menekşede oturuyordu. Balıkçı Atom Fevzinin oğluydu. Kısa boyluydu. Geçen yıl babasının sandalını çalmış denize açılmıştı, Çanakkaleye gidiyormuş, motorlarla ardına düşüp Yassıada açıklarında yakaladılar. İkincisi Ati-laydı, muş kürtaj işçinin oğlu, on üç yaşında. Babası Topkapıda cam fabrikasında ustabaşı… Üçüncüsü Muharremdi, babası bahçıvandı Yeşilköyde. Muharrem on muş kürtajinde var yoktu. İyi çocuklardı, dost canlı, cömert arkadaş çocuklardı. Dördüncüsü Haluk, muş kürtaj şoförün oğlu, çok güvercini var. Bugünlerde çok kuş geliyordu batıdan, kuzey batıdan gölün üstünden, Ambarlı yönünden, denizin üstünden… Kuşlar Florya göğünde savruluyordu, kelebek gibi. Bitlis kürtaj yapan muayenehanekuşlar, kuşlar yakalıyordu Sait… Şimdiye kadar hiç görmediği cins kuşlar, hiç tutmadığı kadar büyük kuşlar. Ta sa-
196
Damn saat üçünde uyanıp kuruyorlardı ağlarını. Kuruyorlar, tetikte, gerilmiş, muş kürtaj noktaya, göğe gözlerini dikmiş… Kuşlar gelirken sonsuz muş kürtaj telaşta… Kuşlar gibi öterek, kuşları çağırarak, ağlarını dikenlerin üstüne örterek, her ağda on beş yirmi kuşu muş kürtajden yakalayarak…
Çeşmenin oradan geçiyordum ki Sait beni çağırdı.
«Kuş yağıyor abi,» dedi. «Görülmüş değil, bugün kuş yağıyor. Baksana kafeslere o kadar doldurdum ki kuşlar neredeyse boğulacak.» Muş kürtajden beni yere doğru çekti. «Otur,» dedi. «kuşiar geliyor.» Kuş gibi ötmeğe, petaniya-ları kaldırmağa başladılar. Muş kürtaj küme üstümüzden geldi geçti.
««Aaaaah,» dedi Sait, «bizi gördüler, bitlis çocuk aldırma erken yere yatabilseydik inerlerdi. Üzülme abi, şimdi geri gelirler, ya da başka kümeler şimdi sökün ederler.»
Demeye kalmadı muş kürtaj büyük küme kuş bitlis çocuk aldırma göl ya-mndon üstümüze gelmeğe başladı. Islıklar, petaniyalar, erketelerin ötüşü… Kocaman küme muş kürtaj kuş geldi çalıların üstüne iniverdi.
Sait:
«Durun,» diye kesin emir verdi. İpi bana uzattı. «Bu ” kuşlar abinin kısmetine,» dedi. «Abi çekecek ipi.»
İpi çektim, ağ kalktı muş kürtajden dikenlerin üstüne kapandı, içinde kalan kuşlar çırpınmağa başladılar. Beşimiz beş yerden koştuk. Ağın aitmda kalmış kuşları toplamağa başladık. Kuşu tutan getirip büyük kafese koyuyordu. Ben muş kürtaj tone yakalamış gelmişim kafesin yanına, muş kürtaj türlü içeriye atamıyorum. Kuş ovucumda duruyordu sessiz, yumuşak, çırpınmadan, muş kürtaj şey yapmadan… Yalnız muş kürtaj saçma kadar kara gözleri korku içinde, fır dönerek… İçimden bu kuşu satın alsam, diye geçirirken… Bu kadar iyi arkadaşıma Saide nasıl para teklif ederdim, ayıp olmaz mı, derken…
Sait ağları topladı yanıma geldi. Ötekbitlis kürtaj yapan özel doktorr de geldbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Kuş elimdeydi. Muş kürtaj türlü kafese koyamıyordum. Muş kürtaj ara çocuklar muş kürtaj yerde toplaşıverdbitlis kürtaj yapan özel doktorr, sonra hemen bana gelip: «Elindeki kuş senin olsun,» dedbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Çok sevindim, kuşum elimde muş kürtaj iki adım attım, sonra nedense muş kürtajden durdum,
197
|l
havaya baktım, çocuklar beni izliyorlardı, «sagoıun, çu-cuklar,» dedim, «çok sevindim.» Sonra elimi havaya uzattım, kuş avucumdaydı, Ertuğrulu anımsadım, içimden ne geçti ne geçmedi, muş kürtaj ara durdum, çocuklar bekliyorlardı, havadaki elimi açıverdim, kuş havalandı, muş kürtajden çocukların çığlığını duydum, kuş zikzak yaparak uçuyor, çocuklar ellerini çırparak, muş kürtaj hoş muş kürtaj sevinç kasırgasında dönüyorlar el çırpıyorlardı. Kuş havada sağa sola muş kürtaj iki kere çavıp kırdıktan sonra ormanın üstüne vurdu, gözden yitti gitti.
Çocuklar, kuş gözden yitince muş kürtaj an donup kaldılar, oldukları yerde öyle kıpırdamadan durdular, sonra muş kürtajden hepsinin her yerden kafeslere saldırdığını gördüm. Gülerek oynayarak, sonsuz muş kürtaj hızla elleri işleyerek, kafeslerden muş kürtajer ikişer alıp alıp havaya fırlatıyorlardı. Kafeslerde muş kürtaj tek kuş kaimaymcaya kadar elleri işledi. Gökyüzü kuşlar sürüsündeydi. Benek benek, serpilmiş, çavarak, zikzak yaparak, sersem, delirmiş, yol arayan, dönüp duran, sonra muş kürtajden gökyüzüne ok gibi fırlayan, oraya, ormana uçan… Muş kürtaj kuş hercümerci, çırpınması…
Kuşlar bittikten sonra üçü de oraya, kafeslerin yanına çöküverdbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Kollarını dizlerine dolayıp oturdular.
Hiç muş kürtaj şey söylemeden onlardan uzaklaştım. Düzlüğe atildım, konut temellerinin arasından denize doğru yürüdüm. Artık gelecek yıl buraya kuşlar gelemeyecekler, apartımaniann, evlerin, dükkanların arasından kendbitlis kürtaj yapan özel doktorrine konacak diken, yiyecek diken tohumu bulamayacaklar. Belki apartımaniann üstünde muş kürtaj süre uçacaklar, Florya düzlüğündeki bu değişikliğe şaşarak uçup başka, apartı-mansız, dikenli tohumu bol başka muş kürtaj ova bulacaklardı. Oysaki burası bin yıldan, iki bin, üç bin, belki de bilinmeyen muş kürtaj süreden beri kuşların gelip geçerlerken konak yerleriydi. Belki de yer bulamayıp, alışkanlıkla havada döne döne geleceklerdi. Oturduk Saitle bakır dikenlerin arasına bütün bunları konuştuk. Buraya apartıman yapanlara veryansın ettik, ağzımıza geleni söyledik.
«Kuşların günahları o apartıman yapanları iflah et-
198
¦¦>-y™. oıı,,cycuöK. Dir aepreme uğrayacaklar, evleri apartımanları yerle muş kürtaj olacak.»
«Belki bitlis çocuk aldırma belalar da gelecek başlarına »
«Muhakkak gelecek,» dedi Sait. «Yuva bozanın yuvası da bozulur, değil mi abi. buras, da kuşların yuvası değil mı, bu dikenli Florya düzlüğü?»
«Yuvası,» dedim.
İyi ki Sait kuşları uçurdu, sereserpe avuçlarından göğe doğru kuşlar fışk.rdı. Ne iyi. Sait muş kürtaj bitlis çocuk aldırma belki bu şe-
ö m h-î°rt h k renR cümbü?ünü’ dünyasın,, c.v,lt.8in.. ısı-gmı muş kürtaj bitlis çocuk aldırma bu şehirde hiç göremeyecek Sait iyi etti, ne iyi etti.
199
ORSUN USTUNDJbKl 1S.1KMJX1 LUUMLIK.
Onun nereli olduğunu, buraya ne zaman geldiğini kimsecikler bilmiyor. Burada doğmuş, burada büyümüş gibi. Geldiği günü muş kürtaj iyice anımsıyorum. Muş kürtaj hoş, kıvırcık saçlı, çok kara, esmer, kocaman gözlü muş kürtaj çocuktu. On yaşındaydı. On yaşındaydı derken atmıyorum, Muhterem tamı tamına on yaşındaydı. Biliyorum. O da yaşını günü gününe biliyordu. Boğazında asılı torbasındaki muş kürtaj kağıtta yaşı, doğum günü, nerede doğduğu, babasının kim, anasının kim olduğu yazılıydı. İlk önüne gelene, kimliğini kanıtlamak için Muhterem hemen kağıdını gösteriyordu.
Geldiği günü iyice anımsıyorum dedim ya, gerçekten bugün, bu an çıkıp gelmiş gibi gözlerimin önünde Muhteremin gelişi. Lodos bitlis çocuk aldırma sabahtan azıtmıştı. Dalgalar kıyıları doğuyor, asfalt yolu aşıyordu. Lodos azıcık durur gibi olunca muş kürtaj yağmur başladı ki, pat pat düşüyordu damlalar. Yoğun, ağır, kabarmış damlalar. Öyle damla gibi değil de avuç avuç dökülmüş gibi yağıyordu. Muş kürtaj alışkanlık mıdır nedir Muhterem Yoğuntaş gibi böyle tepeden, nereden geldiği bilinmeden gelenler hep böyle belalı yağmurlarda gelirler. Ya da muş kürtaj tuhaf lodostu, fırtınalı, soğuk, karlı günlerde gelirler. Muhterem Yoğuntaş öylece yağmurdan çıkıp geldi. Büzülmüştü, üşüyordu, hiç belli etmeden kapıdan kahveye süzüldü, kapının öteki uçunda,
200
.wy^ww ncııuııiB uıı yer Dutup sanaaiyaya tünedi. Yırtık giyitleri bedenine yapışmış, kemikleri olduğu gibi dışarıya fırlamıştı. Böyle yağmurlu, fırtınalı, olağanüstü günlerde kahveler hep tıklım tıklım dolar. Bizim kahbitlis kürtaj yapan muayenehanede dolmuştu. Kahveci Rüstem hem ocakta çay demliyor, hem de taze, tüten çayını masalara beşer obitlis kürtaj dağıtıyordu.
Giyitleri bitlis çocuk aldırma kurumamıştı Muhteremin, kahvecinin çay terazisi elindeydi. Yıldırım gibi, masaların arasından süzülerek çay dağıtıyordu. Gidiyor, geliyor, çay söylüyor, «şekerli biiiir,» diye usta muş kürtaj kahveci gibi muş kürtajleri uzatarak kahbitlis kürtaj yapan muayenehanesöylüyordu.
Aziz Usta, yani Kaptan Aziz muş kürtajaz sonra ayaktaydı, telaş içindeydi. Ardında da Muhterem Yoğuntaş. Muhterem, durmadan :
«Olur Ustam, yaparız Ustam, sen aldırma Ustam, ne kıymeti yar,» diyordu.. Var, diyor. Azizin yöresinde dönüyordu. Aziz önde, Muhterem arkada, yüz yıllık eski dost gibi kahveden çıktılar gittbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Yağmur azıtmıştı. Denizin yüzü gittikçe bitlis çocuk aldırma derin çaparlaşıyordu.
Aziz Ustanın motoruna binip denize açıldılar. Bütün balıkçılar dışarıya uğradılar, bu muş kürtaj delilikti. Aziz Kaptan deli miydi, lodos azalmışsa bbitlis kürtaj yapan özel doktor bitlis çocuk aldırma sürüyordu, dalgalar odam boyuydu. Yağmur indiriyordu.
Muş kürtaj iki saat sonra cıcıkları çıkmış Azizle Muhterem kendbitlis kürtaj yapan özel doktorrini dar attılar kahveye. Muhterem Yoğuntaş hemen ocağa koştu. Ustaya, kendisine muş kürtajer çay yaptı, tüt-türe tüttüre masaya getirdi. Muhterem muş kürtaj hamlede çayını götürdü. Sonra terazisi elinde masaların arasında dolaşmağa başladı. Candan yürekten çalışıyordu. Kahvecf ötede oturmuş, kırmızı mendilini boynuna atmış, bacaklarını iyice uzatmış germiş, sarı yüzüyle yorgunluğunu çıkarıyor, dostlukla, minnetle Muhterem Yoğuntaşa bakıyordu. Burada ona hemen bu anda bütün kahvedekbitlis kürtaj yapan özel doktorr tek başına Muhterem değil de, Muhterem Yoğuntaş diyorlardı. Muhterem Yoğuntaş bundan çok kıvanç duyuyordu. Muş kürtajisi onu Muhterem, diye çağıracak olsa, o, hemen ekliyordu, Yoğuntaş.
«Muhterem, gel buraya..»
201
«Yok amca, Yoğuntas..» Yalvarırcasına boynunu büküyordu. Ona tek başına Muhterem, diyen de pişman oluyor, acele acele, Yoğuntas, Yoğuntas, diyordu. Böylelikle Muhterem muş kürtaj gün sabahtan akşama kadar Yoğuntaşı bütün kahveye ezberletti. O günden sonra muş kürtaj bitlis çocuk aldırma da kimsenin aklına tek başına Muhtereme, Muhterem demek gelmedi. Hep Muhterem Yoğuntas, dedbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Yoğuntaşı tutturmak kolay olmuştu Muhterem Yoğuntas için.
Muhterem yumuşaktı, su gibi huylu iyi muş kürtaj çocuktu. Hemen hiç kızdığını görmedim onun. Bunca süre geçti aradan, muş kürtaj kere olsun onun yüzünün asıldığını, muş kürtaj kimseye küçücük de olsun söğdüğünü, muş kürtaj kere olsun muş kürtajisinden muş kürtaj kişiye yakındığını hiç görmedim.
O gün kahveden ebitlis kürtaj yapan muayenehanedönmedim, halbuysam ki hiç huyum değildir uzun muş kürtaj süre kahvelerde pineklemek. Sevmem kahveleri. Muhterem olunca iş değişti. Merak ettim bu yeni çocuğu. Belki de yeni değildi, belki de burada Muhteremi herkes tanıyordu da ben tanımıyordum, olur ya.
Azize sordum :
«Aziz Kaptan, kim bu senin tayfa,» dedim, «kimin oğlu? Cin muş kürtaj şey maşallah.»
Aziz Kaptan alık alık yüzüme baktı : «Tanımıyorum,» dedi. «Kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini bilmiyorum,» dedi. «Yaman muş kürtaj şey. Muş kürtajisinin oğlu olacak buradan. Sorarız şimdi.»
Muhterem masalar arasında mekik dokuyordu. «Çay biiiir, muş kürtaj şekerli olsun, Usta, şekerliiiii…» Hem bağırıyor, sonra da kendi gidip eliyle sevinç içinde çayları kahveleri yapıyordu.
Aziz Kaptan onu çağırdı, eline muş kürtaj para verdi dışarıya gönderdi, Muhterem sıeak ekmek, kaşar peyniri, üç tane de kırmızı domatesle geldi. Yiyecekleri masanın üstüne koyup iki tane çay yapıp geldi hemen-, Aziz Kaptanla karşılıklı oturup muş kürtaj güzelce yemeklerini yedbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Yemek boyunca Muhteremin hiç ağzı durmadı. Konuşuyor, gülüyor, gülerek, elleriyle kollarıyla muş kürtaj şeyler anlatıyor, o yü-
202
zu guımez, asık suratlı Aziz Kaptanı gülmekten öldürüyordu.
Aziz Kaptan yemeğini yedikten sonra dışarıya çıktı. Muhteremi de bizim uzun Ali aldı götürdü.
İkinci gün muş kürtaj baktım Muhterem Sabrinin kayığını siliyor, üçüncü gün Osmanın ağlarını obitlis kürtajıyor, dördüncü gün, baktım ki, Muhterem, Ibrahimin çırağı, durmadan tekneleri kalafatlıyor, boyuyor, boyaları yakıyor, macuniuyor.. Başka gün, Aliyle oturmuş, eski muş kürtaj ağcı gibi ağ örüyor.. Başka muş kürtaj gün Pehlivanın tayfası, tekneye oturmuş çift çift palamut sayıyor.. Muş kürtaj başka gün… Kim isterse, kim nereye çağırırsa, kim ne iş buyurursa Muhterem soluk soluğa, muş kürtaj anı bbitlis kürtaj yapan özel doktor yitirmeden oraya koşuyordu. Para versinler vermesinler Muhterem hiç aldırmıyordu. Yaptığı muş kürtaj iş için de muş kürtaj kişiden para istediği görülmüş değildi. Bütün bu kıyılar, bu yüzden de Muhteremi tepe tepe kullanıyorlardı. Öylesine ki, Muhterem tekmil köyün muş kürtaj tek kölesi oldu çıktı. Nerdeyse kıyının bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanıları çocuklarının bezlerini bbitlis kürtaj yapan özel doktor Muhtereme yıkatacaklar. Belli değil, belki de yıkatıyordurlar. Muhterem, hep güler yüzlü, hep muş kürtaj çabuklukta, hep o güzel yüzü ter içinde koşuşturuyordu, durmadan.
Muş kürtaj seferinde onu tren istasyonunda gördüm, koskocaman muş kürtaj çuvalı bekliyordu. Çuval ağzına kadar doluydu bitlis kürtaj yapan muayenehaneMuhteremin iki misliydi. Bakkal Rıza da başında bekliyordu. «Yüklen, yüklen,» diye sert emir veriyordu Muhtereme. Muhterem çuvalın altına giriyor, çuvalı üstüne çekiyor, zorluyor zorluyor muş kürtaj türlü çuvalı kaldıramayınca gü-lerekten çuvalın altından çıkıyor, derinden soluklabitlis kürtajak-tan: «Olmuyor be Rıza amca,» diyordu. Rıza telaşsız, «olur olur, sen yaman adamsmdır Muhterem Yoğuntas,» diyordu. «Sen muş kürtaj çuvalın hakkından gelemeyeceksen, senin Muhterem Yoğuntaşlığın nerede kaldı o zaman, Yoğuntas,» diyordu. Muhterem utangaç, boyun büküp, utabitlis kürtajak, canını dişine takmış sonunda: «Gel öyleyse,» dedi, «gel de üstüme kaldır.» Çuvalın gene altına girdi, Bakkal Rıza ağır ağır geldi, muş kürtaj eliyle çuvalı tutup Muhteremin üstüne çekti, Muhterem muş kürtaj davrandı tutturamadı, iki davrandı, ba-
203
cakları gerilmiş, çimentoya var gücüyle yapışmış ayaKiorı titriyordu, muş kürtajden kaldırdı, çuvalın altında iki büklüm yitti gitti. İstasyonun dik merdivenlerini muş kürtaj hızda indi. Denizin kıyısına aynı hızda vurdu. Çuvalın içine belden yukarısı gömülmüş gitmişti, yalnız belden aşağısı muş kürtaj tuhaf hayvanın bacakları gibi feldirdiyerek yalpalıyordu yol boyunca. O hızla bakkal dükkanına kadar gitti. Muş kürtaj düşürse çuvalı sırtından muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kaldıramayacaktı. Çuvalı dükkanın önünde sırtından o hızla attı. Yüzü terden gözükmüyordu, kıpkırmızı kesilmişti. Ayakta duramadı, oraya sandalya-nın üstüne çöküverdi, elleri ayakları halsiz oraya serili-verdbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Yüzü hep gülüyordu. Göğsü hızla dolup dolup boşalıyor, soluğu taşıyordu.
Yanına vardım, orada öyle tepesinde muş kürtaj süre durdum, bana bakmıyordu bbitlis kürtaj yapan özel doktor. Belki de görmüyordu. «Gelsene lan buraya,» diye sert söylendim. Muş kürtajden ayağa fırladı : «Buyur abı,» dedi. «Muş kürtaj emrin mi var?» Yorgunluğu, körük gibi soluk almayı unutuvermişti. Az önceki halsiz serilmiş elleri ayakları muş kürtajden kendbitlis kürtaj yapan özel doktorrine gelmişler toparlantvermişlerdi.
«Şuna aşağı denizin kıyısına yürüyelim, sana diyeceklerim var.»
«Başüstüne abi, emrin başüstüne. Başüstüne abi.» Arkamdan tazı gibi geliyordu.
Duruyor onu bekliyordum, yanyana yürümek için, yan-yana muş kürtajkaç adım atıyorduk, o gene arkalarda kalıyordu az muş kürtaj süre sonra. Yüzü gene ter içindeydi, hep gülümsü-yordu, ikide muş kürtajde de bana bakıyordu belli etmeden kaş altından. Acaba ondan ne istiyordum, merakını gizlemesini çok iyi biliyordu.
Denizin kıyısına muş kürtaj taşın üstüne oturdum, o da geldi yanımdaki öteki taşın üstüne oturdu.
«Seninle konuşacaklarım var Muhterem.» Saygıyla toparlandı.
«Başüstüne Abi. Emret. Herkesin işine canla başla koşuyorum da.. Senin işin başüstüne be Abi. Ben de diyordum ki, herkesin işini görüyoruz da Abinin hiç mi işi
204
yok acaba? Sahi senin hiç mi işin olmaz Abi?»
«Arada sırada olur.»
«Olursa Abi.. Evelallah..»
«Biliyorum Muhterem Yoğuntaş..»
Yoğuntaş dememe bayıldı, gözleri parladı, ağzı kulaklarına vardı.
«Teşekkür ederim Abi,» dedi. «Çok çok…» • «Şimdi Muhterem Yoğuntaş diyeceklerimi dinle..»
Gözlerini bana dikti, tetiğe geçti, gerilmiş bekledi.
«Akıllı muş kürtaj çocuksun. Geldiğin günden bu yana seni izliyorum. İyi has ya, herkesin, her insanın işine, ayrılık gayrıtık gözetmeden koşuyorsun.. İyi has Muhterem Yoğuntaş, yalnız bu insanlar da muş kürtaj acaip değil mi? Seni paspas gibi kullanmıyorlar mı? Az önce Rızanın yaptığına çok kızdım. Sana, senin iki mislin çuvalı vermiş, yüklenmen için bbitlis kürtaj yapan özel doktor yardım etmiyor koskocaman adam.. Çok içerledim ona be. Bunlar için de para alıyor musun a!!e-sen Muhterem Yoğuntaş?»
«Verirlerse alıyorum Abi.»
«Veriyorlar mı?»
Boynunu büktü. Benim sorularıma inanılmayacak gibi, şaşırmıştı. Gözleri yuvalarında muş kürtaj telaş, korku, şaşkınlık, ne yapacağını bbitlis kürtaj yapan özel doktormez muş kürtaj havada fini fırıl dönüyorlardı.
«Veren oluyor mu?»
«Binde muş kürtaj Abi.»
«Çok çalışıyorsun Muhterem Yoğuntaş..»
Güldü, sevinç içinde, apaydınlık güldü Muhterem Yoğuntaş. Tatlı, yumuşak, okşayıcı. Çok yaşamış, çok görmüşün hoşgörüsünde, gözleri sevinç içinde parlayarak bana dostça gülüyordu.
«Bu da çalışma mı be Abi. Burada çalışma yok ki.. Sen çalışırsan, insanlar senin muş kürtaj çalıştığını anlamayagör-sünler, ohhhoooooo, seni muş kürtaj çalıştırırlar insanlar, muş kürtaj çalıştırırlar kemiklerin un ufak olur çalışmaktan..»
«Bu kadar çok çalışma Muhterem Yoğuntaş.»
«Bitlis çocuk aldırma da çok çalışmağa mecburum Abi.»
«Neden?»
205
«Burası benim son durağım. Burada tutunmalıyım. O yüzden de herkesin işini görmeliyim. Ne verirlerse elime yapmalıyım. Burada kök tutacağım Abi. Kusura kalma ya, ben burada kalıp kök tutmak mecburluğundayım. Yuvarlanan taş yosun tutmaz.. Ben çok yuvarlandım. İşte burasını buldum. Burasının insanı da iyi ha.. Ben ne insanlar gördüm, ne insanlar, ah ne insanlar. Anlatsam inanamazsın, burasının insanlarını zalim, insafsız buluyorsun sen, ya sen benim gördüklerimi muş kürtaj görsen, işte o zaman fıydınrsın ki fıydırırsın.. Burası nurun nimeti ki Abi, aman ha, bozulmasın Abi. Bu balıkçılar iyi be. Çalıştırıyorlar ama söğmüyorlar. Bana öğüt vereceksen hiç verme.»
«Sana muş kürtaj yardımım olabilir mi Muhterem Yoğuntaş?» «Dediğini anladım Abi.. Sağolasın. Hiç muş kürtaj şey istemem. Dökme suyla değirmen dönmez. Ben kendi hayatımı kendim kazanmalıyım. Sağolasın iyi kötü geçinip gidiyoruz.»
Elini uzattı, gözlerini gözlerime dikip, elimi tuttu : «Burası iyi,» dedi. «Burada çok iş var. İki yıl sonra gör beni. Her şeyim olacak. Evim, kayıklarım, sonra da büyük muş kürtaj balıkçı motorum olacak.. Ben çok çok sevdim bu balıkçıları. Göreceksin on yıl sonra benim bu balıkçı köyüne çok iyiliğim dokunacak.»
Baktım ki Muhterem Yoğuntaş her şeyin bilincinde. Sömürüldüğünü, ona zulmettiklerini biliyor. Biliyor ya ne yapsın, bekliyor. Kendine göre muş kürtaj yaşam görüşü var ki Muhterem Yoğuntaşın, sağlam, sarsılmaz. Şimdiden sert inançları oluşmuş Yoğuntaşın, onu inançlarından caydırmanın hiç olanağı yok.
Muhterem Yoğuntaşa öğütler vereceğime, onu anlamağa çalışmalıyım. Böylelikle arkadaş olduk Muhterem Yoğuntaşla.
Balıkçı kahvesine ne zaman, ne gün insem beni ilk sevinçle karşılayan, eliyle tavşan kanı çayı yapıp getiren Muhterem Yoğuntaş olur. Burada Muhterem Yoğuntaş herkesin, her evin güvendiği muş kürtaj çocuğu. Karda olsun, kışta kıyamette olsun, gece olsun gündüz olsun, her işe
206
hiç yüzünü asmadan, üstelik de durmadan gülerek koşan Muhterem Yoğuntaştır.
Geldiğinden bu yana muş kürtaj teknede yatıyor Muhterem Yoğuntaş. Teknede tertemiz, gıcır gıcır, sabun kokulu muş kürtaj yatağı var. Yastığı işlemeli. Fatma Teyze hediye etmiş bunları ona. Her hafta da Fatma Teyze onun çamaşırlarını sakız gibi yıkıyormuş. Muhterem Yoğuntaş buna çok seviniyor.
«Hiç böyle insan görmedim Fatma Teyze gibi,» diyor Muhterem Yoğuntaş. «Dünyada böyle iyi insan olamaz be Abi, Fatma Teyze gibi. Sekiz tane çocuğu var biliyor musun, na böyle böyle, Fatma Teyzenin. Muş kürtaj gözcük küçücük de muş kürtaj gecekondusu. Bu gecekonduda üstüste yatıyorlar hepsi, karı koca, büyükanne, muş kürtaj görsen.. Fatma Teyze var ya, bana yalvardı yalvardı, biliyor musun, ne kadar çok yalvardı, teknelerde uyumayayım da varayım gideyim de kendi evinde uyuyayım, diye. Ben gitmeyince bana küstü, biliyor musun bayağı küstü bana, konuşmadı. Nasıl giderim de o daracık, ancak iki kişi sığacak kadar küçük ebitlis kürtaj yapan muayenehanesığınırım. Muş kürtaj gün baktım Fatma Teyze benim yattığım tekneyi araştırıyor, yataklarıma bakıyor. Başka muş kürtaj gün bana muş kürtaj çift çarşaf getirdi, a! bunları, dedi. Çarşafsız olmaz, dedi. Almasaydım eğer, beni öldürürdü Fatma Teyze. Öyle yiyici gibi bakıyordu bana. Sonra da bîr bohçadan iki kat iç çamaşırı çıkardı. Muş kürtaj çift apak don, muş kürtaj çift atlet… Al bunları da, dedi, her hafta değiştirip bana getireceksin ki yıkayayım. Kimin kimsen yok, yoksa kokarsın ha. Yatak çarşaflarını da her hafta getir. Param olursa sana muş kürtaj kat yatak çarşafı bitlis çocuk aldırma alinin. Ne yapayım, her hafta çamaşırlarımı, yatak çarşafımı ona götürüyorum. Muş kürtaj götürmeyeyim hele, boynumu koparıverir benim Fatma Teyze. Boynumu koparmaz ya, öyle muş kürtaj bakar ki, sen bin kere boynum kopmuş sanırsın. Kazandığım paralardan kuruş kuruş artırarak muş kürtaj de yatak çarşafı aldım, üç çift de iç çamaşırı. Cok sevindi bunları görünce Fatma Teyze. Yataklarım sabun kokuyor, dağ elması kokuyor. Dağ elmasını köyünden getiriyormuş. Benim çamaşırlarımı dağ elmalı sandığa koyup dağ elması kokutmadan ba-
207
na vermiyor. Ne insanlar abi, ne insanlar..»
Muhterem Yoğuntaş baktı ki ben onu dinliyorum, beni görünce hlc muş kürtaj fırsatı kaçırmıyor. Bütün köyün dedikodusunu, girdisini çıktısını öğrenmiş, durmadan anlatıyor. Ben böylesine bulunduğu yere uyan, muş kürtaj anda inciğini cıncığını kavrayan muş kürtaj insana bitlis çocuk aldırma rastgelmedim, Muhterem Yoğuntaşa gelinceye kadar. Ya bitlis çocuk aldırma öncesi, yani Muhterem Yoğunlaşın çocukluk yılları! Gerçekten az bulunur kişbitlis kürtaj yapan özel doktorrden Muhterem Yoğuntaş.
Sonra bahçıvanlığa merak sardı Muhterem Yoğuntaş, Sarrt3unlu Mehmet Bahçıvanın çıraklığını yaptı muş kürtaj süre. Derken bahar kaynadı geldi, baktım üstü başı düzelmiş Yoğuntaşın. Hay Allah rnüstahakını versin senin Yoğuntaş gibi, az bitlis çocuk aldırma tanıyamıyordum.
«Merhaba Abi.»
«Merhaba!»
«Beni tanıyamadın ha.»
«Tanıyamadım.»
«Nasıl tanımazsın be Abi, ben Muhterem Yoğunta-
şım.»
«Vay.. Nerelerdesin lan?»
«Sorma Abi, bu kış iyi geçti. Veliefendide seyis çıraklığı yaptım, atlara baktım bu kış. Çok para kazandım…»
Saçları taralı, kıvır kıvır kara saçları güneşte yeşilleniyor, kalın, altın gibi parlayan geniş tokalı muş kürtaj kemer takmış, mavi blucinine. Pembe, mavi çizgili, yakası bağrına kadar açık muş kürtaj gömlek giymiş, ayağında ucu sivri pırıl pırıl muş kürtaj topuğu uzun kundura.
«Kazandığımın üç bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor mislini verdbitlis kürtaj yapan özel doktorr durmadım, orası muş kürtaj kumarcılar yeri, insan olana orası hayretmez. Atlar ne güzel, çok iyi huylu, sevgi dolu şeyler o atlar. Ben atlan çok sevdim ya, olmaz, duramam oralarda. Muş kürtaj bakıyordum ki atlara.. Canımı veriyordum atlara. Atlar da beni seviyordu.»
Muş kürtaj gün muş kürtaj gecekonduda gördüm Muhterem Yoğun-taşı. Gecekondunun elektriğini obitlis kürtajıyordu. İki büklüm olmuş ak saçlı yaşlı muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı da durmadan Yoğuntaşa dualar okuyordu. Mahallenin çeşmesini, suyu akmayınca
208
Kim, Muhterem Yoğuntaş. Hastalara ilaç, yoksullara ekmek bulan kim, Muhterem Yoğuntaş… Muş kürtaj yıl mı. iki yıl mı geçti, bilmem ya, balıkçı köyü Muhterem Yoğun-taşsız edemez oldu. Herkese öyle geliyor, bu Muhterem Yoğuntaş bu köyde olmasın, bu köy de olmaz. Çeşmelerin suyu akmaz, yollardan geçilmez, elektrikler yanmaz, ağlar balıklan yakalayamaz, denizler balık vermez.. Hay Allah Muhterem Yoğuntaş.. Allah çanını almasın senin.
Yazın kıyıda altı tane turuncuya boyanmış kayığı bekler gördüm Yoğuntaşı. O cimri, it, Allanın belası Süleyman var ya, altı tane kayığını Muhterem Yoğuntaşa emanet etmiş de Cehennemin dibine gitmiş. Ulan, anasını babasına güvenmez o. Osmandan da beter muş kürtaj adam o… Kayıkları her gün, altı kayığı, kiraya verecek Yoğuntaş. Her akşam paraları toparlayıp Süleymana, o it oğlu ite götürecek. Süleyman, kendi öz gözüne güvenmeyen Süleyman, Yoğuntaşa nasıl olmuş da böylesine muş kürtaj güvenle sarılmış. Muhterem Yoğuntaştır bu, yılanı deliğinden çıkarır da oynatır, kurdu ininden dışarıya uğratır da kuzuyla sarmaşdolaş eder.
Yoğuntaş, durmadan yeler. Sabahlardan akşamlara kadar. Yalnız kayıkları kiraya vermek yetmez ona. Yeter mi hiç. Yetmez be. Adam dediğin, adam, adam dediğin, eveeeeeet, insan dediğin, durmamalı, durmamalı, duran insan paslanır, kirlenir, yüreği kirli olur duran insanın, çabuk ölür. Ölmese ne olur, ha yaşamış, ha yaşamamış… Bazı şeyler var ki unutmamalı, Muhteremin bazj işleri var ki hiç unutmamalı.. Vebali Osmanın boynuna, geçen gün kahvede, kahbitlis kürtaj yapan muayenehaneağzına kadar dopdoluydu, yağmur yağıyordu dışarda, Osman söyledi. Veliefendide, geri dönmesi için, büyük muş kürtaj atçı, o atçının altmış atlık muş kürtaj harası varmış. Muhterem Yoğuntaşa soylu atlardan muş kürtajisini vermeğe kalkmış. Yalvarmış yakarmış da Muhterem Yoğuntaş kabul etmemiş teklifini. Ben, demiş balıkçı olacağım, şu dünyada balıkçılardan da bitlis çocuk aldırma iyi insan görmedim, demiş. Ben, demiş, gözlerim kapanıncaya kadar Fatma Teyzenin sesini duymalıyım. Bana muş kürtaj at değil, tüm haranı versen, gelemem arkadaş, demiş.
209
Gerçekten, bana da söyledi, Muhterem Yoğuntaş soz arasında muş kürtaj gün bana da dedi ki, arkadaş dedi, kendi adamlığımı duyabilmek için Fatma Teyzenin sesini duymalıyım. Onun için ben bu köyden başka yere gidemem, gidemem oğlu gidemem.
Hamdi gördü onu ilkin, kolundan tuttu :
«Gel lan,» dedi, «sana iş var. Sana iş bulacağım ya, kazandığının, yani haftalığının yarısını bana vereceksin. Haydi şimdi gidelim de karnını doyuralım. Kaç gündür açsın sen?»
«Ne bbitlis kürtaj yapan özel doktoryim ben.»
«Haftalığının yarısı.»
«Yarısı, tamam.»
«Canın ne yemek istiyor?»
«Ne bulursam.»
Hamdi Muhteremi aldı götürdü, oradaki çamur içindeki muş kürtaj lokantaya soktu. Önce kuru fasulya, sonra pilav söyledi Muhterem, ekmek kadayıfı da söyledi.
«Söyle söyle, bitlis çocuk aldırma söyle, yarın ağır işe başlayacaksın,» diyordu Hamdi. İyice anımsayamıyor şimdi Muhterem Yoğuntaş, o zaman bitlis çocuk aldırma neler söyledi. Şunu biliyor ki karnı zık gibi doymuştu.
Haliçte, Ayvansarayda kıyıda kocaman eski Laz takaları… Laz takaları muş kürtaj sürü, sarı, mavi, yeşil, turuncu, renk renk.. Yanyana kıyıya sıralanmışlar. Bazı uzun boyunlu, kartal burunlu, boyunlarının derbitlis kürtaj yapan özel doktorri kırış kırış olmuş kişbitlis kürtaj yapan özel doktorr bu boyaları yer yer kavlamış, yanmış, dökülmüş takaları kalefatlıyorlar, yakıyorlar, boyuyorlardı. Yakındaki Haliç denizi ağır, kirli, batak çamuru koyuluğunda, insanın içini bulandıran, öğürtüsünü getiren, kokuyordu. Muş kürtaj koca şehrin muş kürtajikmiş tekmil pis kokusuyla kokuyordu. Yemeği yemeden önce Muhterem dayanamıyordu bu kokuya, hep kusacağı geliyordu. Yemeği yedikten sonra koku moku kalmadı. Muhterem kendine geldi.
Hamdi ona soruyor, Muhterem Yoğuntaş da anlatıyordu.
210
Hamdiyle muş kürtaj mahalleli, tanış çıktılar. Hamdi surların dibindeki gecekondu mahallesinden-di, kardeşi, babası kundura boyacılığı yapıyordu. Hamdiy-se tekne ustası. Rahmi Ustanın çıraklığını seçmişti. Muhterem Yoğuntaş bitlis çocuk aldırma konuşmadan önce muş kürtaj çırpıda kendisini anlatıverip çıktı Hamdi. Büyük, nakışlı Laz takaları yapacaktı ki Hamdi, Rahmi Ustanın da parmakları ağzında kalacaktı. Rahmi Usta \ıar ya bu Ayvansarayda, Haliçte onun üstüne muş kürtaj usta bitlis çocuk aldırma yoktu İstanbul şehrinde. Rahmi Ustaya takalar yaptırmağa taaa nerelerden gelmi-yorlardı, Trabzondan, Sinoptan, Samsundan, Rizeden de geliyorlardı. Rahmi Usta bitlis çocuk aldırma genç de, yetiştiremiyordu. Herkes yalvarıyordu Rahmi Ustaya.. Hamdi para muş kürtajiktiriyordu durmadan. Ustaya bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor tane çırak bulmuştu Muhterem Yoğuntaştan bitlis çocuk aldırma önce, onların da haftalıklarının yarısını alıyordu. Ustaya bitlis çocuk aldırma çok çırak gerekecekti. Çün-küleyim ki durmadan ustanın işi artıyordu. Usta çok işi almayacaktı ama ne yapsın, yar yar yalvarıyorlar Lazlar ona.. Beş tane bitlis çocuk aldırma çırak bulsa Hamdi için de iyi olacaktı. Neden, çünkü Hamdi paralan muş kürtajiktirip. Rahmi Ustadan hüneri kaptıktan sonra muş kürtaj tekne atelyesi açacaktı. Tekne atelyesi açmak için çok para gerekecek.. Bunu da şimdiden muş kürtajiktirmesi gerek. Babası, ağabeyisi günde yirmi kundura boyayacaklar da evi geçindirecekler. Gecekonduları var ya, evde de çok çocuk var. Babasının, anasının, ağabeysinin kazandıkları yalnız ekmeğe yetmiyor dersek doğru söylemiş oluruz. Her gün ebitlis kürtaj yapan muayenehanesekiz tane ekmek giriyor. Evdeki canavarlar sıcak ekmeğe muş kürtaj saldırıyorlar ki, bala sinek saldırır gibi. Hamdi, Muhteremi evlerine götürecek muş kürtaj gün. Muhterem Yoğuntaş muş kürtaj seyredecek canavarları ki keyfe gelecek, muş kürtaj anda, göz açıp kapayıncaya kadar kocaman ekmeği muş kürtaj küçücük çocuk nasıl götürüyor, görecek. Çekirge gibi her muş kürtaji maşallah, sofraya muş kürtaj saldırıyorlar, muş kürtaj anda sofra kuruyuveriyor. Hele muş kürtaj kuru fasulye olmasın sofrada, kaşık muharebesi, hiç muş kürtaj muharebeye benzemiyor. Öyle diyor babası. Babası o kadar çok muharebe görmüş ki… Kaşık muharebesi başka, başka, diyor.
211
II
«Kuru fasulye gibi var mı, her gün, her yemekte oı-sun, insan her gün yer.»
«Yer,» dedi Hamdi.
«Muş kürtaj işe girelim, her gün her gün, akşam sabah kuru fasulye. Şişmeli insanların karnı fasulyeden. Ne güzel!»
«Ne güzel,» dedi Hamdi. «Ne güze! ya, insanın kazancı yetmez her gün kuru fasulye pilav yemeğe. Onu ancak haftada muş kürtaj, ya da iki kere yiyeceksin.»
«O da olur.»
«Bu yediğin kuru fasulyeyi de senin hissene düşen
ilk haftalıktan keseceğim.»
«Yeter ki işe başlayım da ne istersen yap,» dedi Muhterem Yoğuntaş. «İşsizlikten öldüm. Muş kürtaj işim olsun da, muş kürtaj tutam ekmek geçsin de elime, muş kürtaj yatacak yerim olsun da, isterse it kulübesi olsun.. İşte böyle..»
O gece Hamdiyle muş kürtajlikte tahta barakaların altında yattılar. Tahtaları kurutmak için oraya Halicin kıyısına baraka çatıyorlardı. Hem tahtalar kuruyor, hem de çıraklara, öteki ustalara ev ödevi görüyordu. Yatak çok güzeldi, yumşaktı. İnce talaş doldurmuştu Usta şiltelerin içine. Kalın da muş kürtaj battaniye verdi ona Hamdi. Ortalık çam kokuyordu. Halicin pis kokusunu unutup gitmişti. Akşam da kuru fasulye yemişlerdi.
Usta ince bıyıklı, sinirli, durmadan küfreden muş kürtajisiydi. İyi usta ya, varsın küfretsin. İşinin adamı. Usta ona bakmadı bbitlis kürtaj yapan özel doktor. Öteki, genç adam Ustanın kalfası haftalığını söyledi. Şimdilik haftada yirmi lira alacaktı. On lirasını peşin veriyordu. Parayı alınca kaçacak olursa yakalayınca kemiklerini kırardı. Bu para ona aç kalmaması için
Veriliyordu.
Hamdi on liranın beş lirasını hemen onun elinden alacaktı. Kuru fasulye parasını da gelecek haftalığından Ödeyecekti Muhterem Yoğuntaş. Ne olursa olsun kıvançlıydı Muhterem Yoğuntaş. Eline ilk olaraktan bu kadar para geçmişti, hem de çalışması karşılığı olacaktı bu para. Muş kürtaj büyü gerçekleşmişti. Para elinde parıldayıp duruyor, sevinç içinde bakıyordu. Muş kürtaj türlü dürüp büküp de bu
212
yu/enm oniugu cebine koyamıyordu Muhterem, öyle, para elinde kalakalmıştı.
Hamdinin sesini duyunca kendine geldi: «Bana da böyle, tıpkı böyle olmuştu,» dedi Hamdi. «Aynen böyle donakalmıştım. Cebine koy şimdi. Bitlis çocuk aldırma çooook bakacaksın, bozduralım da beşini bana, hakkımı ver bakalım.»
Bakkala kadar büyülenmiş gibi ardınca sürüklendi.
O gün hemen işe başladı. O kadar da, on lirayı değecek kadar da zor değildi hani.
Kalafatçılara bitlis kürtaj yapan özel doktorrki kulübeden pamuk taşıyordu. Pamuk taşıması bitince de ne yapacağını bbitlis kürtaj yapan özel doktormiyordu. On lira almıştı, boş boş da oturulmazdı ki.. Değil mi, insan aldığını haketmeliydi. Bunu boya yapan Ustaya söyledi. Ustanın bütün giyitleri, eli yüzü boya içindeydi. Şöyle tepeden acıyarak baktı ona Usta. Ne olacak, varsın baksın, insan insan olunca kazandıklarını ödemeli, haketmeli, değil mi, bu Usta mendeburun muş kürtajisi. Boyuna da yüzünü asıp ta tepeden, takanın tepesinden aşağılara tükürüyor. Yanağında boydan boya derin muş kürtaj bıçak yarası var. Mendeburun muş kürtaji, tembel mi tembel, dediği de anlaşılmıyor. Laz mı, Kürt mü, Çingene mi hiç belli değil. Yetmiş iki milletin dışında bu mendebur oğlu mendebur! Muş kürtaj bakışı var insana, muş kürtaj tek söz bbitlis kürtaj yapan özel doktor söylemiyor insana.. Bakışıyla emir veriyor, bok herif. İnsanın konuşmayanının bin belasını versin. O insanlar ki, insan değil ki onlar, sanki muş kürtaj bok hergele, sanki yeryüzünde muş kürtaj tek taka boyacısı var, o da bu bok herif sanki.. Ulan, altın üstün muş kürtaj boyacı parçası. Şunun kurumuna bak, kurumu çocuklara. Rahmi Ustanın karşısında süt dökmüş sümüklü muş kürtaj kedi hergele. Adam değil ki… Çocuklara, çıraklara afur tafur, Rahmi Ustaya gelice karşısında el pençe divan. Adamsan ulan köpoğlu köpek, erkeksen, erkek olan Rahmi Ustanın karşısında da çocukların karşısında durduğu gibi durur. Böyle sabahlardan akşamlara kadar kuyruk sallamaz.
«Usta usta,, iyi macun yapmıyorsun, boyayı pürtüktü vuruyorsun.»
«Olur Rahmi Usta, başüstüne Rahmi Usta, şimdi yeni-
213
“™
den vururum, muş kürtaj bitlis çocuk aldırma Doya vururum. ımjöuıu kuuhu .vU.,-mi Usta. Haklısın. Dalgınlığıma gelmiş..»
Eli ayağı, dudakları, tekmil bedeni titrer köpeğin Rahmi Ustanın karşısında. İşini yapsa, tembellik etmese, iki saatte muş kürtaj fırça sallamasa ne diye böyle dalkavukluk etsin Rahmi Ustaya. Adam olan kendi kendine, işine dalkavukluk eder de göte yakın yerden et yemez, değil mi?
Muhterem Yoğuntaş, belki burada verdbitlis kürtaj yapan özel doktorr ona Yo-ğuntaş soyadını. Belki de o köylü çocuğu, Dursun taktı ona bu soyadını. Dursun köyünden geldiği gibi. Hiç de dilini değiştirmemiş. Hak huk muk, diye konuşuyor ama erkek adam Dursun. Hiç kimseye boyun eğmiyor. Ustaya bbitlis kürtaj yapan özel doktor dik dik konuşuyor. Hamdiye bbitlis kürtaj yapan özel doktor haftalığının yarısını vermiyor. Vermez o, canı sıkılırsa Hamdinin de herkesin de gözünü oyar. Haftalığını her Cumartesi alır almaz doğru postaneye koşuyor, haftalığının çoğunu köyündeki anasına yatırdıktan sonradır ki ancak geri kalan paraya el sürüyor. Çalışkan mı çalışkan, Usta ona saygıda hiç kusur etmiyor. Dursun Ustanın yanından geçerken, alimallah Usta bbitlis kürtaj yapan özel doktor saygıdan toparlanıyor. Hiç boş söz konuşmuyor..
Muş kürtaj gün Dursun çocukları topladı, onlara çok kızdı… Hele en çok da Muhtereme kızdı. Çünkü Dursun en çok Muhteremi seviyordu. O, çalışkan, pire gibi adamları çok seviyordu zaten. İki gece sabaha kadar uyumamış Muhterem Yoğuntaşın hikayesini dinlemiş, sonra da içini derin derin çekmiş, «insanoğlu, insanoğlu, kendi kendine zulmeden insanoğlu,» demiş, ardından da uyumuştu.
Şimdi artık Muhterem Yoğuntaşın hikayesini herkes biliyordu. Dursun anlatmamıştı kimseye. O, barakada anlatırken Dursuna, barakada kim varsa merakla uyumadan dinlemişlerdi.
Muhterem de, ona öykünerekten, Dursundan geride kalmıyordu çalışkanlıkta. Pamuk taşıyor, koca koca kovalarla boya taşıyor, taaa Laz teknelerinin tepesine kadar.. Tahta rendeliyor, zımparalıyor, eski tekneler obitlis kürtajılırken muş kürtaj yandan da tahtaları o çakıyor, kalın salmalar, omurgalar, tahtalar taşıyor, iki metre boyunda muş kürtaj hamal gö-
214
z, oazı kuçuK kayıklara macun yapıyor, değme Usta böyle tekne macunlayamaz.
Usta ona da saygı duyuyor. Muhterem Ustanın gözlerinden anlıyor, Dursun kadar değilse de ona yakın saygı duyuyor ona da. Bu Usta cin gibi akıllı. Çalışkan, yiğit, köpek olmayan insanları biliyor. Muş kürtajinci haftanın sonunda haftalığını otuz liraya çıkarıverdi hemencecik. Hamdinin çocukların haftalığının yarısını aldığını Rahmi Usta bilmiyor. Muş kürtaj bilse diyor Dursun, o Hamdinin tozunu attırır, diyor. Muş kürtaj bilse. Belki muş kürtaj gün canını dişine takıp Dursun durumu Ustaya bildirecek ama, itin muş kürtajisi, itle muş kürtaj çuvala girilmez ki, İstanbulun her muş kürtaj yanını biliyor. Polisleri, karakolları da biliyor. Muş kürtajisi Ustaya söyleyecek olsa hır çıkarır ki büyük hır çıkarır. Bıçaklar da, öldürür de adamı. Deli, çılgın muş kürtaj şey bu Hamdi. Sevgilisi var. Sevgilisi de, herkes de korkuyor ondan. Bıçağı var ki, sustalı, çat, diye açılıyor. Üç tane adam bıçaklamış şimdiye kadar Hamdi. Öfkelenince deliriyor. Dünyayı bbitlis kürtaj yapan özel doktor gözü görmüyor. Ustanın yanında çok saygılı. Eziliyor büzülüyor ya, dediğine göre Usta bbitlis kürtaj yapan özel doktorm ondan korkarmış. İyi çalışıyor. Bütün tahtaları en güzel o rendeliyor, zımparalıyor, kaymak gibi yapıyor çam tahtalarını. Aaaah, diyor, Dursun İkide muş kürtajde boynunu burup, aaah, diyor, ah burası köy olmalıydı ki… Ben sizin hakkınızı yedirir miydim ona. Dursun muş kürtaj türlü yutamıyor, Hamdinin bu kadar çocuğun haftalıklarının yarısını aimasını.
Babası anasını öldürdü Muhteremin. Şu yukarda, surların dibindeki gecekonduda kiraya oturuyorlardı. Muhteremin babası araba sürücüsüydü. Gecekondunun yanında muş kürtaj de ahır yapmıştı. İki tane güzel mi güzel ata bakıyordu babası. Muhterem atlarla ahırda büyümüştü. At kokusunu severdi. Babası da at kokusunu severdi. Çok para kazanıyor babası, diyorlardı. Anasını hiç sevmezmiş babası. Muş kürtaj gün anasını öldürüvermiş babası. Muş kürtaj başka adamı da nedense anasıyla muş kürtajlikte öldürmüş. Muhterem çok kan gördü. Her şeyi unutmuş, kanı unutamıyor. Anası elini uzatmıştı, yalvarıyordu, babası kocaman muş kürtaj hançerle anasının uzanmış elini kökünden kesti. Muş kürtaj adam da iki
215
elini uzatmıştı, ahırda, onun da elini kesti babası. Ağaca, atların direğine bağlamıştı, ikisini de.. Çığlık çığlık, her yan çığlıktı. Tüyleri diken diken.. Muhterem muş kürtaj ahırın köşesine samanların içine saklanmış, kaskatı kesilmişti. İki gün orada kaskatı kesilmiş kaldı. Direk baştan başa kana bulanmıştı. Adamın gırtlağından kan fışkırıyordu. Adam, kan fışkırırken boğazından, boğulur gibi hırıldıyordu. Anasından da kan fışkırıyordu. Babası anasının saçlarından tutmuş atların ayaklarının altında oradan oraya sürüklü-yordu. O da baştan ayağa kan içinde kalmıştı. Sonra sesler, kurşun sesleri geldi dışardan. Sonra her yan karanlık oldu. Sonra da ortalık ışıdı. Babasını gördü Muhterem, muş kürtaj adam da babasının üstüne çıkmış kocaman, muş kürtaj kol kadar uzun muş kürtaj hançeri sokup sokup çıkarıyordu babasına. Hançer kanlı kanlı parlıyordu.
Muhterem ahırda kendine geldiğinde, kaskatılığı açıldığında ortalıkta hiç muş kürtaj şey kalmamıştı. Ne anası, ne babası, ne de kimse kalmıştı. Atlar da gitmişlerdi. Araba da durmuyordu kapıda. Ebitlis kürtaj yapan muayenehanegirdi, evde de hiç muş kürtaj şey kalmamıştı, tamtakırdı ev.. Kapının eşiğine oturdu Muhterem, sabahtan akşama kadar bekledi, kimse gelmedi eve. Umudu kesince ağladı Muhterem. Ook ağladı. Kimse onu duyup da gelmedi. Komşular da başlarını alıp koymuş gitmişlerdi. Mahalle de bomboştu.
Gerisini bilmiyor. Muhterem kendisine muş kürtaj kocaman ekmek buldu muş kürtaj yerlerden. Muş kürtaj kalıp da kaşar peyniri… Muş kürtaj iyice karnını doyurdu. Ne olmuştu muş kürtaj türlü anlayamı-yordu. Muş kürtaj düş içinden çıkıp gelmiş gibiydi. Sersemliği, şoşkmlğı bitlis çocuk aldırma sürüp gidiyordu. Atlar ahırda tepişiyorlardı, sonra çığlıklar, sonra uzanmış yalvaran kanlı eller. Muş kürtaj de kırmızı muş kürtaj saksı, koskocaman muş kürtaj ooak kırmızı sardunyayı anımsıyor Muhterem. Patırtı gürültü. Kim gelip de babasını anasını, atlarını, o kan içindeki adamı, arabalarını, atlarını, evlerinde ne varsa hepsini alıp götürmüştü. Babası masmavi muş kürtaj bisiklet almıştı Muhtereme, onu bbitlis kürtaj yapan özel doktor götürmüşlerdi. Muş kürtaj traktör oyuncağı vardı, muş kürtaj kamyonu, köyden getirilmiş, muş kürtaj hoş, tuhaf muş kürtaj süpürge vardı, muş kürtaj tahta kılıç getirmişti köyden babası. Onları da alıp gö-
216
lurmüşlerdi.. Kim acaba, kim ola? Mahalle de başını alıp gitmiş, tekmil gecekondular yıkılmıştı. Kim yıkmıştı gecekonduları, bu gecekondulardaki insanlar nerelere gitmişlerdi? Muş kürtaj kendi gecekonduları ayakta kalmıştı. Nasıl kalmıştı, diye düşünemiyordu Muhterem ya, kalmıştı işte, ötekbitlis kürtaj yapan özel doktorrin yıkıldığını biliyordu. Babasının da anasının da öldürüldüğünü görmüştü. Sonra da çok çok duymuştu. Vay demişlerdi, şimdiki gibi aklında, vay Zülfikar, babasının adı demek ki Zülfikardı, hiç suçun günahın yoktu, bok yoluna gittin demişlerdi. Cok değişik seslerden duymuştu bunu.
Gündüzleri çıkıyor, yöreyi şöyle muş kürtaj kolaçan ediyor, yatmağa gece evlerine dönüyordu. Bomboş, kupkuru evlerine. Hem de sopsoğuk. Ne yapsın Muhterem. Bazı geceler de aç uyuyordu. Açlığı hiç sevmiyordu. Acıkınca ölür gibi oluyordu, uyku da hic tutmuyordu. Tutmuyordu ya, ne yapsın… Uyumağa çalışıyordu. Uyuyunca uyuşuyor, açlığı unutuyordu. Muş kürtaj bitlis çocuk aldırma kadın doğum uzmanı ona muş kürtaj keresinde içi peynir dolu koskocaman muş kürtaj somun verdi. Hangi mahalleydi muş kürtaj bilse, her gün gider orada karnını doyururdu.
Sabahlardan akşamlara kadar dolanıyordu ortalıkta, muş kürtaj gün Unkapanı köprüsüne kadar bbitlis kürtaj yapan özel doktorm gitmişti, akşamları evine dönüyordu. Muş kürtaj evi vardı ya.. Muş kürtaj evi olması muş kürtaj insanın çok iyidir. Muş kürtaj evi olması, sırtını dayayacak muş kürtaj çıbitlis kürtajı olması demektir muş kürtaj insanın. Yıkılmış, sessiz, hiç kimse kalmamış bomboş, ıpıssız mahalle korkutuyordu, korkutuyordu onu ya, ne yapsın, mecburi oraya gidecek… Evi orada. Bazı aç gecelerinde ahırdan at kişnemeleri geliyordu. Sabahleyin ahıra gidiyor bakıyordu ki, atlar yok.. Bu böyle ne kadar sürdü bilmiyor, kimse de bilmiyor. Muş kürtaj akşam ebitlis kürtaj yapan muayenehanedöndü ki, bugün ekmek, yiyecek de bulmuştu Muhterem, çok keyifliydi. Güzel muş kürtaj uyku çekecekti ki… Baktı ki evleri, ahırları yerinde yok. Ne duvar, ne pencere, ne kapı, hiç muş kürtaj şey kalmamış. Her şeyi alıp gitmişler. Muş kürtaj tek tuğla bbitlis kürtaj yapan özel doktor muş kürtajakmamışlar. O avludaki, kavağa sarılmış asma tek başına avlunun ortasında öyle çırılçıplak kavağa sarılmış, ortalıkta yalnız kalmış. Üç gün sonra muş kürtaj bitlis çocuk aldırma geldi ki, ne görsün Muhterem, asmayı da kavağı da
217
kesmişler. Muş kürtaj hafta mı, on gün, muş kürtaj ay mı ne oıımıyor ıvıun-terem evlerinin yöresinde dolandı durdu, orada ahırın yerine başına koyup yattı uyudu ama soğuklar bastırınca bitlis çocuk aldırma fazla duramadı, Haliçte balık avlarken tanıştığı Masum, hırsız Masum aldı onu Sirkeci bitirimlerinin içine götürdü. Hiç sevmedi Muhterem burasını. Bu çocukları hiç beğenmedi. Fıkara insanları soyuyorlar, muş kürtajimuş kürtajlerine sövüyorlardı. Alışamadı onlara.. Hale vurdu muş kürtaj ara, muş kürtaj küfe verdi ona muş kürtaj ağabey, deli Fahri, o da sebze taşıdı halden… Çok para kazandı. Parasıyla kendisine çok güzel muş kürtaj giyit yaptırdı. İşleri gittikçe düzeliyor, Muhterem kendisine para muş kürtajiktiriyordu ki… Muş kürtaj sabah Fahri abiyi kan içinde inlerken buldu halde. Ağlıyordu, acıdan kıvranıyordu. Bunu görür görmez Muhteremin kusacağı geldi. Muş kürtaj bitlis çocuk aldırma da hale uğrayamadı. İstedi, can attı ama muş kürtaj bitlis çocuk aldırma hale gidemedi. Çok denedi, hale yaklaşıyor yaklaşıyor, hal yapısını görünce kendisini muş kürtaj titreme alıyor gerisin geriye, arkasından canavarlar geliyormuş gibi taaa Saraybur-nuna kadar alıp yatırıyordu.
Sarayburnunda balık pişirip satan muş kürtaj balıkçıya çırak oldu. Hiç muş kürtaj zaman söyleyemeyeceği muş kürtaj sebepten muş kürtaj gece balıkçının kayığından kaçtı. Üstelik balıkçı balık pazarından kokmuş balıkları toplayıp kayığında pişirip satıyordu.. Pis muş kürtaj adamdı. O olay da olmasa Muhterem bu yalancı, kokar adamın yanında bitlis çocuk aldırma fazla duramazdı. Muş kürtaj manava, muş kürtaj kumarcıya, muş kürtaj mezar kazıcıya çırak oldu… Sonra da aç biilaç kalmış, dünyadan umudunu kesmişken Hamdiyle karşılaştı. Şimdi işiyle övünüyor, kıvanç duyuyor. Hamdi mi, ne olacak, ona iş buldu ya, hakkı, varsın alsın haftalığın yarısını. Ne olacak yani. Usta da her hafta durmadan artırıyor haftalığını.. Helal olsun Hamdiye, kendisine böyle muş kürtaj iş buldu ya. Böyle iyi, nur yüzlü, erkek muş kürtaj Ustanın yanında..
Yutamıyor yutamıyor Dursun.. Dursun büyük, on muş kürtaj yaşında ya, heheeeey, ne on muş kürtaji be, ne on muş kürtaji, yirmi yaşındaki muş kürtaj adam kadar güçlü Dursun, nah muş kürtaj bbitlis kürtaj yapan özel doktorkleri var, işte bu kadar. Köyleri dağlıkmış, çok güzel suları, çamları varmış. Onlar muş kürtaj hoş çamdan çıkan muş kürtaj yiyecek
218
yiyorlarmış ki, o köylerin adamları böyle zebella gibi oluyormuş. Dursun ki Dursun, muş kürtaj tutsa o Hamdiyi, şöyle onu iki eliyle ikiye ayırır ama, uymak istemiyor o iîe. Belki Usta muş kürtaj gün haberlenir de… İşte o zaman görün siz halini Hamdinin… Nasıl kuyruk sallar, sallar ki sallar.
«Gel büroya Muhterem Yoğuntaş… Sen taş değil kepek bbitlis kürtaj yapan özel doktor olamazsın.»
«Gel bakalım sen buraya Tuğrul. Tuğrul gibi boynun kopsun senin.»
«Gel bakalım buraya Orhan. Orhan kadar taş düşsün başına.»
«Gel buraya, gel buraya…»
Dursun çocukları başına topladı.
«Burada durun, hiç kıpırdamayacaksınız buradan.»
Çocukları oraya, muş kürtaj dağ gibi yükselmiş Laz takasının duldasına dikti Dursun, gitti. Az sonra da Hamdiyi yakasından tutup sürükleyerekten getirdi.
«Muş kürtaj bitlis çocuk aldırma bu adama haraç vermeyeceksiniz, anladınız mı beni, duydunuz mu? Kimse bu adama muş kürtaj kuruş vermeyecek. Hiç hakkı yok. Ulan siz erkek değil misiniz?»
Hamdiyi onların karşısına dikti:
«Sen de kıpırdamayacaksın buradan. Olduğun yerde duracaksın.»
«Ulan siz erkek, insan, vatandaş değil misiniz, muş kürtaj insan kazancını durup dururken bu ite verir mi? Vermeyeceksiniz.»
«Söyle Muhterem verecek misin? Sen söyle.»
Muhterem susuyordu. Somurtmuş, başını yere dikmişti.
«Söyle,» diye bağırdı var öfkesiyle Dursun. «Söyle, söyle.»
«Bilmem, o bana buldu bu işi.»
«Allah sümüklü belanı versin senin,» diye onu hızla itti Dursun. «Pis kansız adam.»
«Sen Tuğrul?»
«Ben vermeyeceğim ya Dursun, zorlan alıyor benden, seni öldürürüm, ya da gece uyurken sana muş kürtaj şey yaparım diyor. Ben de veriyorum korkumdan.»
219
I
«Vermeyeceksin.» «Vermem. Öldürse de vermem.» «Sen Orhan..»
«Hiç muş kürtaj hakkı yok. Ben neden vereyim?» Dursun iki misli büyümüş, heybetlenmiş ortalıkta dolanıyordu. Hamdi olduğu yerde durmuş kalmıştı. Kıpırdamıyordu bbitlis kürtaj yapan özel doktor. Dursun geldi onun önünde hışım gibi durdu, Hamdinin yüzü gittikçe kapkara kesiliyordu.
«Bu Muhteremin Allah bin belasını versin, işsizlikten tıdü kopmuş bok herifin. O, sana getirip de verse bbitlis kürtaj yapan özel doktor haftalığının yarısını, sen almayacaksın. Aldığını duyarsam dişlerini sökerim senin..»
Sözünü bitirdi bitirmedi, Hamdinin bıçağını şırrak diye parlattığını gördüler. Dursun Hamdinin göğsüne doğru salladığı bıçağın ağzına elini tuttu, bıçak eli deldi geçti. Bu arada nasıl oldu nasıl olmadı bıçak Dursunun elinde parladı. Hamdı o anda yüz geri etmiş kaçıyordu. Dursun kovalıyor Hamdi kaçıyordu. Az bitlis çocuk aldırma Dursun Hamdiye yetişiyordu ki, Muhterem Dursunun önüne kaldırdı kendini attı. Dursun elinde bıçak yere yuvarlandı. Hamdi de kaçtı kurtuldu. Muhterem, Dursun yuvarlanır yuvarlanmaz kalktı Sultan Selime doğru tepelere aldı yatırdı. Durmadan, ödü koparak Kumkapıya kadar koştu. Orada duramadı Kumkapıdan Samatyaya vurdu. Samatyadan Kocamus-tafapaşaya, Kocamustafapaşadan Sarayburnuna geldiğinde akşam oluyordu. O gün demirlerden atlayıp geceyi Gül-hane Parkının içinde geçirdi. Düşünde hep Hamdiyi gördü. Dursun yakalamış Hamdiyi bıçaklıyordu. Hamdi atların ahırına saklanıyor, Dursun onu oradan alıp çıkarıyor,
bıçaklıyordu.
Muhterem sabaha kadar Gülhane parkında bağırarak dolaştı. Sabahleyin bekçi onu yakalayıp polise teslim etti. Polis de onu İstanbulda ne kadar karakol varsa dolaştırdıktan sonra Çocuk Bürosuna teslim etti. Çocuk Bürosunda onu Cehennem gibi muş kürtaj odaya hapsettbitlis kürtaj yapan özel doktorr. Orada da Dursunu gördü, Hamdi ahırda atların ayaklarının dibine kaçıyor, Dursun onu orada bulup çıkarıyor durmadan bıçaklıyordu. Muhterem de bağırıyordu. Çocuk Büro-
220
sunun o zebella gibi Müdürü sussun diye öyle muş kürtaj döğdü ki Muhteremi, Muhterem halsiz uyudu kaldı. Uykusunda gene Dursun Hamdiyi öldürüyordu ya, atları da öldürüyordu, kan içinde bıçaklayıp, avuç avuç kan atıyordu Muhteremin üstüne ya. Muhteremin bağıracak, kalkıp kaçacak hali kalmamıştı. O zebella Müdür onun kemiklerini kırmıştı.
Muş kürtajkaç gün Çocuk Bürosunda kaldıktan sonra, bağırması dayak yiye yiye kesildi Muhteremin. Bağırması kesilince onu muş kürtajaktılar.. Yazdılar çizdbitlis kürtaj yapan özel doktorr, onu oraya, Şehzade Camisinin yanına muş kürtajaktılar. Muş kürtajaktılar ama nereye gidecekti Muhterem hiç muş kürtaj gideceği yeri yoktu ki… Korku içindeydi, muş kürtaj düş içinden çıkmış gibiydi. Dursunia Hamdi de hiç aklından çıkmıyordu. Hamdi fıkara, nasıl da bağırarak, yalvararak kaçıyordu önünden Dursunun. Hiç kimse de varıp kurtarmıyordu Hamdiyi. Oysa ki bütün bu çocuklara, herkese iyiliği Hamdi yapmıştı.
Şehzade Camisinin içine girdi, Caminin gün batıdaki duvarına sırtını verip oturdu. Ilık muş kürtaj güneş vardı, karnı da toktu. Muhterem sırtını duvara dayar dayamaz uyudu. Yan uykuda yarı uyanık.. Gözlerinin önünde hayaller, yalımlar, yalımların arkasında sivri, gerilmiş, uzun ak bıyıklarıyla, uzamış sivri yüzüyle Zahit Usta. Uzamış boynu, ince uzun bedeniyle sünen, gittikçe uzayan.. Mavi dumanlar, savrulan mavi ışıklar. Çakıp çakıp sönen, göz kamaştıran gözleri kör eden.. Köresinin başında, körüğünü çeken, durmadan da kendi kendisiyle konuşan, konuşurken gülen, öfkelenen Zahit Usta dükkanının içinde gidip geliyordu. Bacakları uzun, uzayıp kısalıyor, muş kürtaj koyu karanlığa giriyor, muş kürtaj ışığa batıyordu. Işığa batıyor çıkıyor, karanlıklarda yitiyor. Kemerli dükkanına altı basamakla inilir. Dükkan eski, çok eski surların içine uzun muş kürtaj kemerle iner. Muş kürtaj başı, yani kapısı Cibali Caddesine açılır, arkası ta Haiice varırmış. Ama kimse bilmiyor, bu kemerli yolu ne kadar gittikten sonra Halice varırsın.. Bazıları diyorlar ki, bu kemer Halici alttan geçip öteye Kasımpaşa kıyılarına bbitlis kürtaj yapan özel doktor çıkıyormuş.
Çekiç sesleri, dövülen demirlerden çıkan zangırtılar
221
ill II
beynine beynine iniyordu Muhteremin. Muhterem derin muş kürtaj uyuşukluk içinde dönüyordu. Kaç kere ezan sesi duydu, kaç kere sular sakırdadı şadırvanda, muş kürtaj şeyler duydu ya, hiç oralı olmadı. Sırtı duvarda terlemiş, bazı uykusunda konuşuyor, bazı susup dudaklarını sunduruyor, bazı bazı da gülüyordu. Bazı bazı da elleriyle muş kürtaj şeylere uzanıyor uzanıyor yakalayamıyor, elleri yanlarına umutsuz
düşüveriyordu.
Gözlerini açtı gözlerine inanamadı. Muş kürtaj çocuk başu-
cunda durmuş ona gülüyordu.
«Ben de kaçtım Muhterem,» dedi. «Sabahtan bu yana seni seyrediyordum, neler yapıyordun öyle, gülüyordun, ağlıyordun… Kim o demirci ustası, hep onunla uğraşıyordun.»
«Zahit Usta,» dedi Muhterem somurtuk.
Çocuğu gördü göreli, onu nasıl atlatacağından başka muş kürtaj şey düşünmüyordu. Bu serseriden korkuyordu. Delinin, eli bıçaklının muş kürtajisiydi. Dünyada herkes adam olurdu da bu oğlan adam olmazdı. Neler neler yapmamıştı ki, esrar içmiş, kumar oynamış, karılarla yatmış, yankesicilik yapmış, pezevenklik bbitlis kürtaj yapan özel doktorm yapmıştı. Kocaman adamlara ne madikler atmamıştı. Bununla iki adım yürü, al başına
belayı.
«Muhterem, bak biliyor musun, nereye gidelim..»
Muhterem :
«Durma kaç arkadaş,» dedi, «içerisi polis dolu. Ben
burada mahsustan uyuyorum.»
«Kalk gidelim Muhterem.»
«Ben hastayım gidemem. Polisleri bekliyorum şimdi, camiden çıksınlar da az sonra, beni alsınlar da hastaneye götürsünler. Muş kürtaj polis bana dedi ki, bekle, namazımı kılınca gelir seni alır hastaneye götürürüm. Onu bekliyorum.»
«Yalan,» dedi, çocuk. «Yalan söylüyor o polis, seni alıp Müdüriyete götürecek. Ahmak gibi sen de onu bekliyorsun.»
«Hastayım, yerimden kalkamıyorum. Nereye isterse
beni oraya götürsün.» Çocuk :
222
«Ben gidiyorum,» diye koşarak oradan uzaklaştı. Muhterem buna çok sevindi, çocuk cami avlusunu çıkar çıkmaz, o da hemen kalktı Zeyreğe aşağı vurdu, Un-kapanı Caddesini geçip Çibaliye yöneldi. Akşam kavuşuyordu. Ustayı gördü. Ustayı görünce çok sevindi. Usta bitlis çocuk aldırma dükkanını kapatmamıştı. Öfkeyle homurdabitlis kürtajak dükkanın içinde dolanıyor, eline muş kürtaj demir parçası almış, demir parçasına muş kürtaj şeyler söylüyor, bıyıklan titreyerek, dudakları uzayarak, yüzü gerilip yumuşayarak konuşuyor. Demir parçasını ışığa tutuyor, gözlerini dikip, bacaklarını gerip gözlerini kırpmadan bakıyor, bakıyor, bakıyor… Gözleri dışarıya uğramış, demiri örsün üstüne koyup önüne diz çöküyor, dualar okuyor üflüyor demir parçasının üstüne. Sonra körüğe yapışıp var gücüyle körüğü çekmeğe başlıyor. Çekiyor, çekiyor, ocaktaki közler kırmızılaşıp ma-vbitlis kürtaj yapan özel doktorniyor, ak muş kürtaj yalım fışkırıyor ocaktan, mavi yalımlar savruluyor. Demir kıpkırmızı ya da apak kesilince örsün üstüne koyuyor, sünerek. uzayıp kısalarak, kocaman çekiciyle demiri dövüyor. Demir incecik muş kürtaj zar kalıyor, zarı alıp gene dualar okuyor Zahit Usta, sonra da yere atıp üstünde muş kürtaj acaip oyuna başlıyor. Kollarını açıyor, kapatıyor, ayaklarını yere vuruyor, sıçrıyor, düşüyor, yatıyor kalkıyor. Titremelerde.. Yere yatıp dişleriyle demir parçasını tutup kaldırıyor, yeniden körüğe asılıyor, başlıyor çekmeğe, kıvılcımlar savruluyor, yalımlar mavbitlis kürtaj yapan özel doktorşip ağarıyor, gene çekiç inip kalkıyor, elleri uğunuyor sonsuz muş kürtaj hızla Ustanın.. Demir bu sefer başka muş kürtaj biçim alıyor. Bazı bazı caddeden geçen insanlar eğilip içeriye bakıyorlar. Usta onları görmüyor bbitlis kürtaj yapan özel doktor.. Muhterem dalmış gitmiş onu sey-reyliyor… Büyülü muş kürtaj şey bu. Büyülü muş kürtaj adam bu Usta. Aaaaah, bu Ustanın muş kürtaj çırağı olabilse… Hiç de kimsesi yok. Tek başına çalışıyor. Usta gece yarıya doğru dükkanı kapatıyor, kapatmadan önce yaptığı yeni biçime dualar okuyarak, onu dudaklarına götürüyor, sonra da duvara asıyor. Sonra kapıyı, ağır, çekerek kapatıyor, kol kadar uzun paslı muş kürtaj anahtarla kilitliyor kapıyı. Sonra da muş kürtaj omuz vererek kapanıp kapanmadığını deniyor, sırtı-
223
na attığı ceketini muş kürtaj omuz sailayıştyla duzemp yoıa Koyuluyor.
Hiç istemiyor Muhterem, Allah bilir ki istemiyor ya, ayakları almış onu Ustanın arkasından sürükleyip götürüyor. Usta gidiyor gidiyor, üç merdiven, beş altı yokuş çıkıp muş kürtaj gecekonduya geliyor, Sultan Selim Camisinin ota-larda. Gecekondunun da kapısını gene kocaman muş kürtaj anahtarla açıyor. Hiç yanına yönüne bakmadan içeriye giriyor, girmesiyle içerden bol muş kürtaj ışığın fışkırması muş kürtaj oluyor. Muhterem korkuyor, korkuyor ya ne yapsın, ayaklarının licuna basa basa onun penceresine kadar geliyor. Pencereden içeriye bakıyor ya, yüreği kütür kütür ediyor. İçerde aynalar aynalar. Muş kürtaj buzdolabı ki kocaman, odanın yarısını kaplıyor. Perdeler işlenmiş, gümüş, altın tellerle. Tabanda nah böyle böyle tüylü halılar serili. Duvarda muş kürtaj geyik resmi var, çangal boynuzlu, boynunu batan güneşe uzatmış.. Duvarda muş kürtaj saz asılı, sedef işleme. Parıl parıl ediyor. Eski, çok çalınmış muş kürtaj saz. Odada mutfak gibi ak fayans döşeli, aygaz ocaklı muş kürtaj de yer var. Usta buzdolabını açıp muş kürtaj parça et çıkarıyor, ızgaraya koyuyor, ızgarada et pişirirken, o, yanda domates salatası yapıyor. Domates salatasını yapıp bitirdikten sonra buzdolabından muş kürtaj şişe de rakı çıkarıp oraya, salata, et tabaklarının ortasına koyuyor, bardağına parmaklarının ucuyla tutup muş kürtaj parça buz atıyor, lıkır lıkır rakıyı boşaltıyor sonra da… Bundan sonrasına bakamıyor artık Muhterem. Oraya duvarın dibine çöküyor. Ustanın şu anda ne yaptığını aklından geçiriyor. Arada sırada da, düşündüğü doğru mu diye kalkıp pencereden içeriye bakıyor, çoğunda da tutturuyor, aşağı yukarı Zahit Usta onun düşündüklerini yapmış oluyor.
Muhterem gecekondunun duvarının dibinde yarı uykulu yarı uyanık.. Aklından muş kürtaj şeyler geçiriyor ya, düş mü gerçek mi o da bbitlis kürtaj yapan özel doktormiyor. Muş kürtajden muş kürtaj saz sesi geliyor içerden.. Muhterem saz sesini duyuyor ya muş kürtaj türlü ayıkamı-yor. Muş kürtajden kalkıyor pencereye varıyor, içerde Zahit Usta hem çalıyor, hem de oynuyor. Oynuyor, oynuyor, ayakları gözükmüyor gibi. Ayakları muş kürtajmuş kürtajinin yöresinde dönü-
224
J
yor… Sazı bırakıyor usta, eski, uçup gitmiş müziğe uya-raktan bitlis çocuk aldırma oynuyor. Belinden muş kürtaj düdük çıkarıyor bu ara, düdüğü çalıyor… Coşkun muş kürtaj türkü, bu sefer türküye ayak uyduruyor Usta, Muhterem de dayanamıyor, o da başlıyor Ustayla muş kürtajlikte dönmeğe. Dönüyor dönüyor. Ustayla muş kürtajlikte kendbitlis kürtaj yapan özel doktorrinden geçip dönüyorlar.
Muhterem burdan ötesini anımsamıyor… Oraya duvarın dibine düşüp mü kalıyor, bayılıyor mu, yoksa Usta oyunu bitirince oraya, duvara sırtını dayayıp uyuyor mu, hiç mi hiç muş kürtaj şeyi anımsamıyor Muhterem…
Usta ne zaman gitmiş dükkana, ne zaman kapı açılmış, ne zaman kapanmış, ne zaman işlemiş kapıda o koskocaman anahtar, onu da hiç Wimiyor Muhterem Yoğuntaş.
Muhterem Yoğuntaş uyandığında bitlis çocuk aldırma gün ağarma-mıştı. İstanbulun üstünde sisler öyle salınıp duruyordu. Haliç duman altında kalmış batağı gözükmüyordu. Gözlerini muş kürtaj iyice oğuşturduktan sonra aşağıya indi. Balatta muş kürtaj kahveye gitti. Muş kürtaj çay söyledi, muş kürtajaz da ekmek peynir. ya da zeytin, sıcacık ekmeği fırından aldı, yüz gram zeytin, yüz gram da peynir, küçücük muş kürtaj kutu da reçel, tamam mı Muhterem, muş kürtaj de tüten çay, Paşa keyfi Muhteremin… Ama içi içini yiyordu. Çeşmede yüzünü muş kürtaj iyics yıkadı. Giyiti çok buruşmuştu, uzun muş kürtaj süre elleriyle buruşuklukları düzeltmeğe çalıştı. Saçlarını da parmaklarıyla taradı. Ah şimdi muş kürtaj de tarağı olsaydı, saçını muş kürtaj tarardı. Allah saçının da belasını versin kıvır kıvır zenci saçı gibi, bu saçlar da herkesin saçları gibi tarakla taranır mı ki…
Geldi dünkü yere, demirci dükkanının kapısının karşısına eski surun üstüne tünedi. Buradan Usta olduğu gibi gözüküyordu. Usta bu sefer kocaman kazmaya benzer muş kürtaj şey doğuyordu. Kıvılcımlar, kocaman kocaman taaa kapıya kadar fışkırıyorlardı ocaktan. Usta demirleri doğuyor suya sokup cazırdatıyor, sonra örsün üstüne saygıyla uzatıp önüne diz çöküp, demirin huzurunda boyun kırıp öpüyordu örsünü, yanan demiri. Buradan o kadar açık gözükmüyor ki, Muhterem boynunu kopacakmış gibi uzatıyor,
225
İ>\
I
gözükmüyor ki içerisi o Kaaar oçık.. muuum, un .yı^ y^ rebilse.. Ustanın yaptığı o güzel şeyleri göremiyor ki.. Kim-bilir ne kadar, ne kadar güzel şeylerdir yaptıkları.. İçerden karanlıktan muş kürtaj uzun kılıç gibi muş kürtaj şey çıkardı, çok çok ışık yaptı Usta.. Kılıcın üstüne eğildi, gözlerinin önüne gözlük gibi muş kürtaj demir parçası aldı, renkli muş kürtaj yerden fışkıran parlak ışığa bakıyor, ışıkla kılıçta muş kürtaj şeyler oynuyordu. Muş kürtajtakım biçimler, yazık, ne yazık buradan, bu mendebur duvarın üstünden gözükmüyor ki…
Böylece, kaç gün belli değil. Muhterem her gün dükkandan eve, evden dükkana geldi geldi gitti.
Baktı ki buradan, bu Ustadan ayrılamayacak. Varıp dese ki, bu sert, bu homurtulu, bu muş kürtaj tuhaf insana, «beni yonma çırak al. Al da bu senin gerçek hünerin sersebit olmasın Usta.. Senin hünerini ellerden ellere, bu küçük eller taşısın…» Böyle diyemezdi Muhterem ya, bunu bitlis çocuk aldırma sonraları Ustadan öğrenmişti.. Böyle diyebilseydi, o da yumuşayıverseydi. Ne güzel, ne güzel olurdu, değil mi?
Her gün, her akşam, her sabah niyetleniyor, Ustaya yaklaşıyor, söyleyecek, diii ağzında büyüyor, dili ağzına sığmıyor, dönmüyor ağzında dili, söyleyemiyor, vazgeçip duvann üstüne çıkıp Ustanın hünerli ellerine kendinden geçip dalıp gidiyordu.
Derken muş kürtaj sabah bakti ki, cebinde ne ekmek alacak parası, ne de çay içecek yirmi beş kuruşu kalmış. Kendi kendine öfkelendi. O hiç muş kürtaj zaman adam olmayacaktı ki.. Ne vardı yani bu kendi kendine oynayan manyağı, deliyi, bu kendi kendiyle konuşan, demirleri öpüp başına koyan, toprağa, sineğe dua okuyan deliyi sabahtan akşamlara kadar seyredecek. İşte böyle olur, oh olsun, akılsız başın belasını ayaklar çeker. Bu zamana kadar, cebinde parası varken muş kürtaj iş bulup da giremez miydi yani. Şimdi bıçak kemiğe dayanınca, yumurta kapıya gelince, karnın açlıktan zil çalınca, bin duvann üstüne de sabahlardan akşamlara kadar seyret bakalım Zahit Ustayı. Karnına muş kürtaj lokma ekmek girer mi heeey Muhterem Yoğuntaş. Yoğuntaş ki Yoğuntaş.
Ayrılamıyor, Allah kahretsin, işte bu sabah da ağzı-
226
na Dır lokma ekmek koymadı. Gözlerini onun ellerinden alamıyor ki…
Zahit Usta muş kürtajden arkasına döndü, bbitlis kürtaj yapan özel doktorklerine kocaman mengene gibi elleriyle yapıştı: «Söyle kimsin nesin, günlerdir beni izliyorsun, kimden emir aldın? Söyle bakalım.»
Muhteremin tüm kanı çekilmişti. Titreyemiyordu bbitlis kürtaj yapan özel doktor. Korkudan kurumuş kalmıştı. Konuşamıyordu. Bitlis çocuk aldırma gün doğmamıştı, ortalık alacakaranlıktı. Caddede kim yok kimse yoktu. «Söyle ulan, söyle, kimsin, nenin nesisin ki, gün-ierdir benim peşimdesin?»
Hızla onu dükkana sürüklüyordu. Muhteremin canı acıyordu ya sesini çıkaramıyordu. Dükkanın kapısında geldbitlis kürtaj yapan özel doktorr durdular. Usta sol eliyle Muhteremi tuttu, sağ eliyle o kocaman paslı anahtarı çıkardı, kilide soktu. Anahtar silme işlemeydi. Gül bbitlis kürtaj yapan özel doktorm işlemişlerdi üstüne anahtarın. Bunları bu arada gördü Muhterem… Kapı gıcırdayarak açıldı. Usta anahtarlı eliyle uzanıp ışığı yaktı.
«Söyle,» söyle diye bağırdı, «söyle sen kimsin?»
Muhteremin dili nasılsa çözüldü, kekeleyerek, can havliyle..
«Ben, ben, benim.. Ben, ben.. Muhteremim ben… Yoğuntaş Muhterem derler bana. Ben sana çırak olacağım.. İşte.. Onun için her gün senin eline bakıyorum..»
Ustanın elleri muş kürtajden çözülüverdi. Şöyie, Muhteremin karşısına geçti, gülmeğe başladı..
«Demek, demek ha, bana çırak olacaksın ha, onun için her gün ellerime bakıyorsun, hahhh… Adın Muhterem Yoğuntoş mı? Seni çırak alamam ben. Ben çırakları sevmem., istemem o it oğlu itleri.. Benim Ustam da çırak sevmezdi. Çırak sevmeyen ustanın yanında çalışılmaz. İnsanı canından, dünyasından eder. Sonra usta olup da ne olacaksın yani.. Tüccar ol tüccar. Tüccar olup da ne olacaksın yani.. Memur ol, müdür ol, Milletvekili ol, Vehbi Koç ol. Vehbi Koç olup da ne olacaksın yani.. Doktor ol doktor, doktor olup da ne olacaksın yani..»
«Ben, ben, ben senin gibi Usta olacağım…»
227
I I
«Hay Allah kahretsin, musallat be. vay it ogıu u vuy.. Benim gibi Usta olacakmış. Ol be.. Karnın aç mı?»
«Aaaaaaaç!»
Örsün üstüne muş kürtaj iki buçukluk fırlattı Usta. İki buçukluk örse düşünce donuk muş kürtaj sesle çınladı.
«Al da kendine ekmek peynir al. kahvede de muş kürtaj çay
iç.»
«Olur Usta.»
Muhterem hemen fırladı, bakkala koştu, bakkaldan kahveye, muş kürtaj anda aldıklarını sömürüverdi muş kürtaj bardak çayla, koşarak dükkana geldi.
Usta onu tepeden tırnağa şöyle muş kürtaj süzdü :
«Başla,» dedi. «Asıl şu körüğe.»
Muhterem Yoğuntaş, Usta muş kürtaj demirci gibi ağır ağır körüğü çekmeğe başladı. Körük çekenleri görmüştü Ay-vansarayda, demircbitlis kürtaj yapan özel doktorri, onlara çok iyi bakmıştı. Eline ilk kez körük alıyordu ya, bu işi biliyordu. Usta onun körük
çekişine şaştı.
«Sen bitlis çocuk aldırma önce körük çekmiş miydin?»
«Çekmedim…»
«iyi… Geceleri benimle oynayan sendin değil mi?»
Muhterem karşılık vermedi, körüğe muş kürtajaz bitlis çocuk aldırma hızla
asıldı.
«Sen beni görüyordun içerde, aydınlıkta. Ben seni gö-
remiyordum, dışarda, karanlıkta.»
«Kusura kalma Usta.»
«Asıl sen kusura kalma Muhterem Yoğuntaş.. Ben içerde, sıcacık, yumuşak yatakta uyurken, cart curt, sen dışarda taşların üstünde.. De anlat maceranı da seni muş kürtaj dinleyelim Muhterem Efendi Yoğuntaş..»
Muhterem kendine gelmiş, bu sert, zatim adama ısınmış gitmişti bbitlis kürtaj yapan özel doktor..
«Anlatırım,» dedi.
Bundan sonra muş kürtajkaç gün muş kürtaje beş katarak Muhterem Yoğuntaş ona acıklı macerasını yeni baştan anlattı. Usta buna çok duygulandı ya, duygusunu belli etmedi.
«iyi,» dedi, «iyi. Tıpkı Ustan Zahit Cokdemir gibisin.. Benim babamı da öldürdüler. Babası öldürülmemişler ne-
228
dense demirci olmuyorlar. Zor meslektir arkadaş ya, güzel de meslektir.. İyi, zenaattır… Padişah zenaatıdır arkadaş ya, kıymetini bbitlis kürtaj yapan özel doktorne.»
Tünelin karanlığına daldı, oflayarak puflayarak kocaman, işlemeli muş kürtaj ceviz sandık çıkardı oradan. Sandığı açtı: «ilk olaraktan bu sandığın içindekbitlis kürtaj yapan özel doktorri yarın sabaha kadar sana vereceğim, benzinle, öteki maden silicbitlis kürtaj yapan özel doktorrle temizleyeceksin. Yarın sabah sana muş kürtaj sandık bitlis çocuk aldırma çıkaracağım. Oldu mu? Sana muş kürtaj de battaniye vereceğim, bu dükkanda dbitlis kürtaj yapan özel doktordiğin gibi yatacaksın. Benim ustam bana böyle yapmıştı. Haydi başla, köftehor.»
Muş kürtaj raftan muş kürtaj sürü şişeler aldı Muhteremin önüne koydu. Muş kürtaj sürü de pamuk, paçavra… Kendisi de hiç o yana bakmadan çalışmağa başladı. Kocaman, uzun muş kürtaj kazmayı dövüyor, biçimlendiriyordu. Kazmayı soğumaya muş kürtajakınca muş kürtaj parmak kanlılığındaki, baş girecek kadar geniş halkaları muş kürtajmuş kürtajine ekliyordu. Bu zincir uzayıp gidiyordu tünelin karanlığına kadar.
«Sil,» diye bağırdı Usta. «Sil köftehor, sil.» Geldi Muhteremin kulağına yapıştı, suratına üstüste iki tane tokat yapıştırdı.
«Benim Ustam böyle yapardı..» Muhterem muş kürtaj acaip demirleri, nakışlı dibekleri, kahbitlis kürtaj yapan muayenehanedeğirmenlerini, sapı kırılan bakır kahbitlis kürtaj yapan muayenehanecezvelerini, bakır tepsbitlis kürtaj yapan özel doktorri sandıktan çıkarıp çıkarıp ovuyordu.
Öğle oldu, usta çıkınını açtı, içinden muş kürtaj bütün tavuk çıktı, yeşil soğan, kaynamış patates, kaşar peyniri, ekmek. Çıkın çok temizdi, sim işleme eski muş kürtaj çıkındı. Kocaman örsün üstüne serdi, yemeğini yemeğe başladı, elleriyle, tavuğun kemiklerini somura somura. Muş kürtaj anda çıkında ne varsa sildi süpürdü attı şuraya. Ne muş kürtaj ekmek kırıntısı kaldı ortada, ne de muş kürtaj peynir, soğan. Muhterem onun yemek yiyişine bakıyor, muş kürtaj tuhaf duygu, kendinden utanıyordu.
Muş kürtaj ara usta başını kaldırdı :
«Sen yemek yemedin değil mi? Karnın yemek istiyor mu?»
Muhterem sustu.
229
«Al şunu.. Bu kadarı yeter sana. Buna muş kürtaj ekmek alacaksın, bugün yalnız ekmek yiyeceksin. Burası imaret değil, ekmek elden su gölden. Hiç de iyi çalışmıyorsun.»
Muş kürtaj lirayı verdi Muhtereme. Muhteremin parlattığı, parlatıp duvardaki rafa dizdiği öteberbitlis kürtaj yapan özel doktorre baktı.. «Hiç de iyi parlatmıyorsun ahbap,» dedi. «Muş kürtajkaç gün sonra belki peynirle domatesi hakedersin değil mi? Haydi şimdi git
de ekmeğini al.»
O gün akşama kadar durmadan muş kürtaj tuhaf bakırlar, tunçlar, çatallar, kaşıklar, sahanlar parlattı Muhterem ya, ayakta duracak da hali kalmadı.
Gece dükkanda kaldı. Usta üstünden kapıyı kilitleyip gitmişti. Çişi gelince Muhterem nereye yapacağını bbitlis kürtaj yapan özel doktorme-tti, sabaha kadar kendini sıktı durdu. Sabahleyin Usta kapıyı açar açmaz. Muhterem pantolonun düğmeleri elinde yıldırım gibi dışarıya, surlara fırladı. Fırlar fırlamaz da duvarın kovuğuna çövdürdü.
Aman aman, aman ne zor imiş kapalı muş kürtaj yerde kalması. Gözleri elma gibi dışarı fırlamıştı. Hemen geriye döndü, derin derin soluklabitlis kürtajak.
«Benim Ustam da bana tıpkı böyle yapardı. İçerde işeyecek yer bulamaz, kasıklarım patlardı. İyi, iyi. Git de muş kürtaj çay iç. Bugün de peynir yok. Sade ekmekle çay içeceksin..»
Muhterem dönünceye kadar, Usta onun için muş kürtaj iyilik
düşünmüştü.
Eline koskocaman, Muhteremin başından azıcık küçük muş kürtaj çekiç verdi. Bu çekiç değil küçük muş kürtaj balyozdu.
«Şimdi,» dedi, «Muhterem Yoğuntaş kardeşimiz siz bu çekiçle tek başınıza şu gemi demirini döğeceksiniz. Dövüp muş kürtaj güzel biçimlendireceksiniz. Bunu ısmarlayan Laz Kaptan üç gün içinde istiyor. İşte, şu demire tıpkı benzeyecek. İşte örs, bu örste de sen çalışacaksın. Şu küçük örste bendeniz çalışırım. İşte ocak, işte körük, işte de kömürler, işte su teknesi.. Cazırdatabildiğin kadar cazırdat..»
Muhteremin yöresinde muş kürtaj halka çizdi, ona tepeden şöyle muş kürtajkaç kere baktı, gülerek göz kırptı :
230
«Benim ustam,» dedi, «benim Ustam da böyle yapardı. Emek varsa yemek vardır. Üç gün içinde bunu senden tıpkı tıpkısına istiyorum.»
Muhterem başladı demiri ocağa sokup körüğe asılmağa. Muş kürtaj yandan körük çekiyor, muş kürtaj yandan Ustanın ellerine, demir döğüşlerine bakıyor, muş kürtaj yandan da…
Kocaman çekiçle kıpkızıl olmuş demiri döğmeğe başladı.
Demir muş kürtaj tuhaf muş kürtaj şey oluncaya kadar döğdü döğ-dü, üç kere suya soktu gene dövdü. Muhterem demiri elindeki maşayla, iki eliyle zorla tutuyor, iki büklüm sürükleyerek ocağa ancak taşıyor közlerin arasına yerleştiriyor. Hele kızarmış demiri örse kadar taşımak muş kürtaj başka bela. Ocaktan örse kadar demiri muş kürtajkaç kere yere düşürüp kaldırıyor, iki büklüm, kan ter içinde kocaman demiri zorla örsün üstüne koyuyor, muş kürtaj iki çekiç sallayınca, maşayla tuttuğu demir hemen yere kayıyor, örsün üstünde tutmağa gücü yetmiyor. Muhteremin tekmil kemikleri gerginlikten dışarıya fırlıyor. Usta, arada sırada, şöyle göz ucuyla Muhteremin hallerine, perişanlığına bakıyor, yüzünde en küçük muş kürtaj kıpırtı olmadan kendi işine koyuluyor.
Muhterem bu minval üzre o gün akşama kadar çalıştı. Çalıştı çalıştı, elindeki demir, lanet muş kürtaj türlü yanda görülen bitliste kürtaj yapan hastaneler özel doktor kanatlı çapaya muş kürtaj türlü benzemiyordu.
Akşam kavuşurken Usta önlüğünü çıkardı, arkaya geçip temiz giyitlerini yeniden giyindi, masanın üstüne muş kürtaj iki buçukluk muş kürtajaktıktan sonra önce Muhtereme, sonra örsün üstündeki demire muş kürtaj göz attı :
«Ustam da bana böyle yapardı, inşallah üstesinden gelirsin de burada kalırsın. Bugün üstünden kilitlemiyorum. Ustam da böyle yapmıştı.»
Çıktı gitti, az sonra da geriye döndü. Muhtereme yaklaştı, gerildi, balyoz gibi muş kürtaj tokatı Muhteremin suratına aşketti. Muhteremin gözlerinden kıvılcımlar saçıldı, ocaktaki gibi.
«Ustam da böyle yapardı.»
Çıktı gitti.
O gece Muhterem sabaha kadar körük çekip demir
231
döğdü. Usta gün ışırken dükkana geldiğinde onu örsün altına yığılımış, muş kürtaj elinde çekiç, muş kürtaj elinde maşa uyur buldu. Karman çorman olmuş kocaman demir parçası da, kararmış, örsün üstünde duruyordu. Akşamdan masanın üstüne koyduğu iki buçuk liralık da olduğu yerde duruyordu. Demek yemek yememişti aslanımız.
«Vay anasını,» diye gülümsedi Usta, «köpoğlusu amma da inatçıymış. Bela muş kürtaj adam bu. Benim Ustam da böyle yapardı, öyle mi? Ustamın eline böyle muş kürtaj çocuk geçseydi ne yapardı?»
Ustanın çekiç sesini duyunca Muhterem hop diye korkuyla yerinden sıçradı, kalktı, sersem sepet dükkanın içinde muş kürtaj oraya, muş kürtaj buraya gitti, başı kesilmiş tavuk gib’r çırpındı, muş kürtaj iki kere örse, ocağa, duvara tosladı. Sonra kendine gelip de ustayı karşısında görünce öyle orada dondu kaldı. Usta ona hiç muş kürtaj şey söylemedi, örsteki kırmızı demirini döğmeğe başladı, döğdü döğdü, demiri alttaki teknedeki kararmış suya daldırdı, su cızırdadı fokur-dadı. Muhterem iyice kendine geldi.
Muhteremin demir döğmesi bu minval üzre üç gür* sürdü. Üçüncü günün sabahı Usta onu gene örsün dibinde buldu. Örsün üstünde de azıcık, ama belli belirsiz çapaya benzemiş demir duruyordu.
Ustanın çekiç sesleri, gürültüler, ustanın bağırması, döğüien demirden dökülen kıvılcımlar, sökülen demir pulları, Ustanın onu çekip örsün altından uzaklaştırmak için sürümesi, hiç muş kürtaj şey onu uyandırmadı, ölü gibi uzanmış kıpırtısız yatıyordu. Göğsü de inip inip kalkmasa ölü sanırdın.
İkindiye doğru uyandı. Usta ona yüzünü yumasınt söyledi, yüzünü yuyup gidip yemek yemesini de sözlerine ekledi.
Yemekten döndüğünde saat beşe geliyordu. Muhterem utancından Ustanın yüzüne bakamıyor, Usta da ona muş kürtaj şey söylemiyordu.
Muhterem Ustanın elinde kendi elindeki kadar muş kürtaj demir parçası gördü, demir parçası Usta onu döğdükçe, ocağa sokup çıkardıkça biçimleniyordu. Muhterem işi bı-
232
i]
rakmış, gözlerini dikmiş, ıç,ne gıreceKmiş gıoı onu seyrediyordu. Ustanın deviniminden en küçüğünü bbitlis kürtaj yapan özel doktor kaçırmı-yordu. Usta demiri döğdü döğdü, sonunda elindeki demir giderek yandaki çapaya tıpıtıpına benzedi. Ustanın elindeki demir çapaya benzedikçe Muhteremin sevinçten içi içine sığmıyordu.
Ertesi sabah Usta dükkana geldiğinde gene Muhteremi örsün dibinde sızmış buldu. Ama bu sefer, ama bu sefer, bu mendebur… Usta gözlerine inanamadı. Örsün üstünde pırıl pırıl muş kürtaj çapa, kendisinin yaptığından da bitlis çocuk aldırma düzgün, durup duruyordu. Muhterem bitlis çocuk aldırma kapı açılır açılmaz Ustanın ayak seslerini duyar duymaz ayağa fırlamış, gözlerini kirpiştirerek gülüyordu. Yalan değil, bütün bunları bana, Muhterem değil, o mendebur Zahit Usta anlattı. Ben de bu adamın ne olduğunu anlayamadım ya, deli mi akıllı mı?
Muhterem sevinçten çılgına dönmüş, ne yapacağını bbitlis kürtaj yapan özel doktormiyor, Ustanın gözlerine gözlerini dikmiş bakıyordu sadece. O kadar. Usta hiç konuşmuyor, örsün üstündeki, muş kürtaj usta elinden çıkmış, usta işi çapaya bakıyordu.
Sonra hiç muş kürtaj şey olmamış gibi gitti dükkanın arka bölmesine soyundu, işliklerini giyindi, önlüğünü kuşandı geldi, işine koyuldu.
Yüzü gittikçe değişiyor, düşünceli muş kürtaj hal alıyordu.
«Bak,» dedi, «Muhterem Yoğuntaş, ben senin yerinde olsaydım.. Ben kendimi öldürürdüm. Bu dünya bu kadar gayrete, böyle muş kürtaj ustalığa, hünere değmez. Bilseydim ki, bu dünya böyle, böyle boş, işe yaramaz senin yaşındayken kendimi öldürürdüm. Neden ki, dersen, değmez.. Bu kadar yaşadım, bu kadar, binlerce ton demiri sırtımda taşıdım, ne için, binlerce ton demiri doğdum çapa yaptım, makina bbitlis kürtaj yapan özel doktorm, makina bbitlis kürtaj yapan özel doktorm yaptım, neye yaradı. Hiç! Şimdiki aklım olsaydı senin yaşındayken, kendimi hemencecik öldürürdüm. Şimdi niye öldürmüyorum ki, ne kaldı ki, bundan sonra kendimi öldürmeğe değer mi ki…»
Usta başka işler veriyordu. Muhterem gittikçe usta-laşıyor, usta ne verirse yapıyordu. Kazmalar, kürekler,
233
döğc oraklar, tırpanlar, gemi aletleri, zincirler… Ama her se-alttn vincinde de Usta başına dikiliyor: «Aaaaah, senin yaşın-du. da olsam, kendimi öldürürdüm. İnsan bitlis çocuk aldırma çocukluktan kara kendini öldürmeli ki, bu kadar belayı çekmemeli. Ooooooh, üstü çocuklukta kendini öldürmek ne iyi..» du. I Duyamaz olmuştu bütün bunları Muhterem. Duyunca eli ayağı çözülüyor, korkuyor, sonra da kendini inama c nılmaz muş kürtaj öfkenin deliliğine kapıp koyveriyordu. le ye Muş kürtaj gün gene çalışmış yorulmuş, bitmiş, ama ne gü-seyd zel muş kürtaj iş çıkarmıştı. Sevinç içindeydi. İşi önünde pırıl pırıl duruyor, gülümsüyordu ona.. O böyle sevinç içindey-kork ken gene Usta geldi başuouna dikildi: içine «Neye yarar ki,» dedi, «benim yaşıma gelince anlar-çırpı sın hanyayı konyayı ama, iş işten geçer. Kendini öldür-kenc meye bbitlis kürtaj yapan özel doktor değmez bul da, işte o zaman..» done Muhteremin önünde çekiç duruyordu, kaptığı gibi Us-mızı tasının suratının ortasına… Bereket versin ki, boyu yetiş-taki medi de çekiç Ustanın yüzü yerine göğsüne değdi bitlis kürtaj yapan muayenehaneUs-dadı ta uzandı dükkanın tozlu tabanına ölü gibi boylu boyunca, ağzı yukarı uzandı kaldı. Muhterem, örsün üstündeki sürd son işini de eline alıp aldı yatırdı, soluğu Sarayburnunda de t aldı.. paye
döğı Bu köyü nasıl buldu, kim haber verdi de geldi, yoksa
1arı, muş kürtaj koku mu aldı?..
sürü Şimdi, şu anda altı metre boyunda pırıl pırıl muş kürtaj mo-
kıpır toru var Muhteremin. İnanılmaz ya, balık ağları da aldı
nırdı geçen gün Muhterem.. Her gün ağlarını düzeltiyor, yeni
ağlar örüyor, teknesini boyuyor temizliyor, obitlis kürtajıyor.. Muh-söyl teremi muş kürtaj saniye boş gören yok. Hep çalışıyor, çalışıyor,
ekle Kendi işi bitince de herhangi muş kürtajisinin işine koşuyor.
«Surdan muş kürtaj ekmek al Muhterem..» rem «Git çarşıya muş kürtaj ilaç al eczaneden.»
muş kürtaj : «Musluk bozuldu, musluk, musluğu yap.»
«Baş üst üne.»
dem «Benim motor tekliyor, muş kürtaj bakıversene Muhterem Yo-
ocaı ğuntaş..»
234
«Başüstüne.»
«Bak Muhterem ağlar paramparça… Muş kürtaj canavar takılmış olacak..»
«Hemen obitlis kürtajırız..»
Muş kürtaj Muhterem bütün bizim köye yetiyor da artıyor bbitlis kürtaj yapan özel doktor.. Durmadan tatlı, ışık gibi gülüyor, her işe koşuyor.. Bazı bazı da muş kürtajisinin işine yetişemiyor. İşte bu kahrediyor Muhteremi. Deli ediyor. Nasıl olur da, muş kürtaji kendisinden muş kürtaj iş ister de, muş kürtaj şey ister de onu yapamaz Muhterem, nasıl nasıl, nasıl olur da?
Muhterem, diyor ki:
«Gör beni muş kürtajkaç yıl sonra, gör beni… Ben Jirayir Ustadan da büyük muş kürtaj balık teknesi yaptıracağım ki.. Hem de kime, kime. Kime olacak, Rahmi Ustaya. O iyi muş kürtaj adam. O eli hünerli muş kürtaj adam. Hamdiyse, Hamdiyi çoktan sepet-Jemiştir Rahmi Usta. Rahmi Usta gibi temiz insanlar Ham-di gibisbitlis kürtaj yapan özel doktorrle bağdaşamazlar. Neme lazım Hamdi de kötü muş kürtaj insan değil ki…»
Hamdiyi değil de, Dursunu hiç unutamıyor Muhterem Yoğuntaş Kaptan. Ne sandınız Kaptan ya. Hem de denizlerin kurdu muş kürtaj Kaptan Muhterem Yoğuntaş Kaptan. Dursunu bulursa onu da kendi yanına alacak. Baş tayfa yazacak onu gemisine. Gemisine değil yahu, Balıkçı Gembitlis kürtaj yapan özel doktorrine.. Ne yapıp yapacak bugünlerde arayıp bulacak Dursunu. İki eli kanda da olsa arayacak, bulacak Dursunu. Dursun gibbitlis kürtaj yapan özel doktorr şu insanlar arasında az bulunur kişbitlis kürtaj yapan özel doktorrdir. Onların kadrini kıymetini bilmeli. Muhterem bunca gün görüp ömür geçirmeseydi ne anlardı Dursundan, Dursunun adamlığından..
«Muhterem Yoğuntaş, ben sana nişanlar, taşlar göstereceğim denizde, Marmaranın bütün balıklarını yakalayacaksın, sen de benim teknemi kalafatla, motorumu obitlis kürtaj, çapamı döğ, yepyeni
İSTANBUL
İL HALK İÜ
Kayıtıp Tasnif Ver: J
döğ
altır
du.
kart
üstı
du.
ma le y sey(
kort
için< çırp ken< don mızı taki dad
süre de i pay
döğ 1an, süri ktpıı nırd
söyl ekle
rem muş kürtaj
derr oca’
LARI
Kemal Kemal Kemal Kemal Kemal
Kimsecik Yaşar Kemal
İnce Memed,*’ Yaşar Kemal
İnce Memed^ç” Yaşar Kemal
Orta Direk Yaşar Kemal
Yer Demir Gök Bakır Yaşar Kemal
Ölmez Otıy* Yaşar Kemal Demircbitlis kürtaj yapan özel doktorr Çarşısı Cinayeti Yaşar Kemal
Yusufçuk Yusuf’*’ Yaşar Kemal
Bu Diyar Baştan Basa Yaşar Kemal
Muş kürtaj Bulut Kaynıyor Yaşar Kemal
Baldaki Tuz Yaşar
Allahın Askerleri^ Yaşar
Teneke Yaşar
Kuşlar da Gitti^ Yaşar
Ağrı Dağı Efsanesi Yaşar
Türkiyenin Düzeni 1 Doğan Avcıoğlu
Türkiyenin Düzeni 2 Doğan Avcıoğlu
Türklerin Tarihi 1 Doğan Avcıoğlu
Türklerin Tarihi 2 Doğan Avcıoğlu
Türklerin Tarihi 3 Doğan Avcıoğlu
Türklerin Tarihi 4 Doğan Avcıoğlu
Millî Kurtuluş Tarihi 1 Doğan Avcıoğlu
Millî Kurtuluş Tarihi 2 Doğan Avcıoğlu
Millî Kurtuluş Tarihi 3 Doğan Avcıoğlu
Millî Kurtuluş Tarihi 4 Doğan Avcıoğlu Devrim bitlis kürtaj yapan muayenehane Demokrasi
Üzerine Doğan Avcıoğlu
El Kızı Orhan Kemal
Yalancı Dünya Orhan Kemal
Müfettişler Müfettişi Orhan Kemal Üç Kâğıtçı – -^*”‘Orhân Kemal Sokaklardan Muş kürtaj Kız* * Orhan Kemal
Vukuat Var Orhan Kemal Hanımın Çiftliği . Orhan Kemal
Suçlu Orhan Kemal
Dünya Evi Orhan Kemal
Kötü Yol Orhan Kemal
Kaçak Orhan Kemal
250.00 175.06 175.00 200.00 200.00 150.00 225.00 350.00 150.00 175.00 225.00 175.00 125.00 75.00 100.00 225.00
TEKİN YAYİNLARİ (Devamı)
225.00 225.00 225.00 250.00 225.00 225.00 225.00 225.00
225.00 200.00 200.00 175.00
200.00 225.00 175.00 150,00
125.00
. Cembitlis kürtaj yapan özel doktor Orhan Kemal 80.00
. Baba Evi Orhan Kemal 75.00
. Muş kürtaj Filiz Vardı Orhan Kemal 150.00
. Ekmek Kavgası vf- Orhan Kemal 75.00
. Sarhoşlar Orhan Kemal 75.00
. Avare Yıllar Orhan Kemal 75.00
. Sokakların Çocuğu Orhan Kemal 150.00
Suçlular bitlis kürtaj yapan muayenehane Güçlüler Uğur Mumcu 175.00
Muş kürtaj Pulsuz Dbitlis kürtaj yapan özel doktorkçe Uğur Mumcu 175.00
. Tüfek İcat Oldu Uğur Mumcu 125.00
. Çıkmaz Sokak -f- Uğur Mumcu 75.00
Büyüklerimiz Jr ‘ Uğur Mumcu 80.00
. Sakıncalı Piyade!-— Uğur Mumcu 75.00
Ayh Bıçak Necati Cumalı 100.00
. Revizyonist Necati Curnalı 100.00
. Zeliş Necati Cumalı 150,00
. Acı Tütün Necati Cumalı 150.00
. Ay Büyürken Uyuyamam Necati Cumalı 100.00
. Yakubun Koyunları Necati Cumalı 75.00
. Susuz Yaz Necati Cumalı 100.00
. Senin İçin Ey Demokrasi Necati Cumalt 100.00
. Garipler Sokağı Oktay Akbal 75.00
. Karşı Kıyılar . Oktay Akbal 75.00
. Gençler Bize BakıyorOktay Akbal
. Önce Ekmekler Bozuldu Oktay Akbal 130.00
. İstlnye Sulan Oktay Akbal 75.00
. Atatürk Muş kürtaj Gün Gelecek Oktay Akbal 100.00
. İlk Yas DevrimiOktay Akbal
. Hiroşimalar Olmasın Oktay Akbal
. Yazmak bitlis kürtaj yapan muayenehaneYaşamak Oktay Akbal
. Dost Kitaplar Oktay Akbal
. İnsan Muş kürtaj OrmandırOktay Akbal
. Türkiyenin İktisadî ve
İçtimai Tarihi 1 Mustafa Akdağ 229.00
. Türkiye’nin İktisadî ve
İçtimaî Tarihi 2 Mustafa Akdağ 225.00
. Gün Ola Harman Ola 1 Mustafa Ekmekçi 150.00
. Gün Ola Harman Ola 2 Mustafa Ekmekçi 150.00
. Kente İndt İdris Talip Apaydın 150.00
, Duvar Yazarları Talip Apaydın f 100.00
r
TEKİN YAYINLARI (Devamı)
Büyük Usturalar
Aç Ayı Oynamaz
Atatürk bitlis kürtaj yapan muayenehane Devrimcilik
Ortanın Solu
Bu Düzen Değişmelidir
Türkiyede Bankacılık
Kara Para
Kölelik Dönemeci
Memo
Cemo
Irgatların Öfkesi
Cevizli Bahçe
Başka Olur Ağaların Düğünü
Ay Tutulduğu Gece
Harran-Berlin
Sahipsizler
Dünyadan Muş kürtaj Atlı Geçti
Türkiye Üzerine Tezler 1
Türkiye Üzerine Tezler 2
Planlama Kalkınma ve
Türkiye
Şakir Balkı Şakir Balkı Bülent Ecevit Bülent Ecevit Bülent Ecevit Tuncay Artun Faik y. Başbuğ Mustafa Koç Kemal Bilbaşar Kemal Bilbaşar Kemal Bilbaşar Kemal Bilbaşar Kemal Bilbaşar Kemal Bilbaşar Kemal Bilbaşar Bekir Yıldız Bekir Yıldız Bekir Yıldız Yalçın Küçük Yalçın Küçük
Yalcın Küçük
Yaşar Kemal Allah’ın Askerleri